3- REHİN BIRAKILAN ŞEYİN ZAYİ OLMASI HÂLİNDE, TAZMİN EDİLİP EDİLMEYECEĞİ

Rehin bırakılan şey, rehin alanın veya adi sahibinin elinde zayi olursa; Seslim alındığı gündeki kıymetine bakılır ve borcun miktarına bak) lir.

Eğer rehinin kıymeti borcun kıymetinin misli ise, onun zayi olması, sebebiyle borç düşer.

Şayet rehnin kıymeti, borçtan fazla olursa, borç düşer; fazlalık hak­kında, o emindir.

Eğer rehnin kıymeti borçtan az ise, o rehinin kıymeti kadar borç­tan düşer; kalanı için, rehin alan, rehin verene müracaat eder. Zebıyrc'-de de böyledir.

Bir adam, kıymeti on dirhem olan bir elbiseyi, on dirhem borcu­na karşılık rehin bırakır ve o, rehin alanın yanında zayi olursa; borcu düşer.

Eğer elbisenin kıymeti beş dirhem olursa; rehin alan, jrehin verene müracaat ederek, beş dirhem daha alır.

Şayet elbisenin kıymeti pnbeş dirhem ise, işte o fazlalık bize göre emânettir. K&fî'de de böyledir.

Bu, sahih olan rehin hakkındadır. Fâsid olan rehin de böyledir.

Kofa! şöyle buyurmuştur: Fâsid olarak alınan rehin, tazmin edilmez. Önceki görüş sahihdir.

Fakat, bâtıl olarak alınan rehin, asla mün'akid olmaz. Fâsid satış gibidir.

Fâsid olan rehin de mün'akid olmaz.

Fakat fesadının vasfı, satışın fesadı gibidir.

Rehnin akid şartı:

Rehin mal olmalı ve onun mukabili de mal olmalı. Noksanlasın reh­nin hükmüne gelince: Eğer noksanlık, rehinde ayn cihetiyle olursa; o mikdar borçtan düşmek gerekir.

Eğer piyasa cihetiyle olursa, borçtan bir şey düşmek gerekmez.

Bu, bizim üç İmamıza göre böyledir. Zehıyre'de de böyledir.

Rehin bırakan şahıs, ödemeksizin borçtan, alacaklının bağışla­ması veya ondan vazgeçmesi gibi —bir sebeble kurtulduktan sonra,— rehin zarara uğrarsa; onu, rehin alan şahıs —kıyâsen— tazmin eder. îs-tihsânda ise, o, emânet olarak zayi olmuş olur. Bizim âlimlerimiz bu görüştedirler.

Fakat, rehin bırakan şahıs, borcu ödemesiyle ondan beri olmuş; son­ra da rehin rehni alan şahsın yanında zayi olmuşsa; o, ödenecek şey olarak zayi olmuştur. Rehin alan şahsın, onun mislini rehin verene geri verme­si gerekir.

Bir adam, aldığı bir köleyi, parasını ödeyip teslim alır ve parası için, onu rehin bırakır; o da rehin alanın yanında helak olur; sonra da o kölenin hür olduğu meydana çıkarsa; veya ona bir hak sahibi bulu­nursa; rehin alan onu tazmin eder.

Snidyye'de de böyledir.

Bir adamın, diğerine bin dirhem borcu olur ve borçlu alacak sa­hibinin yanına rehin bırakır; başka bir adam da, rehin bırakanın borcunu —nafile olarak— öderse; borç düşer. Borçlu rehnini geri alır.

Eğer rehnini almaz ve o rehin, rehin alanın yanında zayi olursa; rehin alan, —nafile olarak— borcu ödeyenin, verdiğini ona geri verir; borcu ödenen şahsa vermez. Zahîriyye'de de böyledir.

Rehin veren şahıs, rehin alanı, —bir mal için— başka bir âdâma havale eder; bundan sonra da rehin helak olursa; borcu ödenmiş olarak helak olur.

Bu kıyâsen de istihsânen de böyledir.

Havaleden sonra, rehin veren, rehin alandan rehni isterse, buna hak­kı olup, olmadığı el-ÂsPda zikredilmemiştir.

Âlimler şöyle demişlerdir:

Bu mes'ele Ziyâdât'ın iki yerinde vardır. Bir yerinde: "Hakkı var­dır." denilmiş; diğer yerinde ise: "Hakkı yoktur.' diye yazılmıştır. Muhıyf'te de böyledir.

Bir kimse başkasının yerine bin dirheme karşılık, bin dirhem kıy­metinde olan bir kölesini, rehin bıraktıktan, sonra her iki tarafda, borçlu sayılanın borçlu olmadığını doğrulasalar; bu doğrulama da rehin zayi olduktan sonra olsa; rehin alan, rehni verene bin dirhemi öder.

Fakat, rehin zayi olmadan önce rehin verenin borçlu olmadığını doğ­rularlar, ve bundan sonra, rehin zayi olursa; ödenecek şey olarak mı zayi olur? Veya emânet olarak mı zayi olur? Şeyha'l-İslftm: "Burda âlim­lerin ihtilâfı vardır." demiştir. Şeyhn'l-İslsm Şemsii'l-Eimme Hafrâni de "İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, nassan, emânet olarak zayi olmuştur." demiştir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir ayn (= mal) rehin bırakıldıktan sonra, onun yerine rehin ola­rak, başka bir mal konulur; onu da rehin alan şahıs alırsa; caiz olur. Fakat, rehin —onu geri verene kadar— öncekidir. Onu geri verdikden sonra, ikinci verilen rehindir.

Sonra rehin alan, bu relini; alacağı verilene kadar habseder. Bir tek dirhemi de kalsa böyledir.

Şayet borçlu, borcunun tamamını veya bir kısmın öder; sonra da rehin, rehin alanın yanında zayi olursa; fazlasını reddetmez. Mûzmerftt'ta da böyledir.

Bir adam, kıymeti bin dirheme müsavi olan bir köleyi rehin bı­raktıktan sonra, bir câriye getirerek, rehin alana: "Bunu al; köleyi geri ver/' derse, işte bu caizdir. Önceki geri verilene kadar tazminat düş­mez, îkînci, birinciyi verene kadar emânettir. Birinciyi geri verince, ar­tık o cariye rehin olmuş olur.

Eğer ikincinin kıymeti beşyüz dirhem olur; birincininkide bin dir­hem olur ve borç da bin dirhem olursa; onun zayi olması hâlinde, bin dirhem zayi olmuş olur.

ikincinin kıymeti beşyüz dirhem, birinci bin dirhem olup da ikinci zayi olursa, beşyüz dirhem zayi olmuş olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, buğday rehin koyduktan sonra: "Onun yerine arpa al." der; rehin alan da ahr ve buğdayın yarısını geri verir; sonra da arpa zayi olup, ondan bir şey kalmazsa; borcun yarısı zayi olmuş olur; arpa­yı ödemez. Tâmurtâşî'de de böyledir.

Bir adam, bin dirhem borcu yerine, bin dirhem kıymetinde olan cariyesini rehin bırakır; o cariye de rehin alanın yanında Ölürse; borç bâtıl olur.

Keza rehin, selem karşılığı olduğunda, bu rehin zayi olunca; selem de bâtıl olur. Câmiu's-Sağır Şerhı'nde de böyledir..

Bir adam diğerinden rehin olarak bir elbise alıp, onu da teslim alır ve onun kıymeti borç kadar olur; o elbiseye de bir hak sahibi çıkıp, ondan onu alırsa; rehin alan, alacağı için rehin verene başvurur.

Eğer elbise, rehin alanın yanında zayi olursa; hak sahibinin malı olarak zayi olmuş olur. Hak sahibi, onlardan dilediğine, onu ödedtirir, Çünkü, onun olduğu tebeyyün etmiştir.

Rehin veren, onu gasbetmiş olur.

Rehin alan da gasbedenden gasb etmiş gibidir.

Şayet rehin veren tazmin ederse, rehin, borcunun yerine rehindir.

Eğer rehin alan öderse; rehinin kıymeti kadar rehin verene müra­caat eder ve borcunu vermesi için de müracaatta bulunur.

Sonrada kölenin, rehin verene ait olduğu meydana çıkarsa; onun olur. Rehin câriye olduğu zaman, o câriye, rehin alanın yanında doğum yapar; sonra o ve yavrusu ölür; daha sonra da ona bir adam hak sahibi çıkarsa; işte o cariyenin kıymetini, isterse rehin verene; isterse rehin alana ödettir. Çocuğun kıymetini, onlardan hiç birisine Ödetme hakkı yoktur. Mebsût'ta da böyledir.

Borç olmak şartıyla rehin alan şahıs, borcu Ödemeden rehin zayi olursa; kıymetinin en noksanı ile helak olmuş olur. Sırlcö'l-Vehhk'da da böyledir.
Rehin veren, onu alana: "Rehni tellala ver; onu satsın; dirhemterini al. 7 der; o da verir; ve o rehin, tellalın elinde zayi olursa; rehin alan, onu ödemez. Gunye'de de böyledir.

Üç adam, bir köleyi borçlan için bir adamın yanına rehin bıra­kırlarsa; bu hepsi hakkında da sahih olur.

Eğer köle ölürse onlardan her birinin borcu —o kölede olan hisse-- leri kadar— düşer. Kendi aralarında birbirlerine müracaat edebilirler.

Hatta onlardan birinin borcu bin beşyüz dirhem; diğerinin bin dir­hem ve diğerinin de beşyüz dirhem olur ve üçü ortaklaşa bir köleyi re­hin bırakırlar; kölenin kıymeti de iki bin dirhem olur. sonra da köle za­yi olursa; üçünün arasında müsâvî olarak zayi olmuş olur. Yani, her birinin borcunun üçte birisi düşmüş olur. Çünkü rehin bırakılan borç­tan en az kıymeti ile mazmun olur. Rehin de böyledir. Borç üçbin dir­hemdir. Kölenin kıymeti ise, iki bin dirhemdir. îki bin dirhem ise, üç­bin dirhemin üçte ikisi kadardır. İşte bu takdirde, bin dirhem sahibin­den, altı yüz altmış altı dirhem; beşyüz dirhemden, üçyüz otuz Üç dir­hem düşer ve her birinin borcunun üçte birisi kalmış olur Kİfİ'de de böyledir.

Selem malının aslını, bedelinin ve müslemünfih olanı rehin bı­rakmak sahihtir. (Selem bir malı almak için önceden verilen para veya mal demektir. Müslümün fîh de, o para veya malın karşılığına alınacak olan şeydir.
Eğer selemin re'sü'l-mâlini rehin kor ve rehin o mecliste zayi olur­sa; rehin alan şahıs re-sü'1-mâlini ödemiş olur. Çünkü, onu, o hâl ile ödemek caizdir.

Eğer fazla olursa; o fazlalık emânet olur.

Eğer az olursa, o nisbette ödemiş olur. Selem sahibi geride kalanı ondan aynca alır.

Ayrılana kadar zayi olmazsa, selem bâtıl olur; rehni geri o vermesi gerekir.

Eğer re'sü'Umâl elinde helak olursa; selem caiz olmaz. Keza, sarfın bedelinin hükmü de böyledir. Onu rehin aldığı zaman, ayrılmadan önce helak olursa ifa etmiş olur. Eğer çok olursa, fazlası emânet olur.

Ayrıldıktan sonra helak olursa, saf bâtıl olur; rehin olduğu kada­rını geri vermek gerekir. Fazlası emânet olur.

Şayet müslemünfîhi rehin olarak alır. o da aynı mecliste helak olursa; onu ödemiş olur. Fazlası, emânet olur.

Eğer değeri daha az ise, o mikdar için müracaat eder, Siıicü'l-Vehhlc'da da böyledir.

Eğer ayrıldıktan sonra helak olursa; mazmun olduğu mikdar ka­darı vacip olur; selem de caiz olmaz. Yenftbi'de de böyledir.
Selem ve müslemünfih tefessüh ederse (bozulursa) o re'sü'1-mâl için rehin olur ve habsedilir. kıyâs İse, habsolunmamasıdır.

Eğer, rehin tefessühden sonra helak olursa; müslemün fîh olarak helak olmuş olur; re'sü'I-mâl olarak değil. Çünkü o, hakikatta bir yiye­ceğe karşı rehin olmuştur.

Habs de, onun eseri re'şü'l-mâlde zahir olur. Çünkü o, onun bede­lidir, ve onun yerine kaimdir; o helak olunca, aslı helak olmuş olur. Me­selâ: Bir adam, kölesini satar ve selem yapar; bedelini de rehin bırakır; sonra da satışı ikale ederlerse; satılanı alır. Eğer rehin konulan helak olursa, bedel helak olmuş olur. K&fî'de de böyledir.

Bir adam, diğer bir adama, iki elbise verir ve ona: "İstediğini al; benim üzerimde olan yüz dirhemine karşılık.'* der; o da ikisini de alır ve onlar da yanında zayi olursa: İmâm Mohammed (R.A.): "Borçtan bir şey gitmez." demiştir.

Bu, şunun gibidir: bir adamın yirmi dirhem borcu var; borçlu, ala­caklıya yüz dirhem verdi ve: "Ondan, yirmi dirhemini al." dedi; o da onu teslim aldı ve yirmi dirhemini almadan yanında zayi oldu; bu du­rumda borçlunun malı olarak zayi olmuş olur ve borç olduğu gibi duruyordur.

Şayet, iki elbise verince: "Birini rehin olarak borcuna karşılık al." der de; o adam ikisini de alır; kıymetleri de aynı olursa; İmftm Muhammet (R.A.) Eğer borcun misli iseler "Her birinin değerinin yarısı borçtan gider. Fetlviyi Kftdmftn'da da böyledir.

Bir adam, kıymeti beş dirhem olan bîr elbiseyi beş dirhem borcima karşılık olarak rehin bıraktıktan sonra; iki dinar öderse; rehin, yi­ne rehindir. "Kalan borca bedel" dese bile, o beş dirheme karşılık rehindir.

Şayet o helak olursa, rehin bırakan iki dinarı için, rehin alana mü­racaat eder. Gunye'de de böyledir.

Bir adam, on dirheme bir elbise satın aldığında bu elbiseyi tes­lim almaz; ve satıcı onun parasına karşılık, rehin olarak, İkinci bir elbi­seyi, müşteriye verirse; İmâm Muhammed (R.A.) "Bu, paraya karşılık re­hin olmaz; müşteri ikinci elbiseyi geri verir." buyurmuştur.

Eğer ikinci elbise, satıcının yanında zayi olur ve iki elbisenin kıy­meti de aynı olursa; beş dirheme karşılık olarak helak olmuş olur. Çün­kü, beş dirheme mazmundur.

Fetâvâyi Kübrâ'da şöyle zikredilmiştir: Borçlu, alacaklıya bir elbi­se verir ve: "bu, senin hakkının bir kısmına karşılık rehindir." der; sonra da o, onun yanında zayi olursa; rehin alanın istediği kadar bedelle zayi olur.

Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un görüşüdür. Tatarhâniyye'de de böyledir.

İbnü Semâa,  İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir.

Bir adamın, diğer bir adamda malı (~ alacağı) bir alacağı oldu­ğunda, borçlu bir kısmını öder; sonra da ona bir köle vererek: "Bu, ge­ride kalan malına bedel rehindir." veya: "Senin yanında olan şeye kar­şılık rehindir. Eğer geride bir hakkın kalmış ise; zira ben malın kaldı mı? kalmadı mı? bilmiyorum." derse; işte o rehin caizdir. Ve geride ka­lana —Eğer bir hakkı kalmışsa bedeldir. Eğer bir hakkı kalmamış ve köle de rehin alanın yanında zayi olmuş olursa; ona tazminat gerekmez.

Bişr, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğun nakletmiştir: Müşteri, aybı sebebiyle, satın aldığına karşılık rehin alsa; bu caiz olmaz.

Şayet beşyüz dirhem borç alır da, borç veren: "Bu sana kâfi gel­mez; sen bana rehin yolla da; ben sana kifayet miktarı yollayayım." der; borç alan da rehin yollar ve o rehin, rehin alanın yanında zayi olursa; mürtehin beşyüz dirhemden az olmak üzre tazminat yapar.

Hulâsa; borç alan bir şey söyler ve borç alır rehin bırakır; o da bor­cunu ödemeden zayi olursa, rehin, borcun kıymetinden noksan olarak tazmin edilir. Eğer bir şey söylemez ise, işte o ihtilaflıdır. İmâm Ebü Yû­suf (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.) arasında görüş ayrılığı vardır. Mu-hıyt'te de böyledir.

Fetâvâyi Attahiyye'de şöyle zikredilmiştir: Bir adam, diğerine: "Dirhemleri tut." derse; bu durumda üç dir­hemin kıymetinden azım tazminat gerekir.

Möcerred'de şöyle zikredilmiştir: On dirhem borç için, rehin bırak-sa; sonra da borç almasa, rehin alanın aldığını vermesi gerekir.

Şayet: "Şu on dirhemi, bir dirhemine rehin al." der; o da, beş dir­hem olur ve zayi olursa; yarım dirhem tazmin eder.

On dirhemi rehin bıraktığında: onun beş dirhemi geçersiz ve kıy­meti bir dirheme müsavi olursa; borç altı dirhem olur.

Eğer salim bir köleyi rehin kor; o da, ayıplanırsa; borcun tamamı­na karşı zayi olmuş olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adamın, diğer bir adama borcu olur ve bu borcuna da bir kefil bulunur; alacaklı da borçludan ve kefilden bir biri ardından rehin alır; bu rehinlerin her biri de borca yeterli bulunur ye o iki rehinden bi­risi zayi olursa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), "Eğer, ikinci rehin zayi olmuş olur ve ikinci rehin bırakan da, birincinin rehin bıraktığını bilirse; bu ikinci rehin, borcun yansına mukabil zayi olmuş olur.

Eğer bunu bilmiyorsa; borcun tamamına mukabil zayi olmuş olur. Kitâbü'r-Rehn'de şöyle buyrulmuştur:

İkinci helak olursa; borcun yarısına mukabil olarak zayi olur. Bu hususta bilmek veya bilmemek zikredilmemiştir.

Sahih olan da Rehin kitabında söylenendir. Çünkü onlardan her biri, bütün borcun karşılığıdır. îkinci rehin zâiddir. Borç, önceki rehne taksim olur. İkincisi ise, kıymetine göredir; zayi olursa; borcun yansı olarak zayi olur. Fetlvâyi Kidlhan'da da böyledir.

Mecmûu'n-Nevâzü'de, Hişâm, imâm Muhamraed (R.A.)'in şöyle bu­yurduğunu rivayet etmiştir:

Bir adamın, diğer adamda bin dirhem alacağı olur; borçlunun em­ri olmadan, yabancı bir adam da bir köleyi rehin bırakır; sonra da, baş-ka biri gelerek bir köleyi de o rehin bırakır ve o da borçlunun emri ol­madan bırakırsa; işte bu caizdir, ve önceki bin dirheme karşılık olarak, ikinci ise, beş yüz dirheme karşılık olarak rehindir.

Bir adamın, diğerinde bin dirhem alacağı bulunup, ona eş de­ğerde rehin bıraktıktan sonra, fuzûli bir adam gelerek, yüz dirhem daha fazla rehin bırakırsa; işte bu caizdir.

Borçlu, o rehinlerden birini malın yarısıyla kurtarmak isterse onu yapamaz. Ve onlardan birisi zayi olursa borcun yansıyla zayi olmuş olur.

İbrahim; İmâm Mahammed(R.A.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

Eğer borçlunun rehni zayi olursa; borcun tamamına mukabil zayi olur. Eğer fazladan rehin koyanın rehni zayi olursa, o yansına mukabil zayi olur. Mııhıyl'te de böyledir.

Bir adamın borcu olur; başka bir adam da, o borçlunun emriy­le, kefil olur ve borçlu, alacaklıya rehin olarak bir mal verdikten, sonra bu kefil, alacaklıya alacağını Öder; daha sonra da rehin zayi olursa; ke­fil, asıl borçluya müracaat eder; alacaklıya müracaat edemez. Borçluda alacaklıya müracaat ederek, ödeneni ondan alır.,Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adam, bir kür buğday borç verip, borç alan şahıstan o buğ­day karşılığında rehin aldıktan sonra, buğdayı borç alan şahıs, aynı buğ­dayı satın alıp, dirhemler vererek, buğday borcundan kurtulur; sonra da rehin, rehin alanın yanında zayi olursa; borçlu olduğu buğdaya kar­şılık olarak, zayi olmuş olur. Eğer rehnin kıymeti, buğdayın kıymeti ka­darsa, rehin alanın, buğday bedeli olarak aldığı dirhemleri geri vermesi gerekir. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

Bir kimse, bin dirheme karşılık, iki köle rehin bırakır; onlardan birisine de bir hak sahibi çıkar veya, o hür olur ve rehin veren, rehin alana: "Kendisine sahip çıkılan köleyi bana geri ver/' der; o da verirse; geride kalan rehin, hissesine karşılıktır. Yalnız borcun tamamını öde­medikçe, onu kurtaramaz. Kerderî'nin Vedzi'nde de böyledir.

Bir adam, satın aldığı bir köleyi teslim aldığında, onun bedeline karşılık rehin verir; o rehinde, rehin alanın yanında zayi olur; sonra da o köle hür olur veya ona "bir hak sahibi çıkarsa; rehin alan, o rehni geri verir. Sirâciyye'de de böyledir.

Bir dirheme, sirke veya kesilmiş koyun alıp, ona karşılık olarak bir rehin verdikten sonra, bu rehin zayi olur ve sirkenin de şarap oldu­ğu anlaşılır; koyunun da lâşe olduğu öğrenilirse; o, tazminatlı olarak zayi olmuş olur. Çünkü açık borca rehin bırakılmıştır. Şarap veya do­muz yahut lâşe veya hür bir insan satın alarak, karşılığına bir şeyi rehin olarak verir ve b da rehin alanın yanında zayi olursa; tazminat gerek­mez. Çünkü, bu rehin bâtıldır; fâsid değildir. Kerdeiî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bir kimse, bir kür buğdaya karşılık, bir köleyi rehin bıraktığın­da; bu köle rehin alanın yanında ölür; sonra da o buğdayın rehin vere­ne ait olmadığı anlaşılırsa; bu durumda rehin alan, o köleyi değil buğ­dayın kıymetini alır. Hızlnetn'l Müftîn'de de böyledir.

Rehin veren, rehin alanı, bir mal üzerine, bîr adama havale et­tikten sonra, rehin bırakılan köle, havale edilen ödemeden önce ölürse; işte o olduğu hâl üzre ölür; havale bâtıl olur. Hizânetü'l-Müftin'de de böyledir.

Bir adam, bez satan şahıstan "başka birisine gösterip, sonra al­mak üzere" bez ister; bezci de: "Rehin vermedikçe, sana vermem." der; o da, bir eşyayı, rehin bırakır ve bu şey, rehin alanın yanında zayi olur; epuse ise, rehin alanın yanında duruyor olursa; bezzaz, (= bez satan) ©bu taamin etmez. (= ödemez) Gunye'de de böyledir.

Ebfi'l-Leys'in Fetviluın'da şöyle denilmiştir:

Bir kimse, kıymeti yaprağı ile birlikte yirmi dirhem olan bir ağacı rehin bırakır; yaprak zamanı geçer ve o ağacın yaprağı dökülüp, kıy­meti eksilirse; EbÛ Bekir tskâf: "O noksan kadar, borçtan düşülür. Bu, narhın değişmesi gibi değildir.." buyurmuştur.

Filayh Ebû'I-Leys "Bana göre, borçtan bir şey eksilmez; ancak nok­sanlık ağacın kendi nefsinde, bedelinde olur." demiştir.

Ebû Bekir'n kavli daha isabetli ve daha doğrudur. Çünkü, dökülen yaprağın kıymeti yoktur ve ona birşey de mukabil olmaz. Mnhiyfte de böyledir.

Fetva, Ebû Bekr el-İskâfı'n kavli üzerinedir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Alacaklı, borçlunun rızası olmadan, rehin olarak onun sarığını alsa; bu rehin olmaz. Bilakis gasp olur. Siraciyye'de de böyledir.

Bir kimsenin, borçlunun sarığını rehin olarak alması caiz olmaz; onun helaki, rehnin helaki gibidir. Müftekit'ta da böyledir.

Bir adamın diğerinde alacağı olur; isteyince de, borçlu onu ver­mez; alacaklı da, onun başından sarığını rehin olarak alıp ona başını kapatması için bir mendil vererek: "Borcunu öde; sarığını vereyim." der; adam da gidip borcuna getirir; o zamana kadar da sarık zayi olur­sa; İşte o, rehin olarak helak olmuş olur; gasbolunan şeyin helaki gibi olmaz. Çünkü, o, onu rehin olarak, alacağına karşılık almış borçluda onun yanına rehin olarak bırakmıştır. Onun bedellik getirmeye gitme­si, rehin olarak razı olduğunun işaretlidir ve o rehindir. Cevâhİriil-Fetâvâ'da da böyledir.

Bir adam, kölesini rehin olarak bırakır; o da kaçarsa; borç düşer. Eğer bulunursa rehin olur ve borç, onun kıymetinin noksanlığı ka­dar düşer.

Eğer bu kaçış onun ilk kaçışı ise böyledir. Eğer, ondan önce kaçmışsa borçtan bir şey düşmez. Mecmuu'n-Nevâzil'de de böyle söylenmiştir. Münieka'da da:"Noksanlığı kadar, borçtan düşer." denilmiş; taf­silat verilmemiştir.

Keza Möcerred'de İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'den de, böylece rivayet olunmuştur.

Şayet hâkim, onu, kaçtığı zaman rehin olarak kabul etmiş; sonra da o bulunmuşsa, işte o eski hâline reddedilir. Yâni rehin olarak kalır. Zehıyre'de de böyledir.
Rehin bırakılan bir yeri, su bassa; o da kaçan köle gibidir. Çünkü çok kerre, bu su çekilir ve o yerden fayda görülür. Onun faydalı hâ­le dönmesi ihtimali olduğundan, borç düşmez. Hâkim, Muhtasar1 d a şöyle buyurmuştur:

Rehin alanın, rehin verende hakkı olmaz. Çünkü, rehin helak ol­muştur. Bir şeyin helaki, onun menfaatti olmakdan çıkmasıdır. Ölen ko­yun gibi...îşte bunun için, satış o bâtıl olur.

Eğer, o yer denize gark olursa bu böyledir. Şayet su çekilirse; o yi­ne hâli üzre rehindir.

Eğer o yerden bir noksanlanma olursa; borçtan o kadar düşer. Se-rahsî'nin Muhıyi'inde de böyledir.

Bir adam, üzüm suyunu rehin bırakır; o da önce şarap; sonra da sirke olursa; hâli üzre rehindir. Noksanlığı kadar borçtan düşülür. İmâm Mubammed (R.A.): "O, borca karşılık bırakılır." buyurmuştur. Ko­yun ölür ve derisi dilbağlanırsa; hissesi nisbetinde rehin olur. Felâvâyi Kâ-d i hân'da da böyledir.

Değeri on dirhem olan üzüm suyu, on dirheme karşılık rehin ol­sa; sonra da o şaraplaşsa; sonra da on dirhem değerinde sirke olsa; işte o, on dirhem olarak rehindir ve o kadarla rehinlikten kurtarılır. Sirâciy-ye'de de böyledir.

Bir zimmî, başka bir zimmîye, şarabı rehin olarak bırakır ve o sirkeye dönüşürse; kıymetinden bir şey noksan, olmayınca İmameyn'e göre, o yine rehindir. Ve rehin bırakan muhayyerdir. İsterse borcunu ödeyip, rehnini kurtarır; İsterse, şarabı gibi şarap ödetir ve o sirke, rehin alanın mülkü olur.

İmâm Muhtmmed'e göre, isterse borcunu ödeyip, rehnini kurtarır; isterse, onu borcuna karşılık kılar. Seraha'nin Muhıyt'nde de böyledir.

Bir adam, koyununu rehin bırakır; o da ölürse; borç düşer.

Eğer rehin alan, derisini dibağlarsa; işte o rehindir. Bu, satın alı­nan, sonra da teslim almadan ölen ve satıcı tarafından derisi dibağla-nan koyuna muhalifdir. Burda hiç bir şey rehin olmaz.

Eğer borç on dirhem olur, koyunda on dirheme müsâvî olursa; de-riside bir dirhem ederse; işte o bir dirhem olarak rehindir.

Eğer koyun, rehin edildiği gün yirmi dirhem; borç ise, on dirhem, deri de bir dirhem (değerinde) ise, bu durumda, o deri, yarım dirheme karşılık olarak rehnediimiş olur.

Bir adam, bir müslümandan veya bir kâfirden şarap rehin alır ve o da, rehin alanın yanında, sirke oluverirse; rehin veren için, bu re­hin caiz değildir. Rehin veren, o sirkeyi alıp, bir ücrette vermez. Borç olduğu gibi borçtur.

Eğer rehin veren müslüman ise, bu böyledir.

Şayet rehin veren kâfir ise, rehin günüde rehin ile borç müsavî ise, işte o sirkeyi bırakır. Borç da bâtıl olur.

Bu, İmâm Mnhımmed (R.A.)'in kavlidir, denilmiştir.

Esahh olan, hepsinin kavli de budur.

Bu, rehin alanın zimmî olması hâline muhaliftir. Mebsnfta da böyledir.

Fetâvâyi Dfearî'de şöyle zikredilmiştir: Bir müslüman diğer bir müs­lümandan, şaraba bedel olarak, bir şeyi rehin alır; bu rehinde helak olur­sa; onun helaki sebebiyle tazminat gerekmez ve bu rehin bâtıldır. Ve, bu şarap rehin alanın yanında emânettir; rehin veren onu gerî alır.

Eğer zâyl olutsa, ikisinin de bir birine verip alacağı bir §ey yoktur.

Bu hüküm, rehin alan müslüman olur; rehin veren Jse, kâfir olursa yine aynıdır. Rehin bâtıldır; rehin veren vehnini geri alır. Rehin alana bir şey yoktur.

Şayet her ikiside kâfir iseler, artık rehin sahihdiJr. Aralarında alim-verim geçerlidir. Ya şarabının mislini veya bedeKar kurtarır. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bir adam, başka bir adamdan, bin dirheme bir câriye satın aldı­ğında, satıcı, onu vermekten kaçınıp, bendini atana kadar, onu vermez; müşteri de: "Sen, onu bana ttslfm etmedikçe, parasını sana vermem." der ve aralarında "müşteri parasını adi sahibine verecek; satıcı da cari­yeyi müşteriye teslim edecek" diye anlaşsaîar ve öyle de yapsalar; para da adi sahibinin yanında zayi olsa; işte o, müşterinin malı olarak zayi olmuş olur.

Şayet, sattcı: "Parayı, $u adamın yanına koy da, cariyeyi sana vereyim." der; oda parayı rehin olarak, cariyeye bedel bırakır ve bu para zayi olursa; satıcının malı olarak zayi olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, kıymeti iki yüz dirhem olan bir rehni, yüz dirheme kar­şılık olarak rehin koyar; onun da bir gözü kör olursa; borcun yarısı gider.

Bu, İmâm Ebû Hanife (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.) göre böyledir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise, onun yerine, bir sağlam köle konulur ve onun noksanı kadar borçtan düşürülür. Yenâbi'de de böyledir.

Eğer, rehin alanın yanında, o hayvanın gözü kör olur onun, kıy­meti de borç kadar olursa; borcun dörtte birisi düşer. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, cariyesinin karnında olanı azâd ettikten sonra o cari­yeyi rehin bıraksa;

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Bu rehin caizdir." buyurmuştur. O câri­ye doğurur ve doğum sebebiyle borçtan bir şey düşmez. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, bir köleyi bin dirheme karşı rehin koyar; o kölenin de­ğeri de iki bin dirhem olursa; rehin alan, onun fazla olanını öder veya rehin alan "rehin ölünce borç bâtıl olmaz." diye şart koşarsa; işte bu rehin fâsiddir. (= bozuktur.)

Fetâvâyi Kubrâ'da; Kâdî Fahrüddin şöyle buyurmuştur:

Rehin lafzını söyler, sonra da fazlanın tazminatını söyler veya reh-nin emânet olduğunu söylerse; bu rehin caiz; şart ise bâtıldır. Rehin lafzını söylemezse; rehin fâsiddir. Tatarhaniyye'dc de böyledir.

Bir kadın, mehrine karşılık rehin alır ve o da mehr-i müsemması olur; rehinin kıymeti ise mehri kadar bulunur; sonra da mehrİnden vaz geçer veya onu bağışlarsa; ölene kadar, o rehinden men edilmez. Taz­minat da gerekmez. Şayet köle zayi olacaksa; bu istihsânen böyledir.

Keza adam, o kadına cima etmeden; mal mukabili boşar; sonra da o malı kadına vermeden, geri koyarsa; hüküm yine böyledir.

Bir adam kadını mehr-i müsemması ile nikahlayıp, ona mehr-i misil karşılığı rehin verir ve nikâhda da, mehr-i misli söylemez ve bu kadını duhûlden önce boşarsa, bütün mehr-i misli sakıt olur. (= dü­şer). Bu kadına, mut'a (= yâni bir miktar mal vermesi) gerekir.

Kıyasa göre, bu kadın, mut'a için, rehni habsedemez.

İmâm Ebfr Yûsuf (R.A.) son kavli ve İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)*nin kav­li budur. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [13]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..