24- REHİN İŞLEMİ İLE İLGİLİ SERİ ÇÂRELER
Bir adam, evini veya taksimi kabil olmayan bir yerini, rehin koymak istese; bu, bize göre caiz olmaz. Mes'ele ma'ruftur.
Rehin bırakmak isteyen şahıs buna bir çâre arasa; çâre:
Evinin veya o yerinin yarısını müşteri üç gün muhayyer olmak üzere satar. Ve müşteri böylece borçlanır. Teslim tesellüm yaparlar. Sonra da müşteri satış akdini bozar. Ve o satılan yer,bedele mukabil, müşterinin elinde rehin olarak kalır.
Eğer zayi olursa; bedel karşılığı zayi olmuş olur.
Eğer bir kusur zuhur ederse, bedelden o kadar gider.
Bunu Hassâf, zikr eylem iştir.
Müşteri muhayyer olunca, satışı bozduktan sonra, kıymetini .değil de parasını tazmin eder.
İmâm Muhammed (R.A.)'de, Cami Kitâbı'nın Büyü' Bölümü'nde böyle buyurmuştur.
Fakat muhayyerlik şartı satıcıya ait olursa; o zaman, fesinden sonra müşteri parasını değil de evin kıymetini tazmin eder. Görme muhayyerliğinde, red ve feshten önce olduğu gibi..
Aybı sebebiyle red, hakimin hükmüyle olur.
Bu mesele, çareler bahsinde şöyle zikredilmiştir.
Borç almak isteyen şahsa, borç veren kimse, evin yarısınıBir ay veya daha fazla muhayyer olmak şartıyla satar. Borçlu malını verirse, aralarında satış feshedilir.
Şayet vermezse, muhayyerlik batıl olur ve satış geçerlidir. Büyü kitabı'nda bu mesele bildirilmiştir.
Fakat, bu çâre İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, pek geçerli değildir. Zira, muhayyerlik üç günden fazla görülmüş değildir.
Keza, eğer muhayyerlik satıcıya âit olur; teslim tesellümden sonra d.a satışı fesh ederse; cevap aynıdır.
Satılan şey, müşterinin tazminatı altındadır. Zayi olur veya ku-surlanirsa, o nisbette alacağından düşülür. Eğer borç onun kıymeti kadarsa, fazlası geri iade edilir.
Bir adam, birinden bir rehin almak ve ondan da faydalanmak istese (rehinin bir arazi olup, onu ekmesi; veya bir ev olup, onda oturması gibi...) buna çâre: O yeri rehin olarak alıp, teslim de alır. Sonra da rehin alan zat, o yeri rehin verenden ariyet olarak ister. O da buna razı olur ve ariyet olarak verirse, ariyet alanın o yerden faydalanması helâl ve temiz olur. Ariyet, rehni kaldırmaz. Fakat, mürtehine fayda sağlar. Hatta, o şey zayi olsa; borç sakıt olmaz. (= düşmez.) İntifadan fariğ olunca, (faydalanılması bitince) yine rehne dönüşür.
İcâre bunun hilafınadır. Şayet rehne, icâre akdi yapılırsa, rehin işlemi bâtıl olur. Bu mes'ele ma'ruftur.
Hassâf şöyle buyurmuştur: Evden intifayı (faydalanmayı) bırakınca; o da rehne dönüşür.
İntifayı terk edince rehne dönüştüğü Mebsût'ta da yazılıdır. Orada: "İntifa bırakılınca, rehinlik avdet eder." denilmiştir. Bu, Meb-sut'da açıktır.
Rehin bırakılan şey, bir ev ise, rehin alan şahıs, onu, rehin verenden ariyet olarak ister ve oraya eşyalarını nakleder.
Sonra da, orada oturmayı terkedince, o ev tekrar rehin olmuş olur. Her ne kadar, evden fariğ olmasa bile yine rehin rehindir.
Hassâf ise, feragati şart koşmuştur.
Uygun olanı da Hassâf'm görüşüdür.
Bir adamın elinde, bir rehin bulunduğunda, rehin veren kaybolur; rehin alan şahıs da, o şeyin rehin olduğunu, hâkime tesbit ettirmek böylece, tescil edilerek rehin hükmünün câri olmasını isterse; buna çâre:
Rehin alan şahıs, garip bir adama: "rehin olan o şeyin, kendi malı olduğunu iddia etmesini" söyler ve mürtehin, bu vesile ile hâkime çıkar ve "o şeyin rehin olduğunu" hâkimin huzurunda isbat eder. Böylece hâkim, onun rehin olduğnu duymuş olur ve garibin da'vasını reddile, "o şeyin, rehin olarak mürtehinin yanında kalmasına" hükmeder.
Bu da Hassâf in nassıdır. Râhine karşı beyyine eğer râhin ğaib ise makbuldür.
İmâm Muhammet) (R.A.)'de böyle buyurmuştur.
Rehin Kitabı'nm ba'zı yerlerinde de: "Râhinin beyyineyi duyması şarttır." denilmiştir.
Âlimler bu hususta görüş ayrılığı içindedirler:
Ba'zılan: "Bu mes'ele rehin kitabında galat olarak yazılmıştır. buyurmuşlardır.
Sahih olanı, beyyinenin kabulüdür. Bunu râhinin duyması şart değildir... Mal elinde bulunan şahsın: "Bu,.filan tarafından emânettir, (veya müdârabe malıdır. Yahut gasbdir veya icâredir.)" demesi gibi...
Bazı Âlimler de: Bu mes'elede iki rivayet vardır: Bu rivayetlerin birisinde "bu beyyine kabul edilir." denilmiştir. Çünkü rehin bırakılınca muhafazası gerekir. Ve rehinin, râhine âit olduğunun tes-biti icabında da'va konusu olacağı için gerekir. Emânet ve benzerleri gibi...
Diğer bir rivayette ise, rehinin ğâibe karşı isbatı için beyyine kabul edilmez.
Şemsu'l-Eimme es-Serahs, bu görüşe meyleylemiştir. Sahib-i yed için, husûmeti defden dolayı, rehni isbata hacet yoktur. Onun elinde emânet olmasını beyyinelediği gibi... Gerçekten Siyer-i Kebîr'de bunun gibi cevap verilmiştir. Esir edildiği zaman rehin olan köle, ganimet olursa; o taksim edilmeden de, onu rehin alan, onu buluverse ve onun rehin olduğunu da belgelese (= İsbat eylese), onu alabilir. Bu durumda başka bir şeye ihtiyaç kalmaz. Çünkü esir edildiği zaman onun yanında rehin olarak bulunuyordu. Bu, beyyine olarak kâfi gelir.
Şayet rehnin helaki ile borcun ibtal olmamasını isterse, alacağına bedel köleyi satın alır; onu da teslim almaz. Eğer köle ölürse, alacağı ibtal olmaz.
Şayet borçlu ölürse, alacaklı o köleye, başkalarından daha çok hak sahibi olur.
Şayet borçlu, sağlığında borcunu öderse, satışı ikâle eder. Eğer malını müdârabe malı olarak verirse kârına ortak olurlar. . Mal sahibi, diğerine borç olarak verir. Ancak dirhemlerden bir kısmını istisna eder; sonra da o dirhemlerin kârına ve diğerinin çalış-. masına karşılıklı olara-k ortak olurlar. Şartlarına göre ortaklıkları caiz
olur.
En doğrusunu bilen Yüce Allah'tır. Tatarhâniyye'de de böyledir. [39]
Rehin bırakmak isteyen şahıs buna bir çâre arasa; çâre:
Evinin veya o yerinin yarısını müşteri üç gün muhayyer olmak üzere satar. Ve müşteri böylece borçlanır. Teslim tesellüm yaparlar. Sonra da müşteri satış akdini bozar. Ve o satılan yer,bedele mukabil, müşterinin elinde rehin olarak kalır.
Eğer zayi olursa; bedel karşılığı zayi olmuş olur.
Eğer bir kusur zuhur ederse, bedelden o kadar gider.
Bunu Hassâf, zikr eylem iştir.
Müşteri muhayyer olunca, satışı bozduktan sonra, kıymetini .değil de parasını tazmin eder.
İmâm Muhammed (R.A.)'de, Cami Kitâbı'nın Büyü' Bölümü'nde böyle buyurmuştur.
Fakat muhayyerlik şartı satıcıya ait olursa; o zaman, fesinden sonra müşteri parasını değil de evin kıymetini tazmin eder. Görme muhayyerliğinde, red ve feshten önce olduğu gibi..
Aybı sebebiyle red, hakimin hükmüyle olur.
Bu mesele, çareler bahsinde şöyle zikredilmiştir.
Borç almak isteyen şahsa, borç veren kimse, evin yarısınıBir ay veya daha fazla muhayyer olmak şartıyla satar. Borçlu malını verirse, aralarında satış feshedilir.
Şayet vermezse, muhayyerlik batıl olur ve satış geçerlidir. Büyü kitabı'nda bu mesele bildirilmiştir.
Fakat, bu çâre İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, pek geçerli değildir. Zira, muhayyerlik üç günden fazla görülmüş değildir.
Keza, eğer muhayyerlik satıcıya âit olur; teslim tesellümden sonra d.a satışı fesh ederse; cevap aynıdır.
Satılan şey, müşterinin tazminatı altındadır. Zayi olur veya ku-surlanirsa, o nisbette alacağından düşülür. Eğer borç onun kıymeti kadarsa, fazlası geri iade edilir.
Bir adam, birinden bir rehin almak ve ondan da faydalanmak istese (rehinin bir arazi olup, onu ekmesi; veya bir ev olup, onda oturması gibi...) buna çâre: O yeri rehin olarak alıp, teslim de alır. Sonra da rehin alan zat, o yeri rehin verenden ariyet olarak ister. O da buna razı olur ve ariyet olarak verirse, ariyet alanın o yerden faydalanması helâl ve temiz olur. Ariyet, rehni kaldırmaz. Fakat, mürtehine fayda sağlar. Hatta, o şey zayi olsa; borç sakıt olmaz. (= düşmez.) İntifadan fariğ olunca, (faydalanılması bitince) yine rehne dönüşür.
İcâre bunun hilafınadır. Şayet rehne, icâre akdi yapılırsa, rehin işlemi bâtıl olur. Bu mes'ele ma'ruftur.
Hassâf şöyle buyurmuştur: Evden intifayı (faydalanmayı) bırakınca; o da rehne dönüşür.
İntifayı terk edince rehne dönüştüğü Mebsût'ta da yazılıdır. Orada: "İntifa bırakılınca, rehinlik avdet eder." denilmiştir. Bu, Meb-sut'da açıktır.
Rehin bırakılan şey, bir ev ise, rehin alan şahıs, onu, rehin verenden ariyet olarak ister ve oraya eşyalarını nakleder.
Sonra da, orada oturmayı terkedince, o ev tekrar rehin olmuş olur. Her ne kadar, evden fariğ olmasa bile yine rehin rehindir.
Hassâf ise, feragati şart koşmuştur.
Uygun olanı da Hassâf'm görüşüdür.
Bir adamın elinde, bir rehin bulunduğunda, rehin veren kaybolur; rehin alan şahıs da, o şeyin rehin olduğunu, hâkime tesbit ettirmek böylece, tescil edilerek rehin hükmünün câri olmasını isterse; buna çâre:
Rehin alan şahıs, garip bir adama: "rehin olan o şeyin, kendi malı olduğunu iddia etmesini" söyler ve mürtehin, bu vesile ile hâkime çıkar ve "o şeyin rehin olduğunu" hâkimin huzurunda isbat eder. Böylece hâkim, onun rehin olduğnu duymuş olur ve garibin da'vasını reddile, "o şeyin, rehin olarak mürtehinin yanında kalmasına" hükmeder.
Bu da Hassâf in nassıdır. Râhine karşı beyyine eğer râhin ğaib ise makbuldür.
İmâm Muhammet) (R.A.)'de böyle buyurmuştur.
Rehin Kitabı'nm ba'zı yerlerinde de: "Râhinin beyyineyi duyması şarttır." denilmiştir.
Âlimler bu hususta görüş ayrılığı içindedirler:
Ba'zılan: "Bu mes'ele rehin kitabında galat olarak yazılmıştır. buyurmuşlardır.
Sahih olanı, beyyinenin kabulüdür. Bunu râhinin duyması şart değildir... Mal elinde bulunan şahsın: "Bu,.filan tarafından emânettir, (veya müdârabe malıdır. Yahut gasbdir veya icâredir.)" demesi gibi...
Bazı Âlimler de: Bu mes'elede iki rivayet vardır: Bu rivayetlerin birisinde "bu beyyine kabul edilir." denilmiştir. Çünkü rehin bırakılınca muhafazası gerekir. Ve rehinin, râhine âit olduğunun tes-biti icabında da'va konusu olacağı için gerekir. Emânet ve benzerleri gibi...
Diğer bir rivayette ise, rehinin ğâibe karşı isbatı için beyyine kabul edilmez.
Şemsu'l-Eimme es-Serahs, bu görüşe meyleylemiştir. Sahib-i yed için, husûmeti defden dolayı, rehni isbata hacet yoktur. Onun elinde emânet olmasını beyyinelediği gibi... Gerçekten Siyer-i Kebîr'de bunun gibi cevap verilmiştir. Esir edildiği zaman rehin olan köle, ganimet olursa; o taksim edilmeden de, onu rehin alan, onu buluverse ve onun rehin olduğunu da belgelese (= İsbat eylese), onu alabilir. Bu durumda başka bir şeye ihtiyaç kalmaz. Çünkü esir edildiği zaman onun yanında rehin olarak bulunuyordu. Bu, beyyine olarak kâfi gelir.
Şayet rehnin helaki ile borcun ibtal olmamasını isterse, alacağına bedel köleyi satın alır; onu da teslim almaz. Eğer köle ölürse, alacağı ibtal olmaz.
Şayet borçlu ölürse, alacaklı o köleye, başkalarından daha çok hak sahibi olur.
Şayet borçlu, sağlığında borcunu öderse, satışı ikâle eder. Eğer malını müdârabe malı olarak verirse kârına ortak olurlar. . Mal sahibi, diğerine borç olarak verir. Ancak dirhemlerden bir kısmını istisna eder; sonra da o dirhemlerin kârına ve diğerinin çalış-. masına karşılıklı olara-k ortak olurlar. Şartlarına göre ortaklıkları caiz
olur.
En doğrusunu bilen Yüce Allah'tır. Tatarhâniyye'de de böyledir. [39]
Konular
- 11- VAKIFLA İLGİLİ MESELELER HAKKINDA SERİ ÇARELER
- 12- ORTAKLIKLA İLGİLİ MESELELER HAKKINDA SERİ ÇARELER
- 13- ALIM VE SATIM İŞLEMLERİ İLE İLGİLİ ÇARELER
- İstibra Meselesi İle İlgili Şer'i Çareler
- 14- HİBE İLE İLGİLİ ŞERİ ÇARELER
- 15- BAZI MUAMELELERLE İLGİLİ SERİ ÇARELER
- 16- KARŞILIKLI BORÇ ALIŞVERİŞİ HAKKINDAKİ ŞERİ ÇARELER
- 17- İCÂRE İŞLEMLERİ İLE İLGİLİ ŞERİ ÇÂRELER
- 18- DÂVADAN MEN İŞLEMİ İLE İLGİLİ SERİ ÇARELER
- 19- VEKÂLETLERLE İLGİLİ İŞLEMLER HAKKINDA ŞER'İ ÇERELER
- 20- ŞUF'A MESELELERİ İLE İLGİLİ ŞERİ ÇARELER
- 21- KEFALET İŞLEMİ İLE İLGİLİ ŞER'l ÇARELER
- 22- HAYÂLE İŞLEMİ İLE İLGİLİ ŞER'l ÇARELER
- 23- SULH İŞLEMİ İLE İLGİLİ SERÎ ÇARELER
- 24- REHİN İŞLEMİ İLE İLGİLİ SERİ ÇÂRELER
- 25- MÜZÂRAA İŞLEMİ İLE İLGİLİ ŞER'İ ÇARELER
- 26- VASİYET İŞLEMİ İLE İLGİLİ SERİ ÇARELER
- 27- HASTANIN İKRARI İLE İLGİLİ SERİ ÇARELER
- Vasiyette Çare İle İlgili Diğer Bir Örnek
- 28- ŞAKALAŞMAK VEYA BİR KELİMEYİ DEĞİŞİK ANLAMDA KULLANMAK
- 29- SERİ ÇÂRELERLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER
- KİTÂBÜ'S-ŞİRKET
- ŞİRKETLER
- 1- ŞİRKETİN ÇEŞİTLERİ, RÜKÜNLERİ, ŞARTLARI, HÜKÜMLERİ VE BUNLARLA İLGİLİ MESELELER
- 1- Şirket Çeşitleri
- Mülk Ortaklığı
- Bu Ortaklığın Rüknü:
- Bu Ortaklığın Hükmü:
- Akd Ortaklığı