Abdülazizin Hal Vakasına Doğru

Sultan Abdülaziz'in hâl'i hakkında en aydınlatıcı malumat­ları târih kitaplarından ziyade, hatıratlardan elde etmek ka­bildir. Ancak; bu hatıratların objektifliğinden ziyade doğrula­rın sözcüsü olması lâzımdır. Kanaatler ve eğilimdeki hassasi­yet doğruları katleden bir sebeb olmamalıdır. Olayın vuku­undan taa günümüze kadar, şehadetmi? İntiharını? Sorusu hâla kesinleşmemiş, ekseriyetin şehid edildiği kanaatına gö­re resmi olan kanaat intihar şeklinde olup, cumhuriyet aydı­nı, takipçileri olduğu hâl kadrosunun ki, bunların başında Midhat Paşa gelmektedir, Askeri mektepler nâzın Süleyman Hüsnü Paşa ilk Türkçülerden olduğundan ve olayı ortaya çı­karmak için seneler sonrası Sultan Abdülhamid'in Yıldiz'da kurduğu fevkalâde mahkemeden çıkan karara muhalefet edenlerde, cumhuriyet kadrosunun takipçisi oldukları gurubu vikaye için bu kararların haksız ve düzme bir mahkemenin kararı olarak kabul etmek suretiyle Abdülhamid'i suçlama trampleni yapmayı tercih etmişlerdir.
Ahmed Cevdet Paşa gibi büyük bir hukukşinas'ın bu he­yetin dışında olmadığını, Gaazi Osman Paşanın ve daha nice anlı şanlı paşaların mahkeme kararlarını tasvip eder tasdik­lerini görmezden gelirler. Eğer; haksız bir idam kararına uy­gulansın hâttâ uygulamazsanız, kötü bir yolun açılmasına sebeb olursunuz sözlerinin sahibi bizzat Gaazi Osman Paşa olduğuna göre bu vaziyet karşısında bu kahraman insanı ya sileceksiniz yahutda infaz isteğinde haklı bulacaksınız! Bu­nun ortası olmaz. Mensup olduğumuz dinin Yüce Resulü  (s.a.v) Efendimiz'in "Haksızlık karşısında susan dilsiz, şey­tandır" hadis-i nebevisi muhatap olarak mü'minleri almıştır ve Gaazi Osman Paşa da dahil olmak üzere bu tasdikçilerde, karşı çıkıcılarda bizim gözümüzde müslüman insanlardır. Şimdi burada kendi kanaatlerim yerine, bir balkan çocuğu ve Arnavut kavminden olan ve akraba-i taallukatım gibi İs­tanbul'umuzun Pendik sayfiyesinden olan ve yazmış olduğu Petrol Fırtınası adlı eserin arkasından çok geçmeden bir otel­de vefat etmiş olarak bulunan Râif Karadağ merhumun, "Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar" adlı 1971'de yayımlan­mış baskısının önsözünde yer alan şu satırlarla sayfamızı süslüyor ve kanaati kanaatima uyan bu merhum yazarı da rahmetle ve minnetle anıyor, fatihalar hediyeyi görev addedi­yorum.

"..Sultan Abdülaziz Hân'ın Hâl'i ve katli hadisesini ele al­dık. Zira bu mevzu üzerinde Türk milletinin selahiyetli bildi­ği zevatın hemen hepsinin yazdıkları, birbirlerinin devamı veya teyidi mâhiyetinde olarak dâima bir istikametde geliş­miş ve hepsi bir noktada ittifak etmişlerdir. <Sultan Ab­dülaziz katledilmemiştir.>

Biz, bu iddianın karşısına çıkmış tek insan değiliz, bizden evvel de bu iddianın karşısına çıkmış olanlar bulunmuşve id­dialarını isbat etmek için gayret sarfetmişlerdir. Onların bu gayretleri bir çok vesaikin gün ışığına çıkmasına yardımcı ol­muş, böylece bu vesikaların ışığında yaptığımız tetkikbizi ha­disenin mâhiyetini tamamen değiştiren bir neticeye götür­müştür. <Sultan Abdülaziz Han intihar etmemiştir. Fakat ka-tledilmiştir.>Demek suretiyle merhum Karadağ bunun böyle olduğunu ortaya koymak için çok güçlü kaynaklara başvu­rarak beşyüzküsur sayfalık bir eseri ortaya koymuştur. Biz bazen bu eserin münderecatına müracaatla Sultan Aziz dö­neminin klasik bilinenmotifler yerine yaşanmış ve milletten saklanmış motifleri ortaya koymaya ve çalışmamızın: "nihan (saklı) kalmasın hiçbir hakikat bu âlemde" anlayışına hizmet etmesini sağlamış olalım. Aziz okurlarım, tefavuk kelimesi­ne ben şahsen pek önem veririm. Buna bağlı olarak, mahke­melerin ve hâkimlerin adaletin tecellisinin Önemli unsuru ol­duğuna ve şahsi muarefenin yâni tanışıklığın, böyle hallerde bazen sanık lehine bazen de aleyhine netice verdiği bir vakı­adır. Zaten hukuk da redd-i hâkim tâlebininde var olmasın­daki hikmetin, bu yazdığım esbabı mucibenin var olduğu malumdur. Bir ağızdan yapılan telkinler, insanların zaman zaman en doğrular hakkında bile tereddüde düşmesi ben-i beşer'in başına gelmesi muhtemel hâllerdendir. Aynı mevzu­da tez ve anti-tez tetkikinde bulunmuş olanlar, sentezleme-deki, bu halk tabiriyle İkirciğe düşebilir.

O zaman istianede bulunduğu vasıtalardan biri, mevzuun otoritesi veya tefeüldür. Bir Kur'an sahifesinden, bir âyeti hasbel şansla açar ve mânai münife bakar tereddüdünde kaldığı meselede ondan bir çıkış yolu arar insan. Şimdi bende, şu satırları yazarken, Karadağ merhumun, yukarıda adı geçen eserini mevzuun önemli antitezlerinden addetti­ğimden, kitabının rastgele bir sayfasına müracaat ettim. Lüt­fen inanın efendim şu satırlar karşıma çıktı ve sizle paylaşı­yorum: "..Mahkemenin bitaraf olmadığını iddia edenler; Midhat Paşanın oğlu Ali Haydar Midhat'ın Hatıralarım, adlı hatıratını okumak zahmetine katlanabilirlerse bu zâtın, mahkeme reisi Sururi Efendinin, Midhat Paşa ile sevişme­dikleri için, paşanın sorgularında yerini Hristoforidise terk ederek celseden çıktığını okuyabilirler. Böylesine adli bir is­tikamet içinde ve böylesine bitaraflık hissi ile hareket eden bir mahkemeyi itham etmek insafın da, izanın da dışında­dır."

Böylece görüyoruz ki, Midhat Paşanın oğlu Ali Haydar Midhat Bey mahkeme reisinin adetâ, kendi kendini duruş­madaki sorgu safhasında ayrı tuttuğunu belirtmesi, Râif Bey merhumun çıkardığı makbul bir açıklama olmayabilir ve biri çıkıp da ona o kadar düşmandı ki, sorgulanmasına bile kızı­yordu diyebilir fakat şu bir hakikattir ki, her şey Allahûâlem-dir. O her şeyi bilir bizler, zanlar dünyasındaysak da, adalet­ten ayrılmadan tarafgir olmamalıyız. Ben, bahsi geçen hatı-rat'daki ifadeyi Râif Bey merhum gibi telâkki ediyorum.


Eser: Büyük Osmanlı Tarihi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Büyük Osmanlı Tarihi

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..