Ba'zı Önemli Meseleler :
Burada ba'zı önemli mes'eleler vardır.'Biz, onları Hâniye'den naklettik. Bu mes'eleler şunlardır:
Bir adam ölüp vârisleri kalsa ve babalarının ba'zı vasiyyetler yaptığı onlara ulaşsa, halbuki ne vasiyyet ettiğini bilmeseler, fakat; «Babamızın vasiyyet ettiği şeye, biz izin verdik!» deseler; Müntekâ'da zik- . redîlmiştir ki; o vasiyyet caiz olmaz. Ancak vasiyyet edilen şey vârislerin ma'Iûmlan oldukdan sonra izin verirlerse caiz olur. Yine Müntekâ'da denilmiştir ki; eğer vasî, yetimin malını bulûğundan sonra kendişine verirse; yetîm de, babasının terekesinin hepsini alıp onun için vasinin yanında babasının terekesinden az ve çok bir şey kalmayıp hepsini aldığına işhâd ettikden sonra vasinin elinde bir şey kaldığını iddia etse ve; "Bu şey, benim babamın terekesindendîr..) deyip beyyine gösterse, beyyinesi kabul edilir.
Keza vâris babasının insanlarda olan bütün alacaklarını aldığını ikrar ettikden sonra, bir adamda alacağı olduğunu iddia etse, da'vâsı dinlenir.
Önemli mes'elelerden biri de şudur: Bir vasî, vasiyyeti kendi malından yerine getirse, fakîhlcr demişlerdir ki: Eğer bu vasî, meyyitin vârisi ise onun terekesinden alır. Vâris değil ise, alamaz. Ba'zısı da demiştir ki: Eğer vasiyyet kullar için ise, alır. Çünkü o vasiyyeti kullar tarafından mutâlebe eden vardır. Bu durumda, borcu ödemek gibi olur. Eğer vasiyyet, Allah (C.C.) için olursa, alamaz. «Her iki durumda da alabilir.» diyenler de vardır. Fetva da, buna göredir.
Bu vasî. satın almaya vekil gibidir. Eğer semeni, o vekil kendi malından öderse, o semeni alma hakkı vardır. Keza vasi, küçük çocuk için giyecek satın alsa. veya kendi malından, küçük çocuklara harcanır şey satın alsa, vasî mütetavvı (teberru1) olmaz. Eğer meyyitin borcunu, vârisin emri olmaksızın, vasî kendi malından öderse ve onun üzerine şâ-hid gösterirse, mütetavvı' olmaz. Keza vârislerin ba'zısı meyyitin borcunu ödese veya kendi malından meyyiti tekiîn etse yâhûd büyük vâris kendi malından küçük çocuk için yiyecek ve giyecek satın alsa, mütetavvı' olmaz. Bunu, meyyitin malından alma hakkı vardır.
Keza vasî, yetimin haracını veya öşrünü kendi malından ödese, mütetavvı' olmaz. Eğer vasî, kendi malından meyyiti tekfin etmişse, vasinin sözü kabul edilir.
Bu önemli mes'elelerden biri de şudur: Vasî, yetimin malından bir şey satıp, sonra ondan, sattığından fazlasını istese, kâdî ehl-i basirete (yânî bu işden anlayan bilirkişilere) müracaat eder. Eğer ehl-i basiretten ve ehl-i emânetten iki kimse; «Vasî, bu şeyi kıymetiyle sattı've kıymeti bu kadardır.» diye bildirseler, kâdî fazla söyleyene iltifat etmez. Eğer o şey açık artırmada daha çok ile ve çarşıda daha az fiata satın alınırsa, o fazlalıkdan dolayı vasînin satışı bozulmaz. Belki ehl-i basirete ve güvenilir kimselere müracaat edilir. Eğer onlardan iki adam görüşlerinde bir şey üzerinde birleşirlerse, onların kavli ile o şey alınır. Bu, İmâm Muhammed (Rh.A.)'in görüşüdür. İmâm A'zam ile İmâm Ebû Yûsuf (Rh. Aleyhimâ)'un kavillerine göre; iki adamdan birinin kavli yeter. Nitekim tezkiyede de öyledir.
Eğer vakfın kayyımı (görevlisi), gelirli vakf malını kiraya verse, ondan sonra başka biri gelip ücrette artırma yapsa, yine bu hilaf üzeredir.
Bu önemli mes'elelercien biri de sudur: Eğer vasi, vasiyyeti yerine getirmek için meyyitin terekesini sattıkda. müşteri İnkâr etse; vasî, müşteriye yemin verdirdikde yemin ederse, vasi de, müşterinin yemininde yalancı olduğunu bilirse kâdî, vasiye: «Eğer doğru isen ben, sizin aranızda satışı fesh ettim!» der. Bu, caizdir. Velev ki mühimme ta'lîk olsun.
Kadının feshine ihtiyâç duyulmasına sebeb şudur: Çünkü vasî eğer husûmeti bırakmaya azm ederse, onun feshi ikâle menzilesinde olur. Ve vasiye lâzım gelir. Nitekim hakîkaten mukabele etseler, hüküm bu olurdu. Eğer kâdî fesh ederse ikâle olmaz Ve vasiye lâzım gelmez.
Bu mes'eleler, «Gurer'ul-Ahkâm» *m «Dürer'ul-Hükkâm» adı verilen şerhinde, bana Allah Teâlâ (C.C.)'nm lûtfu ile ihsan eylediği şeylerin sonuncusudur. Şu bakımdan ki her ne kadar mu'teberâtm ba'zı-sında yazılmış ise de, tanınmış kitablarda bulunmayan önemli mes'e-leleri hâvî olduğu hâlde «Dürer» i toplamaya, yazmaya ve en güzel şekilde tasvir etmeye Allah Teâlâ (C.C.) beni muvaffak kıldı.
Şübhesiz ki ben araştırma, düzeltme ve açıklama hususunda, büyük ve faziletli imamların kavilerini incelemede ve maksâdlarını anlamada bütün gücümü harcadım. Hattâ toa'zı faziletli ulemânın insanlık iktizâsı yanlışlarını buldum. Yine ba'zı faziletli kişilerin, .insanın kurtulamadığı ba'zı küçük hatâlarına vâkıf oîdumsa da bundan dolayı onları kınamadım. Çünkü diğer ilimler, bu ilme nisbetle, damlanın; dalgaları birbirine çarpan denize nisbeti gibidir. Öyle deniz ki, sopayla dürtenden vazgeçtim, her kuvvetli dalgıç bile onun incilerini elde etmek için dalamaz. Bundan dolayı, sonraki ulemânın Gramer Kitabîarında yetkileri olmakla ve o fende mu'teber kitablar yazmış oîmalariyle beraber, bu Fıkh ilminin etrafına dolanamadıklannı görürsün. Muhtasar bile olsa, bu konuda bir risale yazamamışlardır.
Ganî olan Allah (C.C.)'a muhtaç olan bu fakir kul (Molla Husrev), . intisâb etmiş oldukları ilimdeki tasniflerinde onlar ile beraber tartış- -ması ve güvendikleri eserlerinde onlara karşı çıkması ile beraber, asrın ulemâsı ve zamanın faziletli kişileri o mubâhaseyi (tartışmayı) kabul ettikleri için, faydalar ile dolu olan bu latîf metnin (Gurer'in) ve değerli Şerh'in (Dürer'in) yazılmasiyle onlardan üstün ve mümtaz olmuştur.
Bu iş için, bize doğru yolu gösteren Allah (C.C.)'a hamd. olsun. Allah Teâlâ (C.C) bize doğru yolu göstermeşeydi, bu işde bize yardım etmeseydi, doğru yolu bulamazdık. Şâyed Allah Teâlâ (C.C), bize yardım etmeseydi, bu işe gücümüz yetmezdi.
Bu sözlerden esas maksâd. övünmek değildir. Belki Allah Teâlâ (C.C.)'nm:
«Amma Rabbi'nin ni'metini anlat da anlat.» [9] kavl-i şerifinden anlaşılan emri yerine getirmektir.
Musannif der ki: Bu kitabın te'lifi, Allah Teâlâ (C.C.)'nin kullarının en zayıfı ve O'nun rahmetine en çok muhtaç olan bir kulu elinde, Hicrî 883 (1478 M.) yılında, Cemâdiye'l-Ûlâ'nm ikisinde, Cumartesi gününde bitti. Başlangıcı Hicri 877 (1472 M.) yılında, Zi'1-ka'de'nin onikin-ci Cumartesi gününde idi.
Kitabın müellifi; Ali'nin oğlu Ferâmurz'un oğlu Mehmed'dir. Allah Teâlâ (C.C.), onlara gizli ve açık lûtfu ile muamele eylesin. Âmîn. [10]
[1] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 4, Eser Neşriyat:394-398.
[2] Zimmî: İslâm Devleti tebaasından olan ve haraç veren Hıristiyanlar.
[3] Mescid-i Aksa (Beyt-i Makdis): Kudüs'de, eski Hz. Süleyman (A.S.) ma'bedinin bulunduğu yerde inşâ edilmiş olan Câmi'in adıdır. «En uzak mescid» ma'nâsina gelen bu tâbire, ilk defa Kur'ân-ı Kerim'de (tsrâ sûresi; âyet: 1) de rastlanır. Bu maTîeda kutsal ev ma'nâsına (Beyt-î Makdis) de denir.
«Mescid-i Aksa» Müslümanların ilk kıblesi idi. Daha sonra, Bakara sûresinin 144 üncü âyeti ile kıble Mekke'deki «Mescid-i Haram» a çevrilmiştir.
Hz, Ömer Kudüs'ü fethedince eski Hz. Süleyman madbedinin yerine bîr mescid yaptırmıştır.
Mescİd-i Aksa adı, şimdi bilhassa eski Süleyman (A.S.) ma'bedınin bulunduğu yerin güney kısmındaki
Câmi'e verilmektedir, (tslâm Ansiklopedisi; c: 8, s: 118)
[4] Bunlar Şîa mezhebinden «Gulât-ı Şîa» veya «Galiye» denen bir fırkadır. Bunlar ikiye ayrılır:
a) Ulûhiyyettn Allah (C.C)'dan başkasında da olabileceğine inananlar.
b) H«. Muhammed'rîen sonra daha başka Peygamber de geleceğine İnananlar.
Birinci grub, Hz. Ali (R.A.)'yt ilâh mertebesine çıkarmışlardır. Bunlar, İslâm Dînin dışına çıkmış ve kâfir olmuş sapık fırkalardır.
[5] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 4, Eser Neşriyat: 399-401.
[6] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 4, Eser Neşriyat: 402.
[7] Miiteberri*: Vermeye mecbur olmadığı şeyi ihsan eden, veren veya yapmaya mecbur olmadığı şeyi bir hayır ve iyilik olarak yapan kimsedir.
[8] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 4, Eser Neşriyat: 403-412.
[9] Duhâ sûresi (93); âyet: 11
[10] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 4, Eser Neşriyat: 412-415.
Bir adam ölüp vârisleri kalsa ve babalarının ba'zı vasiyyetler yaptığı onlara ulaşsa, halbuki ne vasiyyet ettiğini bilmeseler, fakat; «Babamızın vasiyyet ettiği şeye, biz izin verdik!» deseler; Müntekâ'da zik- . redîlmiştir ki; o vasiyyet caiz olmaz. Ancak vasiyyet edilen şey vârislerin ma'Iûmlan oldukdan sonra izin verirlerse caiz olur. Yine Müntekâ'da denilmiştir ki; eğer vasî, yetimin malını bulûğundan sonra kendişine verirse; yetîm de, babasının terekesinin hepsini alıp onun için vasinin yanında babasının terekesinden az ve çok bir şey kalmayıp hepsini aldığına işhâd ettikden sonra vasinin elinde bir şey kaldığını iddia etse ve; "Bu şey, benim babamın terekesindendîr..) deyip beyyine gösterse, beyyinesi kabul edilir.
Keza vâris babasının insanlarda olan bütün alacaklarını aldığını ikrar ettikden sonra, bir adamda alacağı olduğunu iddia etse, da'vâsı dinlenir.
Önemli mes'elelerden biri de şudur: Bir vasî, vasiyyeti kendi malından yerine getirse, fakîhlcr demişlerdir ki: Eğer bu vasî, meyyitin vârisi ise onun terekesinden alır. Vâris değil ise, alamaz. Ba'zısı da demiştir ki: Eğer vasiyyet kullar için ise, alır. Çünkü o vasiyyeti kullar tarafından mutâlebe eden vardır. Bu durumda, borcu ödemek gibi olur. Eğer vasiyyet, Allah (C.C.) için olursa, alamaz. «Her iki durumda da alabilir.» diyenler de vardır. Fetva da, buna göredir.
Bu vasî. satın almaya vekil gibidir. Eğer semeni, o vekil kendi malından öderse, o semeni alma hakkı vardır. Keza vasi, küçük çocuk için giyecek satın alsa. veya kendi malından, küçük çocuklara harcanır şey satın alsa, vasî mütetavvı (teberru1) olmaz. Eğer meyyitin borcunu, vârisin emri olmaksızın, vasî kendi malından öderse ve onun üzerine şâ-hid gösterirse, mütetavvı' olmaz. Keza vârislerin ba'zısı meyyitin borcunu ödese veya kendi malından meyyiti tekiîn etse yâhûd büyük vâris kendi malından küçük çocuk için yiyecek ve giyecek satın alsa, mütetavvı' olmaz. Bunu, meyyitin malından alma hakkı vardır.
Keza vasî, yetimin haracını veya öşrünü kendi malından ödese, mütetavvı' olmaz. Eğer vasî, kendi malından meyyiti tekfin etmişse, vasinin sözü kabul edilir.
Bu önemli mes'elelerden biri de şudur: Vasî, yetimin malından bir şey satıp, sonra ondan, sattığından fazlasını istese, kâdî ehl-i basirete (yânî bu işden anlayan bilirkişilere) müracaat eder. Eğer ehl-i basiretten ve ehl-i emânetten iki kimse; «Vasî, bu şeyi kıymetiyle sattı've kıymeti bu kadardır.» diye bildirseler, kâdî fazla söyleyene iltifat etmez. Eğer o şey açık artırmada daha çok ile ve çarşıda daha az fiata satın alınırsa, o fazlalıkdan dolayı vasînin satışı bozulmaz. Belki ehl-i basirete ve güvenilir kimselere müracaat edilir. Eğer onlardan iki adam görüşlerinde bir şey üzerinde birleşirlerse, onların kavli ile o şey alınır. Bu, İmâm Muhammed (Rh.A.)'in görüşüdür. İmâm A'zam ile İmâm Ebû Yûsuf (Rh. Aleyhimâ)'un kavillerine göre; iki adamdan birinin kavli yeter. Nitekim tezkiyede de öyledir.
Eğer vakfın kayyımı (görevlisi), gelirli vakf malını kiraya verse, ondan sonra başka biri gelip ücrette artırma yapsa, yine bu hilaf üzeredir.
Bu önemli mes'elelercien biri de sudur: Eğer vasi, vasiyyeti yerine getirmek için meyyitin terekesini sattıkda. müşteri İnkâr etse; vasî, müşteriye yemin verdirdikde yemin ederse, vasi de, müşterinin yemininde yalancı olduğunu bilirse kâdî, vasiye: «Eğer doğru isen ben, sizin aranızda satışı fesh ettim!» der. Bu, caizdir. Velev ki mühimme ta'lîk olsun.
Kadının feshine ihtiyâç duyulmasına sebeb şudur: Çünkü vasî eğer husûmeti bırakmaya azm ederse, onun feshi ikâle menzilesinde olur. Ve vasiye lâzım gelir. Nitekim hakîkaten mukabele etseler, hüküm bu olurdu. Eğer kâdî fesh ederse ikâle olmaz Ve vasiye lâzım gelmez.
Bu mes'eleler, «Gurer'ul-Ahkâm» *m «Dürer'ul-Hükkâm» adı verilen şerhinde, bana Allah Teâlâ (C.C.)'nm lûtfu ile ihsan eylediği şeylerin sonuncusudur. Şu bakımdan ki her ne kadar mu'teberâtm ba'zı-sında yazılmış ise de, tanınmış kitablarda bulunmayan önemli mes'e-leleri hâvî olduğu hâlde «Dürer» i toplamaya, yazmaya ve en güzel şekilde tasvir etmeye Allah Teâlâ (C.C.) beni muvaffak kıldı.
Şübhesiz ki ben araştırma, düzeltme ve açıklama hususunda, büyük ve faziletli imamların kavilerini incelemede ve maksâdlarını anlamada bütün gücümü harcadım. Hattâ toa'zı faziletli ulemânın insanlık iktizâsı yanlışlarını buldum. Yine ba'zı faziletli kişilerin, .insanın kurtulamadığı ba'zı küçük hatâlarına vâkıf oîdumsa da bundan dolayı onları kınamadım. Çünkü diğer ilimler, bu ilme nisbetle, damlanın; dalgaları birbirine çarpan denize nisbeti gibidir. Öyle deniz ki, sopayla dürtenden vazgeçtim, her kuvvetli dalgıç bile onun incilerini elde etmek için dalamaz. Bundan dolayı, sonraki ulemânın Gramer Kitabîarında yetkileri olmakla ve o fende mu'teber kitablar yazmış oîmalariyle beraber, bu Fıkh ilminin etrafına dolanamadıklannı görürsün. Muhtasar bile olsa, bu konuda bir risale yazamamışlardır.
Ganî olan Allah (C.C.)'a muhtaç olan bu fakir kul (Molla Husrev), . intisâb etmiş oldukları ilimdeki tasniflerinde onlar ile beraber tartış- -ması ve güvendikleri eserlerinde onlara karşı çıkması ile beraber, asrın ulemâsı ve zamanın faziletli kişileri o mubâhaseyi (tartışmayı) kabul ettikleri için, faydalar ile dolu olan bu latîf metnin (Gurer'in) ve değerli Şerh'in (Dürer'in) yazılmasiyle onlardan üstün ve mümtaz olmuştur.
Bu iş için, bize doğru yolu gösteren Allah (C.C.)'a hamd. olsun. Allah Teâlâ (C.C) bize doğru yolu göstermeşeydi, bu işde bize yardım etmeseydi, doğru yolu bulamazdık. Şâyed Allah Teâlâ (C.C), bize yardım etmeseydi, bu işe gücümüz yetmezdi.
Bu sözlerden esas maksâd. övünmek değildir. Belki Allah Teâlâ (C.C.)'nm:
«Amma Rabbi'nin ni'metini anlat da anlat.» [9] kavl-i şerifinden anlaşılan emri yerine getirmektir.
Musannif der ki: Bu kitabın te'lifi, Allah Teâlâ (C.C.)'nin kullarının en zayıfı ve O'nun rahmetine en çok muhtaç olan bir kulu elinde, Hicrî 883 (1478 M.) yılında, Cemâdiye'l-Ûlâ'nm ikisinde, Cumartesi gününde bitti. Başlangıcı Hicri 877 (1472 M.) yılında, Zi'1-ka'de'nin onikin-ci Cumartesi gününde idi.
Kitabın müellifi; Ali'nin oğlu Ferâmurz'un oğlu Mehmed'dir. Allah Teâlâ (C.C.), onlara gizli ve açık lûtfu ile muamele eylesin. Âmîn. [10]
[1] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 4, Eser Neşriyat:394-398.
[2] Zimmî: İslâm Devleti tebaasından olan ve haraç veren Hıristiyanlar.
[3] Mescid-i Aksa (Beyt-i Makdis): Kudüs'de, eski Hz. Süleyman (A.S.) ma'bedinin bulunduğu yerde inşâ edilmiş olan Câmi'in adıdır. «En uzak mescid» ma'nâsina gelen bu tâbire, ilk defa Kur'ân-ı Kerim'de (tsrâ sûresi; âyet: 1) de rastlanır. Bu maTîeda kutsal ev ma'nâsına (Beyt-î Makdis) de denir.
«Mescid-i Aksa» Müslümanların ilk kıblesi idi. Daha sonra, Bakara sûresinin 144 üncü âyeti ile kıble Mekke'deki «Mescid-i Haram» a çevrilmiştir.
Hz, Ömer Kudüs'ü fethedince eski Hz. Süleyman madbedinin yerine bîr mescid yaptırmıştır.
Mescİd-i Aksa adı, şimdi bilhassa eski Süleyman (A.S.) ma'bedınin bulunduğu yerin güney kısmındaki
Câmi'e verilmektedir, (tslâm Ansiklopedisi; c: 8, s: 118)
[4] Bunlar Şîa mezhebinden «Gulât-ı Şîa» veya «Galiye» denen bir fırkadır. Bunlar ikiye ayrılır:
a) Ulûhiyyettn Allah (C.C)'dan başkasında da olabileceğine inananlar.
b) H«. Muhammed'rîen sonra daha başka Peygamber de geleceğine İnananlar.
Birinci grub, Hz. Ali (R.A.)'yt ilâh mertebesine çıkarmışlardır. Bunlar, İslâm Dînin dışına çıkmış ve kâfir olmuş sapık fırkalardır.
[5] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 4, Eser Neşriyat: 399-401.
[6] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 4, Eser Neşriyat: 402.
[7] Miiteberri*: Vermeye mecbur olmadığı şeyi ihsan eden, veren veya yapmaya mecbur olmadığı şeyi bir hayır ve iyilik olarak yapan kimsedir.
[8] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 4, Eser Neşriyat: 403-412.
[9] Duhâ sûresi (93); âyet: 11
[10] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 4, Eser Neşriyat: 412-415.
Konular
- Şahadetten Dönmek Bâbı
- Sulh Bölümü
- Borçda Sulh Babı [82]
- Kaza Bölümü
- Kâdî'nın Mektubu Babı
- Çeşitli Mes'eleler [Mesâîl-Î Şettâ]
- Taksim (Kısmet) Bölümü
- Vasiyyetler Bölümü
- Malın Üçte Birini Vasıyyet Bâbı
- Ölüm Hastalığında Âzâd Bâbı
- Akrabaya Ve Başkalarına Vasıyyet Bâbı
- Hizmeti, Meskeni Ve Ağacın Meyvesini Vasiyyet Babı
- Zimmînin Vasıyyetleri Hakkında Bir Fasıl
- Tenbih Vasiyyet İle İlgili Bir Uyarma
- Başkasını Vasi Kılmak (Îsâ) Hakkındadır
- Ba'zı Önemli Meseleler :
- KİTÂBÜ'Ş-ŞÜRÛT
- (BAZI AKİDLERLE İLGİLİ YAZIŞMALARDA BULUNMASI ŞART OLAN HUSUSLAR VE BU YAZILARA ÖRNEKLER)
- 1- HILY VE ŞİYÂT (= İNSAN VE HAYVANLARIN ŞEKİL VE SIFATLARI)
- İnsana, Muhtelif Safhalarda Verilen İsimler:
- İnsan Başının Şekilleri:
- Atların Şekilleri
- Deve, Sığır Ve Davarların Yaşları
- Değirmenle İlgili Lafızlar
- Hamamla İlgili Lafızlar
- Demircilikte Kullanılan Bazı Âletler
- 2- NİKÂHLA İLGİLİ YAZIŞMALARDA BULUNMASI ŞART OLAN HUSUSLAR
- Bulûğa Ermiş Bir Kızı Evlendirirken Yazılacak Hususlar
- Bir Babanın, Küçük Bir Kızını, Bulûğa Ermiş Bir Kocaya Nikahlaması
- Bir Kızı, Dedesinin Nikahlaması