logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Çocuğun Emânı

Aklı ermeyen çocuğun verdiği emân, —mecnûnun emânı gibi— sahih değildir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, İslama aklı eren ve onu tarif edebilen bir çocuk, cihâddan men edilmişse; onun verdiği emân da, sahih değildir.

İmâm Mu ham m ed (R.A.)'e göre, bu durumdaki çocuğun verdiği emân da, —kendisine cihâd izni verilmişse— sahihtir.

Esahh olan kavil, bu çocuğun verdiği emânın sahih olduğudur. Bu, âlimlerimizin ittifakı ile böyledir. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Bu hususta, aklı karışık kimse hakkındaki hüküm, aklı eren çocuk hakkındaki hüküm gibidir. Tebyîn'de de böyledir.

Bir çocuk, büyüyüp bulûğa eriştiği halde; İslama akıl erdiremese ve onu anlatamasa; ancak, maişetini temine aklı erse; bu durumdaki bir çocuğun emânı sahih olmaz. Çünkü, o, mürted hükmündedir.

Bu şekildeki hür bir kız ve câriye hakkındaki hüküm de, böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir müslüman, müşriklerden bir topluluğa -emân verdiği halde, başka bir müslüman cemâati, bu müşriklere karşı, haddi tecâvüz edip, erkeklerini öldürerek kadın ve mallarını alıp taksim etseler; bu kadın­lardan da,. çocukları olduktan sonra, onların emân ehli olduklarını öğrenseler; öldürdükleri için, diyet ödemeleri gerekir. Kadın ve mallan da, onun ehillerine geri verirler. Kadınlara ise, mehirlerini, —onların, cinsî münâsebetten isabet eden kısmı kadar— borçlanırlar.

Çocukları ise, —bedelsiz olarak— hürdürler. Ve, bu çocuklar, babalarına tâbi olarak, müslümandirlar.

Bu çocuklar, —analarının beldesine— gönderilmezler.

Kadınlar ise, mutatları olan, üç hayız müddeti geçtikten sonra, iade edilirler. Bu sırada da, erkeği bulunmayan, yaşlı bir kadının yanına konulurlar. Muhıyt'te de böyledir.

İmâm Muhamined (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Harbîler, müslümanîara, "emân!" diye çağırırlarsa; müslümanlar, bunu duyunca; onlara, topluca emân verirler.

Emân dileyenler, bunu hangi dille söylerlerse söylesinler, müsavidir.

Keza, emâjı verenler, emân dileyenlerin sözlerini anlamasalar da, durum aynıdır.

Ancak, emân verecek olanlar, emân dileyenlerin bu seslerini işitmezlerse; onlara emân verilmiş olmaz. Ve onları öldürmeleri veya esir almaları helâl olur.

Fakat, onlar, sesleri duyulacak bir yerden çağırdıkarı halde; müs-lümanlar, onların bu seslerini, uyumakta olmaları veya harp ile meşgul bulunmaları sebebi ile duymasalar; bu da bir emân sayılır. Burada, duyulacağına dâir, görüşün kuvvetli olması, irade edilmektedir; gerçekten bilinmesi irade edilmemektedir.
Emân için, müşriklerin çağırdığını, hepsinin de duyması, —hepsine emân verilmesi için— şart değildir. Bunu çoğunluğun duyması kâfîdir. Ve bu da, hepsinin duyması yerine kâimdir. [40]