3- ZEKÂT MESELELERİ İLE İLGİLİ ŞER'Î ÇARELER

İki yüz dirhemi olan bir kimse, kendisine zekât lâzım olma­masını irâde ederse; buna hîle (= çare): Sene dolmadan önce, onun bir dirhemini tasadduk eder ve senenin sonunda nisap eksilir.

Veya sene tamam olmadan bir gün önce, bu şahıs, küçük oğlu­na, o iki yüz dirhemin bir dirhemini hîbe eder. Veya, dirhemlerin tamamını küçük oğluna bağışlar.

Veya, bu şahıs, o dirhemlerin bir kısmını, çocuklarına sarf eder; böylece kendisine zekât vacip olmaz.
Hassâf, şöyle buyurmuştur: "Bazı arkadaşlarımız, zekâtı düşür­me hususundaki hileyi kerih gördüler; ba'ziları da buna ruhsat verdi. Şeyhu'1-İmâm Şemsü'l-Eimme Halvânî şöyle buyurmuştur:

Bunu, Muhammed bin Hasan kerîh görmüş; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise buna ruhsat vermiştir.

Hassâf, şöyle buyurmuştur:

Zekâtı iskatda hîle, onu vacip olmadan çıkarmayı istemektir; Yoksa, vacip olduktan sonra, düşürmeyi irâde değildir. Âlimlerimiz, bu hususta, —fakirlere zararı def için— İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlini almışlardır.

Bir adamın sâimesi bulunur ve bu adam sene tamam olmadan önce, onu cinsiyle veya cinsinin hariciyle değiştirmeye âciz olmazsa; işte bu durumda bu hayvanlardan zekât hükmünü kesebilir. Veya, nisabı, sağlam bir adama bağışlar; sonra da —sene geçince— tekrar ona rücû eder. Bu durumda rücû vaktine ve teslim alma vaktine iti­bar edilir; geçmişe itibar edilmez.

İkinci ve üçüncü senelerde de böyle yapar. Bu da fukaraya za­rarı ilhak eder.
Şeyhü'1-İmâm Şemsü'l-Eimme el-Halvânî, şöyle buyurmuştur: İmâm Muhammed (R.A.) Kitabü'l-Eyman'ında iki mes'ele hakkında hileyi caiz görmüştür:
1-) Bir adamın üzerinde yemin keffâreti olur ve bir de kölesi bu­lunursa; bu şahsın yemininin keffâreti için oruç tutması, caiz olmaz; o köleyi satar veya bir insana bağışlar sonra oruç tutar; sonra da hî-beden dönüş yapar veya satışı ikâle ederse; işte bu orucu caiz olur ve o köle, mülkünde kalır; bu hîle de doğru olur.
2-) Bir adamın üzerinde yemin keffâreti bulunur; yanında da, yemin keffâretine yetecek kadar yiyecek olursa; onun oruç tutması caiz olmaz. Burada hîle (= çare): Önce o yiyeceği harcar; sonra ye­minine keffâret olarak oruç tutar. İşte bu hîle de caizdir. İmâm Muhammed (R.A.), bu iki hileye izin vermiştir. İmâm Muhammed (R.A.)'den zekât babında iki rivayet vardır: Bir adamın, bir fakir üzerinde malı (alacağı) olur ve o malı, borçlusuna tasadduk etmeyi murad edip, onu malının zekâtına say­mak isterse; o adam, aynın zekâtı olarak borç veremez. Burada hâle (= çare): Bu şahıs, alacağı kadar malı, zekât niyetiyle o fakire verir ve o fakir onu teslim alır ve tekrar —borcuna mukabil— geri verir. İşte bu caizdir.

Nevâdir'de şöyle zikredilmiştir: İmâm Muhammed (R.A.)'den bu mes'ele sorulmuş, O da cevaben: "Bu, başkasına zekât vermekten daha üstündür." buyurmuştur.

Önceki âlimlerimiz bu hileyi iflâs eden borçlulara karşı kulla­nırlar ve bunda bir beis görmezlerdi.
Şayet alacaklı, borçluya alacağı kadar verince, onun onu geri vermeyeceğinden korkarsa; korkması uygun olmaz. Çünkü, ona verip geri almak mümkündür. Eğer borçlu müdâfaa eder, vermek iste­mezse; hemen hâkime mürâcat eder; Hâkim de, borçluya borcunu vermesini söyler. [3]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..