Şüf'anın Hükmü

Şüfanın hükmüne gelince; sebebi tahakkuk ettiği vakit, şüf ayı istemesi; isteğini te'kid etmesi; rıza ve hüküm sebebiyle, mülküyetin sâbit olmasıdır. Nihâye'de de böyledir.

Âlimlerimiz şöyle buyurmuşlardır:

Menkûl (= taşınır) mallarda şüf a gerekmez. Şüf a ancak akarlar­da gerekir ve maksud olan odur.

Ev, bağ, bahçe, arazi gibi...

Arazide mülküyetine sahib olmak ve yanyana bulunmak da şarttır.
Şayet, yanında beytü'1-mâle âit arazi bulunur ve imam, onu insan­lara zirâat için vermiş olursa; oranın çukur yerine toprak taşır, doldu­rurlar ve oraya sahip olurlarsa onların olur. Şayet o yer satılsa, satışı bâtıl olur. Eğer yapılan iş belli ise, satışı caiz olur. Fakat, şüf'a hakkı olmaz.

Hatta vakıf evinin yanında bir ev satılsa, vâkıfa şüf a hakkı yok­tur. Mütevelli de şüf a olamaz. Ebû'l- Leyı'in Fetvilan'nda da böyledir.

Keza, bu ev, bir adama vakfedilmiş ise, kendisine vakfedilen şahsa da, —bu vakıf sebebiyle— şüf'a yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

Vakıf arazisinde evi olana da şüf'a hakkı yoktur.

Eğer tamir edip satarsa; komşusuna şüf'a yoktur. Sîrâciyye'de de böyledir.

Tecrîd'de şöyle zikredilmiştir.

—Vakıf gibi— satışı caiz olmayan akardan da şüf a yoktur.

Bir adam, bir ev satın alıp, onu da, yanındaki ev satılana kadar teslim almasa; onun için şüf'a hakkı vardır. Serahs'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Kadına mehir olan ev veya icar içinde şüf'a yoktur. Azad karşılığı da şüf'a yoktur. Tebyîn'de de böyledir.

Bir adam, bir kadını, mehr-i müsemmasız nikahladıktan sonra, ona, bir evi mehr-i misil sebebiyle satsa; şüf'a gerekir.

Şayet eve karşı nikâhlar veya mehr-i müsemmâlı nikahlarsa; sonra da kadın, evi alırsa; ona, şüf'a yoktur. Hızânelü'l- Müftîn'de de böyledir.

Mehr-i müsemma ile nikahlayıp, sonra da ona satarsa; şefi için, şüf'a gerekir.

Keza, kadını mehirsiz nikâhlar; hâkim de ona mehir yazar; son­ra da ona, yazılan o evi satarsa, şefi'e şüf a gerekir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir kimse, bir kadını, —o kadın, sonradan kendisine, bin dirhe­me geri vermek üzere, bir eve karşılık nikahlarsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, o evden dolayı bir şüf'a yoktur.

İmâmeyn'e göre ise bin dirhemin hissesine şüf'a vardır.

Keza kadım tekrar kocasına vermek üzere, bir dirhem mal karşılığı boşarsa, bu hüküm, öncekine muhaliftir Serahsî'nin Mahıyü'nde de böyledir.

Kasden öldürülen bir adam için, kan sahibi, "bin dirheme geri vermek üzere," bir eve karşılık anlaşma yaparsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, o eve şüf'a yoktur.

İmâmeyn'e göre ise, bin dirhemin onbirde birini alır.

Bir kimse, birisini kasden, diğerini hatâen yardığı başlar için bir ev karşılığında anlaşma yaparsa, ona şüf'a yoktur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. İmâmeyn'e göre ise, şefi, onun yarısını, beşyüz dirheme alır. Zira, hata ile olan baş yarmak, beşyüz dirhemi gerektirir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, bir kadım, mehirsiz nikâhlar ve ona, mehir olarak bir ev hükmedilir veya: "Ben, o evi, sana mehir kıldım." yahut "Şu evi, sana mehir verdim." derse; o evde, şefi için şüf'a hakkı yoktur. Zabiriy-ye'de de böyledir.

Bir adam, mehir söylemeden bir kadın nukâhladıktan sonra, ona bir ev verirse; bunda iki durum vardır: Eğer kocası: "Onu, sana mehir verdim. Onda şüf'a yoktur." derse; şüf a yoktur.

Şayet: "Onu, sana mehir verdim, onda şüf'a vardır." derse; var­dır. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam küçük bir kızını, bir eve karşılık olarak evlendirdiğin­de; şefi'de şüf'a ister; baba da kızı ona belirli bir mehirle veya evin kıy­meti ile verirse; işte bu satış olur ve şefi'in onda şüf'a hıkkı vardır.

Keza, kız, büyük olsa ve onu teslim etse; işte bu da bir satıştır ve şefi için onda şüf'a hakkı vardır.

Bir eve karşı, bir nefsin kefaleti olsa; onda şüf'a yoktur. îster o nefis, kısas kefili olsun; ister had, ister mal kefili olusun; bunların ta­mamında sulh bâtıldır.

"Sen, onu, evin yerine teslim aldın mı?" derse; o takdirde sulh bâtıldır. Mebsût'ta da böyledir.

Karşılıksız bağışı caiz olmayan bir kimse (oğlunun malında ba­bası gibi; mükâtep gibi, ticâret ehli köle gibi...) karşılıklı verse; bu sa­hih olmaz. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu durumda şüf'a gerekmez.

İmâmeyn'e göre, hîbe sahih olur ve şüf'a gerekir.

Bir adam, "bin dirhem vermesi şartıyla" evini bir başkasına ba­ğışlamak üzere birine bağışlarsa; onda —karşılıklı teslim-tesellüm etmedikçe— şefi'in şüf'ası yoktur.

Bir adam, diğerine: "Filan adama, bin dirheme satmak üzere, evimi vasiyet eyledim." der ve vasiyet eden şahıs ölür; kendisine vasiyet edilen şahıs da: "Kabul ettim." derse; şefî'a şüf a gerekir.

Şayet: "Bin dirhem karşılığı, onu vasiyyet eyledim." der; hîbe-ye de mübaşeret etmezse (Yâni bağış olarak vermezse) hükümde müsavidir.

Eğer söylenilen yeri, karşılık şartıyla verir; karşılıklı da teslim te­sellüm yaparlarsa, işte bu caiz olmaz. Bize göre, bunda şûra da olmaz.

Borcundan vaz geçmesine karşılık, evini hîbe eder ve ona da bir isim koymaz, teslim de alırsa; şefi* gibi olur ve onda şüf a olur.

Keza, İbra şartıyla, onun o evde yaptığı iddiaya karşılık olarak ba­ğış yaparak onu da teslim alırsa; aynısı olur. istihkak da, şüf a da mey­dana gelir. Mebıöt'ta da böyledir.

Bir adam, bin dirheme bir câriye satın alır ve onun ikrar veya inkâr eylediği kusura karşılık, bir ev ile anlaşma yaparlarsa; onun için de şüf'a vardır Ctam'l-Kebîr'de de böyledir.

Kusuruna karşılık bir evle anlaşma yapsalar, teslim aldıktan son­ra, söz anlaşma yapanın sözüdür. Talarhaniyye'de de böyledir.

Bir adamın, diğerinde alacağı olduğunda, borçlu ikrar veya inkâr eder ve bu alacağa karşılık bir ev vermek Üzere anlaşma yaparlar; veya ondan bir ev satın alıp, onu alırsa; onda, şefi için, şüf a hakkı vardır.

Şayet, alacaklı ve şefi borcun cinsinde ihtilaf ederlerse; bu müşteri île şefi'in parasındaki ihtilafları gibidir. Bu durumda üzerinde hak ola­nın sözüne iltifat edilmez Mebrft'ta da böyledir.

Üç kişinin ortaklaşa bir evi bulunduğunda, başka bir adam da­ha gelerek, "o evde, kendisinin de hakkı olduğunu" iddia eder; o or­taklardan birisi de iddiacı ile bir mal karşılığında anlaşma yaparlar; di­ğer iki ortakda şüf'a hakkı isterler ve iddia, ortakların ikrarı üzerine yapılmış olursa (şöyleki: ortaklar, iddia edenin iddiasım kabul eylemiş­ler, onlardan birisi de, o iddiacı ile anlaşmayı husûsi olarak yapmışsa) otakdirde, ortakların şüf a hakkı vardır.

Şayet sulh, ortakların inkârı üzerine yapılmış ise, o takdirde şüf a yoktur.

Eğer anlaşma, iddiacının iddiası üzerine yapılmış; ortaklardan iki­si inkâr eylemişler ve "onun hakkı yoktur." demişler; bu durumda hâ­kim de sulh yapan ortaktan müddeinin iddiasına karşılık olarak beyyine istemiş; o da beyyine ibraz etmişse; beyyinesi kabul edilir. Çünkü, satıcının mülkiyeti, müşteriye sabit olmuştur; Satış sabit olunca ve bey­yine kabul edilince, diğer ortakların da ikrarı sabit olmuş gibi olur. O

zaman, şüf'a olur.

Keza, adam bir evi iddia eder ve da'valı, başka bir eve karşılık, sulh yaparsa, kendisinde sulh yapılan evde, şefi için şüf a olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, alacak veya emânet, yahut hatâen yaralama iddia et­tiğinde, bir ev veya bir duvar karşılığında anlaşma yaparlarsa, şefi için, onda şüf'a hakkı vardır.

Vasiyetle içinde oturulan bir ev veya yanında duran bir köle olu­nursa; onda şûf a yoktur.

Bir adam, diğerine karşı bir mal iddiasında bulunur (duvarının üzerine ağaç koyma gibi...) Üzerinden de zaman geçerse; bu caiz olur. Buna şüf'a olmaz.

MüEtekâ'da, İmâm Matsanamed (R.A.)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: Bir adam, bir ev satın alıp, şefi için de, üç gün muhayyer­lik şartı koşsa; şayet şefi: "Şüf a hakkını almak üzere, satışı geçerli kı­larım." derse; onun, şüf'a hakkı vardır. Eğer bir şey söylemez ise, şüf'a hakkı yoktur. Tatarhaniyye'de de böyledir.

Bir kimse şefi için, şüf a tazmin etmek üzere, evini sattığında, şefi'de hazır olur ve satıcı tazminatı öderse; satış caiz olur. Şayet müş­teri, evi, şefi'e, şüf ayı kendi vermek üzere satın alır şefi'de hazır bulu­nur ve vereceğini verirse,satış caiz olur. Artık şüf'a kalmaz. Tahm Şer-hı'nde de böyledir.                                                                        

Müşterinin devamlı muhayyer olması hâlinde, şefi için, şüf'a hakkı olmaz.

Eğer, müşteri muhayyerliği ibtal eder; üç gün sonra da satış icabe-derse, şüf a vacip olur. İmâmeyn'e göre, üç günden sonra da şüf'a gere­kir. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet müşteri, kendi nefsi için bir aylık veya benzeri bir muhay­yerlik korsa; İmam Ebû Hanife (R.A.)'ye göre şüf'a yoktur.

Eğer muhayyerliği ibtaledip, bozarsa; üç gün geçmeden önce, satış sıhhata kavuşur. Şefi'e de şüf a vacip, olur. Mnhıyf te de böyledir.

Fetâvâyi Attabiyye'de şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, üç günlük muhayyerlikle satar; sonra da muhayyerliği üç gün daha uzatılırsa; şefişüf a hakkını,isterse önceki üç gün bitince alır. Onu başka bir komşuya reddeylese, diğer komşu da sûfasını alır. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Belirli bir köle karşılığında, bir ev satıldığında, iki tarafda mu­hayyerliği şart koşarlar ve şart satıcı tarafından olursa; şefi için, —satış tamam olmadıkça— şüfa yoktur. Muhayyerlik ister, evde olsun; ister­se kölede olsun, farketmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, bir köle karşılığında, bir ev satın alır ve bu müşteri, ev için üç gün muhayyer olursa; şefi için, Şüfa hakkı vardır.

Eğer, onu müşteriden alırsa, ona satması icabeder. Ev, müşteriye teslim edilince, muhayyerlikte ibtâl olur.

Eğer satıcı razı olmaz ise, köleyi alıp, kıymetini verir, O takdirde, şefi'in şüfa hakkı olmaz.

Eğer ev, satıcının elinde ise, o takdirde şefi kölenin kıymetini on­dan alıp, müşteriye teslim eder.

Şayet ,ev, müşterinin elinde olur; köle de satıcının yanında zayi ol­duktan sonra, satış bozulmuş ve müşteri, evi geri vermiş olursa; o tak­dirde şefi kölenin bedelini alır, Mesbût'ta da böyledir.

Eğer muhayyerlik, evi satanda olur ve satılan evin yanındaki ev de satılmış bulunursa; önceki satıcı için şüfa hakkı vardır. Eğer, onu alırsa; o ev kendinin olur. Önceki satışı, nakz yaparlar. Mubıyl'te de böyledir.

Şayet muhayyerlik, müşteride olur ve satın aldığı o evin bitişi­ğindeki ev de satılmış bulunursa; bu müşteri için şüfa hakkı vardır. O şüf ayı alınca, o da, önceki satım da caiz olur.

Eğer şefi gelir ve önceki evi, şüf ası sebebiyle kendisi alırsa; ikinci için artık bir yol kalmaz. Çünkü, onu mülk edinmiştir. Akid zamanından diğer komşunun evine sahip olmuştur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, görmediği bir evi satın aldıktan sonra, onun yanında olan ev de satılsa ve ondan şüfa olsa; muhayyerlik bozulmaz. Çünkü, şüfa alması, rızâsına delâlettir. Delâleten rızâ ile de görme muhayyerli­ği bozulmaz. Serahsî'nin Muhıyn'nde de böyle Ar.

Bir akara ortak olanlar, onu aralarında taksim ettiklerinde, on­ların taksimi sebebiyle, komşularına şüfa hakkı yoktur.

Bü taksim, ister hâkim tarafından yapılsın; isterse kendi arala­rında yapılsın; farketmez. Nihâye'de de böyledir.

Fâsid satışta şüfa yoktur.

Bu durumda müşteri, ister alma hakkına sahip olsun, isterse olma­sın ve ister teslim alsın, isterse almasın müsavidir.

Bu» satış Önceden fâsid olduğu zaman böyledir. Fakat, önce satış sahih olursa; şüfa hakkı vardır.  ,

Görmüyormusun ki: Bir hiristiyan, diğer bir hiristiyandan içki evi satın aldığında; karşılıklı teslim tesellüm yapmadan önce de ikisi de müs-lüman olsalar veya birisi müslüman olsa, —içki evini teslim alsın veya almasın— artık o satış, şefi için şüfa hakkım kaldırıyor.

Müşterinin satın alışı fasid olunca, onu fasid olarak alıp, mülk edin-se; yanındaki ev satılırsa, onun için şüfa oluyor. Eğer ikinci evi satın alamaz ise, fesad hükmüyle artık şüfa geçmiş oluyor. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet fâsid satışla satın alan şahıs, yanındaki ev satılana kadar, onu teslim almazsa; satıcı, ondan şüfa hakkını alır. Çünkü o, onun mül­küdür. Sonra da satıcı satın alan şahsa, evi şüfa hükmünden önce, tes­lim ederse; bu durumda, şüfa bâtıl (= geçersiz) olur. Artık onda, satın alan şahsında şüfa hakkı yoktur. Çünkü o ev, önceki satıştan soma satılmıştır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, fâsid satışla bir ev satarsa; o evde şüfa hakkı yoktur. Fakat teslim etmeden önce olursa, müstesnadır. Teslimden sonra oiur; fesh ihtimalide bulunursa, içine ev yapınca, satıcının hakkı kesilir; geri alamaz, müşteriye, onun kıymetini vermesi gerekir. O takdirde İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, şüf a hakkı olur.
İmâmeyn'e göre satıcının geri aîma hakkı kesilmez ve önada şüf a yoktur. Şefi, müşteriye "o binayı yıkmasını" söyler. Şayet müşteri, mes-cid yapmışsa, hüküm buna muhaliftir, Bi'1-icma; "Bu durumda hakkı kesilmiştir." denilmiştir. Kâfi'de de böyledir.

Bir adam, yüz ölçek buğdaya bir yeri teslim ederse; bu durumda .. şefi'in şüf a hakkı vardır.

Şayet, teslim etmemiş olur ve birbirinden alırlarsa; selem de, şüf a da bâtıl olur. Çünkü, alım-satun fesholmuştur.

Teslim edip, ayrılıktan sonra nakzeyleseler'( = bozsalar) artık şüf a vardır. Çünkü, şefi'in hakkında fesh yoktur. Bilakis yeniden satım ya­par Gmye*de de böyledir,

Bir adama, bir ev vasiyet edilir; o da bu durumu bilmez ve ya­nındaki ev de satıldıktan sonra, o şahıs vasiyeti kabul ederse; ona şüf a yoktur. Şayet vasiyeti bilmeden ölür ve bitişikteki ev bundan sonra sa­tılır; vârisler ise şüf a hakkını isterlerse; onların hakkı olur. Onun ölü­mü kabul etmesi demektir. Fetâvâyi Kiîbrâ'da da böyledir.

Bir adam, evinin gelirini birisine; mülkiyetini de bir başkasına vasiyet eder; o evin yanındaki evde satılırsa; onun şüf ası, evin mülkü-yeti vasiyet edilen şahsa aittir. Serahs'nm Mumytı'nde de böyledir.

Bir adam, iki kat olan evinin alt katım birine, üst katım da baş­ka birine'sattığında; alt katı alan, onu satacak olursa, üst katın sahibi, ona şefi'dir.

Şayet üst kat satılırsa, alt katın sahibi de, —eğer üst katın yolu, aît kattan gidiyorsa, yol ortağı oldukları için ona şefi olur.

Eğer üst katın yolu, sokağa çıkıyorsa; şüf a hakkı onun yakınında olanındar.

Şayet üst katın sahibi, alt katı şüf a sebebiyle olmaz ve süt kat yı­kılırsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebâ Yûsnf (R.A).'a göre, şüf a kalkar. (= batıl olur.)

İmâm Muhammet! (R.A.)'e göre ise, şüf a bâtıl olmaz.

Şayet, alt kat satılacak olur; üst kat da yıkılmış bulunursa; İmâm Ebû Yûso (R.A.)'ün kıyasında, üst kat sahibine şüf a hakkı yoktur. Çünkü onun hakkı, ev sebebiyle idi.

İmim Mahammed (R.A.)'e göre ise onun şüf a hakkı vardır. Bu da binanın, kendisi sebebiyle değil, kararı sebebiyledir. Üst kat sahibinin, karar hakkı bakidir. Zehıyra'de de böyledir.

tki katlı binanın, aît katı birinin, üst katı başka birinin olduğun­da; yanlarında bulunan ev satılırsa; şüfa'sı her ikisine aittir.

Şayet, o ev şüf a hakkını almadan yıkılırsa; şüf a hakkı alî kat sa­hibinin olur.

Bu İmim Ebû Yâsâf (R.A.)'a göre böyledir. Şüf a hakkı yerinde dur­duğu için, üst kat sahibine bir şey yoktur; hakkı kalmamıştır.

İmâm Muhımmed (R.A.) ise: "Şüf a ikisinindir. Çünkü olduğu gibi Üst kat sahibinin de hakkı durmaktadır. Şayet, alt kat sahibi, oraya ye-ftiden ev yapsa, üst kat sahibi de, onun üstüne yapar. Eğer, alt kat sahi­bi, alt katı yapınca; üstüne de yapmak istese, ona —onun eski sahibi­nin hakkını verip, rızasını almadıkça— mani olunur.'* buyurmuştur.

İki kişi, bir ev satın aldıklarında, onlardan birisi» o evin şefî'ı olursa; Şüf a sahibine bir şey yoktur; zira, yabancıya satış kabul olun­maz; ancak şefî'in rteâsı ile kabul edilr. Bu durumda-da o razı olmuş demektir. Fetârâyi Kitâhftı'da da böyledir.

Bir adam, belirli bir müddetle, evini icara verdikten sonra, o müd­det geçmeden, evi satarsa; bu durumda müste'cır, şefi sayılır ve satış icâre müddeti bitene kadar bekletilir.

Şayet müsîe'cir izin verirse, hakkı geçerli olur. Onun şefi olması, sebebinin mevcudiyetiindendir. Eğer satışa râzi olmaz, fakat, şüf a is­terse, icâre bâtıl olur. Semhtf'nin Muhıyb'nde de böyledir.

Bîr adam, ekilmiş bir yeri satın alır ve o yerin bitkisi yetişip ha-sad edildikten sonra, o yerin şefi'i gelerek, o yerden hissesini alırsa; his­sesi kadar yerin, mahsûlünü de talep eder. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, bir hurma ağacını sökmek için satın alırsa; onda şüf a hakkı olmaz.

Eğer yerini satın almak isterse, onda şüfa hakkı vardır.

Keza bir adam, ziraat veya yaş bir şeyi kurutmak için yahut top­lamak için satın alırsa; onda şüf a hakkı yoktur.

YerHle birlikte satın alırsa, şüfa hakkı vardır.

Istihsânda böyledir.

Kıyâsda da ziraatta şüfa yoktur.

Bir adarn, içinde yeni dikilmiş küçük fideli bir yeri satın alıp; o ağaçlar büyüseler ve meyve verseler veya içinde ekin bulunsa ve o Ke­mâle erişse; onun şefi'i varsa, tamamının parasını vererek alabilir. Meb-sût'ta da böyledir.

Bir adam, sökmek (yıkmak) için bir bina satın aldığında, şefi'in onda şüfa hakkı yoktur. Aslım satın alırsa, o zaman şüfa hakkı var­dır. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, satanın hissesi olan, yarı hisseyi satın aldığında, şüfa yoktur.

Şayet binanın tamamı bir adamın olur ve o yarısını satarsa; yine şüfa yoktur. Mebsât'ta da böyledir.

Bir adam, sökmek üzre hurmalık satın alıp; sonra da oranın mül­kiyetini alarak ağaçları sökmese; o ağaçlarda kimsenin şüfa hakkı yoktur.

Önce meyvesini, sonra da yerini satın almışı hâlinde diğer meyve­ler de böyledir. Ancak.şefTin yerinde, Şüfa hakkı olur. Mebsât'ta da böyledir.

Bir adam, içinde su değirmem bulunan, kanalı ve eşyaları olan bir ev satın aldığında, serisinin onların tamamına şüf ası vardır. Çünkü onların tamamı değirmene tâbidir. Buna binaen bir adam, bir hamam satın aldığında; onun şefi'ının, hamama âit ne varsa, onların cümlesin-de şüfa hakk. vard:r. Zthîriyye'de de böyledir.

Bir adam, içinde kamış ve balıklar bulunan ve balıkları avlamadan yakalanacak gibi olan bir göl satın alırsa; şefi'si göl ve kamışların şüf-asını alır; balıkların şüf ası yoktur.

Bir adam, bir pınar veya kanal yahut bir kuyuyu mülkiyeti ile birlikte satın alırsa; o zaman, şefTsinin şüf ası vardır.

Bir kimse, bir tuz mahallini satın alsa şefî'inin şüf ası vardır. An­cak» ordan götürdüğü tuzda, şüfa hakkı yoktur. Mebsût'ta da böyledir.

Tefrîd'de şöyle zikredilmiştir.

Şefi, binaya dahil olan —tuvalet ve emsali— şeylerin süf asını alır. Gölgeliğine gelince, eğer kapısı içerden açılıyorsa, İmâm ey n'e göre, o da eve dahildir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu husus tafsilat ister: Satılana ait olan her şey şüf aya dahildir. Ona âit olmayan için ise, şüfa yoktur. Meyve, ağaç, ziraat şartsız olarak şüf aya dâhil değildir.

Kıyâsa göre; söylenmese bile, meyve şüf aya dâhilder. Tatarhâniy-ye'de de böyledir.

Bir adam, şefi'i hazırda olmayan bir bağ satın alır; ağaçlar mey­vesini verir; müşteride onları yedikten sonra; şefi gelip, bağı, şüf ası se­bebiyle kendisi alırsa; eğer ağaçları müşterinin teslim aldığı zaman mey­veleri çok küçük ve kendiliğinden düşmeyecek bir durumda idilerse, bir şey gerekmez. Eğer satın aldığı zaman, meyveler olgunlaşmış idiyseler, müşterinin satın aldığı günkü kıymetine itibar edilir. Zehıyre'de de böyledir.

Müşterinin satın aldığı yerin mezruatında bir kıymet bulunmaz ve sonra yetişip hasad edilir; sonra da şefi gelip o yeri alırsa; o mahsûl sebebiyle bir şey noksanlandıramaz. Seraba'nın Muhıytı'nde de böyledir.

Bir mükâtep, bir ev satın alır; satış yaptığına da efendisi şefi olur­sa; onun şüfa hakkı vardır. Mükâtep, ister borçlu olsun; isterse olma­sın, fark etmez. Bedâi'de de böyledir.
Efendi bir ev sattığında; mükâtebi de ona şefi olsa; onun da Şüfa hakkı vardır. Tstarfaaıiyye'de de böyledir. [4]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..