Alım Satımla İlgili Ba'zı Asıllar Hakkında Bir Fasıl
Ma'lûm olsun ki, bu fasılda bir takım asılların açıklaması vardır. Birincisi şudur ki: örfcn mebî* (satılan mal) ismini kapsayan şeyin hepsi, her ne kadar açıkça zikredilmese de, satışd?. dâhil olur. İkincisi: İttisâl-î karâr ile mebîa muttasıl olan şeyin hepsi, satişda dâhil olduğu hâlde, mebîa tâbidir ve zikredilen gibi olmayan tâbi değildir.
Fukalıâ demişlerdir ki: Kulun sonunculukla tafsil etmesi için konulan şey, ittisâl-i karâr değildir ve kulun sonunculukla tafsil etmesi için konulmayan şey de, ittisâl-i karârdır. Üçüncüsü: Bu iki kısımdan olmayan şey; eğer mebîin hukukundan ve ınerâfikından [18] olursa, satışta, o hukukun ve faydaların zikri ile dâhil olur. Eğer o şey, mebiın hukukundan ve faydalarından olmazsa, satışda dâhil olmftz. İmdi, bu böyle kararlaşınca, biz deriz ki: Evin bütün hakkı ve müştemilâtı ile satın alınmasında, üstündeki kat dâhil değildir. Ya da, o evde olan veya o evden olan her az ve çoğun hepsiyle denilirse, üst kat dâhil olmaz. Çünkü ev (beyt), içinde gecelenen şeyin adıdır. Ulv (yâni üst kat), onun mislidir. Bir şey, mislini 'kendine tâbi kılmaz. Şu hâlde, onda dâhil olmaz; ancak açıkça söylemekle (tansîs) olur.
Menzilin ulvü (üst kat), menzilin satın ahnmasiylc de dâhil olmaz, ancak mezkûr kayd ile dâhil olur. Çünkü menzil, dâr ile beyt arasında bir isimdir. Zîrâ onda süknânm faydaları, onda hayvanların menzili bulunmadığı için, bir nev'î kusurla hâsıl olur. İmdi dara benzerliği olup hukukun zikri sırasında tebaan onda üst kat dâhil olur ve beyte benzerliği olduğu için üst kat, ta'yîn ve açıklama (tansîs) olmaksızın beytte dâhil olmaz.
UIv (üst kat), bina ve darın kapısına muttasıl olan galak [19] m anahtarı, evi (darı) satın almada dâhil olur. Ayrı olan, dâhil olmaz. O da, kilit (kufi) dir. Çünkü kilit ve kilidin anahtarı, bu kayd ile dâhil olmazlar. Hela, darın satın alınmasında, bu kaydı zikrctmeksizîu dâim hududu ile dâhil olur. Üst katın dâhil olmasının sebebine gelince; çünkü dâr, üzerini hudûd çevreleyen şeyin adıdır ve üst kat da, o dardandır. Keza, bina dahî ondandır. Anahtara gelince; bitişik olan kilit, ondan cüzdür. Anahtar, kilidin satışında tesmiyesiz dâhil olur. Çünkü, ondan cüz gibidir. Kilitten, ancak anahtarla faydalanılır. Kilit (kufi) ve onun anahtarı dâhil olmaz. Binaya muttasıl olan merdiven, gerekse ağaçdan olsun dâhil olur. Bitişik olmayan merdiven, dâhil olmaz. Sedir, merdiven gibidir. Kâfî'de de böyle denmiştir.
Evin (dânn) satılmasında; gölgelik (zulle), yol, sudan nasib (şirb) [20] ve sel yatağı (mesîl) dâhil olmaz. Ancak, zikredilmiş kayd ile dâhil olur. Gölgeliğin dâhil olmamasına gelince; çünkü gölgelik yolun boşluğu üzere bina edilmiştir. Şu hâlde, yolun hükmünü alır. Yol, su hissesi (şirb hakkı) ve su arkı hudûddan hâriç oldukları için dâhil olmazlar. Lâkin bunlar haklardandır. Bunlar, hakların zikredilmesiyle dâhil olurlar ve bunları zikretmeksizin icârede dâhil olurlar. Çünkü icâre, intifa için mün'akid olur. İntifa ise, ancak in'ikâd ile hâsıl olur, Satış, bunun aksinedir. Çünkü, ba'zan ticâret için olur.
Dârm satışında ağaç, her ne kadar tesmiye olunmasa da dâhil olur. Arazînin satın alınmasında ekin ancak tesmiye ile dâhil olur.
Çünkü ağaç, yerinde durduğu için arazîye bitişiktir. Şu hâlde, binaya benzer. Ekin ise, ayırılmak için arazîye bitişiktir. Şu hâlde o, evde olan eşyaya benzer.
Ağacın satın alınmasında meyve denil olmaz. Çünkü bitişme (ittisal), her ne kadar yaradılışdan olsa da; kesip koparmak içindir, sürekli kalmak için değildir. Bu durumda meyve, ekin gibidir. Ancak ağaçta olan şeyin hepsi veya o ağaçtan olan şeyin hepsi ile satın alınırsa dâhil olur. Çünkü, bu ^akdîrde ağacın meyvesi satılan şey (mebî*) deri olur. Ağacın hukukuyla dâhil olmaz. Çünkü meyve, ağacın hukukundan değildir. Ekilen şeyin, sebze (baki) [21] olmasından önce satılması sahih olmaz. Çünkü ekilen şey (zer'), kendisiyle faydalanılan bir şey değildir ve arza tâbidir. Bu durumda, nitelik (vasf) gibi olur. Şu hâlde, ekilen şeyi ayırmakla onun üzerine akd yapmak caiz olmaz. Eğer sebzeyi idrâk vaktine kadar terk etmek üzere satarsa, caiz olmaz. Keza yaş yonca ve sebzeler de bu minval üzeredir. Eğer satın alman şeyin tahliyesi şart kılındı ise; sebze oldukdan sonra satmak (bey'), sahîh olur. Yâni, kesip biçmekle veya üzerine hayvanını salıverip yedirmekle, sebze yerini tahliyeyi şart kıldı ise; bu takdirde satış sahîh olur. Çünkü şart, akdin gereğidir. Onu ifsâd etmez.
Mukttzî bulunduğu ve engel bulunmadığı için hissesini ortağına satmak, mutlaka yâni, ge> ..i hasâd zamanına erişsin, gerekse erişmesin caiz olur. Çünkü satıcı, ortağına nazaran asıl gibidir. Zîrâ, ikisinin mülkü karışmıştır. Eğer hasâd vaktine kadar müşteri ekileni bozmazsa, ortağından başkasına, ondan izinsiz satması da caiz olur. Çünkü, bu takdirde cevaza dönüşür. Nitekim, evin çatısından kirişi satıp hattâ onu çıkartıp teslim edinceye kadar satışı fesh etmese, caiz olduğu gibi. Şayet ekilen şey ve y*r ortak olsa, ortağın bîri yansım, ekilenin yarı-siyle beraber ortağına veya yabancıya, ortağının rızâsı olmaksızın satsa, caiz olur ve müşteri satıcının yerine geçer. Sonra, yeri satmadan ekinin yarısını satmanın caiz olmaması şu yerdedir ki; kendisi için orada karar hakkı vardır. Meselâ; kendi mülküne ekmiştir. Fakat, gâ-sıb gibi, zirâatte tecâvüzkâr olursa, ekilen şeyin yarısını. satmak caiz olur. Hulâsa'da da böyle denmiştir. Keza münferid olduğu hâlde, ekilen şeyin hepsini satsa, eğer hasâd vaktine kadar bozulmazsa, zikredilen gibi satış caiz olur. Çünkü, bu takdirde fesâd ortadan kalkar.
Bir kimse karnında inci olan balığı satsa, inci satışda dâhil olmaz.
Yâni bir kimse, karnında inci olan bir balık avlasa, balığa ve karnındaki inciye mâlik olur. Çünkü ikisinin üzerine- mâlikiyet sabit olmuştur. Eğer balığı satarsa, inci balığın satışında dâhil olmaz. Çünkü inci, balığın cüzlerinden değildir. Hidâye ve Kâfî'de «Mâden (Rikâz) Babı j> nda böyle zikredilmiştir.
Buğdayın, başağında satılması sahilidir. Bakla (bâkıllâ) mn, [22] başağında satılması da caizdir. Pirinç ve susamı, birinci kabuğunda iken satmak .sahilidir. Ceviz, badem ve fıstık da, zikredilen gibidir. İmânı Şafiî (Rh.A.); «Zikredilenlerin hepsi caiz olmaz.» demiştir. İmâm Şafiî' (Rh.A.) nin, başağın satılmasında iki kavli vardır. Bize göre, zikredilenlerin hepsinin satılması (bey'i) caiz olur. İmânı Şafiî' (Rh.A.) nin delili şudur: Ma'kûdun aleyh, yâni buğday, menfaati olmayan şeyle örtülüdür. Bu durumda, kuyumcu toprağına benzemiştir. Yâni cinsi ile satıldığında, altın ve gümüş ile karışmış toprağa benzemiştir. Bizim delilimiz; Nebî-i Ekrem' (S.A.V.) den rivayet edilen şu hadîsdir: Resû-lüllah (S.A.V.), hurmanın kızarmadıkca satılmasını yasakladı ve başağın ağarmadıkca ve âfetten emin olmadıkça satılmasından nehy etti. Bir şeyin gayeden sonra olan hükmü, gayenin önceki hükmünün aksinedir.
İnâye adlı kitabın sahibi, kitabında şöyle demiştir: «Bu, söz götürür. Çünkü bu, gayenin mefhûmu ile istidlaldir. (Hanefîlere göre, bu istidlal makbul değildir). Evlâ olan nehy kavlîle istidlal etmektir. Zira nehy, meşrûiyyeti gerektirir.» Ben derim ki: Bu da, söz götürür. Çünkü şer'î fiillerden nelıy iktizâ eden meşrûiyyet, vasim meşrûiyyetinin yok-. luğu ile beraber bu ise fesadın aynıdır aslın meşrüiyyetidir. imdi delîl, müddeâmn (iddia edilen şeyin) aksini ifâde eder. Çünkü müd-deâ, satışın sıhhatidir. Delîl ise, satışın fesadını ifâde eder. Belki doğru olan: Nehy ile istidlal, Mccma' sahibinin Bedâyi'de: «Gaye, bize göre işaret kabîlindendir, mefhûm kabilinden değildir.» sözüne yâhûd Telvîh sahibinin muâraza ve tercih bahsinde: «Gayenin mefhûmu müt-tefakun alevlidir.» sözüne mebnîdir, denilmekdir.
Kemâle ermese bile meyve satmak sahîhdir. Çünkü meyve, hâlen yâhûd ilerde mütekavvim (kıymeti hâiz) maldır. [23] Şayet müşteri, meyveyi mutlak satın alsa veya toplamak şartiyle satın alsa, toplaması lâzım gelir.
Meyvenin, satış hâlinde ağaç üzerinde bırakılmasının şart kılınması, satışı ifsâd eder. Çünkü bu bırakma şartı, akdin iktizâ etmediği bir şarttır. Onda, müşteri için fayda vardır. Satıcı, satılan şeyin semenini düşük kaliteli veya kalp (züyûf) bylsa, satıcının, malı geri alıp semenle onu habs etmek hakkı yoktur. Yâni bir kimse semenle mal sattıkda; o satıcı İçin, semenini alıncaya kadar malı habs etmek (alıkoymak) hakkı vardır. Eğer satıcı malı müşteriye teslim etti ise, habs etmekde hakkı bâtıl olur ve satıcının malı geri almak hakkı yoktur. Satıcının, ancak semeni istemek hakkı vardır. Eğer satıcı semeni teslim alıp; satılan malı (mebî'i) teslim ettikden sonra semeni düşük kaliteli veya kalp (züyûf) buldu ise, geri istemek hakkı- yoktur. Ancak o, hakkım isteyebilir. İmâm Züi'er (Rh.A.), »Satıcı, malı geri alabilir.» demiştir.
Satıcı, hâlis yerine kalp (züyûf) parayı teslim alsa; yâni satıcının başka bir kimsede dirhemleri olup, hâlis zanni ile kalp olanı alıp har-casa, sonra o teslim aldığı dirhemlerin kalp veya düşük kaliteli olduğunu öğrense, eğer o kalp veya düşük kaliteli (züyûf) paralar dmııyorsa, onu geri verir ve hâlisini alır. Eğer o kalp paralar durmuyorsa, gerek helak olmuş (hâlike) ve gerekse helak edilmiş (müstehleke) olsun geri verilmez ve geri de alınmaz. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.); «Kalpın (züyû-fun) benzerini geri verip, hâlisi alır. Çünkü, ribâ lâzım geldiği için eksilen farkı almak (noksan ile rüeû') bâtıldır. Rızâsı olmadığı için, paraların hâlis olmasındaki hakkını ibtâle sebeb^yoktur. Fâîde; satıcı ile müşterinin ta'yîn ettiklerindedir» demiştir.
İmâm A'zam ile İmâm Muhammed' (Rh. Aleyhimâ) in delili şudur:
Borcu ödemek, hakkının cinsini teslim almakla hasır olur. Öğrendik-den sonra onun hakkı, o hükmü bozmaktadır. O ise imkânsızdır. Hüküm giyen şey, helak olmuştur.
Musannifin, kalp veya kalitesi düşük {züyûf) demesine sebeb şudur: Çünkü o dirhemler; kurşun veya içi bakır, dışı gümüş kaplama olsa, ittifakla geri verilir. Yine, musannifin «sonra öğrense» demesine sebeb; çünkü, eğer teslim aldığı sırada; o dirhemlerin içi bakır, dışı gümüş kaplama olduğunu bilirse, hakkı sakıt olur.
Bir kimse, bir şey satın alıp <ve onu teslim alsa ve semenini peşin vermezden Önce müflisen ölse; satıcı, alacaklılar (garîmler) ile eşit olur. Yâni bir kimse, bir şey satın alıp o şeyi teslim alsa ve semenini peşin vermese ve o kimse müflis olarak ölse, satıcı diğer alacaklılar ile eşit olur. O şeyi, alacaklılar aralarında taksim ederler..Satıcı, ona diğer alacaklılardan daha haklı olmaz. İmâm Şâl'iî' (Rh.A.) ye göre; satıcı, diğer alacaklılardan daha haklı (ehak) olur.
Musannifin «onu teslim alsa» demesine sebeb; eğer müşteri, onu teslim almasa; satıcı p şeye ittifakla daha haklı olacağı içindir. [24]
Fukalıâ demişlerdir ki: Kulun sonunculukla tafsil etmesi için konulan şey, ittisâl-i karâr değildir ve kulun sonunculukla tafsil etmesi için konulmayan şey de, ittisâl-i karârdır. Üçüncüsü: Bu iki kısımdan olmayan şey; eğer mebîin hukukundan ve ınerâfikından [18] olursa, satışta, o hukukun ve faydaların zikri ile dâhil olur. Eğer o şey, mebiın hukukundan ve faydalarından olmazsa, satışda dâhil olmftz. İmdi, bu böyle kararlaşınca, biz deriz ki: Evin bütün hakkı ve müştemilâtı ile satın alınmasında, üstündeki kat dâhil değildir. Ya da, o evde olan veya o evden olan her az ve çoğun hepsiyle denilirse, üst kat dâhil olmaz. Çünkü ev (beyt), içinde gecelenen şeyin adıdır. Ulv (yâni üst kat), onun mislidir. Bir şey, mislini 'kendine tâbi kılmaz. Şu hâlde, onda dâhil olmaz; ancak açıkça söylemekle (tansîs) olur.
Menzilin ulvü (üst kat), menzilin satın ahnmasiylc de dâhil olmaz, ancak mezkûr kayd ile dâhil olur. Çünkü menzil, dâr ile beyt arasında bir isimdir. Zîrâ onda süknânm faydaları, onda hayvanların menzili bulunmadığı için, bir nev'î kusurla hâsıl olur. İmdi dara benzerliği olup hukukun zikri sırasında tebaan onda üst kat dâhil olur ve beyte benzerliği olduğu için üst kat, ta'yîn ve açıklama (tansîs) olmaksızın beytte dâhil olmaz.
UIv (üst kat), bina ve darın kapısına muttasıl olan galak [19] m anahtarı, evi (darı) satın almada dâhil olur. Ayrı olan, dâhil olmaz. O da, kilit (kufi) dir. Çünkü kilit ve kilidin anahtarı, bu kayd ile dâhil olmazlar. Hela, darın satın alınmasında, bu kaydı zikrctmeksizîu dâim hududu ile dâhil olur. Üst katın dâhil olmasının sebebine gelince; çünkü dâr, üzerini hudûd çevreleyen şeyin adıdır ve üst kat da, o dardandır. Keza, bina dahî ondandır. Anahtara gelince; bitişik olan kilit, ondan cüzdür. Anahtar, kilidin satışında tesmiyesiz dâhil olur. Çünkü, ondan cüz gibidir. Kilitten, ancak anahtarla faydalanılır. Kilit (kufi) ve onun anahtarı dâhil olmaz. Binaya muttasıl olan merdiven, gerekse ağaçdan olsun dâhil olur. Bitişik olmayan merdiven, dâhil olmaz. Sedir, merdiven gibidir. Kâfî'de de böyle denmiştir.
Evin (dânn) satılmasında; gölgelik (zulle), yol, sudan nasib (şirb) [20] ve sel yatağı (mesîl) dâhil olmaz. Ancak, zikredilmiş kayd ile dâhil olur. Gölgeliğin dâhil olmamasına gelince; çünkü gölgelik yolun boşluğu üzere bina edilmiştir. Şu hâlde, yolun hükmünü alır. Yol, su hissesi (şirb hakkı) ve su arkı hudûddan hâriç oldukları için dâhil olmazlar. Lâkin bunlar haklardandır. Bunlar, hakların zikredilmesiyle dâhil olurlar ve bunları zikretmeksizin icârede dâhil olurlar. Çünkü icâre, intifa için mün'akid olur. İntifa ise, ancak in'ikâd ile hâsıl olur, Satış, bunun aksinedir. Çünkü, ba'zan ticâret için olur.
Dârm satışında ağaç, her ne kadar tesmiye olunmasa da dâhil olur. Arazînin satın alınmasında ekin ancak tesmiye ile dâhil olur.
Çünkü ağaç, yerinde durduğu için arazîye bitişiktir. Şu hâlde, binaya benzer. Ekin ise, ayırılmak için arazîye bitişiktir. Şu hâlde o, evde olan eşyaya benzer.
Ağacın satın alınmasında meyve denil olmaz. Çünkü bitişme (ittisal), her ne kadar yaradılışdan olsa da; kesip koparmak içindir, sürekli kalmak için değildir. Bu durumda meyve, ekin gibidir. Ancak ağaçta olan şeyin hepsi veya o ağaçtan olan şeyin hepsi ile satın alınırsa dâhil olur. Çünkü, bu ^akdîrde ağacın meyvesi satılan şey (mebî*) deri olur. Ağacın hukukuyla dâhil olmaz. Çünkü meyve, ağacın hukukundan değildir. Ekilen şeyin, sebze (baki) [21] olmasından önce satılması sahih olmaz. Çünkü ekilen şey (zer'), kendisiyle faydalanılan bir şey değildir ve arza tâbidir. Bu durumda, nitelik (vasf) gibi olur. Şu hâlde, ekilen şeyi ayırmakla onun üzerine akd yapmak caiz olmaz. Eğer sebzeyi idrâk vaktine kadar terk etmek üzere satarsa, caiz olmaz. Keza yaş yonca ve sebzeler de bu minval üzeredir. Eğer satın alman şeyin tahliyesi şart kılındı ise; sebze oldukdan sonra satmak (bey'), sahîh olur. Yâni, kesip biçmekle veya üzerine hayvanını salıverip yedirmekle, sebze yerini tahliyeyi şart kıldı ise; bu takdirde satış sahîh olur. Çünkü şart, akdin gereğidir. Onu ifsâd etmez.
Mukttzî bulunduğu ve engel bulunmadığı için hissesini ortağına satmak, mutlaka yâni, ge> ..i hasâd zamanına erişsin, gerekse erişmesin caiz olur. Çünkü satıcı, ortağına nazaran asıl gibidir. Zîrâ, ikisinin mülkü karışmıştır. Eğer hasâd vaktine kadar müşteri ekileni bozmazsa, ortağından başkasına, ondan izinsiz satması da caiz olur. Çünkü, bu takdirde cevaza dönüşür. Nitekim, evin çatısından kirişi satıp hattâ onu çıkartıp teslim edinceye kadar satışı fesh etmese, caiz olduğu gibi. Şayet ekilen şey ve y*r ortak olsa, ortağın bîri yansım, ekilenin yarı-siyle beraber ortağına veya yabancıya, ortağının rızâsı olmaksızın satsa, caiz olur ve müşteri satıcının yerine geçer. Sonra, yeri satmadan ekinin yarısını satmanın caiz olmaması şu yerdedir ki; kendisi için orada karar hakkı vardır. Meselâ; kendi mülküne ekmiştir. Fakat, gâ-sıb gibi, zirâatte tecâvüzkâr olursa, ekilen şeyin yarısını. satmak caiz olur. Hulâsa'da da böyle denmiştir. Keza münferid olduğu hâlde, ekilen şeyin hepsini satsa, eğer hasâd vaktine kadar bozulmazsa, zikredilen gibi satış caiz olur. Çünkü, bu takdirde fesâd ortadan kalkar.
Bir kimse karnında inci olan balığı satsa, inci satışda dâhil olmaz.
Yâni bir kimse, karnında inci olan bir balık avlasa, balığa ve karnındaki inciye mâlik olur. Çünkü ikisinin üzerine- mâlikiyet sabit olmuştur. Eğer balığı satarsa, inci balığın satışında dâhil olmaz. Çünkü inci, balığın cüzlerinden değildir. Hidâye ve Kâfî'de «Mâden (Rikâz) Babı j> nda böyle zikredilmiştir.
Buğdayın, başağında satılması sahilidir. Bakla (bâkıllâ) mn, [22] başağında satılması da caizdir. Pirinç ve susamı, birinci kabuğunda iken satmak .sahilidir. Ceviz, badem ve fıstık da, zikredilen gibidir. İmânı Şafiî (Rh.A.); «Zikredilenlerin hepsi caiz olmaz.» demiştir. İmâm Şafiî' (Rh.A.) nin, başağın satılmasında iki kavli vardır. Bize göre, zikredilenlerin hepsinin satılması (bey'i) caiz olur. İmânı Şafiî' (Rh.A.) nin delili şudur: Ma'kûdun aleyh, yâni buğday, menfaati olmayan şeyle örtülüdür. Bu durumda, kuyumcu toprağına benzemiştir. Yâni cinsi ile satıldığında, altın ve gümüş ile karışmış toprağa benzemiştir. Bizim delilimiz; Nebî-i Ekrem' (S.A.V.) den rivayet edilen şu hadîsdir: Resû-lüllah (S.A.V.), hurmanın kızarmadıkca satılmasını yasakladı ve başağın ağarmadıkca ve âfetten emin olmadıkça satılmasından nehy etti. Bir şeyin gayeden sonra olan hükmü, gayenin önceki hükmünün aksinedir.
İnâye adlı kitabın sahibi, kitabında şöyle demiştir: «Bu, söz götürür. Çünkü bu, gayenin mefhûmu ile istidlaldir. (Hanefîlere göre, bu istidlal makbul değildir). Evlâ olan nehy kavlîle istidlal etmektir. Zira nehy, meşrûiyyeti gerektirir.» Ben derim ki: Bu da, söz götürür. Çünkü şer'î fiillerden nelıy iktizâ eden meşrûiyyet, vasim meşrûiyyetinin yok-. luğu ile beraber bu ise fesadın aynıdır aslın meşrüiyyetidir. imdi delîl, müddeâmn (iddia edilen şeyin) aksini ifâde eder. Çünkü müd-deâ, satışın sıhhatidir. Delîl ise, satışın fesadını ifâde eder. Belki doğru olan: Nehy ile istidlal, Mccma' sahibinin Bedâyi'de: «Gaye, bize göre işaret kabîlindendir, mefhûm kabilinden değildir.» sözüne yâhûd Telvîh sahibinin muâraza ve tercih bahsinde: «Gayenin mefhûmu müt-tefakun alevlidir.» sözüne mebnîdir, denilmekdir.
Kemâle ermese bile meyve satmak sahîhdir. Çünkü meyve, hâlen yâhûd ilerde mütekavvim (kıymeti hâiz) maldır. [23] Şayet müşteri, meyveyi mutlak satın alsa veya toplamak şartiyle satın alsa, toplaması lâzım gelir.
Meyvenin, satış hâlinde ağaç üzerinde bırakılmasının şart kılınması, satışı ifsâd eder. Çünkü bu bırakma şartı, akdin iktizâ etmediği bir şarttır. Onda, müşteri için fayda vardır. Satıcı, satılan şeyin semenini düşük kaliteli veya kalp (züyûf) bylsa, satıcının, malı geri alıp semenle onu habs etmek hakkı yoktur. Yâni bir kimse semenle mal sattıkda; o satıcı İçin, semenini alıncaya kadar malı habs etmek (alıkoymak) hakkı vardır. Eğer satıcı malı müşteriye teslim etti ise, habs etmekde hakkı bâtıl olur ve satıcının malı geri almak hakkı yoktur. Satıcının, ancak semeni istemek hakkı vardır. Eğer satıcı semeni teslim alıp; satılan malı (mebî'i) teslim ettikden sonra semeni düşük kaliteli veya kalp (züyûf) buldu ise, geri istemek hakkı- yoktur. Ancak o, hakkım isteyebilir. İmâm Züi'er (Rh.A.), »Satıcı, malı geri alabilir.» demiştir.
Satıcı, hâlis yerine kalp (züyûf) parayı teslim alsa; yâni satıcının başka bir kimsede dirhemleri olup, hâlis zanni ile kalp olanı alıp har-casa, sonra o teslim aldığı dirhemlerin kalp veya düşük kaliteli olduğunu öğrense, eğer o kalp veya düşük kaliteli (züyûf) paralar dmııyorsa, onu geri verir ve hâlisini alır. Eğer o kalp paralar durmuyorsa, gerek helak olmuş (hâlike) ve gerekse helak edilmiş (müstehleke) olsun geri verilmez ve geri de alınmaz. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.); «Kalpın (züyû-fun) benzerini geri verip, hâlisi alır. Çünkü, ribâ lâzım geldiği için eksilen farkı almak (noksan ile rüeû') bâtıldır. Rızâsı olmadığı için, paraların hâlis olmasındaki hakkını ibtâle sebeb^yoktur. Fâîde; satıcı ile müşterinin ta'yîn ettiklerindedir» demiştir.
İmâm A'zam ile İmâm Muhammed' (Rh. Aleyhimâ) in delili şudur:
Borcu ödemek, hakkının cinsini teslim almakla hasır olur. Öğrendik-den sonra onun hakkı, o hükmü bozmaktadır. O ise imkânsızdır. Hüküm giyen şey, helak olmuştur.
Musannifin, kalp veya kalitesi düşük {züyûf) demesine sebeb şudur: Çünkü o dirhemler; kurşun veya içi bakır, dışı gümüş kaplama olsa, ittifakla geri verilir. Yine, musannifin «sonra öğrense» demesine sebeb; çünkü, eğer teslim aldığı sırada; o dirhemlerin içi bakır, dışı gümüş kaplama olduğunu bilirse, hakkı sakıt olur.
Bir kimse, bir şey satın alıp <ve onu teslim alsa ve semenini peşin vermezden Önce müflisen ölse; satıcı, alacaklılar (garîmler) ile eşit olur. Yâni bir kimse, bir şey satın alıp o şeyi teslim alsa ve semenini peşin vermese ve o kimse müflis olarak ölse, satıcı diğer alacaklılar ile eşit olur. O şeyi, alacaklılar aralarında taksim ederler..Satıcı, ona diğer alacaklılardan daha haklı olmaz. İmâm Şâl'iî' (Rh.A.) ye göre; satıcı, diğer alacaklılardan daha haklı (ehak) olur.
Musannifin «onu teslim alsa» demesine sebeb; eğer müşteri, onu teslim almasa; satıcı p şeye ittifakla daha haklı olacağı içindir. [24]
Konular
- Yolda Ve Başka Yerde Meydana Getirilen Şeyler Babı
- Hayvanın Suç İşlemesi Ve Hayvan Üzerinde Suç İşlemek Babı
- Kölenin Suç İşlemesi Ve Köleye Karşi Suç İşlemek Babı
- Öldürülen Veya Sakatlanan Köle Hakkında Bir Fasıl
- Kölenin Öldürmesi Veya Öldürülmesi Hakkında Bir Fasıl
- Kasame Babı (Kaatîlî Bilinmeyen Maktul Sebebiyle Yemin Ettirmek)
- Meâkıl Bölümü (Diyetlerin Ödenmesi)
- Kaçak Köle (Âbık) Bölümü
- Kayıp (Mefkûd) Bölümü
- Terk Edilmiş Çocuk (Lakît) Babı
- Kayıp Mal (Lükata) Bölümü
- Vakıf Bölümü
- Vakfın Kiraya Verilmesinde Vâkıfın Şartına Uyulacağına Dâir Bir Fasıl
- Evlâda Vakf İle İlgili Şeylere Dâir Bir Fasıl
- Alış - Verişler (Büyü) Bölümü
- Alım Satımla İlgili Ba'zı Asıllar Hakkında Bir Fasıl
- Şartın Muhayyerliği Ve Ta'yin Bâbı
- Görme Muhayyerliği Babı
- Ayb (Kusur) Muhayyerliği Babı
- Fasid Satış Bâbı
- Fâsid Satış :
- Fâsid Satışın Hükmü :
- Mevkuf Satış :
- Mekruh Satış :
- Satışı Bozmak (İkâle) Babı
- Murabaha, Tevliye Ve Vadîa Babı
- Akâr'in Satılması Hakkında Bir Fasıl
- Ribâ (Fâîz) Babı
- İstihkak Babı
- Selem Babı (Peşîn Para İle Veresiye Mal Almak)