10- ŞEFİ, MÜŞTERİ VE SATICI ARASINDAKİ İHTİLAF VE ŞÜF'ADA ŞEHADET

Şefi' ile müşteri arasında satılan şeyin parası veya satılan şey hak­kında ihtilaf vukua geldiğinde; bu ihtilaf, onun parası hususunda olur­sa; bu ya onun cinsinde veya mikdannda yahut sıfatında olur.

Cinsinde olursa, (Şöyleki: Müşteri: "Ben, yüz dinara satın aldım." der; şefi' ise: "Bin dirheme satın aldın." derse,) bu durumda müşteri­nin sözü geçerli olur. Çünkü, müşteri paranın cinsini şeffden daha iyi bilir ve cinsini öğrenmek için ona müracaat edilir. Bedâi'de de böyledir.

Şefi' ve müşteri, satılan şeyin parasında ihtilaf ederlerse; bu du­rumda müşterinin sözü geçerli olur; karşılıklı yeminleşmezler.

Şayet ikisinin de beyyinesi olursa; o takdirde İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bu durumda şefi'in beyyinesi geçerli olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Müşterinin beyyinesi evlâdır." buyurmuştur.

Müşteri, parasını iddia eder; satıcı da -paranın- onun iddia etti­ğinden daha az olduğunu söyler, parayı da teslim almamış olursa; şefi' satıcının söylediği parayı vererek, orayı satın alır. Bu, müşterinin dedi­ğinden düşme olur.

Eğer satıcı, müşterinin söylediğinden daha fazla bir miktar söyler­se; karşılıklı yeminleşirler.

Birisi yeminden kaçınırsa; şefi' diğerinin dediğini ödeyerek o yeri alır. Her ikisi de yemin ederse; hâkim aralarındaki satış muamelesini fesh eder ve şefi satıcının dediğine alır.

Eğer parasını almamışsa; dilerse müşterinin dediği kadara onu alır; satıcının sözüne iltifat eylemez.

Şayet parasını açıktan, nakden vermemiş ve satıcı da: "Ben, ye­ri bin dirheme sattım; parasını da aldım." demiş olursa; şefi' onu bin dirheme alır. Şayet: "Parasını aldım; o da bin dirhemdir." derse; onun sözüne iltifat edilmez. Hidâye'de de böyledir.

Şayet, bir kimse, bir evi bir arazi karşılığı satmış; fakat karşılıklı teslim tesellüm yapmamışlar ve o arsa zayi olmuşsa; satıcı ile alıcı ara­sındaki satış bozulur.

Müşteri evi teslim almış da arsayı teslim etmemiş, o da zayi olmuş veya noksanlaşmışsa; yine ikisinin arasındaki ahş-veriş bozulur; şefi'­in, şüf'a hakkı, -o arsanın kıymeti kadar baki kalır- Sonradan, satıcı ile alıcı, ihtilaf ederler ve müşteri arsanın kıymetini söylerse, bu durum­da -yeminle birlikte- satıcının sözü geçerli olur.

Şayet onlardan birisi beyyine ibraz ederse, beyyinesi kabul edilir.

Eğer her ikisi de beyyine ibraz ederlerse; İmâmeyn'e göre satıcının beyyinesi geçerlidir.

İmâm Ebû Hanife (R.A.) ise yukarıdaki gibi söylemiştir.

Şayet müşteri evi yıkarsa, o takdirde, şefi' kıymetini o kadar noksanlaştırır.

Sonra, binanın kıymetinde ihtilaf ederlerse; -yeminli olarak- müş­terinin söylediği söz geçerli olur.

Hem bina, hem de arsası hakkında ihtilaf ederlerse; -her ikisi de duruyorsa- binanın kıymeti hakkında müşterinin sözü geçerli olur.

Her ikisi de kıymetleri hakkında beyyine ibraz ederlerse, İmâm Ebû Yusuf (R.A.)'a göre, şefi'in beyyinesi geçerlidir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyâsı da bunun üzerindedir.

İmâm Muhammed (R.A.) ise, müşterinin beyyinesine yer vermiştir.

Şayet bedelin sıfatında ihtilaf ederlerse; (Şöyleki: Müşteri "Ben pe­şinen satın aidini." der; şefi'de: "Hayır; va'deli aldın." derse;) bu du­rumda müşterinin sözü geçerlidir. Fakat satıcıya müracaat edilir.

Satılan şeydeki ihtilafa gelince; burada ihtilaf, ya satılan şeyin bi sıfatında veya iki sıfatında olur.

Meselâ: Bir adam, bir defada bin dirhem ödemek üzere bir yer sa­tın aldığında şefi' "Sen, tamamını iki bin dirheme satın aldın." diyor­sa; bu durumda şefi'in sözü geçerlidir.

Hangisinin beyyinesi varsa o kabul edilir.

İkisinin de beyyinesi olduğu hâlde, bu beyyinelerin tarihleri yoksa; bu durumda, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre müşterinin beyyinesi geçerlidir.

İmâmeyn'e göre ise, şefi'in beyyinesi geçerlidir. BedâPde de böyledir.

İbnü Semâa'nın Miintekâ'sında, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle bu­yurduğu zikredilmiştir:

Bir kimse diğer bir şahıstan bir yer satın aldığında, oranın iki şefi'ı bulunur ve bunlardan birisi, diğerine gelerek, onun şüf a hakkını talep eder; müşteride: "Ben, onu bin dirheme sattım." der; şefi' de onu ka-bûl edip onu bin dirheme satın alır ve, şefi' de onu tasdik edip, onu bin dirheme satın aldıktan sonra; ikinci şefi' gelerek, beyyinesiyle müşteri­nin onu beşyüz dirheme satın aldığını isbat ederse; ikinci şefi' , birinci şefi' den beşyüz dirhem alarak, ikiyüz elli dirhemini ona gerir verir. Bi­rinci şefi' de müşteriye müracaat ederek, ikiyüz elli dirhemini ondan alır. Birinci şefi'in elinde, o yerin yansı - beşyüz dirheme karşılık olarak- kalır.

Keza, bir kimse, diğer bir şahıstan bir yer satın alıp, onu teslim alınca, şefi' gelerek, onu ister; müşteri de: "ben, onu ikibin dirheme satın aldım." der; şefi' ise: "Hayır, sen onu, bîn dirheme satın aldın." der ve bu şefi' in, beyyinesi de bulunmaz; müşteri de söylediğinin doğ­ru olduğuna yemin ederse; bu durumda şefi', onu iki bin dirheme alır. Sonradan, başka bir şefi' gelerek, -beyyinesiyle- müşterinin o yeri bin dirheme aldığını isbat edip o yerin parısını, beşyüz dirheme alırsa; diğer şefi' beşyüz dirhemi için, m jteriye müracaat eder. Bu durumda, önce­ki şefi'a: "İstersen, elindeki yarı hisseyi müşteriye iade et; istersen, sen­de kalsın" denilir.

Yani, eğer önceki şefi' müşteriye;:"îkinci şefi', senin o yeri bin dirheme aldığım isbat eyledi benim yanımda yerin yarısı kaldı;; beşyüz dirhemim için, sana müracaat ediyorum." derse; bunu yapmaya hakkı yoktur.

Ancak,"onun bin dirhem olduğuna dair" kendinin beyyinesi var­sa, o zaman hakkı vardır. Maluyt'te de böyledir.

Feav&yi Attftmyye'de şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, bir yer satın aldığında; şefVde gelerek, müşteriden, o yeri, bin dirheme -onun sözü üzerine,- geri alır; sonra da, "müşterinin, o ye­ri beşyüz dirheme satın aldığına dair'' şahit bulursa; bu beyyinesi kabul edilir.

Şayet, önceden, kendisi müşteriyi tasdik ederse; o zaman, beyyine­si kabul edilmez. Tıtuhiaiyye'de de böyledir.

Satıcı ve müşteri satışın, satıcı açısından muhayyer olduğunda ittifak ederler; şefi' de bunu inkâr ederse, İmim Ebû Htnîfe (R.A.) ve İnam Muhammed (R.A.Ve göre, bu durumda satıcı ve alıcının sözü geçerli olur.

İmim Ebû Yûsuf (R.A.)'tan gelen bir rivayetde böyledir. Bu durum­da şefi'a, şüf a yoktur. Çünkü satış, onlann ikrarı sebebiyle sabit olur.

Cami'de şöyle zikredilmiştir:

Satıcı, muhayyerliğini iddia eder; müşteri ile şefİ'de onu inkâr eder­lerse; istihsanen, müşterinin sözü geçerli olur. Çünkü muhayyerlik, şartsız sabit olmaz. Burada, satıcı şart ihdası iddia ediyor, müşteri ise inkâr ediyor.

Keza, müşteri muhayyerlik iddia ettiği hâlde satıcı ile şefi' bunu inkâr ederlerse; bu durumda satıcının sözü geçerli olur ve, onu, şefi' alır. Mohiyt'te de böyledir.

îki kişi alım satım yaptıklarında, şefi' ikisinin huzurunda, şüf a ister; satıcı da/'Aramızdaki alım-satım muameledir." der; onu da müşteri tasdik ederse; bunlar -şefi hakkında- doğrulanmaz. Bu alış-verişin ce­vazını iddia ederun sözü geçerli olur.

Ancak, hâl ona delâlet ediyorsa; (Şöyleki: satılan şey, kıymeti çok olan bir şey olduğu hâlde gerçekten —benzerinin o fıata satılmadığı— çok az bir kıymete satılmış olursa) bu takdirde, onlann sözü geçerli olur. Şefi için, şüf a hakkı olmaz, HnlaetaT-MttffinMe de böyledir.

Münteks'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, bir yeri birine sattıktan sonra, müşteri ve satıcı satışın fâsid olduğunu doğrulasalar; şefî'de: "Bu alış-veriş caizdir." dese, şe-fî'in sözü geçerli olur; diğerlerin sözleri doğrulanmaz. Ve şefi'in hakkı fesada gitmez.

Şayet, onlardan biri, bu alış verişin cevazını iddia eder; diğeri de inkâr eder; ben sıhhatini iddia edenin sözünü sahih sayarım.

Şayet, ikisi de satışın fâsid olduğunu zu'm ederlerse; o takdirde, fesadını iddia edenin sözünü kabul ederim, ikisine de inanınca, şefî'a şüf'a hakkı vermem. Bununla satıcı ve alıcının, satışın fesadında ittifak ettikleri murad ediliyor.

Şayet satıcı ve alıcı, aralarında ihtilaf ederler ve: "Bir sebebden dolayı, akid fasiddir." derlerse; bu durumda, alış-verişin caiz olduğu­nu iddia edenin sözü geçerli olur; diğeri tasdik edilmez.

Meselâ: Birisi, "müddetin fâsid olduğunu" veya "muhayyerliğin fâsidliğini" iddia eder ve bu sebeblerden dolayı ittifak ederlerse, —şefi hakkında— bunlar doğrulanmaz.

"Bir sebebden dolayı, satışın fesadında" ittifak ettikleri hâlde, ara­larında bir sebebden dolayı da ihtilaf varsa; o zaman, fesadını iddia ede­nin sözü geçerli olur.

Şayet aynı sebebde ittifak ederler ve ondan dolayı fâsid olduğunu söylerlerse, —şefi hakkında— sözleri doğrulanır.

Müntekâ'da şöyle açıklanmıştır:

Müşteri, satıcıya: "Sen, bana, onu bin dirhemle bir rıtıl içkiye sat­tın." der; satıcı da: "Doğru söyledin." derse; ben, bunu şefı'a karşı tasdik etmem.

Şayet: "Sen, onu içkiye karşılık sattın." der; onu da satıcı doğru-larsa; şefi için şüf'a yoktur.

Bu söz, Müntekâ'nın sözüdür.

Kudûrî ise, kitabında: " Mântekft'da söylenilen, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)tan gelen, iki rivayetten birisidir." diyerek şöyle buyurmuştur: "Bu rivayetinde, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), âkidlerin arasında bulunan mu­halefete itibar etmiştir. Şayet âkidlerin arasında ihtilaf çıkar ve müşte­ri: "Sen, onu bin dirhem ile bir ntıl içkiye sattın." der; satıcı da: "Hayır, ben onu bin dirheme sattım." derse; o takdirde, satıcının sözü ge­çerli olur.

Eğer müşteri: "Sen, onu şarap ve domuz karşılığında sattın." der; satıcı da: "Ben, onu bin dirheme sattım." derse bu durumda müşteri­nin sözü geçerli olur. Çünkü şarab karşılığında satmak caiz olmaz.

İmâm   Ebû   Hanîfe   (R.A.)   ile  İmâm  Muhammed  (R.A.)   şöyle buyurmuşlardır;

Şayet, alış-verişin fesadında ittifak ederler ve şefi de onları yalan­larsa; bu durumda şefıa, şüf'a hakkı yoktur.

Meselâ: Alıcı ve satıcı, satışta muhayyerliği şart koşarlar; ancak şefi', —satıcı için— onları yalanlarsa yine şefi'in şüfa hakkı yoktur.

Bir adam, bir yerin onda birini, çok para karşılığı satın alır ve parasının bir kısmı da kalırsa (verilmezse) şefi'in, almanda şüf'a hakkı vardır. Gınye'de de böyledir.

Ecnâs'ta şöyle zikredilmiştir:

Müşteri: "Ben, bu yeri küçük oğlum için satın aldım." der ve şefi-ın şüf asını inkâr ederse; bu durumda —şefi, onun küçük oğlunun ol­duğunu ikrar ederse— müşteriye yemin verilmez.

Şayet inkâr ederse, o zaman şefî'a yemin verilir. O, Allah adına: "Ben, onun oğlunum küçükmü büyükmü olduğunu bilmiyorum." der ve oğlan büyük olursa, o yer şefî'a teslim edilir. Zetayre'de de böyledir.

Bir adam, bir kadından bir yer satın aldığında, bunun üzerine şahit aradığı hâlde bulamaz ve "o yerin, o kadının olduğunu" ancak şefî bilirse; kadının onlari inkâr etmesi hâlinde, onların şehâdeti caiz olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Satıcının iki oğlu, "Şefî'a, şüf'a hakkını verildiğine dâir" şahit­lik yaparlarsa; satılan yerin müşterinin yanında olması hâlinde, şehâ-detleri kabul edilir. Çünkü bu şehâdet, babalarına bir menfaat sağlamı­yor ve ondan borcu da def etmiyor.

Şayet, iki satıcı, şefıa karşı, "Şüf'a hakkını teslim ettiğine dâir" şehâdette bulunurlar, ve satılan yer, müşterinin elinde, olursa, şahitlik­leri kabul edilmez. Çünkü, onlar hasımdırlar. Hasm olanların ise, hiç bir şey hakkındaki şehadetleri makbul olmaz. Oğullarına gelince, onlar hasım (= da'vâlı veya davacı) değildirler.

Eğer satıcının iki oğlu "şüf ayı teslime dâir" şehâdette bulurlarsa, bu böyledir. Fakat, "müşterinin, şefî'a teslim ettiğini" şahitlik yapar­larsa; o takdirde, şehadetleri kabul edilmez. O yer, ister babalarının ya­nında olsun, isterse müşterinin yanında bulunsun müsavidir. İster ba­baları iddia etsin, isterse etmesin fark etmez. Muhıyf te de böylüdir.

Yer üç kişinin olur ve bunlardan ikisi, "hepsini bir adama sattıklarını" iddia eder; diğer ortakları ise, bunu inkâr ederse; onların ortaklan üzerine şahitlikleri caiz olmaz. Ve şefi, üçte iki şüf'asim alır.

Şayet, müşteri satın aldığım inkâr eder; ortaklar ise şehâdette bu­lunurlarsa; onların şehadetleri bâtıldır. Ve şefi, o yerin tamamını alır.Meb-sût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerini, bir şey satın almak veya satmak için vekil tâ­yin ettiğinde, müvekkilin iki oğlu da şefî'a şüf'anın teslimine şahitlik. yaparlarsa; vekilin, satın alıcının vekil olması hâlinde, onların şahitlik­leri caiz olmaz. O yer, ister satıcının elinde olfsun,    isterse vekilin elin­de olsun fark etmez. Müvekkilin elinde olması hâli de böyledir.

Şayet vekil, satıcının vekili olur; o yer de müvekkilin veya vekilin elinde bulunursa; yine şahitlikleri kabul edilmez. Çünkü, bu durumlar­da, babalarına karşı şahitlik yapıyor olurlar.

Eğer o yer, müşterinin elinde İse, o zaman şahitlikleri kabul edilir. Muhiyt'te de böyledir.

İki satıcı, müşteriye karşı şahitlik yaparlar ve: "Gerçekten şefî, satışı duyar duymaz şüf asını istedi." derler; bir satıcı da: "Hayır iste­medi." derse; iki satıcının şehâdeti —o yer kendi ellerinde veya müşte­rinin yanında ise— bâtıl (= geçersiz) olur. MebsÛt'ta da böyledir.

Bir adam, iki kişiyi, müşteriyi idrak için vekil tayin ettikten son­ra onlar, ona karşı, şüf'ası sebebiyle, "o yeri şefTa teslim eyledi." di­ye, şahitlik yaparlarsa; şehadetleri bâtıldır.

Keza, "Şefî, şüf asını teslim eyledi." diye şehâdet ederlerse; bu şehadetleri de geçersizdir.

Bunlar, şehadetleri geçerli olmayan satıcılar gibidirler. Mebsût'ta da böyledir.

Müşteri, "bu yeri, bin dirheme aldığını" ikrar ederse şefi, onu öylece alır.

Sonradan, satıcı "onun fıatının, ikibin dirhem olduğunu" iddia eder­se; o ikinci bin dirhem için, şefî'a müracaat edemez.

Şayet satıcı beyyine ibraz ederse; beyyinesi kabul edilir. Bu durumda müşteri, ikinci bin dirhem için, şefî'a müracaat eder.

Eğer, daha önce "iki bin dirhemdi." diye ikrar eyledi ise, şefî'a müracaat edemez.

Keza satıcı, müşteriye biaynihi bir yeri sattığım iddia eder ve bu hususta beyyine de ibraz ederse; artık hâkim, onun beyyinesini kabul eder ve öylece müşteriye hükmeder. Ve, aynı kıymetle, şefî'a teslim eder.

Bir adam, bir kadını, geriye bin dirhem vermek üzere, bir yer karşılığında nikahlarsa; o bin dirheme, şüf a hakkı terettüb eder.

Bu İmâmeyn'e göre böyledir.

Eğer, akid zamanında, mehri misilde ihtilafa düşerler ve koca: "mehri misli bin dirhemdir." derse; şefî için, o yerin yarısı vardır. Şefî: "Mehri misli, beşyüz dirhemdir. Bana, evin üçte ikisi vardır." derse; —yeminle birlikte— kocanın sö^ü geçerli olur. -

Şayet, her ikisi de beyyine ibraz ederlerse; İmâmeyn'e göre, müşteri­nin beyyinesi geçerlidir. Ve bu, binanın kıymetinde ihtilaf eyledikleri gibidir.

Bir adam, diğerine karşı bir yer veya bir ev iddiasında bulundu-' ğunda, şefî'in şüf a hakkı bulunan bir yer karşılığında sulh olurlar ve

onun kıymeti hususunda ihtilâfa düşerlerse; bu durumda müddeî'nin (= da'vacının) sözü geçerli olur.

Eğer, kıymeti hakkında her ikisinin de beyyinesi olursa, imâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, şefî'in beyyinesi kabul edilir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, bin dirheme bir yer satın aldıktan sonra; şefî ile müş­teri arasına ihtilaf çıkar ve müşteri "Bu binayı, buraya ben yaptım." der; şefî ise, onu yalanlarsa; bu durumda, müşterinin sözü geçerli olur.

Şayet, her ikisi de beyyine ibraz ederlerse, o zaman şefî'in beyyine-şi makbuldür.

Bundan dolayı: Bir yerin ağaçlan hususunda ihtilâfa düşerlerse, müş­terinin sözü geçerli olur. Fakat, o: "Bu ağaçları, ben dün diktim." der­se sözüne inanılmaz. Fakat: "Ben, bunları dikeli, yirmi sene oldu." derse onun sözü geçerli olur. Binada da böyledir. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet, müşteri: "Bu yeri bana sattı." dedikten sonra: "Bu bina­yı, bana bağışladı." veya: "Bu binayı bana bağışladıktan sonra yerini sattı." der; şefî'de "Hayır, sen ikisini de satın aldın." derse; bu durumda, müşterinin sözü geçerli olur. Eğer dilerse, şefi o yeri, binasız olarak alır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer satıcı: "Ben, sana binayı bağış yapmadım." derse; —yeminle birlikte— onun sözü geçerli olur ve binayı alır.

Şayet: "Bağış yaptım." derse; bağış caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet müşteri: "Yolu ile birlikte bana bağış yaptı; sonra da ka­lan yerini satın aldım." der, şefî'de "Hayır, se'n tamamını satın aldın." derse; bu durumda şefi için, ikrar edilenin haricinde şüf'a hakkı vardır. Bağış yapılan yerde ise yoktur. Bu durumda, taraflardan hangisi beyyi­ne ibraz ederse, o kabul edilir.

Eğer her ikisi de beyyine getirirlerse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre müşterinin beyyinesi geçerlidir. Çünkü, o, bağışı isbat ediyor.

İmim Muhammet! (R.A.)'e göre ise şefî'in beyyinesi kabul edilir. Zi­ra, o, hakkının fazlalığını iddia etmektedir. Bedâi'de de böyledir.

Müşteri için, "evin bağışlandığı" ikrar edildiğinde, müşteri "ba­ğışın satıştan önce yapıldığını" iddia ederse, komşu için şüf'a hakkı ol­maz. Çünkü, hukukta ortak olmuş olurlar. Komşu, eğer: "Hayır, satın alış bağıştan öncedir." der ve şüf'asını isterse; bu durumda, şefî'in sö­zü geçerli olur.

Eğer müşteri, "bağışın satıştan önce yapıldığım belgelerse, onun sahibi, şüf'a hakkına komşudan daha elyaktır. Muhiyt'te de böyledir.

Eğer satıcı, bağışı inkâr ederse; onun —yeminli olarak— söyle­diği söz geçerli olur.

Şayet satıcı, alıcının söylediklerini doğrularsa; o zaman, ev bağış­lanmış olur. Ve bağışlananın olur. Bağışa âit belge getiremezlerse, şüf -ayı ibtâl edemezler. Ancak, müşteri satıştan önce bağış yapıldığını isbat ederse; o yerin şüf'asına ortak olurlar. Ve ortak şüf'a hakkında kom­şunun önüne geçer. Fetâvâyi Kadîhan'da da böyledir.

Bir adam, iki yer satın alır ve her ikisinin de serîleri bulunur al­dığı yere bitişik olur ve müşteri: "Ben, bunun birini Önceden satın al­dım; ikinciye şüf'a ortağıyım." der; şefî'de: "Hayır, sen, İkisini bir pa­zarlıkla satın aldın. Benim, her ikisinde de şüf'a hakkım vardır." der­se; bu durumda şefî'in sözü geçerli olur. Çünkü müşteri, satın aldığını ikrar ettikten sonra, ayrı ayrı aldığını iddia eyledi; o sözü, beyyinesiz kabul edilmez.

Keza, müşteri: "Yansını satın aldıktan sonra, diğer yansını da­ha satın aldım." der; şefî'de: "Tamamını bir pazarlıkla satın aldın." derse; bu durumda, şefî'in sözü geçerlidir.

Şayet müşteri: "Dörtte birini satın aldıktan sonra, dörtte üçünü daha satın aldım." der; şefî'de "Hayır, sen dörtte üçünü aldıktan son­ra, dörtte birini daha aldın." derse; bu durumda da Şefî'in sözü geçer­lidir. Çünkü, müşteri dörtte üçünü aldığını ikrar eylemiştir. Bu ise, şe­fî'in hakkı sabit olma sebebidir.

Eğer müşteri: "Bir pazarlıkla satın aldım." der; şefî'de: "yarısı­nı satın aldın. Yansım da ben alıyorum." derse, bu durumda müşteri­nin sözü geçerlidir. Şefî dilerse, tamamını alır; dilerse terk eder. Serah­sî'nin Mnhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, —beyyinesiyle— "bir yeri, filandan, bin dirheme aldığını" isbat eder; bir başkası da, "o yerdeki evi, yolu ile birlikte yüz dirheme satın aldığını" beyyineler ve: "Alalı bir ay oldu." derse; o ev, ona hükmedilir. Sonra da onun şüf'a hakkı, geride kalan yerde meyda­na çıkar.

Şayet, tarihini isbat edemez ise, o ev ikisinin arasında hükmedilir. Geri kalan yerin şüf ası ise, beyyinesi olana hükmedilir. Bu durumda, bunların birbirlerinde şüf a hakkı olmaz. Çünkü, hangisinin önce satın aldığı belli olmamıştır.

Bir kimse, bir birine bitişik iki yer hakkında, beyyinesiyle gele­rek, "onlardan birisini, o yerlerden birisini, bir ay önce satın aldığım" söyler; diğer bir şahıs da, "o yerlerden birini, iki ay önce satın aldığını" beyyine ile isbat ederse; o yer, iki ay önce satın alana hükmedilir. Şâ-hidleri olduğu zaman, diğer yerin şüf asıda ona aittir.

Şayet her ikisi de vakit isbat edemezlerse; bu durumda, her birine yerleri hükmedilir ve şüf a hükmedilmez.

Keza, onlardan birisi bir yeri teslim alır; diğeri teslim almazsa; bunlardan biri vakit isbat etmesi hâ'linde, ona hükmedilir. Diğeri vakit isbat edemezse şüf'a vakit isbat edene hükmedilir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, bir yer satın aldığında, şefî, orayı, bu müşterinin yık­tığını iddia eder; müşteri de onu yalanlarsa; bu durumda müşterinin sö­zü geçerlidir.

Beyyineleri varsa; şefî'in beyyinesi geçerlidir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
En doğrusunu Allahu Teâlâ bilir. [17]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..