logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Kendileriyle Abdest Ve Gusl Caiz Olan Sular :

Musannif, abdest ve guslün hükümlerini açıklamayı bitirince, ab-dest ve guslün yapıldığı şeyleri açıklamaya başladı ve dedi ki :

Abdest ve gfusl; deniz suyuyla, pınar, kuyu, yağmur ve eriyen kar sulan ile ve güneşin sıcaklığı ile kasden ısıtılmış su ile câîz olur.
Bu hususta, «Güneşde ısınan su ile abdest ve gusl mekruh olur» diyenler de vardır. Bunu söyleyen; İmâm Şafiî (Rh.A.) ve Ebu'I-Hasen et-Temîmî' (Rh.A.) dir. [76]

Musannifin (kasden) öemesinde şuna işaret vardır: Şayet ısıt­mak kasd olunmasa, ittifakla mekruh olmaz.

Kendisinden tuz çıkarılan su ile abdest ve gusl caiz olur. Uyûn'ul-Mezâhib de böyle zikredilmiştir. Tuzun suyu ile caiz olmaz. Hulâsa'da böyle zikredilmiştir.

İkisinin arasındaki fark şudur : Birinci sudan tuz meydana gelir bu, asli tabiatı üzere kalır. İkincisi, yâni tuzdan hâsıl olan su, başka bir tabiata dönüşür.

Yukarıda zikredilen suların her birinde; arı, akreb, bit, sinek ve bunların benzeri gibi, akıcı kanı olmayan hayvan düşüp ölmüş olsa da, bu sular ile abdest ve gusİ caiz olur.

Yine suda meydana gelen; balık, yengeç, kurbağa ve bun­ların benzeri hayvanlar, suda ölmüş olsalar, suyu bozmazlar. Kara kur­bağası, deniz kurbağası ile hükümde aynıdır. Bu hususta «Kara kur­bağası suyu bozucudur» diyenler de vardır.

Bu hayvanlar, suyun dışında ölüp suya atılmış olurlarsa, yine boz­mazlar. Yâni sahih kavide, suyun içinde ölmeleriyle suyun dışında ölüp suya atılmaları arasında fark yoktur.

Karada doğup suda yaşayan' kaz ve ördek gibi hayvanlar, suyun içinde ölseler, o su ile abdest ve gusl caiz olmaz. Çürikü bunlara ben­zeyenlerin suda, Ölmesi o suyu bozar. Sıvı olan diğer şeyler de, mezkûr

hükümdeki, su gibidir. .

Zikredilen sulardan birinin vasıfları yâni ; rengi) tadı ve ko­kusu, beklemekten dolayı değişse veya onu temiz, bir katı (câmid) madde değiştirse, o su ile abdest ve gusl caiz olur. Câmid kaydı, sıvı (mayi') dan ayırdetmek içindir. Yakında açıklaması gelecektir. Bir çok ulemânın ibaresi, «Yahut onun vasıflarından birini temiz bir şey değiştirse» diye vâki olmuştur.
Hidâye sarihlerinden bir kısmı, geçen ehad (bir) lafzını, ehad'm yukansındaki şeyden ihtiraz [77] sanıp hattâ bunlar  Şayet suyun iki vasfı değişmiş ve bozulmuş olsa, onunla abdest caiz olmaz, demişlerdir. Halbuki ehad lafzı, ehad'm mafevkinden (yukarısından) ayırdetmek için değildir.

Nitekim El-Yenâbî'de zikredilmiştir ki: Şayet suya nohut veya bak­la ıslatsa da suyun rengi, tadı ve kokusu değişse onun ile abdest caiz olur.
Nihâye'de denmiştir ki: Üstadlardan nakledilen, onunla abdestin caiz olmasıdır. Hatta sonbaharda ağaçların yapraklan havuzlara düşüp havuzların suyunu renk, tad ve koku bakımından değiştirir. Sonra halk onlardan abdest alırlar. Fakîhler bunu inkâr etmemişlerdir. Buna, Ta-hâvî (Rh.A.) şerhinde işaret etmiştir. Lâkin bunun şartı, o değişen su­yun berraklığının aynı kalmasıdır. Fakat, eğer sudan başka şey suya gâlib olup o galebe sebebiyle su koyulaşsa, onunla abdest caiz olmaz. Nitekim yakında açıklaması gelecektir. Esah kavide, [78] o suyu değiş­tiren temiz câmid; çöğen, za'ferân, meyve ve ağaç yaprağı gibi temiz şeydir.

Esah kavide (fi'I-esah) sözü, Yenâbî ve Nihâye'den nakledilen söze işarettir.

Ancak, suyun vasıflarından birini pislik (necîs) değiştirirse, onun­la abdest caiz değildir. Çünkü Resûlüllah' (S.A.V.) in ;

«Su temizdir, suyu ancak onun rengini veya tadını veya kokusunu de­ğiştiren şey pisletir.» kavli şerifinde «mevsfil mâ» sı ile murâd, pislik (necîş) dir. Çünkü temiz temizi pisletmez.
Gusl, akar su ile caiz olur. Akar suyun tefsirinde ihtilâf edilmiştir. Burada Hidâye ve Kâfî'nin kabul ettikleri ihtiyar [79] edilmiştir.

Hidâye ve Kâfî'nin seçmiş oldukları kavi; saman çöpünü götüren ve ona pislik düşüp o pisliğin eseri, yâni renk, tad ve kokusundan birini değiştirdiği anlaşılmayan sudur ki onunla abdest ve gusl caiz olur. Hattâ eğer eseri görülse caiz olmaz.

Abdest ve gusl, akarsu hükmünde olan su ile de caiz olur. Yâni
ona pislik düşüp eseri görünmezse caiz olur, görünürse caiz olmaz. O, yüzeyi ona on arşın (10 x 10) olan sudur. Yâni, akarsu hükmünde olan sudur ki kirbâs (pamuklu, ham bez) zirâ'ı ile uzunluk ve genişlikçe onar zirâ'dır. [80]

Bu, yüzeyi ona on olan suyun derinliğinde İhtilâf edilmiştir. Sahih olan kavi: «O sudan abdest için iki eliyle alındığında yani avuçlandı-ğında dibi meydana çıkmış olmamalıdır» Bu hususta; «Gusl için alın­dığında dibi meydana çıkmış olmamalıdır,» diyenler de vardır.

Eğer, ona on olan suyun hepsi pislenmemiş ise, pislik düşen yer pislenmiş olmaz mı? denilirse, deriz ki : Eğer pislik görünürse, o yer pislenmiş olur ve görünmezse olmaz. Irak ulemâsına göre, pislik düştüğü yerde görünse de, görünmese de, pislenmiş olur.

Bazan, ona on miktarında uzunluk ve derinliği olup genişliği ol­mayan, lâkin şayet yayılacak olsa, yüzeyi ona on olan suya da itibâr edilir. Zahir rivayette bunun hükmü zikredilmemiştir. Bilâkis, Ebû Süleyman el-Cüzcânî (Rh.A.), «Onunla abdest alınmaz. Çünkü pislik genişliğine ulaşır,» demiştir. Ebû Nasr (Rh.A.) da, «Onunla abdest alı­nır, zira her ne kadar genişlik itibârı, pis olmasını icâb ederse de, uzun­luk itibârı pis olmasını gerektirmez. Şu halde pislenmiş olmaz,» demiş­tir. Tercih olunan kavi, temiz olmasıdır. Ebû Süleyman' (Rh.A.) m sö­zü değildir. Uyûn'ul-Mezâhib'de böyle zikredilmiştir.

Zahîriyye de bildirildiğine güre : Genişlik, şayet ona on miktarın­dan daha az olup, fakat derin olsa ve ona pislik düşüp pislenmiş olduk­tan sonra yayıldığı zaman ona on olsa, o havuz pistir; eğer ona on olan havuza pislik düşüp ondan sonra toplanmış olur da, ona on miktarın­dan daha az olursa, o havuz temizdir. Tatârhânîyye'de de böyle zik­redilmiştir.

Yuvarlak olan havuzda otuzaltı zira' itibâr olunur. Sahih kavi bu­dur. Çünkü bu kadar olan havuz, dörtgen yapılsa ona on olur. Zira, dâire şekli, şekillerin en genişidir. Bu kaidenin, gerçekliği hesap uzman­larınca delil ile ispatlanmıştır. Zahîriyye'de böyle zikredilmiştir.
Ağaçtan sıkılan su ile abdest ve gusl caiz olmaz. Ağaçtan damla­yan suda ihtilâf edilmiştir. Hidâye'de «Bağ çubuğundan damlayan su ile .abdest caiz olur» denmiştir. Muhît'de ise «Bağ çubuğundan akan suyun kemûl-i imtizacından [81] dolayı onunla abdest alınmaz» denmiş­tir.

Abdest ve gusl, meyveden sıkılan su ile de caiz olmaz. Zira ağaçtan akan ve meyveden sıkılan suyun her biri mutlak su değildir. Çünkü mutlak su dendiğinde, zihne hemen bunlar gelmez.

Abdest ve gusl, kaynatmakla tabiatı değişen su ile de caiz olmaz.

Tabiattan maksad : Akması, kandırması ve nebat bitirmesidir.
Meselâ, rîbâs şerbeti [82] gibi ki (rîbâscİan şerbet yapılır ve bazı hastalıklar için şifalıdır.) ağaçtan sıkılan suya misâldir. Bu ibare yani şerbet (şarâb) denilmesi, şerbetler (eşribe) denilmesinden efdâldir. Çünkü öyle denilmesi, umûmî mânâda müşkildir.  .

Meselâ, sirke; meyveden sıkılan suya misâldir. Çorba da, tabiatı pişirmekle değişen suya misâldir.

Kendisine başka şeyin gâlib olmasıyle tabiatı değişen su ile de ab­dest ve gusl caiz olmaz. Buna misâl verilmemiştir.

Çünkü fıkıh âlimlerinin ibareleri çeşitlidir ve zahirde rivayetleri birbirine uymaz. Şu halde, işin hakikatini kendisiyle bilebileceğimiz bir kaide olması gerekir.
İmdi söylenen sözden sana okunana kulak ver ki, o söylenen, temiz­leyici mutlak su'dur. [83] Onun ıtlâkının zevali [84] şu iki durumdan hâlî değildir : Ya kemâl-i imtizâcdır. Yâni suyun başka bir şeyle onu, ayırmak mümkün olmayacak şekilde tam bir karışımıdır. Ya da su ile karışan şeyin suya gâlib olmasıdır. Birincisi, yâni suyun ıtlâkının tam bir karışma ile yok olması şu iki durumdan hâlî değildir : Ya kendisiy­le temizlik yapılması kasd olunmayan bir temiz şeyle pişirilmekle olur. Ya da nebatın o suyu içmesiyle olur ki ilâçsız çıkarılmaz. İkincisi -ki suyun ıtlâkının yok olması ve karışan maddenin gâlib olması sûretiyle olandır- bu da şu iki durumdan hâlî değildir : Ya suya karışan şeyin katı (câmid) olmasıyledir. Ya da sıvı (mayi') olmasıyledir. Birincisi, yâni suya karışan şeyin katı olması, eğer o suya karışan şeyle beraber a'zâ üzerinde akarsa gâlib olan sudur.

İkincisi, yâni suya karışan şeyin sıvı olması, bu da şu ikiden hâlî değildir: Ya o sıvı olan şey suya renk, tad ve koku yönünden, sıfatta muhalif olmamasıdır. Ya da sıfatların hepsinde veya bazısında muhalif olmasıdır. Evvelki yâni o sıvının renk, tad ve koku yönünden muhalif ol­maması, temizliğini kabul eden kimsenin sözüne göre, kullanılmış (müs-ta'mel) suyun temiz suya karıştırılması gibidir. Nebattan damlatılan suyun karışmasında ecza ile gâlib olmağa itibâr edilir.

İkincisi, yâni sıvının sıfatların hepsinde veya bazı sıfatlarda suya muhalif olması, eğer suyun üç sıfatını (niteliğini) veya iki sıfatını değiştirirse, o su ile abdest caiz olmaz. Eğer ikisini değiştirmezse caiz olur.

Eğer o sıvı, bir sıfatta veya iki sıfatta suya muhalif olursa, galebe o yönden muteber olur. Meselâ, süt gibi ki renkde ve tatda suya muha­liftir. Eğer sütün rengi ve tadı suda gâlib olursa, onunla abdest caiz ol­maz. Eğer süt, renk ve tatda suya gâlib olmazsa, onunla abdest caiz olur. Karpuzun ve karpuz benzeri olanların suları da zikredilen gibidir ki onlarda tatla galebeye itibâr edilir. Yâni karpuzun tadı, suya gâlib olursa, onunla abdest caiz olmaz. Eğer gâlib olmaz ise caiz olur.

Bu izaha göre Fukahâdafl rivayet edilen sözleri lâyık oldukları ma'nâya hamletmek gerekir.

Abdest ve gusl, sevâb taîebelmek için veya hadesi kaldırmak için, kullanılan su ile de caiz olmaz. îmânı Ebû Hanîfe (Rh.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, kurbet (ibâdet) ve hadesi gidermekten her biri ile su müsta'mel olur. Şu halde, şayet, abdestsiz olan kimse, niyetsiz abdest alsas o su müsta'mel olur. Yine abdestli olan kimse niyetle ab­dest alsa yine o su müsta'mel olur.

İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, ancak ikinci ile müsta'mel olur. Yani abdestli olan kimse, niyetle abdest alsa, o su müsta'mel olur.
Her ne kadar, müsta'mel su sahîh.kavilde temiz ise de, onunla ab­dest ve gusl caiz olmaz. (Sahîh kavide) sözü, îmânı Hasan' (Rh.A.) in İmâm A'zam' (Rh.A.) dan rivayet ettiği kaviden ayırmak içindir ki, şüp­hesiz o müsta'mel su, necâset-i galîza [85] olmakla pistir, demiştir.

Bir de; İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) un, İmâm Ebû Hanîfe' (Rh.A.) den rivayet edip : «Şüphesiz o müsta'mel su hafif pislik olmakla pistir» sözünden ayırmak içindir.

İmâm Muhammed (Rh.A.), İmâm Ebû Hanîfe' (Rh.A.) den rivayet edip, «Müsta'mel su temizdir, fakat temizleyici değildir,» demiştir. Fet­va da bunun üzerinedir.

Dibâgat olunmamış (tabaklanmamış) deri, tabaklanmakla temiz olur. Tabaklama; güneşe koymakla veya toprağa koymakla da olsa, kö­tü kokuyu ve bozulmayı gideren şeydir.

Sadece domuzun ve insanın derisi tabaklamakla temiz olmaz. Do­muzun insandan önce zikredilmesine sebeb, domuzun makamını kü­çümsemek ve aşağılamak içindir. Domuzun derisinin tabaklama ile te­miz olmaması, bizzat kendisinin pis olmasındandır. İnsanın derisinin tabaklama ile temiz olmaması ise kerameti (şerefliliği) içindir.

Tabaklamak ile temiz olan şey, boğazlamak ile de temiz olur. Çün­kü boğazlamak, pis olan rutubetleri yok etmekde tabaklamanın yaptı­ğı işi yapar.

Hidâye'de ve Vikâye'de :

 (Ve mâ yathuru cilduhu bid dibaği yathıuru biz zekâtı) «Tabaklama ile derisi temizlenen şey boğazlamakla da temizlenir.» denmiştir.
Ben derim ki: Bu sö^de tesâmuh [86]  vardır. Çünkü zahir olan; ikinci (Yathuru)  (temiz olur) nun altında ki zamir (mâ) lafzına râcidir. Bu ise fâsiddir. Zira bu aşağıdaki  (Ve kezâlike yathuru lahmuhâ) sözünün istidrâkini [87] gerektirir. Eğer zamir (cildûhû) sözüne râci kılınırsa, tefkîk [88] lâzım gelir. Şu halde doğru ibare bizim zikrettiğimizdir.

Sahîh kavide, derisi tabaklamak ile temiz olan her hayvanın eti zikredilenin tersinedir. Kâfi'de Esrâr'dan naklen böyle zikredilmiştir. Hidâye'de ise bunun aksi vâriddir.

İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) dan Hülâsa'da : «Domuz şayet boğaz-lansa, tabaklamakla derisi temiz olur» denmiştir.

Ölmüş hayvanın kılı, kemiği, siniri, tırnağı ve boynuzu; insanın kı­lı ve kemiği; balığın kanı temizdir. İlk yedi şeyin temiz olmasına sebeb, onlara hayat girmediği içindir. Balığın kanının temiz olmasına sebeb; balığın kanının, kuruduğu zaman beyazımtrak olması deliliyle gerçekde kan olmamasıdır.

İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, kullanılmasında zaruret olduğu için domuzun kılı da temizdir. Öyleyse suya düşmesiyle su pislenmiş ol­maz. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre pistir, suya düşse su pislenir.
Köpeğin ayn' [89]necîstir. Şemsu'l-Eimme Mebsût'unda böyle açıkla­mıştır. Mi'râc'ud-Dirâye'de : «Bize göre, mezhebden sahîh olan, köpeğin ayn'ı necîsdir. İmâm Muhammed (Rh.A,) bunu kitabında işaret etti» diye zikredilmiştir.
Meşâyihimizden bazıları, köpeğin ayn'ı pis değildir, derler ve de­risinin tabaklamakla temiz olmasına istidlal [90] ederler. Tecrîd'de; kö­peğin ayn'ı, İmâmeyn'e göre pisdir, İmâm A'zam (Rh.A.) ayrı görüşte­dir, denmişdir.

Bazıları, köpeğin derisi pistir ve kılı temizdir, demiştir. Ebu'I-Leys' (Rh.A.) in Fetâvâ'sında zikredilmiştir ki: Şayet köpek suya girdikten sonra çıkıp silkindiğinde onun suyu insanın libâsına isabet eylese, libâsı ifsâd edip o libâs ile namaz caiz olmaz. Eğer libâsa köpekten yağmur suyu isabet ederse, -ve meselenin geri kalanı hâli üzeredir- onu ifsâd etmez. Çünkü su, birincisinde köpeğin derisine isabet eder (dokunur). Köpeğin derisi ise pistir. İkincisinde yâni yağmur suyu, köpeğin kılma isabet eder. Köpeğin kılı ise temizdir.
Misk'in nâficesi - ki bu içinde misk toplanan torbadır - temizdir. (Misk, bir çeşit ceylandan elde edilen güzel kokudur.) Ancak, eğer o nâfice [91] yaş olur ve boğazlanmayan hayvandan olursa, temiz değil­dir. Eğer yaş olup fakat boğazlanan hayvandan olursa temizdir. Eğer boğazlanmayan hayvandan kuru olursa, zikredilen yaş gibi, o da te­mizdir.

Misk temizdir, helâldir. Tatârhâniyye'de böyle zikredilmiştir. He­lâl sözünü musannif ziyâde eylemiştir. Çünkü temiz olması, helâl olmasını gerektirmez. Nitekim toprak temiz olup onunla teyemmüm caiz iken helâl olması lâzım gelmediği gibi.
Etinin yenmesi helâl olan hayvanın idrarı pistir. İmâm Muhammed (Rh.A.) «Temizdir» demiştir. İdrar, deva olması için ve başka şey için asla içilmez. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) «Deva olması için içilmesi caizdir» demiştir. İmâm Muhammed (Rh.A.) «Mutlaka caizdir» demiş­tir. [92]