Çeşitli Mes'eleler
Şettâ, «şetît» in çoğuludur. Müteferrik, yâni; ayrı ve çeşitli ma'nâ-sı nadir.
Köpek, pars, yırtıcı hayvanlar ve kuşlar gibi, azı dişi (zî-nâb) ve tırnaklı pençe sahibi (zî-nıihleb) olan her hayvanın, gerek öğretilmiş (muallem) olsun, gerekse olmasın, satılması sahilidir. Çünkü bunlar, kıymeti hâiz av âletidir. Yalnız, domuzun satılması sahih değildir. Çünkü domuzun aynı neces (pislik) dir.
Satış hususunda Zimmi, Müslüman gibidir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) :
«Onlara bildir ki; Müslümanların lehine olan şeyler, onların da lehine; Müslümanların aleyhine olan şeyler, onların da aleyhinedir.» buyurmuştur.
Bir de: Zimmîler, mükellef ve muhtâc oldukları için Müslümanlar gibidir. Ancak şarâbın ve domuzun satılmasında Müslüman gibi değildirler. Çünkü şarâb ile domuzda onların akdi, Müslümanm pekmez ile koyunda olan akdi gibidir.
Eceliyle ölmeyen meyyite'de Zinınıî, Müslüman gibi değildir. Çünkü zikredilen meyyite dahî domuz gibidir. «Eceliyle ölmeyen» demeye sebeb şudur ki; çünkü kendi eceliyle düşüp ölse, ittifakla onun satılması bâtıldır. Zîrâ kendi eceliyle düşüp ölen meyte, hiçbir kimseye göre mal değildir. Nitekim, «Fâsid Satış» da, daha önce anlatıldı.
Musannif, «Satış hususunda Zimmî, Müslüman gibidir.» sözü üzerine şu fer'î mes'eleyi getirmiştir: Şayet Zimmî, bir Müslüman köle veya bir Mushaf-ı Şerif satın alsa, sahih olur. Çünkü hadis-i şerifin itlâkında, Zimmî dâhildir. Lâkin o Müslüman köleyi veya Mushaf-ı Şerifi satması için zorlanır. Zîrâ onun elinde bırakılmakda, o köleyi ha-kîr düşürmek vardır.
Zevcin, satın alınan cariyeyi cima etmesi, teslim almak (kabz) dır. Onu nikahlaması ise, teslim almak değildir. Yâni bir kimse, bir câriye satın alıp teslim almazdan önce evlenirse, sahih olur. Şayet kocası onu cima etse, satın aldığı cariyeyi teslim almış olur. Eğer cima etmedi ise, sâdece evlendirmekle teslim almış olmaz.
Bir kimse, bir köle satın alıp onu teslimden Önce müşteri gâib olsa; satıcı ise malı sattığını ve semenini teslim almadığını isbât etse, eğer müşterinin yerini bilirse, satanın borcu için o köle satılmaz. Çünkü satılmadan, satıcının hakkına kavuşması mümkündür. Bu vech üzere satmakda müşterinin hakkım ibtâl vardır. Eğer müşterinin yerini bilmezse, köle satılır ve semeni müşteri için satıcıya verilir. Çünkü müşterinin mülkü, satıcının ikrarı ile zahir olmuştur. Binâenaleyh ikrar ettiği şekilde onun hakkı ile meşgul olarak meydana çıkar. Satıcının hakkını alması imlkânsız olunca, onu kâdî satar. Râhin, gibi ki; müflis olarak ölse, kâdî rehni satıp borcunu öder.
Eğer iki kimse bir şey satın alıp semeni Ödemezden önce ikisinden biri gâib olsa, semenin hepsini hâzır olanın ödemesi gerekir. Hâzır olan, ortak satılan şeyi (mebî'i) teslim alıp, diğer ortağı semenden hissesini ödeyinceye kadar malı habs eder. Çünkü hâzır olan, semeni vermeye mecburdur. Zîrâ, semenin hepsini vermedikçe hissesi ile faydalanmak ona mümkün olmaz. Çünkü satış, bir tek pazarlıktır. Onda, semenden bir şey ödemeyip geri kaldığı müddetçe satıcının habs etme hakkı vardır. Semenin hepsini ödemek zorunda kalan ortak ise, hissesine düşeni diğer ortakdan alır, Rehni ariyet veren (muîr) gibi. Semenin hepsini ödemek zorunda kalan ortak müşterinin diğer ortakdan hissesine düşeni almak hakkı olunca, hâzır olan ortağın hakkını alıncaya kadar diğer ortakdan malı habs etmek hakkı vardır. Satın almaya vekil olup, semeni kendi malından ödeyen kimse gibi.
Bir kimse, bir şeyi bin miskâl altın ve gümüşe satsa, o altın ve gümüş, miskâl ile yanlanır. Yâni beşyüz miskâl altından ve beşyüz miskâl gümüşden ödenmesi gerekir. Çünkü satıcı,, miskâli eşit olarak altın ile gümüşün ikisine izafe etmiştir. Bir kimse, bir şeyi altın ve gümüşden bine, diyerek satsa, altın miskâl ile ve gümüş yedi vezin dirhemle yarılanır. Yâni altından miskâller ve gümüşden yedi vezin dirhenüer vâcib olur. Çünkü satıcı bini, altın ve gümüşün ikisine izafe etmiştir. Bu ikisinden her bir nev'î, Fakîhler arasında, ma'hûd olan vezne sarf olunur.
Bir kimse hakîkî (ceyyid) yerine, * Mlmcmezliklc kalp (züyuî) dirhemler teslim alsa, ve telef olsa, o borç Ödenmiş o hu*. Yani, bir kimsenin başkasında hakîkî on dirhem hakkı olup bilmeden kalpı hakîkî sanarak ödese, o da bunları harcasa veya helak olsalar, İmâm A'zam ve İmâm Muhammed' (Rh. Aleyhimâ) e göre, o borç Ödenmiştir. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.); «Aldığı kalp dirhemlerin mislini verir ve hakîkisini alır. Zîrâ onun vasfda hakkı, asılda olan hakkı gibi geçerlidir ve o hakkın gözetilmesi, vasfın ödenmesinin vâcib olmasiyle mümkün olmaz. Zîrâ vasf için cinsiyle mukabele katında kıymet yoktur. Binâenaleyh, bizim söylediğimize rü';û vâcib oldu.» demiştir.
İmâm A'zam ile tmâm MuhammecV (Rh. Aleyhimâ) in delîü şudur:
Teslim alınmış kalp dirhemler onun hakkı cinsindendir. HaLtâ değiştirme caiz olmayan yerde buna cevaz verse, caiz olur. Binâenaleyh, kalp cinsiyle hakkını tam ma'nâsiyle almak (istifa) vâki' olur ve hakkı ancak hakîkîlikde bakî kalır ve ödenmesini vâcib kılmakla tedâriki miümkün olmaz. Nitekim, sebebi daha Önce geçti. Aslın ödenmesini vâcib kılmak da mümkün değildir. Zîrâ bu îcâb, onun lehine ve aleyhinedir. Halbuki bunun şeriatta benzeri yoktur. Meşhur kitaplarda böyle zikredilmiştir.
Sadr'uş-Şerîa (Rh.A.) demiştir ki: Bunun üzerine şu i'tir^z vârid olur: Bunun benzeri Şerîaıtta çoktur. Çünkü şer'î tekliflerin hepsi bu kabildendir.- Zîrâ teklifler, çok fayda için, az zararı îcâb eder.
Ben derim ki: Şeriatın tekliflerinden hiçbir şey bu kabilden değildir. Çünkü teklîflerdeki zarar, dünyevîdir ve fayda ise uhrevîdir. Kulun, uhrevî faydayı terk etmesi caiz değildir. Çünkü uhrevî fayda, Allah Teâlâ' (C.C.) nın hakkıdır. Bizim üzerinde durduğumuz konu, bunun aksinedir. Çünkü onda olan fayda ve zarar, ikisi de dünyevîdirler. Kulun dünyevî faydayı terk etmesi, caiz olur. Çünkü dünyevî fayda, onun hakkıdır. Bundan dolayı, buna razı olması caizdir. Nitekim, da-, ha önce geçti. Bu faziletli zâttan (yâni Sadr'uş-Şerİa' (Rh.A.) dan) bunun benzerlerinin sudûruna» muttali' olmakla, O'nun çok kere bu fennin inceliklerinden gafil olduğu zannı uyanıyor.
Bir kimsenin arazîsinde kuş yavru çıkarsa veya yumurtlasa veya geyik mekân tutup doğursa, kuşun yavrusu ve yumurtası ve geyiğin yavrusu, yer sahibinin değil, bulup alan kimsenin olur. Çünkü öncelikle ele geçirdiği bir mubâhdır ve kıorumak için dikilen ağa tutulan av; ve keza önceden hazırlanmayan, sonra da menedilmeyen bir elbisenin üzerine saçılan dirhem ve şekerler gibi olur. Hattâ elbise, bunlar için hazirlansa; şekerler ve dirhemler elbise sahibinin olur. Keza elbise, dirhem ve şeker için hazırlanmamış, lâkin üzerine düştükleri zaman başkasını menetmişse, bu fiil ile onun olurlar. Şayet bir kimsenin arazîsinde an bal yapsa, zikredilenlerin aksinedir. Çünkü arazisine tebean arıya mâlik olması, arazîsinde biten ağaç ve orada suyun akmasiyle toplanan toprak gibidir. [7]
Köpek, pars, yırtıcı hayvanlar ve kuşlar gibi, azı dişi (zî-nâb) ve tırnaklı pençe sahibi (zî-nıihleb) olan her hayvanın, gerek öğretilmiş (muallem) olsun, gerekse olmasın, satılması sahilidir. Çünkü bunlar, kıymeti hâiz av âletidir. Yalnız, domuzun satılması sahih değildir. Çünkü domuzun aynı neces (pislik) dir.
Satış hususunda Zimmi, Müslüman gibidir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) :
«Onlara bildir ki; Müslümanların lehine olan şeyler, onların da lehine; Müslümanların aleyhine olan şeyler, onların da aleyhinedir.» buyurmuştur.
Bir de: Zimmîler, mükellef ve muhtâc oldukları için Müslümanlar gibidir. Ancak şarâbın ve domuzun satılmasında Müslüman gibi değildirler. Çünkü şarâb ile domuzda onların akdi, Müslümanm pekmez ile koyunda olan akdi gibidir.
Eceliyle ölmeyen meyyite'de Zinınıî, Müslüman gibi değildir. Çünkü zikredilen meyyite dahî domuz gibidir. «Eceliyle ölmeyen» demeye sebeb şudur ki; çünkü kendi eceliyle düşüp ölse, ittifakla onun satılması bâtıldır. Zîrâ kendi eceliyle düşüp ölen meyte, hiçbir kimseye göre mal değildir. Nitekim, «Fâsid Satış» da, daha önce anlatıldı.
Musannif, «Satış hususunda Zimmî, Müslüman gibidir.» sözü üzerine şu fer'î mes'eleyi getirmiştir: Şayet Zimmî, bir Müslüman köle veya bir Mushaf-ı Şerif satın alsa, sahih olur. Çünkü hadis-i şerifin itlâkında, Zimmî dâhildir. Lâkin o Müslüman köleyi veya Mushaf-ı Şerifi satması için zorlanır. Zîrâ onun elinde bırakılmakda, o köleyi ha-kîr düşürmek vardır.
Zevcin, satın alınan cariyeyi cima etmesi, teslim almak (kabz) dır. Onu nikahlaması ise, teslim almak değildir. Yâni bir kimse, bir câriye satın alıp teslim almazdan önce evlenirse, sahih olur. Şayet kocası onu cima etse, satın aldığı cariyeyi teslim almış olur. Eğer cima etmedi ise, sâdece evlendirmekle teslim almış olmaz.
Bir kimse, bir köle satın alıp onu teslimden Önce müşteri gâib olsa; satıcı ise malı sattığını ve semenini teslim almadığını isbât etse, eğer müşterinin yerini bilirse, satanın borcu için o köle satılmaz. Çünkü satılmadan, satıcının hakkına kavuşması mümkündür. Bu vech üzere satmakda müşterinin hakkım ibtâl vardır. Eğer müşterinin yerini bilmezse, köle satılır ve semeni müşteri için satıcıya verilir. Çünkü müşterinin mülkü, satıcının ikrarı ile zahir olmuştur. Binâenaleyh ikrar ettiği şekilde onun hakkı ile meşgul olarak meydana çıkar. Satıcının hakkını alması imlkânsız olunca, onu kâdî satar. Râhin, gibi ki; müflis olarak ölse, kâdî rehni satıp borcunu öder.
Eğer iki kimse bir şey satın alıp semeni Ödemezden önce ikisinden biri gâib olsa, semenin hepsini hâzır olanın ödemesi gerekir. Hâzır olan, ortak satılan şeyi (mebî'i) teslim alıp, diğer ortağı semenden hissesini ödeyinceye kadar malı habs eder. Çünkü hâzır olan, semeni vermeye mecburdur. Zîrâ, semenin hepsini vermedikçe hissesi ile faydalanmak ona mümkün olmaz. Çünkü satış, bir tek pazarlıktır. Onda, semenden bir şey ödemeyip geri kaldığı müddetçe satıcının habs etme hakkı vardır. Semenin hepsini ödemek zorunda kalan ortak ise, hissesine düşeni diğer ortakdan alır, Rehni ariyet veren (muîr) gibi. Semenin hepsini ödemek zorunda kalan ortak müşterinin diğer ortakdan hissesine düşeni almak hakkı olunca, hâzır olan ortağın hakkını alıncaya kadar diğer ortakdan malı habs etmek hakkı vardır. Satın almaya vekil olup, semeni kendi malından ödeyen kimse gibi.
Bir kimse, bir şeyi bin miskâl altın ve gümüşe satsa, o altın ve gümüş, miskâl ile yanlanır. Yâni beşyüz miskâl altından ve beşyüz miskâl gümüşden ödenmesi gerekir. Çünkü satıcı,, miskâli eşit olarak altın ile gümüşün ikisine izafe etmiştir. Bir kimse, bir şeyi altın ve gümüşden bine, diyerek satsa, altın miskâl ile ve gümüş yedi vezin dirhemle yarılanır. Yâni altından miskâller ve gümüşden yedi vezin dirhenüer vâcib olur. Çünkü satıcı bini, altın ve gümüşün ikisine izafe etmiştir. Bu ikisinden her bir nev'î, Fakîhler arasında, ma'hûd olan vezne sarf olunur.
Bir kimse hakîkî (ceyyid) yerine, * Mlmcmezliklc kalp (züyuî) dirhemler teslim alsa, ve telef olsa, o borç Ödenmiş o hu*. Yani, bir kimsenin başkasında hakîkî on dirhem hakkı olup bilmeden kalpı hakîkî sanarak ödese, o da bunları harcasa veya helak olsalar, İmâm A'zam ve İmâm Muhammed' (Rh. Aleyhimâ) e göre, o borç Ödenmiştir. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.); «Aldığı kalp dirhemlerin mislini verir ve hakîkisini alır. Zîrâ onun vasfda hakkı, asılda olan hakkı gibi geçerlidir ve o hakkın gözetilmesi, vasfın ödenmesinin vâcib olmasiyle mümkün olmaz. Zîrâ vasf için cinsiyle mukabele katında kıymet yoktur. Binâenaleyh, bizim söylediğimize rü';û vâcib oldu.» demiştir.
İmâm A'zam ile tmâm MuhammecV (Rh. Aleyhimâ) in delîü şudur:
Teslim alınmış kalp dirhemler onun hakkı cinsindendir. HaLtâ değiştirme caiz olmayan yerde buna cevaz verse, caiz olur. Binâenaleyh, kalp cinsiyle hakkını tam ma'nâsiyle almak (istifa) vâki' olur ve hakkı ancak hakîkîlikde bakî kalır ve ödenmesini vâcib kılmakla tedâriki miümkün olmaz. Nitekim, sebebi daha Önce geçti. Aslın ödenmesini vâcib kılmak da mümkün değildir. Zîrâ bu îcâb, onun lehine ve aleyhinedir. Halbuki bunun şeriatta benzeri yoktur. Meşhur kitaplarda böyle zikredilmiştir.
Sadr'uş-Şerîa (Rh.A.) demiştir ki: Bunun üzerine şu i'tir^z vârid olur: Bunun benzeri Şerîaıtta çoktur. Çünkü şer'î tekliflerin hepsi bu kabildendir.- Zîrâ teklifler, çok fayda için, az zararı îcâb eder.
Ben derim ki: Şeriatın tekliflerinden hiçbir şey bu kabilden değildir. Çünkü teklîflerdeki zarar, dünyevîdir ve fayda ise uhrevîdir. Kulun, uhrevî faydayı terk etmesi caiz değildir. Çünkü uhrevî fayda, Allah Teâlâ' (C.C.) nın hakkıdır. Bizim üzerinde durduğumuz konu, bunun aksinedir. Çünkü onda olan fayda ve zarar, ikisi de dünyevîdirler. Kulun dünyevî faydayı terk etmesi, caiz olur. Çünkü dünyevî fayda, onun hakkıdır. Bundan dolayı, buna razı olması caizdir. Nitekim, da-, ha önce geçti. Bu faziletli zâttan (yâni Sadr'uş-Şerİa' (Rh.A.) dan) bunun benzerlerinin sudûruna» muttali' olmakla, O'nun çok kere bu fennin inceliklerinden gafil olduğu zannı uyanıyor.
Bir kimsenin arazîsinde kuş yavru çıkarsa veya yumurtlasa veya geyik mekân tutup doğursa, kuşun yavrusu ve yumurtası ve geyiğin yavrusu, yer sahibinin değil, bulup alan kimsenin olur. Çünkü öncelikle ele geçirdiği bir mubâhdır ve kıorumak için dikilen ağa tutulan av; ve keza önceden hazırlanmayan, sonra da menedilmeyen bir elbisenin üzerine saçılan dirhem ve şekerler gibi olur. Hattâ elbise, bunlar için hazirlansa; şekerler ve dirhemler elbise sahibinin olur. Keza elbise, dirhem ve şeker için hazırlanmamış, lâkin üzerine düştükleri zaman başkasını menetmişse, bu fiil ile onun olurlar. Şayet bir kimsenin arazîsinde an bal yapsa, zikredilenlerin aksinedir. Çünkü arazisine tebean arıya mâlik olması, arazîsinde biten ağaç ve orada suyun akmasiyle toplanan toprak gibidir. [7]
Konular
- Şartın Muhayyerliği Ve Ta'yin Bâbı
- Görme Muhayyerliği Babı
- Ayb (Kusur) Muhayyerliği Babı
- Fasid Satış Bâbı
- Fâsid Satış :
- Fâsid Satışın Hükmü :
- Mevkuf Satış :
- Mekruh Satış :
- Satışı Bozmak (İkâle) Babı
- Murabaha, Tevliye Ve Vadîa Babı
- Akâr'in Satılması Hakkında Bir Fasıl
- Ribâ (Fâîz) Babı
- İstihkak Babı
- Selem Babı (Peşîn Para İle Veresiye Mal Almak)
- İstisna' :
- Çeşitli Mes'eleler
- Fâsid Şart İle Bâtıl Olan Ve Şarta Bağlanması Sahîh Olmayan Şeyler :
- Sarf (Sarraflık) Bâbı
- Alım Satım Bölümüne Ek
- Şufa Bölümü
- Kendisinde Şuf'a Olan Veya Olmayan Şey Babı
- Hibe Bölümü
- Hîbe'den Dönmek Babı
- Şarta Bağlı Hibe Hakkında Bir Fasıl
- Kira Bölümü
- Fâsid Kiralama Babı
- Kiralamaya Dâir Bir Bâb
- Kiralamanın Fesh Edilmesi Babı
- Çeşitli Mes'eleler
- Ariyet (Ödünç) Bölümü