Bir Şeyhülislam
Malta sürgünleri arasında ittihatçıların kabinesinde Şeyhülislâm olarak bulunmuş kıymetli fakihlerden ürgüblü Hayri efendi'de savaş kabinesinin şeyhülislâmı olmasından ve bilhassa "Cihad Fetvasını" vermiş bulunduğu için sürgünler arasında en acı muameleye tâbi tutulanların arasında yer almaktadır. Evet; verdiği fetva her ne kadar savaş sırasında Osmanlı devletine bir fayda getirmemişse de, gerek avrupa topraklarında yaşayan müslümanlarda, gerekse de dünyanın diğer bölgelerinde ve de en fazla İngiliz sömürgelerinde savaştan sonra meydana gelen isyan, kalkışma, bağımsızlık taleplerinin kökünde bu fetvanın bulunacağını İngilizler anlamışlar ve imza sahibine eziyetlere duçar edilmesi, bir intikam ameliyesi olarak düşünülebilir. Çünkü tabiblerin Hayri efendi ağır hastadır. İngiltere'ye naklini rapor etmelerine rağmen gizli"servisler ve İngiliz hâriciyesi raporları geçersiz kılacak bürokrasi hareketleriyle Cihad ateşleyicisini ölüme doğru itti. Tutundukları en sağlam dal İse; Hayri efendi'nin Malta'da hapsedilmesi hususunun Türk hükümetinin istemi ve devam etmesi taraftarı olduğuna tutunmaları idi. Buna karşılık Malta valiliğinden Londra'ya yazılan bir teskerede, "her an ölebilir. Kanımca, Malta da tutsak ölmesi hiç arzu edüir şey değildir. İstanbul'a geri gönderilmesi yada avrupaya yollanması için yetki rica ediyorum. Yazı arkadan gönderilecektir. Malta valisi Plumer cidden efen-dinin hastalığına endişeyle yaklaşıyordu. Buna karşılık İngiliz dışişleri acımasızlığını sürdürmekle beraber, Osmanlı topraklan üzerinde işgal bambaşka bir vaziyet ile karşıkarşıya gelmekteydi. Damad Ferid Paşa hükümeti iktidara bir daha dönemeyecek şekilde düşerek siyasi
hayattan menkup olmuş, buna karşılık Anadolu'da ve Trakya bölgesindeki direnme gücü, TBMM'nin organizesiyle istik-lâliyetini tahsile kararlı bir tutum sergiliyordu. Milletler arası savaşlarda olsun, iç savaşlarda olsun her iki tarafın elinde bulundurduğu esir ve rehine gurupları birer tehdit vasıtası sayılır. Malta mahpusları bir rehineden başka bir şey değildiler. Halbuki başlayan direnişin inkişafı rehine silahını adetâ hiç mesabesine indirdi. İngilizlerin Londra cenahı tam ayila-mamakla beraber işgal topraklarında vazifeli olanlar işlerin çetinleştiğini, üç-beşyüz rehine tehdidinin, çığ gibi gelişen irade birliğini durdurmaya yetmeyeceğine idrak ettiler. 1920 senesi kasımında Amiral dö Robeck, şeyhülislâmın hastalığından dem vurarak, Lord Kurzon'a sizce İstanbul'a gönderilmesinde bir mahzur yoksa müsaade edilmesi yeğ tutulur mealindeki mesajıyla Hayri Efendiye iyilik yapmış oldu. Kur-zon'un bu mesaja cani sıkılmışsa da, Robeck'e verdiği cevap ".sizce mahzuru yoksa bizimde bir itirazımız olmaz" meâlin-deydi. Böylece Kurzon siyaset adamı olarak, amirale hayır dememeyi uygun görmüştü. İngilizler valizini hazırlamasını söylediklerinde eski şeyhülislâmın önüne bir senet uzattılar. Senet basitti, artık siyasetle uğraşmayacağına dâir bir taahhütname idi. Fakat beklenmedik bir mümanaatla karşılaştılar. Çünkü bu hasta ve yaşlı adam, hürriyetin hukukuna mâ-likiyet olduğunu bilmenin şuuru içinde yapılan teklifi red edip, "Ben; ancak hürriyetimin zorla elimden alındığını imzamla onaylarım" diye şahsiyetinin gücünü sergiledi. Ülkeye döndükten sonra da, imzalamadığı taahhüdü ise kendi arzusuyla uyguladı. Politikaya karışmadı. Bir yıl sonra da vefat etti.
Eski Hariciye Nazırının Maita'dan; "Ermeni Meselesine" teması Malta sürgünleri hakkında bir değerlendirme yaptığimızda Halil Menteşe'nin bu gün bile kıymeti hâiz olduğu müşahede olunur. 16/ mart/1920 günü tarihli mektubunda Menteş şöyle sesleniyordu: ".Ermeniler Balkan uluslarını taklit ettiler, ama coğrafyalarının farklılığını gözönünde tutmadılar. Tanrı, 30 milyondan fazla Türk'ün ve Kürdün arasına 2-3 milyon Ermeni yerleştirmişti. Ancak Kafkasya'nın bir köşesinde çoğunluktaydı- lar. Şu halde, tabiata karşı bir savaşa girişmişlerdi. Yıkıcı yöntemlerle azınlığın çoğunluğa hükmetmesine kalkıştılar. Ve beceriksizliklerinin acısını çektiler. Sonra, Balkan halklarının Ruslarla yakınlığı vardı; Ermenilere karşı ise, Rusya amansız bir düşmandı. Rusya, Doğu Ana-doluyu topraklarına katmak istiyordu. Bunu 1915'de müttefiklerine de kabul ettirmişti. Ermeniler bunu da kavrayama-dılar. Bugün Ermeniler, çoğunlukta oldukları Kafkasya köşe-siyle yetinmezler ve büyük devletlerde onların büyüklük hastalıklarını teşvik ederlerse ilk yanılgılar daha da kötüleşecek ve Ermenilerin geleceği de tehlikeye girecektir. Büyük devletler, isterler ise bölgenin çeşitli halklarını bağdaştîrabilecek, yarım yüzyıldır süregelen boğuşmaları yatıştırabilecek çö-_ züm yolu bulabilirler. Coğrafi duruma dayanan ilkelere göre Ermeni sorunu böyle çözülebilir."
Hali! Menteş'in bu mektubu Sevr hazırlıklarının yapılmakta olduğu döneme rastgeldiğinden belki de Ermenileri kullanabilme hususunda İngilizlerin işine yaramış olabilir, fakat hakikaten yaşadığımız şu ikibin tarihinde Ermenilerin, sabık hariciyecinin dediği gibi Karabağ'da kaç senedir esaret hayatı sürdürdüklerini göz önüne alırsak tahminlerinin yaklaşık olarak tutmuş olduğunu görürüz.
hayattan menkup olmuş, buna karşılık Anadolu'da ve Trakya bölgesindeki direnme gücü, TBMM'nin organizesiyle istik-lâliyetini tahsile kararlı bir tutum sergiliyordu. Milletler arası savaşlarda olsun, iç savaşlarda olsun her iki tarafın elinde bulundurduğu esir ve rehine gurupları birer tehdit vasıtası sayılır. Malta mahpusları bir rehineden başka bir şey değildiler. Halbuki başlayan direnişin inkişafı rehine silahını adetâ hiç mesabesine indirdi. İngilizlerin Londra cenahı tam ayila-mamakla beraber işgal topraklarında vazifeli olanlar işlerin çetinleştiğini, üç-beşyüz rehine tehdidinin, çığ gibi gelişen irade birliğini durdurmaya yetmeyeceğine idrak ettiler. 1920 senesi kasımında Amiral dö Robeck, şeyhülislâmın hastalığından dem vurarak, Lord Kurzon'a sizce İstanbul'a gönderilmesinde bir mahzur yoksa müsaade edilmesi yeğ tutulur mealindeki mesajıyla Hayri Efendiye iyilik yapmış oldu. Kur-zon'un bu mesaja cani sıkılmışsa da, Robeck'e verdiği cevap ".sizce mahzuru yoksa bizimde bir itirazımız olmaz" meâlin-deydi. Böylece Kurzon siyaset adamı olarak, amirale hayır dememeyi uygun görmüştü. İngilizler valizini hazırlamasını söylediklerinde eski şeyhülislâmın önüne bir senet uzattılar. Senet basitti, artık siyasetle uğraşmayacağına dâir bir taahhütname idi. Fakat beklenmedik bir mümanaatla karşılaştılar. Çünkü bu hasta ve yaşlı adam, hürriyetin hukukuna mâ-likiyet olduğunu bilmenin şuuru içinde yapılan teklifi red edip, "Ben; ancak hürriyetimin zorla elimden alındığını imzamla onaylarım" diye şahsiyetinin gücünü sergiledi. Ülkeye döndükten sonra da, imzalamadığı taahhüdü ise kendi arzusuyla uyguladı. Politikaya karışmadı. Bir yıl sonra da vefat etti.
Eski Hariciye Nazırının Maita'dan; "Ermeni Meselesine" teması Malta sürgünleri hakkında bir değerlendirme yaptığimızda Halil Menteşe'nin bu gün bile kıymeti hâiz olduğu müşahede olunur. 16/ mart/1920 günü tarihli mektubunda Menteş şöyle sesleniyordu: ".Ermeniler Balkan uluslarını taklit ettiler, ama coğrafyalarının farklılığını gözönünde tutmadılar. Tanrı, 30 milyondan fazla Türk'ün ve Kürdün arasına 2-3 milyon Ermeni yerleştirmişti. Ancak Kafkasya'nın bir köşesinde çoğunluktaydı- lar. Şu halde, tabiata karşı bir savaşa girişmişlerdi. Yıkıcı yöntemlerle azınlığın çoğunluğa hükmetmesine kalkıştılar. Ve beceriksizliklerinin acısını çektiler. Sonra, Balkan halklarının Ruslarla yakınlığı vardı; Ermenilere karşı ise, Rusya amansız bir düşmandı. Rusya, Doğu Ana-doluyu topraklarına katmak istiyordu. Bunu 1915'de müttefiklerine de kabul ettirmişti. Ermeniler bunu da kavrayama-dılar. Bugün Ermeniler, çoğunlukta oldukları Kafkasya köşe-siyle yetinmezler ve büyük devletlerde onların büyüklük hastalıklarını teşvik ederlerse ilk yanılgılar daha da kötüleşecek ve Ermenilerin geleceği de tehlikeye girecektir. Büyük devletler, isterler ise bölgenin çeşitli halklarını bağdaştîrabilecek, yarım yüzyıldır süregelen boğuşmaları yatıştırabilecek çö-_ züm yolu bulabilirler. Coğrafi duruma dayanan ilkelere göre Ermeni sorunu böyle çözülebilir."
Hali! Menteş'in bu mektubu Sevr hazırlıklarının yapılmakta olduğu döneme rastgeldiğinden belki de Ermenileri kullanabilme hususunda İngilizlerin işine yaramış olabilir, fakat hakikaten yaşadığımız şu ikibin tarihinde Ermenilerin, sabık hariciyecinin dediği gibi Karabağ'da kaç senedir esaret hayatı sürdürdüklerini göz önüne alırsak tahminlerinin yaklaşık olarak tutmuş olduğunu görürüz.
Konular
- Şürây-I Saltanat Toplantısı
- Toplantıya Katılan Zevat-I Kiram
- 5. Kabinenin Anadolu Harekatına Tavrı
- Pek Mühim
- Damad Ferid Ve Arkadaşlarının Akıbeti
- Ali Rıza Paşa
- Hatt-I Hümayun Sureti Veziri Meali Semirim Ali Rıza Paşa
- Felâh-I Vatan Gurubu
- Alı Rıza Paşa'nın Ahvali
- Salih Hulusi (Kezrak) Paşa
- Bir Hatıra
- Damad Ferid Kabinesine Girişi
- Salih Paşa. Hakkında Mülahaza
- Malta Sürgünleri
- Malta Adasından Firar
- Bir Şeyhülislam
- İttihatçı Çizgisimi? Ankara Görevimi?
- Görevde Riayet Fatura Ediliyor
- Kara Gün Yazısının Sahıb-I Kalemi
- Londra Konferansı
- Londra Konferansında Malta Sürgünleri Müzakeresi
- General Harıngton'ün Dönekliği
- Vezir-İ Meâü Semirim Tevfik Paşa;
- Anadoluya Nasihat Heyetî
- Yıkılış
- İstiklâl Savaşımız
- Cumhuriyet Yapacaklar!
- Redd-I İlhak Heyet-İ Milliyesinin Beyannamesi
- 9.Ordu Müfettiş Selahiyetnâmesı
- Durum Ve Manzara!