Selem Babı (Peşîn Para İle Veresiye Mal Almak)
Selem, lügat yönünden «selef» [1] ma'nâsınadır. Çünkü, peşinle veresiye almaktır. Bu akde selem atlı verilmesine sebeb, vakti gelmeden acele yapıldığı içindir. Çünkü satışın vakti, satıcının mülkünde-satılan şey bulunduktan sonradır. Selem, âdeten satıcının mülkünde bulunmayan şeyde olur. Bu durumda akd, muaccel olur.
Selem, Kitâb ile meşrû'dur. O da Allah TeâUV (C.C.) mıı:
«Birbirinize belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız...» [2]âyet-i kelimesidir. Çünkü, bu âyet-i kerîme, selemi ve müeccel semen ile satışı ve peşin yapıldıktan sonra ertelemeyi kapsar.
Sünnet İle de meşrudur. O da, Resûlüllah (S.A.V.) in:
«Sizden biriniz selem (yoluyla alış-veriş yapmak) isterse, belli ölçek ve belli tartıda belli bir va'deye kadar selem yapsın.» hadîs i şerifidir.
Selem, Ümmetin İcmâ'ı ile de meşrû'dur. Kıyâs, buna muhaliftir. Çünkü selem, yok olanın satılmasıdır. Lâkin kıyâs, zikredilen şeyden dolayı terk edilmiştir. Musannif, Resûlüllah' (S.A.V.) den: «İnsanın yanında olmayan şeyin satılmasını yasak etti ve selemde ruhsat verdi.» diye rivayet edilen hadîs ile istidlal etmemiştir. Çünkü, Mulıanı-ıned b. el-izz'il-Hanefî (Rfo.A.); Hidâye Haşiyelerinde; «Bu lâfız, bu vech üzere, hadis ki t ablarında sahabeden bir kimseden rivayet edilmemiştir. Galiba o, fukahâ'dan bir kimsenin sözüdür.» demiştir.
Selem şer'an; bir şeyin satıcıya borç olmak üzere, şer'an ınu'tcbcr olan şartlar ile satılmasıdır. Yakında, o şartların açıklaması gelecektir, istilanda satıcı; «müslemun ileyh» dir. Müşteri; selemin sahibi ma'-nâsına gelen «Kabb'us-Selem» dir. Satılan soy ise; «Müslemun fîh» dir-Semen: «Uc'si mâl» dir.
Selem, miktarı bilinen şeyde sahih olur. Yâni miktarı, ölçü (keyl), tartı (vezn) ve uzunluk ölçüsü (zer') ne şâmildir. Yine, selem, sıfatı bilinen şeyde sahih olur. Yâni iyiliği ve kötülüğü ve bunların benzeri nitelikleri bilinen şeyde sahih olur. Kile ile ölçülen (mekîi) ve müsem-men mevzun (semen yapılan arşınla ölçülen şeyler) gibi. Müsemmen sözü, dinarlar ve dirhemlerden sakınma (ihtiraz) dır. Çünkü onlar mevzûnâttandır. Lâkin, müsemmen değildir. Belki, kendileri semendirler. Şu hâlde, onlarda selem caiz olmaz. Ceviz, yumurta, madenî para (füls), kerpiç ve belli kalıpla kiremit ve miktarı -belli, ölçülebilen; yâni eni ve boyu belli giyecek gibi, birbirine yakın olan sayılan şey (müte-kârib olan adedî) ve sıfatı, yâni kalınlığı ve inceliği belli olan ve yine ağırlığı (vezni) belli olan eğer ipek giyecek gibi tartı ile satılırsa selem sahîh olur.
Tuzlanmış, yâni salamura olmuş balıkda da selem sahîh olur. Arab dilinde, tuzlu (melîh) ve tuzlanmış (memlûh) balık denir. Mâlin, denilmez. Ancak, halk arasında mâlin de denir.
Yine, ayrıca bir vakitle mukayyed (bağlanmış) olmayarak bulunduğu anda taze balıkda selem sahîh olur. Hattâ bir şehirde taze balığın ardı kesilmese, mutlaka selem caiz olur. Tuz ile salamura olanı ve tazeyi veznen ve nev'en ma'lûm oldukları hâlde selem yoluyla satmak sahih olur. Yine selem, tas, leğen, kumkume (yâni çift kulplu bakır kap) ve edik (mest) gibi her biri çekişmeyi ortadan kaldıran şeyle belirli olurlarsa, sahih olur.
Selem, miktar ve niteliği bilinmeyen şeyde sahih olma/.
Hayvan, hayvanın bacakları (sakatatı), eti ve uıkrîle satılan derilerinde selem caiz olmadığı gibi; demetle odun, yaş ot, cevher ve boncuk gibi şeylerde de caiz olmaz. Çünkü bunların her birinde selenü men eden aşın farklılık vardır. Hattâ, uzunluk ve genişlik derilerde ve bağlanan elemedin miktarı belirtilirse, onda selem caiz olur.
Kcel (va'de ve müddet) vaktine kadar ardı kesilen jjeyde de selem sahih olmaz. Yâni akd vaktinden müddet doluncaya kadar bulunmayıp, akidden ecele varıncaya kadar vaktin tümünü yokluk (adem) kaplamakla selem sahih olmaz.
Yine, miktarı bilinmeyen kcyl veya muayyen zira' ile de selem sahih olmaz. Çünkü bunda, teslim gecikir. Çok defa zayi1 olup, çekişmeye vardırır. Yine, muayyen bir köyün buğdayı ile veya muayyen bir hurma ağacının hurması ile selem sahih olmaz. Çünkü ona ba'/.an alet erişip, teslime kadir olamaz.
Selemin sıhhatinin şartı; buğday ve arpa gibi, cinsini; suvarılan ve suvarılmayan buğday gibi, nev'ini, iyiliği ve kötülüğü gibi sıfatını ve miktarını beyân etmektir. Meselâ; buruşmayan ve yayılmayan cinsten şu kadar kile demek gibi. Müddetin beyânı da lâzımdır. Müddetin en azı, esah olan kavle göre, bir aydır. Fetva da, buna göredir. Ba'zıları, «Üç gündür» (Bu, Tahâvî' (Rh.A.) nin sözüdür). Ba'zıları; «En az müddeti, yarım günden daha çoktur.» demişlerdir. (Bu söz, İmâm Züier' (Rh.A.) indir.)
Yine, ölçülen (keyli) ve tartılan (vezni) da ve birbirine yakın olan sayılan şeylerde (adedî'de), re'si-mâîin miktarını beyân etmek şarttır.
Yâni akdin miktarı üzere müteallik olan şeyde re'si-mâl müşârün ileyh ise de, ölçülen, tartılan ve ceviz ve yumurta gibi birbirine yakın adedi şeylerde re'si-mâlin miktarını beyân etmek şart kılınmıştır.[3]
İmâmeyn (Rh. Aleyhimâ); «İşaretle ta'yîn edildikden sonra miktarın bilinmesi şart kılınmamıştır.» demişlerdir. Hattâ başkasına; «Ben, sana şu dirhemleri, buğdayın bir kürr'üne karşılık selem verdim.» deyip, dirhemlerin ağırlığını bildirmese veya «Ben, sana şu buğdayı za'-ferândan şu kadar batmana selem verdim.» deyip, buğdayın miktarını bildirmese, İmâm. A'zam' (Rh.A.) a göre, selem sahih olmaz. İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre sahih olur. Re'si-mâl, giyecek veya hayvan olursa, İşaretle nıa'İûm olacağı hususunda ittifak etmişlerdir.
Yüklenmesi ve taşınmasında ağırlık ve zahmet olan şeyde, vereceği yeri belirtmek şarttır. Eğer misk ve kâfur [4] gibi, yüklenmesi ve taşınmasında ağırlık ve zahmet olmazsa, dilediğj yerde verir. Esah olan kavi budur. Çünkü, mekânların hepsi müsavidir. Hâlen vücûb yoktur.
Keza, müeccel semeni de belirtmek şarttır. Meselâ; hâzır olan köleyi zimmette (boynuna borç olan) nıevsûf olan buğday ile ma'lûm bir müddete kadar satarsa, o zaman verme yerini belirtmek şarttır.
tki kişi, bir evi paylaşıp; ikisinden biri diğerine, payına düşen iaz-la ağaç veya binadan dolayı, taşınması ve zahmeti olan bir şey vermeyi şart etse, verme yerini belirtmesi şarttır. Ücreti belirtmek de şarttır.
Yüklenmesi ve taşınması için zahmet olan şeyle bir ev veya bir hayvan kiralayıp zimmetinde borç olduğu hâlde verme yerinin belirtilmesi şart kılınmıştır.
Selemin sıhhatinin bekâsının şartı; ayrılmazdan Önce ıVsi-teslim alınmasıdır. İmdi selem, sahihan mün'akid olur. Bundan sonra, teslim almadan aynlmakla bâtıl olur. Eğer selem sahibi müslemun iley-he yüz dirhem nakit ve yüz dirhem buğday yığını (kürr) üzerine selem verse, borcun hissesinde selem bâtıl olur. Çünkü, meclisde teslim alma bulunmamıştır. Şartları bir araya geldiği için paranın hissesinde caiz olmuştur. Burada fesâd her tarafa dağılmaz. Çünkü başlangıçta sahîhan selem vâıki' olduğu için fesâd ortadan kalkmıştır. Hattâ re'si-mâli meclisde peşin verirse, sahih olur. Ue'si-mâl de teslimden önce ve müslemun fîhde selem sahibi teslim almazdan önce tasarruf etmek caiz olmaz. Birincinin caiz olmaması, akd ile vâcib olan kabzın (teslim almanın) ortadan kalkmasından dolayıdır. İkincide caiz olmaması, müslemun fih satılan şey olup, onu teslim almazdan önce tasarruf caiz olmadığı içindir. Nitekim, daha önce geçti.
Selem sahibi (rabbu's-selem), müslemun ileyhe, müslemun fîh'in yansı senin obuası için, re'si-mâlin yarısını bana ver, diyerek ortaklıkla tasarruf etmek caiz olmaz. Veya selem sahibi, bir başka kimseye, müslemun fîh senin olması için, müslemun ileyhe verdiğim re'si-mâlin mislini bana ver, demekle tevliyet veya bu ikisinin benzeri sözler ile tasarruf caiz olmaz. Musannifin bu ikisini ayrıca söylemesine sebeb, çünkü bu ikisi murabaha ve vadîadan daha çok vâki olurlar.
Musannif «Tasarruf caiz olmaz.» sözüne şu sözü tefrî' etmiştir: Eğer selem sahibi (rabbu's-selem), müslemun ileyh ile selemi akd edip, _ re'si-mâli müslemun ileyh teslim aldıküan sonra ikâle edişselerdi, hattâ müslemun ileyhden malın hepsini geri isteyip teslim almadıkça, kabzdan önce re'si-mâlde tasarruf lâzım gelmesin diye bir şey satın alamaz.
Bir kinişe, bir yığın buğday satın alıp müşteriye kazaen teslim almasını emretse, sahih olmaz. Yâni bir kimse, buğdaydan bir yığın selem verip müddet doldukda müslemun ileyh, bir adamdan bir yığın buğday satın alıp selem sahibi, müşteriye o yığını kazaen teslim almasını emretse kazaen sahih olmaz. Eğer selem sahibine o yığının kendisi için teslim almasını emretse, ondan sonra kendisi için kab-zetse ve o yığını evvelâ onun için, sonra kendisi için öiçse, caiz olur. Çünkü keyl şartı ile iki pazarlık bir araya gelmiştir. Bu durumda, iki defa ölçmek lâzımdır. Zîrâ Resûlüllah (S.A.V.); iki ölçek câri olmadıkça yiyeceği satmakdan menetmiştîr. Şayet, karz verene emrederse sahili olur. Yâni buğday yığını, selem olmaz da karz (borç) olursa, imdi borç verene, şayet teslim alınmasiyle emretse caiz olur. Zîrâ karz (borç), ariyet (ödünç) sayılır. Bundan dolayı iare lâfziyle mün'akid olur. İmdi geri verilen (merdûd) hükmen, mutlaka alınanın aynı olur. Ve iki pazarlık bir araya gelmez.
Keza; yâni birinci surette dahî müslemun ileyh bîr yığın satın alıp, selem sahibine müslemun ileyh için teslim almasını, ondan sonra kendisi için kabzla emretse, o da önce müslemun ileyh, sonra kendisi için Ölçse, sahih olur. Bunun sıhhatine sebeb, iki ölçünün bir araya gelmesidir. Eğer rabbu's-selem, müslemun ileyhe müslemun fîhİ rabbu's-se-lemin kabına ölçmesini emretse, o da, o yok iken kabına ölçse veya müşteri satıcıya, satılan şeyin ölçülmesini emretse, o da kendi kabında ölçse teslim alma olmaz. Zîrâ, ölçmeyi emretmek sahîh değildir. Çünkü âmirin mülküne tesadüf etmemiştir. Âmirin hakkı aynda değil, devridedir. İmdi müslemun ileyh, selem sahibinin kabını ödünç almış olur ve kendi mülkünü o kaba koymuş olur. Müşterinin emriyle, müşterinin kabına satıcının ölçmesi zikredilenin aksinedir Yâni müşteri, bir muayyen buğday satın alıp satıcıya müşterinin kabına kendi yokluğunda ölçmesini emretse, teslim almı§ olur. Çünkü müşteri, buğdaya satın almakla mâlik olmuştur. İmdi onun emri mülküne tesadüf etmiştir. Müşterinin kabına aynın Ölçülmesi, ondan sonra deynin ölçülmesi, teslim almaktır. Bunun aksi, teslim almak değildir. Bunun sureti şudur: Bir adam bir yığın buğdayda selem akdi yapsa, müddet doldukda selem sahibi (rabbu's-selem), müslemun ileyhden muayyen bir buğday yığını satın alsa; selem sahibi, müslemun ileyhe, müslemun fîh olan yığını ve satın alınan yığını içine koyması için bir kap verse, eğer müslemun ileyh kaba, satın alman ayndan ölçülmeye başlarsa, ondan emr sahîh olduğu için aynı ve mülküne tesadüf ettiği için müslemun fîh olan deyni de teslim almış olur. Şu kimse gibi ki; borç buğday alıp, borç verenin tarlasına ekmesini borç verene (ıııuk-rize) emreder. Eğer borçtan başiaVsa, ayıı ile Igorçtan hiçbirini teslim almış olmaz. Borcu teslim almış (kâbız) olmaması; bu husûsdaki emr sahîh olmadığı içindir. Aynı teslim alınıp (kâbız) olmaması; teslimden önce, mülküne karıştırdığı içindir. Bu adanı, İmâm A'zam' (Rh.A.) a güre, tüketici olmuştur. Bu durumda yatış bozulur. Bu karıştırma, makbul değildir. Çünkü gayesinin, ayıı ile başlamak olması muhtemel ve caizdir.
îmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, muhayyerdir. Dilerse satışı bozar, dilerse karıştırılmış olan şeyde ortak olur. Zîrâ karışan şey (hılt), İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre istihlâk değildir.
Bir kimse, bir cariyeyi buğdaydan bir yığına selem else ve kimin ileyh onu teslim alsa ve teslimden sonra selem sahibi (rabbu's-selem) ınüslemun ileyh ile ikâle edişseler, câriye ise geri verilmezden önce ölse, ikâle bakî kalır.
Ya da, câriye Öl ti ukden sonra ikâle edişseler, i kaleleri sahih olur. İkisinde de cariyenin kıymeti, müslemun ileyh üzere lâzım gelir. Yâni gerek ikâleden önce, gerek ihaleden sonra ölsün cariyenin kabzı günündeki kıymeti müslemun ileyh üzere lâzım gelir. Yâni bir kimse, selem ile bir yığın buğday satın alsa ve. bir cariyeyi re'si-mâl yaparak onu müslemun ileyhe teslim etse, sonra ikâle yapsalar, ondan sonra câriye müslemun ileyhin elinde ölse, ikâle baki' kalır. Câriye ölse de sonra ikâle yapsalar, sahîh olur. Çünkü câriye, re'si-mâldir ve akd de semen hükmündedir; satılan şey (mebî1) müslemun fitidir. İkâlenin sıhhati,, satılan şeyin mevcudiyetine dayanır, semene dayanmaz. Nitekim, daha önce geçti. İmdi cariyenin helaki birinci mes'elede, yâni ikâle cariyenin ölümünden önce olduğu surette, ikâlenin beka hâlini değiştirmez. İikincide, yâni ikâle cariyenin ölümünden sonra olduğu surette sıhhati; değiştirmez. İmdi müsîemun fîhde aikd münfesih olunca, tebaan cariyece dahî münfesih olur. Bu durumda, cariyenin geri verilmesi vâciib olur. Halbuki câriyetyi geri vermekten âcizd.ir. O hâlde, cariyenin kıymetinin geri verilmesi vâcib olur.
Keza, mukâyaza (trampa) da zikredilen gibidir. O da, aynı ayn ile.satmaktır. Nitekim, daha önce geçti. İki vechinde de ikâle kalır. İki ivazdan birinin helâkından sonra sahîh olur. Zîrâ iki ivazın her biri, bir baüumdan mebî' ve bir bakımdan da semendir. Geri kalan ivazda mebî'a ve helâkde semene i'tibâr edilir. Semen ile satın almak bunun aksinedir. Yâni bir kimse, bir cariyeyi bin akçaya satın alsa, ondan sonra satıcı ile müşteri ikâle yapsalar, câriye müşteri elinde ölse, ikâle bâtıl olur. Câriye öldükten sonra ikâle yapsalar, ikâle yine bâtıldır. Zîrâ câriye, satışda asidir. Helâkdan sonra ikâle kalmaz. İmdi ikâ-le ibtidâen (başlangıçta) sahih olmadığı gibi mahalli bulunmadığı için intihâen (nihayette) de bakî kalmaz.
Söz, redîlik (yâni malın kötü ve bayağı olduğunu) ve eceli (yâni va'deyl, müddeti) iddia eden kimsenindir. Yâni selem yapanlar, kötülük ve müddet şartında ihtilâf etseler, söz, bunları iddia edenindir. Kötülük ihtilâfına gelince, müslemun ileyhin; «Biz kötü malı şart eyledik.» demesi ve rsbbu's-selemin de; «Biz akd fâsid olsun diye bir şey şart kılmadık.*) demesidir. Bu durumda söz, müslemun ileyhindir. Çünkü rabbu's-selem sıhhati inkârında inatçıdır. Zîrâ müslemun fîh, âdeten re'si-mâl üzere zâiddir. Şayet selem sahibi kötülük şartım iddia etse ve müslemun ileyh bir şey şart kılmadık, dese, söz rabbuVsel em indir. Çünkü o, sahîh olduğunu iddia etmektedir. Kısacası söz, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, iki surette sıhhat iddia edenindir. İmameyn' (Rh. Aley-himâ) e göre, söz inkâr edenindir.
4 Müddete gelince; her hangisi iddia ederse, İmâm A'zam1 (Rh.A.) a göre, söz onundur. Çünkü sıhhat iddia eder. İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, söz İnkâr edenindir. [5]
Konular
- Alış - Verişler (Büyü) Bölümü
- Alım Satımla İlgili Ba'zı Asıllar Hakkında Bir Fasıl
- Şartın Muhayyerliği Ve Ta'yin Bâbı
- Görme Muhayyerliği Babı
- Ayb (Kusur) Muhayyerliği Babı
- Fasid Satış Bâbı
- Fâsid Satış :
- Fâsid Satışın Hükmü :
- Mevkuf Satış :
- Mekruh Satış :
- Satışı Bozmak (İkâle) Babı
- Murabaha, Tevliye Ve Vadîa Babı
- Akâr'in Satılması Hakkında Bir Fasıl
- Ribâ (Fâîz) Babı
- İstihkak Babı
- Selem Babı (Peşîn Para İle Veresiye Mal Almak)
- İstisna' :
- Çeşitli Mes'eleler
- Fâsid Şart İle Bâtıl Olan Ve Şarta Bağlanması Sahîh Olmayan Şeyler :
- Sarf (Sarraflık) Bâbı
- Alım Satım Bölümüne Ek
- Şufa Bölümü
- Kendisinde Şuf'a Olan Veya Olmayan Şey Babı
- Hibe Bölümü
- Hîbe'den Dönmek Babı
- Şarta Bağlı Hibe Hakkında Bir Fasıl
- Kira Bölümü
- Fâsid Kiralama Babı
- Kiralamaya Dâir Bir Bâb
- Kiralamanın Fesh Edilmesi Babı