logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Yolda Ve Başka Yerde Meydana Getirilen Şeyler Babı


Bir kimse, âmmeye (herkese) âid yol (tarîk-i aram) [25] üzerinde bir hela veya su yolu veya duvardan su akacak bir oluk (çersin) yapsa — ba'zılan, «Çersin, üzerine bina yapmak için duvardan çıkan bir ağaç dalıdır.» demiştir. — veya yüksek bir yer yapsa, eğer onlardan insan­lara zarar gelmezse, yapılması caiz olur. Eğer insanlara zarar verirse, oradan geçenlerin hepsi için, o yapılan şeyi bozmak hakkı vardır. Çün­kü geçenlerden her biri, bizzat geçmekte ve hayvanını geçirmekte hak sahibidir. Şu hâlde, onu bozma hakkı vardır. Nitekim, ortaklaşa mülk-de olduğu gibi.
Özel olan çıkmaz yolda (tarîk-ı h'âssda) [26] ortaklardan izinsiz, her ne kadar zararı olmasa da, yukarıda zikredilenlerden bir şey yap­mak caiz olmaz. Çünkü özel yol, onların özel mülkü gibidir.

Umûmî ve özel yolda yapılan hela ve su yolu gibi şeyler bir kimse­nin üzerine düşmesiyle ölse; o kims>enin diyetini, o şeyi yapan kimse öder. Çünkü, o kişinin ölmesine sebeb olmuştur. Nitekim, yol üzerine taş koysa veya kuyu kazsa yâhûd başka birinin mülküne kuyu kazarak onun sebebiyle bir can telef olsa, diyetini ödediği gibi. Zikredilen şey­lerin biri sebebiyle ölen hayvanın kıymetini de eğer İmâm (Devlet Baş­kanı) izin vermedi ise, öder. Çünkü zikredilen şeylerin hepsini umûmî yolda yapmaya, İmâm izin vermedi ise, ödemek ancak o zaman lâzım gelir. Eğer îmânı izin verdi ise, diyeti veya kıymeti ödemez.

Ya da, bir yolun kuyusuna düşüp, açlığından veya kuyunun ha­vasından boğulup (gumraen) ölse, onu da, kuyuyu yapan kimse ödemez.

Gumm; kürbet ma'nâsınadır. Kürbet ise; nefsdcn dışarı çıkmayan bir üzüntü ve sıkıntıdır. Burada «gumm» ile murâd. kııyııuun havası ile boğulmaktır.-İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre; eğer boğularak ölürse,, diyetini Ödemek vâcib olur. Çünkü boğulmak (gumm), düşmek sebebiy­ledir.
Bİr kimse başkasının koyduğu taşı yerinden uzaklaştırma,.bir adanı da o taş sebebiyle ölse; taşı uzaklaştıran kimse, Ölen adamın diyetini öder. Çünkü taşı ilkin koyan1 kimsenin fiili, sonradan onu yerinden uzaklaştıran kimsenin fiili ile bozulmuştur. Şu hâlde diyeti ödemek, taşı yerinden uzaklaştıran kimseye vâcib olur.

Yolda başı veya sırtı üzerinde bîr şey taşıyan kimsenin, yüklendiği şey, bir başkası üzerine düşüp, o kimse Ölse; taşıyan kimse, Ölenin di­yetini Öder. Ya da, bir kimse; başkasının mescidine bir hasır yâni yaygı veya kandil veya çakıl taşlan soksa; onlardan bir şey düşüp, bir insan öldürse, o şeyi sokan kimse diyeti öder.

Musannifin, «Başkasının mesci dine» demesine sebeb : Çünkü mes-cid, kendi kabilesinin (veya mahallesinin) mescidi olursa, diyet ödemez.

Zira mescid ile ilgili işleri görmek, mescidin cemaatına âiddir. Başka­larına âid değildir. Meselâ, mescide İmâm ta'yîn etmek, mütevelli seç­mek ve bunların benzerleri gibi. İmdi onların fiili, selâmet şartı ile mu-kayyed olmayarak, mutlak surette mubâhdır. Onlardan başkasının fiili ise, tecâvüzdür yâhûd selâmet şartı ile kaydlı mubâhdır.

Ya da, bir kimse, namaz kılmayarak bir mescidde otursa; —gerek o mescid kendi kabilesi (mahallesi) mescidi olsun ve gerekse başkası­nın mescidi olsun müsavidir — bir kimse, meselâ, bir a'mâ O'nun üze­rine düşüp, bu sebeble ölse; o mescidde oturan kimse, ölenin diyetini öder.

Musarmıfın,«Namaz kılmayarak» diye kaydlamâsına sebeb: Çünkü o kinişe namaz kılsa, gerek farz ve gerekse nafile olsun, ölenin diyetini ödemez. Zira mescid, ancak namaz için yapılmıştır. Eğer namaz kılmaz­sa, gerek Kurbân okumak için ve gerek öğretmek için olsun veya namaz için otursun yâhûd namaz sırasında mescidde uyumuş olsun, diyeti öder.

Giydiği ridâsi (yâni palto ve aba gibi giysisi) bir insan üzerine dü­şüp; o sebeble insan ölse, diyeti Ödemez. Musannifin, «giydiği» demesi­ne sebeb: Çünkü o ridâyı giymiş olmasa, belki yüklenmiş olsa, ö ridâ insan ürerine düşmekle, o insan ölse veya onun düşmesiyle bir insan sürçüp ölse, diyeti öder. Aradaki fark şudur: Bir şeyi yüklenen kimse, onu korumayı kasd eder. Şu hâlde, bunu selâmet vasfı ile kayd etmekde güçlük yoktur. Fakat giyen kimse, böyle değildir. Zikredilen şeylerle kaydlansa, güçlük lâzım gelir. Onun için mutlak olarak mubah kılın­mıştır.

Herkesin üzerinden gelip geçtiği yola (tarîk-ı ânıma) eğilen bir du­varın sahibi, bu duvar sebebiyle ölen kimsenin diyetini öder. O duvarın yıkılmasını; bir Müslüman veya Zimminin; erkek veya kadın; hür v«yâ mükâteb olsun istemiş bulunması şarttır. Çünkü insanlar yoldan, gelip geçmekde ortakdırlar. İstemenin yolu; «Ben bu adama duvarını yıkması için gittim.» demektir. Bu kadarı yeter. Şâhid göstermeye ha­cet yoktur.. Kitaplarda şâhid göstermenin (işhâd) zikredilmesi, inkâr sırasında isbât edebilmek içindir. Bunu, o duvarı bozmaya mâlik olan­dan ister. Duvarı rehin veren (râhin) gibi ki, o rehni kaldırıp duvarı (merhûnu) bozmaya ve rehnedilen şeyi kendi eline geri çevirmeye mâ-likdir.

Çocuğun babası ve vasisi de böyledir. Çünkü bu ikisi için, küçük çocuğun malında tasarruf velayeti vardır. Mükâteb de böyledir. Çün­kü mükâteb, yed'en mâlikdir. Binâenaleyh yıktırma velayeti O'nundur.

Keza tacir köle, borçlu bile olsa, böyledir. Yıktırmaya hakkı vardır. Sonra, duvarın düşmesiyle telef olan şey, mal ise, o malın ödenmesi ta­cir kölenin rakabesinden vâcib olur. Eğer telef olan insan olursa, onun diyeti — şayet varsa — tacir kölenin efendisinin âkılesine vâcib olur. Çünkü şâhid getjrmek (işhâd), bir bakımdan efendiye âiddir. Malı öde­mek ise; tacir köleye ve cani ödemek efendisine daha uygundur. Eğer mâlik, duvarın bozulması mümkün olacak kadar zamanda onu- bozmadı ise; o duvar ile telef olan mal ve canı Ödemek gerekir. Malı, köle; nefsi, efendinin akılesi öder. Üzerine şâhid getirildikten (yâni işhâd edildik-den) sonra evini satan kimse, müşteri evi, teslim almış, veya almamış olsun, ödemez. Kâfî'de böyle zikredilmiştir. Hidâye'de, «veya. almamış olsun» sözü yoktur. Yâni, ev* satıldıktan sonra, duvar düşüp, onunla maî veya insan telef olsa; ödemek gerekmez. Satanın bir şey ödememe­sine sebeb şudur: Çünkü suç, duvarın yıkılması mümkün iken terke-dilmesi sebebiyledir. Halbuki satmakla, o ortadan kalkmıştır. Duvar­dan dışarı ağaçlar çıkarmak bunun hılâfınadır. Çünkü satan kimse, duvardan dışarı ağaçlar çıkarmakla üzerine bina yaptığı zaman suç iş­lemiştir. Bu, satışla bozulmamıştır. Satın alan kimsenin de, bir şey öde­mesi gerekmez. Çünkü, satın almadan önce O'na şâhid getirmemiştir. Eğer satın aldıktan sonra şâhid getirse, o zaman öder. Çünkü, talebden sonra yıkılması mümkün iken, yıkmamıştır.

Ya da, duvarın yıkılmasına mâlik olmayan kimseden istense; her ne kadar ondan taleb olundu ise de, ödemez. Mâlik olmayan kimse, me­selâ rehn konulan kimse, müste'cir, emânet konulan kimse ve evde oturan kimse gibi kimselerdir. Çünkü bu kimselerin tasarrufa güçleri yok­tur.

Duvar bir kimsenin evine meyi etse, o ev sahibi için taleb etmek hakkı vardır. Çünkü taîeb hakkı, O'na âiddir. Bu takdirde, o adamın te'cili ve suçtan ibrası sahih olur.

Yola eğilen duvar için kâdî veya talibin fce'dli (ertelemesi ve ge­ciktirmesi) sahili olmaz. Çünkü yol, herkesin hakkıdır. Kâdî ve tâlib için âmmenin hakkını ibtâl caiz olmaz.

Eğer duvar sahibi başlangıçta duvarı eğri yaptı ise, talebsîz za­rarı öder. Nitekim duvardan yola ağaçlar çıkarıp, üzerine bina ettiğin­de ödediği gibi. Meselâ o uzatma veya çıkıntıların üzerine hela yapma­sı gibi.

Beş kişi bir eğri duvarda ortak olup, birinden o duvarın bozulması istense ve o duvar bir adamın üzerine düşüp öldürse, o istenilen kim­senin âkılcsi diyetin beştebirini öder. Çünkü, diyetin beştebirini o adamdan istemek şahindir. Bu durumda, ö kimse tecâvüz etmiştir.
Eğer, «Beş ortakdan biri olan o kimse, duvardan bir şey yıkmağa kadir değil iken, ondan diyetin beşte birini istemek nasıl doğru olur?» diye sorulursa, cevâbında biz deriz ki: O beş ortakdan biri kendi payını yıkmaya kadir olmasa da, bir bakımdan düzeltmesine kadir olur. Ö da, hâkimler huzurunda duruşma (murafaa) dır. Bununla-, maksâd hâsıl olur. Öyleyse, terk ettiği takdirde, âkile, diyetin beştebirini öder. Nitekim, üç kimsenin ortak olan evlerinde, birisi kuyu kazıp veya du­var yapıp, onun sebebiyle bir insan ölse, âkıleleri diyetin 'üçteikisini ödedikleri gibi. Çünkü kuyuyu kazan veya duvarı yapan kimse üçteiki-de tecâvüz etmiştir. [27]