logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Hizmeti,   Meskeni Ve  Ağacın   Meyvesini   Vasiyyet   Babı


Kölesinin hizmetini, evinde belli bir müddet veya sürekli olarak ulmasım menfaatlerin hâl-i edinIve^aİr ÛSÎnİn müIkü*to alıp temellük edinceye kadar, o şey (musâ blh) menfaat hakkında meyyitin mülkünve muvakka- câiz oIur* Çünkü vasiyyet, bizim kâibunun  Çünkü mîrâs, mû- İIâftUr- ° da> ^»rûdlysti devam eden alma2" Hatta kendisine hlzmet edil edilen kimse ölse, ondan o hizmet başkasına mîrâs kalaSİyyet etraek *ahîhdir- Ç«^ü gelir,
menfaatİn hütoünü ^Ur  Kölenin ve mûsa Ieh>e vasiyyfît «™«i ^  hakkı ^ü^edir. Vârisler ona muâ ne^ûsâ fZ«    T""1 kÖ1S Ve Mnenin rakabeleri ?ltaazsa' vâris­ ile mûsa leh'den her biri köleyi mühâyee ederler. Yânı iki gün vârislere; bir gün de mûsâ leh'e hizmet eder. Çünkü mûsâ leh'in hakkı sülüsdedir. Vârislerin hakkı ise, üçteikidedir. Nitekim ayn'ın vasiy­yet edilmesinde hüküm budur.

Kölenin, parça i'tibâriyle taksim edilmesi mümkün değildir. Çün­kü köle, bölünme kabul etmez. Şu hâlde, iki hakkın yerine getirilmesi için mühâyee'ye başvururuz. Hâne,' üç sülüs üzere taksim edilir. Yânî mûsî, hanede oturulmasını vasiyyet etse, halbuki hâne sülüsden çık­masa, hanenin ayn'ı yararlanmak için üç hisseye taksim edilir. Çün­kü cüzler ile taksim edilmesi mümkündür. Bu taksim, ikisi arasında eşitliği sağlamak için zâten ve zemânen daha âdilânedir. Mühâyee'de ise; birini zemânen öne almak vardır. Yâhûd hâne, zaman cihetiyle, mühâyee yönünden taksim edilir. Çünkü hak onlara âiddir. Ancak birinci taksim daha uygundur.

Vârislerin, hanenin üçteikisinden ellerinde olan hisseyi satması câiz değildir. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) 'dan bir rivayete göre; buna hakları vardır. Çünkü onların ellerinde olan şey, kendilerinin hâlis mülkleridir. Zahir olan vech şudur ki: Müsâ leh'in hakkı hanenin tü­münde oturmak hususunda sabittir. Çünkü meyyitin başka malı ol­duğu ortaya çıkmakla, bütün hanede oturmak hakkı sabittir. Keza, mûsâ leh'in elindeki mal harâb olursa, mûsâ leh için vârislerin ellerin­de olan mala muâraza hakkı vardır. Satış, o vasiyyetin ıbtâlini kap­sar. Bu durumda vârisler satışdan m en edil ir ler.

Vasiyyet; mûsînin hayâtında, mûsâ leh'in ölmesiyle bâtıl olur. Ni­tekim, daha önce anlatıldı ki; vasiyyetin icâbı, mûsînin ölümünden sonradır. Eğer kendisine vasiyyet edilen kimse ölürse, îcâb sahih ol­maz. Nitekim satıcının îcâbı, müşterinin ölmesinden sonra sahîh de­ğildir.

Kendisine vasiyyet edilen kimsenin ölmesinden sonra, vasiyyet edilen şey vârislere döner. Çünkü mûsî, mülkünün hükmü üzere men­faatleri alıp elde etsin diye hakkı mûsa leh için gerekli kılmıştır. Eğer vasiyyet edilen mal, mûsâ leh'in vârisine geçerse, mûsînin rızâsı yok iken başlangıçta mûsînin mülküne müstehık olmak lâzım gelir. Halbu­ki bu, câiz değildir.

Kölenin hizmet etmesi ve hanede oturulması kendisine vasiyyet edilen kimsenin, köleyi veya haneyi kiraya vermesi câiz değildir. Çün­kü menfaat, bizim kaidemize göre, mal değildir. Muâveze akdinde eşit­liği gerçekleştirmek bakımından, menfaatin mal ile temlikinde, mali­yet sıfatının menfaatde ihdası vardır.

Bu zikredilen velayet, yânî köleyi veya haneyi kiraya vermek, raha.be mülküne tebaan mâlik olan kimse veya muâveze akdi ile mâlik olan kimse için sabit olur. Hattâ o kimsenin, velayete, mülkü rakabe-ye mâlik olduğu sıfat ile mâlik olması gerekir. Eğer mülkü rakabeyi ivazsız, maksûd olduğu hâlde temellük etse, ondan sonra ivaz ile te­mellük etse nıa'nen, temellük eylediği şeyden daha çok temellük et­miş olur. Bu ise, caiz değildir.

Kendisine gelir vasiyyet edilen kimse; esah olan kavle göre; köle­yi hizmetinde kullanamaz ve hanede oturamaz. Çünkü mûsî, mûsâ leh'e geliri vasiyyet etmiştir. Gelir, dirhem veya dinarlardan olur. Bu ise, menfaatin kendisini elde etmektir. Şübhe yok ki, köleyi hizmette kullanmak ve hanede oturmak, vârisler hakkında birbirine aykırı ve farklı şeylerdir. Şu bakımdan aykırıdır ki; eğer mûsînin borcu olduğu ortaya çıksa, geliri aldıktan sonra mûsâ leh'den geri aiınmasiyle, vâ-. risler o borcu ödemeye kadir olur. Eğer mûsâ leh, menfaatlerin ken­disini elde ederse, vârisler o menfaatleri mûsâ leh'den geri almaya ka­dir olamazlar.

Mûsâ lelı, hizmet etmesi vasiyyet edilen köleyi beldesinden çıkar-tamaz. Ancak mûsâ leh ve ailesi başka memlekette olursa, o takdirde eğer köle sülüsden  çıkarsa, hizmet için beldesinden  çıkartır. Çünkü vasiyyet, mûsînin maksadından anlaşılan şeye göre uygulanır.   .

Eğer mûsâ leh ve ailesi başka bir yerde iseler; maksâd, kölenin ailesine hizmetini te'nündir. Aynı şehirde iseler; maksâd, mûsâ leh'e yolculuk meşakkati lâzım gelmeksizin kölenin hizmetinden faydalan­ma imkânı vermektir. Bu takdirde, mûsâ leh'in köleyi memleketinden çıkarması caiz değildir. Eğer köle sülüsden çıkmazsa, mûsâ leh'e hiz­met etmek için memleketinden çıkarmak caiz olmaz. Kölede haklan ba­kî olduğu için, ancak vârislerin izni ile çıkarmak caiz olur.

: Mûsî, kölesinin bir adam için bir yıl, başka bir adam için de iki yıl hizmet etmesini vasiyyet etse; vârisler de izin vermeseler, köle altı gün vârislere, üç gün de iki mûsâ leh'e hizmet eder. Dokuz yıl geçin­ceye kadar, bir gün bir yıl birinci adama ve iki gün iki yıl da diğer adama hizmet eder. Çünkü kölenin kendisi taksim edilmez. Şu hâlde onların haklarını tamamlamak için, kölenin hizmeti zaman yönünden muhâyee ile taksim edilir.

Mûsî, şu köleyi iülân için ve hizmetini başka bir kimse için va­siyyet etse ve köle sülüsden çıksa, yapılan Vasiyyet sahîh olur. Çünkü,mûsî, mûsâ leh'lerin her biri için belli bir şey gerekli kılmıştır. Mûsâ leh'lerin her biri için belli bir şey vâcib kılması, vasiyyetin ayrı ve tek başına olmasına muhtemel olur. Ve her biri için vâcib olan şeyde, ikisi arasında ortaklık gerçekleşmiş olmaz. Bundan sonra, eğer hizmet sa­hibi için vasiyyet sahih olup, mûsî rakabede bir şeyi vasiyyet etmediy­se, hizmet mûsâ, leh'e âid olmakla beraber, rakabe vârisler için miras  olur. Başka bir insan için rakabeyi vasiyyet etmek de zikredilen gibi­dir. Çünkü vasiyyet, mülkün ölümden sonra sabit olması hususunda mîrâs gibidir.

Mûsî, bahçenin meyvesini, bir adama vasiyyet edip ölse ve o bah­çede meyve de olsa, yalnız meyve mûsâ leh'in olur. O meyveden sonra yetişen mûsâ leh'in olmaz.

Eğer mûsî; «Benim bahçemin meyvesi ebeden mûsâ leh'indir!» demekle «ebeden» lâfzım ekledi ise, birinci meyve ile beraber ondan sonra meydana gelen meyve ebeden mutlaka mûsâ leh'in olur. Nite­kim mûsî, bahçesinin gelirini vasiyyet ettiği zaman hüküm budur. Yânî mûsî bahçesinin gelirini vasiyyet etse, hâlen mevcûd ve gelecek zamanda hâsıl olacak geliri, her ne kadar «ebeden» lâfzım söylemese de mûsâ leh'indir.

İkisi arasındaki fark şudur; Meyve, örfen mevcûd olanın adıdır. Yok olanı ancak zâid olan delâlet ile kapsar. Meselâ, «ebeden» lâfzını söyler. Çünkü, ancak yok olanı kapsamakla mûsî meyveyi ebediyyen vasiyyet etmiş olur. Her ne kadar bir şey olmasa da, rna'dûm zikredi­lenden olur. Gelir ise, mevcudu kapsar. Örfen birbiri ardınca araz sı­fatıyla var olan şeyi de kapsar. Meselâ; «Fülân bahçesinin; yerinin ve­ya hanesinin gelirinden yer!» derler.

Eğer gelir mutlak olarak söylenirse, başka bir delâlete muhtâc ol­maksızın ikisine de şâmil olur. Meyve ise, bunun hilâfmadır. Eğer mey­ve mutlak olarak söylenirse, ondan ancak mevcûd olan murâd edilir. Bundan dolayı, meyveden sarf (değiştirmek) zâid delüe muhtâc olur. O da, «ebeden» lâfzıdır.

Mûsî, koyunun yününü, kuzusunu ve sütünü vasiyyet etse, müsâ leh'e mûsînin ölümü vaktinde mevcûd olan şey verilir. Mûsî «ebeden» lâfzını eklesin, eklemesin fark etmez. Yâni mûsî koyunun yününü, ku­zusunu veya sütünü vasiyyet etse, ondan sonra ölse, mûsâ leh'e, mûsî­nin ölümü gününde koyunlarının karınlarında olan kuzu, memesinde olan süt ve sırtlarında olan yün verilir. Mûsî «ebeden» desin, demesin hüküm birdir. Çünkü bunlar, ölüm indinde îcâbdır. Zikredilen- şeyle­rin ölüm gününde mevcûd olmasına i'tibâr edilir. Ölümünden önce olana i'tibâr edilmez.

İkisi arasındaki fark şudur:  Kıyâs, yok olanın temlik edilmesini kabul etmez. Ancak meyvede ve yok olan gelirde, muamele ve icâre gibi, şeriat onun üzerine akd yapılmasını kabul etmiştir. Böyle olun­ca vasiyyette caiz olması evleviyette kalır. Çünkü vasiyyei. babı daha geniştir. Yok olan kuzu, yün ve süte gelince; bunların üzerine akd yap­mak asiâ caiz değildir. Bunlar herhangi bir akd ile istihkak edilmezler. Keza vasiyyet altına da girmezler. Fakat onlardan mevcûd olanların hükmü, bunun hilâfmadır. Çünkü tebaan satış akdi' ve hul' akdi ile maksûd yönünden istihkakları caiz olur. Keza vasiyyetle de caiz olur.

Mûsı, hanesinin mescid yapılmasını vasiyyet etse ve hanesi sülüs-den çıkmasa; fakat vârisler ona izin verseler, o hâne mescid yapılır.

Çünkü cevaza engel olan vârislerin haklarının tealluku idi. İzin ve­rince, engel ortadan kalkmış olur. Vârisler izin vermezlerse, hem vâris­lerin haklarım ve hem de vasiyyeti gözeterek, o hanenin üotebiri mes­cid yapılır.

 merkebinin sırtını Allah (C.C.) yolunda (hayr için) vasiyyet etse, İmâm A'zam (Rh.A.)'a göre, bu vasiyyet bâtıl olur. Çünkü men­kûlün vakfı. O'na göre caiz değildir. Keza vasiyyet edilmesi de caiz ol­maz, imâmeyn  (Rh, Aleyhimâ) 'e göre, caiz olur.

Mûsî, mescide bir şey vasiyyet etse, caiz olmaz. Ancak, «Mescide iniâk edilsin (harcansın)» derse, caiz olur. Çünkü mescid, mülk için elverişli değildir. Vasiyyet ise, temlik etmektir. Nafaka olarak zikre­dilmesi ve verilmesi, mescidin maslahatları ve İhtiyaçları için vakf menzil esindedir. İmâm Muhammed (Rh.A.)'e göre, caiz olur. Çünkü bu yapılan vasiyyet, sözü tashih etmek için," mescidin ihtiyaçlarına kullanılmasını emretmeye yorumlanır.

Mûsî; «Ben, malımın üçtebirini fülân veya fülân için vasiyyet et­tim!» derse, mûsâ leh (kendisine vasiyyet edilen kimse) bilinmediği için, İmâm A'zam (Rh.A.)'a göre, vasiyyet bâtıl olur. İmâm Ebû Yû­suf (Rh.A.)'a göre, o iki fülân için, sülüs vardır. Yâhûd üçtebiri alma­ya uzlaşırlar. Nitekim mûsî; «Fülân veya fülânın bende bin dirhem ala­cağı vardır!» derse, hüküm budur.
İmânı Muhammed (Rh.A.)'e göre, vârisler muhayyer kılınır, han­gisine dilerse ona verirler. Çünkü vârisler, muris yerine geçerler. Kâ-fîde de böyle denmiştir. [1]