(İslâm Dînînden Dönen Kimse)

Allah korusun, bir kimse mürted olsa (yani İslâm dîninden çıksa) ona tslâm sunulur ve şüphesi giderilir. Eğer mühlet isterse üç gün hapsedilir. «Mutlaka, yani mühlet istemese de hapsedilir,» diyen de vardır.

Eğer İslâm'dan başka her dinden yüz çevirmekle veya girdiği dîni bırakmakla tövbe ederse ne alâ. Eğer tövbe etmezse öldürülür. Çünkü Resûiüllah (S.A.V.):

«Bir kimse dinini değiştirirse, siz onu öldürünüz.» buyurmuştur. Bu hadîsi tmâm Ahmed (Rh.A.) ve Buhârî (Rh.A.) ve başkaları rivayet etmişlerdir,

tslâm arz olunmazdan önce öldürülmesi mekruhtur. Burada kera­hetin ma'nâsı mendûbu terktir.. Öldüren kimseye bir şey gerekmez. Çünkü küfür Öldürmeyi mubah kılar. Da'vet ulaştıkdan sonra tslâmı arzetmek lâzım değildir. Her ne kadar dâr-ı harbe girse de mürted, köle edinilmez. Çünkü mürted de ancak tslâm veya kılıç meşrudur. Çünkü Allah Tealâ (C.C.) :
«Onlarla Müslüman oluneaya kadar savaşırsınız.» [38] buyurmuştur. Nitekim Sahabe (Allah onlardan razı olsun) Hz. Ebû Bekr (R.A.) zamanında bunun üzerinde icmâ etmişlerdir. Bir de; köle edinmek İslâm'a bir vâsıta ile yaklaşmak içindir. Mürtedi köle yapmak ise yak­laşma vâsıtası olmaz. Nitekim sebebi daha önce geçti.

İslâm'dan çıkan kadın (mürtedde), mürted erkeğin aksidir. Şayet nıürted kadın dâr-ı harbe girse, o mürted kadın köle yapılır. Çünkü mürted d en in öldürülmesi meşru değildir. Kâfirin küfrü üzere bıra­kılması ancak cizye ile veya köle yapmakla caizdir. Kadınların üzeri­ne ise cizye olmaz. Şu halde mürteddenin küfrü üzere kölelikle bıra­kılması, bir şeysiz bırakılmasından Müslümanlar için daha faydalıdır.

Küfür bir millettir. Şafiî (Rh.A.) buna muhaliftir. Yahudi Hıris­tiyan olsa veya Hıristiyan Yahudi olsa hâli üzere bırakılır. Eski dînine dönmesi için zorlanmaz.

Karı - kocadan birinin mürted olması, İmâm A'zani (Rh.A.) ve Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, nikâh için fesindir, talâk değildir. İmâm Muham-med' (Rh.A.) e göre, kocanın mürted olması, yüz çevirmesine kıyâsen talâktır.

Mürtedin malından mülkü mevkii £ en zail olur. Eğer o mürted İs­lâm'a gelirse, o mal kendisine geri döner.

O mürted irtidâdi hâlinde ölür. veya Öldürülürse veya dâr-ı harbe varırsa ve kâdî dâr-ı harbe ulaştığına hükmederse, o mürtedin müdeb; beri ve ümmü veledi azâd olur ve üzerinde olan borç (deyn) hâil olur. Çünkü dâr-ı harbe ulaşmakla ölü' hükmündedir. Müeccel borç ise borç­lunun ölmesiyle hâil olur. Müslüman iken kazandığı Müslüman vâri-sinindir.

Eğer; «Kâfir Müslümana vâris olmaz, Müslüman kâfire nasıl vâ­ris olur?» denilirse, cevâbında biz deriz ki: Mürtedin, dîninden dön-dükden sonra olan kazancında'mülkü bakîdir. Nitekim bilirsin ki, mür­tedin malı mevkûfdur. Şu halde onun Müslüman iken kazandığı vâ­risine geçer. Çünkü o mal onun dîninden dönmesinden önce mevcûd olduğu için istinadı mümkündür. Dîninden dönmesi hâlindeki kazan­cında istyıâd mümkün olmaz.'Çünkü dîninden dönmesinden önce kesb yoktur. Kazancın İslâm'dan dönmekten önce mevcûd olması istinadın şartındandır. Öyleyse Müslüman Müslümandan vâris olmuş olur.

İslâm'dan dönmesi hâlinde olan kazancı ganimettir. İslâm hâli ile İslâm'dan dönme (riddet) hâlinden her bir hâlin borcu o hâlin ka­zancından ödenir. Yani îslâmî hâlinde olanı İslâmî hâlindeki kazan­cından ve riddeti hâlinde olan borcu da riddeti hâlinde olan kazancın­dan ödenir.

Mürtedin talâkı sahih olur. Çünkü nikâh, İslâm'dan dönmekle fesh olunca kadın mu'tedde olur. Eğer o mu'tedde kadını boşarsa talâk vâki olur.

Keza. koca ile kan beraber mürted olsalar da koca karısını boşasa, sonra ikisi de beraber İslâm'a girse nikâh fesh olmaz ve talâk vâki olur.

Mürtedin çocuk hâsıl etmesi yani cariyesini gebe bırakması da sa­hih olur. Çünkü mürtedin cariyesi şayet çocuk doğursa ve o da çocu-ğumdur, diye iddia etse, o çocuğun nesebi sabit olur ve vârisleriyle be­raber vâris olur. Câriye de ümmü veledi olur.

Mürtedin hayvan boğazlaması caiz olmaz. Çünkü mürtedin dîni yoktur.

Mürtedin malda ortaklığı da mevkuf kılınır. Çünkü ortaklık din­de eşitlik gerektirir. Mürtedin ise dinî yoktur. Şu halde mevkuf olur. Lâkin mürtedin geri dönme ihtimali vardır.

Mürtedin sattığı, satın aldığı, bağışladığı, kiraya verdiği, müdeb-ber eylediği kölesi» kitabete kestiği kölesi ve vasiyeti mevkuf olur.

Çünkü bunlar mukarrer mülk iktiza" eder.

Eğer mürted, Müslüman olursa kurtulur ve tasarrufları sahîh olur. Eğer öldürülür veya ölürse veya dâr-ı harbe girdiğine ve ulaştığına kâdî hükmederse bu hükümlerden her biri bâtıl olur. Eğer dâr-ı harbe ulaştığına hükmedilmeden önce gelirse, sanki o mürted olmamış gibi­dir. Hattâ müdebberi ve ümmü veledi azâd olmaz, ve vârisi harcadığı ve yok ettiği malı öder. Çünkü kâdînin hükmü bu ahkâmın bâtıl ol­ması için şarttır. Zira mürtedin dâr-ı harbe ulaşması ile ölü hükmün­de olması ictihâd götürür (müetehedun fîhtir). Çünkü Şafiî (Rh.A.) muhaliftir. Şu halde o içtihadın sağlamlaşması için kâdînin hükmü lâ­zımdır. Eğer mürted kâdînin hükmünden sonra ve malı vârisinin elin­de iken Müslüman olup gelirse o malı alır. Çünkü vârisin o malda ona halef olması mürtedin dâr-ı harbe ulaşmasıyle Ölü hükmünde olmasın­dan dolayı o maldan müstağni olduğu içindir. Şayet Müslüman olup dönse o mala muhtâc olur. Eğer vâris o malı mülkünden yok ettiyse Müslüman olup gelen mürted o yok olan malın kıymetini alamaz. Çün­kü mubah mal yok edilmesiyle ödenmesi gerekmez.

Müslüman olan mürted, mürtedliği hâlinde terkettiği İslâm'daki ibâdetlerini kaza eder. Şemsu'l-Eimme el-Hulvânî (Rh.A.) demiştir ki:

Müslüman olan mürtedin, İslâm'da terk ettiği ibâdetleri kaza etmesi gerekir. Çünkü namaz ve orucu terk etmek ma'siyettir ve ma'siyet rid-detten sonra bakî kalır. Bunu Kâdîhân (Rh.A.) zikretmiştir.

İbâdetlerden İslâm'da edâ ettiği bâtıl olur ve kaza edilmez. Ancak lıacci kaza edilir.-Çünkü mürteci İslâm'dan dönmekle sanki kâfir olarak devam etmiş de zengin iken Müslüman olmuş gibidir. Binâenaleyh zen­gin ise ona hacc farzdır. Diğer ibâdetleri kaza etmesi gerekmez. Hulâ-sa'da böyle zikredilmiştir.

Üzerine kısas, hadd veya diyet vâcib olan bir Müslümana mal veya bir şey isabet etse, ondan sonra o Müslüman  Allah korusun - mürted olsa, veya mal ona dâr-ı İslâm'da mürted olduğu halde isabet etse, on­dan sonra dâr-ı harbe ulaşsa ve bir zaman Müslümanlara karşı savaş­sa, ondan sonra Müslüman olup dâr-ı İslâm'a gelse, elde ettiği malın bütünü alınır. Eğer o malı, mürted olduğu halde dâr-ı harbe ulaştık-dan sonra elde etse, Müslüman olduğunda o maldan bir şey alınmaz. Belki o malın bütünü ondan sâkıtdır. Çünkü o mal dâr-ı harb'da harbî iken isabet etmiştir. Harbî ise, Müslümanlara muhârib olduğu halde elde ettiği şeyle, Müslüman oldukdan sonra muaheze olunmaz. Bunu Kâdîhân (Rh.A.) zikretmiştir.

Bir kadına kocasının mürted olduğu haber verilse, o kadının iddet-ten sonra başkası île evlenmesi caiz olur. Nitekim kocasının Ölümü ve­ya boşadığı haber verildiği zaman caiz olduğu gibi.

İslâm dîninden çıkan kadın  (mürtedde) Öldürülmez. İmâm Şâfİî (Rh.A.) ajyı görüştedir. Eğer bir kimse o mürteddeyi öldürse, gerek o mürtedde hürre olsun ve gerekse câriye olsun bir şey ödemez. Niiıâye _ sahibi Mebsût'da da böyle demiştir.

O mürtedde İslâm'a gelinceye kadar hapsedilir. Çünkü Allah Teâlâ' (C.C.)  in hakkını ikrardan sonra yerine getirmekten kaçınmıştır. Şu

halde hapis ile onu ifâya zorlanır. Nitekim kulların haklarında hapisle zorlandığı gibi. Gerek o mürtedde hürre olsun ve gerek câriye olsun. Cariyeyi efendisi zorlar. İslâm üzere teşvîkde mübalağa için her gün dövülür diye rivayet edilmiştir..

İslâm'dan dönen kadının tasarrufu ve iki haldeki kazana vârisleri için geçerlidir. Yani îslâmî hâlinde ve riddetinde olan kazancı vârisleri için geçerlidir.

Bir mürtedin cariyesi çocuk doğursa, gerek o câriye Müslüman ol­sun ve gerekse Hıristiyan olsun, eğer mürted o çocuğu iddia etse, yani çocuk benimdir diye ikrar etse, o çocuk Müslüman kadından doğdu ise, babası öldüğü veya dâr-ı harbe gittiği takdirde mutlak surette hür ve ona vâris olur. Yani gerek irtidâd ile doğum arasında altı aydan daha az olsun ve gerek daha çok olsun müsavidir. Çünkü çocuk ana - .babaniH din yönünden hayırlısına tâbi olur. Şu halde Müslüman olan ana­sına tâbi olup Müslüman olur. Müslüman ise mürtede vâris olur.

Keza mürtedin Hıristiyan olan cariyesi çocuk doğursa ve d mürted de bu çocuk bendendir dese, çocuk hür olduğu halde mürtedin oğludur, ona vâris olur. Ancak Hıristiyan câriye o çocuğu mürtedin mürted ol­duğu günden itibaren altı ayda veya altı aydan daha fazlasında doğur­sa i§ değişir. Çünkü, altı aydan daha azında doğurursa, ulûk (döllenme) İslâm hâlinde olur. O çocuk mürtede vâris olur. Eğer altı aydan daha çokda doğurursa ulûk mürtedin tohumundan olur. Yine mürtede tâbi olur. Çünkü mürted İslâm'a çocuğun anasından daha yakındır. Zira mürted İslâm dînine girmeye zorlanır. Onun hâlinden zahir olan Müs­lüman olmasıdır. Şayet mürted olursa vâris olmaz. Çünkü mürted mür­tede vâris olamaz.

Mürted malı ile beraber dâr-ı harbe ulaşsa ve Müslümanlar dâr-> harbde ona gâlib gelse, o mürtedin malı ganimettir. Kendisi ganimet olmaz. Çünkü mürted köle yapılmaz. Ya İslâm-ı kabul eder veya öldü­rülür. Malının ganîmet olması caiz olur. Kendisi ganimet olmaz. Ara-bın müşrik olanları gibi Müslüman olmazsa öldürülür.

Mürted malsız dâr-ı harbe ulaşsa ve Kâdî dâr-ı harbe ulaştığına hükmetse ve dâr-ı İslâm'a geri döndükden sonra ikinci defa dâr-ı harbe malı ile kaçsa, ehl-i İslâm onun üzerine gâlib olduğu zaman malı, ga-nîmetciler arasında taksim edilmezden önce vârisinindir. Çünkü birin­ci ulaşmada vâris olmak caiz değildir. İkincide kâdînin dâr-ı harbe kaçtığına hükmetmekle vârislerine geçmiştir. Şu halde vâris eskiden mâlik olur. Şayet mürted dâr-ı harbe ulaştıkda mürtedin kölesi o mür­tedin oğlunun mülkü olduğuna hükmedilse, mürtedin oğlu da o köleyi mükâteb yapsa, mürted de Müslüman olup gelse, o kitabetin bedeli ve velayet hakkı babasımndır. Çünkü kitabetin bâtıl olmasına sebeb yok­tur. Zira o kitabet geçerli bir delîl ile nafiz olmuştur. Binaenaleyh, ha­lefi olan vâris tarafından vekü gibidir ve onda akd olan hukuk müvek­kile râcî olur. Velâ hakkı da kendisinden âzâd vâki olan kimse içindir.

Bir mürted bir adamı hatâen öldürüp dâr-ı harbe kaçsa veya katil olan mürted dâr-ı harbe kaçmadan önce öldürülse, mürtedin öldürdü­ğü adamın diyeti mürtedin İslâm î hâlindeki kazandığı malından veri­lir. Zira âkıleleri mürted için bir şey vermezler. Çünkü onlara yardım borç değildir. Diyet Müslüman iken kazandığı malından verilir. Çün­kü onda tasarrufu geçerlidir. Riddette kazandığı malından verilmez. Çünkü onda tasarrufu mevkuftur.

Bir Müsİümanın eli kasden kesilse, eli kesilen Müslüman - Allah korusun - mürted olup bu durumda o kesikden dolayı Ölse, veya ölmeyip dâr-ı harbe kaçsa ve kaçtığına da hükmedilse, sonra dâr-ı harbden Müslüman olduğu halde gelip o kesikten dolayı ölse, kesen kimse diye­tin yansını Öder. Kesen kimse kendi malından eli kesilenin vârisine öder. Çünkü kesmek, ma'sûm bir mahalde vâki olmuş, sirayet ise gayri ma'sûm mahalle hulul etmiştir. İmdi kesmeye itibâr olunup sirayete itibâr olunmamıştır. Şu, halde diyetin yarısı kesen kimsenin kendi ma­lından vâcib olur. Çünkü kesen kimsenin âkıleleri, kasden öldürmekte diyeti yüklenmezler. Nitekim daha Önce geçti. İrtidâd şüphesinden do­layı kısas da vâcib olmaz.        

Eğer eli kesilen Müslüman mürted oldukda, dâr-ı harbe kaçmayıp dâr-ı İslâm'da Müslüman olup ölse, eli kesen kimse diyetin tamâmını öder. Çünkü ölen kimse kesme ve sirayet vaktinde ma'sûmdur. İmânı Muhammed (Rh.A.) ile İmânı Züfer' (Rh.A.) e göre diyetin yine yansı vâcib olur.

Bir mükâteb mürted olup dâr-ı harbe kaçsa ve biraz mal kazanıp malı İle beraber yakalandıkda İslâraı kabulden yüz çeviise ve öldürül-se, onun kitabetinin bedeli efendisinin ve geri kalanı vârisinin olur.

Çünkü mükâteb kazandığı şeye kitabetle mâlik olur. Mürted olmak ki­tabette te'sîr etmez. Keza kazandığı şey de te'sîr etmez.

Kan ve koca ikisi de mürted olup dâr-ı harbe kaçsalar ve kadın dâr-ı harbde hâmile olsa ye bir çocuk doğursa, ondan sonra o çocuk-dan da bir çocuk hâsıl olsa ve Müslümanlar dâr-ı harbe galib olup karı İle kocayı ve çocuğu ve çocuğun hepsini elde etseler, iki çocuk yani kan kocanın çocuğu ve onların çocukları ganimettir. Yani bu iki çocuk köle olurlar. Çünkü îslâm dîninden dönen kadın köle yapılır. Çocuk ise anaya tabidir. Yine çocuğun çocuğu da ona tâbi olur.

Birinci çocuk İslâm dînine girmeye zorlanır. Çocuğun çocuğuna zor kullanılmaz. Çünkü çocuklar dînde babalarına tabidirler. Şu halde babası İslâmı kabule zorlandığı gibi çocuk da zorlanır.

Bazdan demiştir ki: İkisi de İslâm dînini kabule zorlanırlar. Yani çocuğu ve çocuğun çocuğu ikisi de İslâm'ı kabule zorlanırlar. Bu, İmâm Hasan* (RhJV.) m İmâm A'zam' (Rh.A.) dan rivayetidir. Çocuğun ço­cuğu dedesine tebâiyetle İslâmı kabule zorlanır.

İslâm'ın kurtuluş yolu olduğuna akıl erdiren çocuğun mürted ol­ması şahindir. İslâmı da sahilidir. Kâfir olanı anasına ve babasına vâ­ris olmaz. O çocuk İslâm dinine girmeye zorlanır. Eğer kabulden kaçı­nırsa öldürülmez. Bu, İmam A'zam (Rh.A.) ve İmam Muhammed'-(Rh.A.) e göredir. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.); «Çocuğun mürted olması mu'teber değildir, İslâm'ı muteberdir,» demiştir. İmâm Züfer (Rh.A.) ve İmâm Şafiî (Rh.A.) «Mürted olması da, İslama girmesi de mu'teber değildir» demişlerdir.

Biz deriz ki: Hz. Ali (R.A.) çocukluğunda Müslüman oldu. Nebî-ı Ekrem (S.A.V.) onun Müslüman olmasını sahîh gördü ve Hz. Ali (R.A.) bununla övünürdü. Hattâ şöyle derdi:
«Bıyığı henüz terlememiş, erginlik çağına ermemiş bir çocuk iken İs­lâm'a girmekte sîzi geçtim.» [39]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..