Ahmed Cevdet Paşa Ne Diyor?
Yukarıda ileri sürdüğümüz hür ve müreffeh nizamın, geçen zaman zarfında nasıl örselendiğini anlatmaya misa! için, Cevdet Paşa târihinde şu mütalaayı görürüz: "..Devlet adamları, saltanatın diğer hizmetlilerinin yaptığı gibi taşralardan, akça ve bohçaları getirtip İstanbul'da süs ve ihtişama koyuldular. Bu durum ilmiye yolunda bulunanları da kapsadı. Arpalık ve maişetler ile yakınları ve akrabaları üzerine tevcih ettirmiş oldukları kaza mansıblannı (bey-i men yezid)"yolun-da siyah akça verenlere tövbe edip, ettirir olduklarından ülkenin diğer bölgelerinde yazı okuyamayan naibler ortaya çıkıp, devletin nâmışânı berbad olduğu gibi şeriat'de zedelendi. İhkak-ı hukuk emri ehemmi, tabiatıyla ayan ve derebeyi güruhundan olan, mütegaîlibe eline geçti. Ve o dönemde kapıcılık, vezirliğe ulaştıran bir rütbe-i yükselme sayıldığından mühim işler için ülkenin iç taraflarında, kapıcıbaşılığa memur oldukta herkes onu sayar vede sakınırken görüldüğü gibi bilinen ayan ve derebeyleri İstanbulda bir dal bularak kimi kapıcıbaşılık rütbesi kimi de büyük imrahor parası almış olduklarından İstanbul'dan özel bir vazife ile taşralara gönderilen kapıcıbaşıların, kadri ve haysiyeti kalmayıp, böyle mütegaîlibe güruhu her işi istedikleri gibi kesib, biçer oldular. Artık ferman-ı âlilerinin hüküm ve tesiri kalmadı. Velhasıl İstanbul'un; taşradaki işlere müdehalede bulunduğu ve suistimal etmesi hasebiyle devletin iki eli mesabesinde olan vezir ve hakimlerin (kadıların) tesir ve nüfuzu kalmayıp, taşralarda bir takım mütegaîlibe ortaya çıkmış oldu. Bu mütegallibenin, biribirlerine üstünlük sağlamak için, bünyelerinde haydudlar istihdamına giriştiler.
Dağlıoğlu eşkıyası adıyla şöhreti yakalayan bulunanlar gibi yer yer bu haydud çeteleri etrafta görülmeye başlandı.
Mütegailibe daha sonra kendi elleriyle kurdukları bu eşkiya çeteleri karşısında acziyete uğramalarından kendi kasaba ve köyleri daha doğrusu adeta bütün rumelide perişan oldu. İşin sonunda devlet adamian bu eşkiyanın kaldırılıp yok olmasını temin için harekete geçmeye mecbur kaldı. Çare olarak da bunların üzerine sevk ettikleri sergerdeler, yok etmekle vazifelendirildikten haydudlardan pek farkları bulunmadığı için, eşkiyayı yok ettikleri takdirde, sıranın kendilerine geleceği kafalarına dank ettiğinden, vazifelerini yerine getirmekten ziyade, eşkiyanın işini kolaylaştırıp, asayişin daha fazla bozulmasına hizmet ettiler. Bu olayların büyüyüp artması, adetâ bir ihtilâl havasına bürünmesi devletin maalesef büyük bir tereddüd içine düştüğünün görülmesidir. Şöyleki: Mütegalli-beden birisi hemen bir söz üzerine, fermanlı ilân edilir ve hemen üzerine asker sevk edilirirdi. Gönderilen asker buna mağlup olunca, herif hemen af olunur böylece bu adam devletin emrine uyuyorum diyerek, kendi aleyhinde bulunan kimselerden intikamını almaya başlardı. Bu vaziyet karşısında ahalinin gerek mütegallibeye, gerekse eşkiyaya mecburen yardım etme yoluna düşmüştü. Bu vaziyetin sürüp devam etmesi, nice namus ehli, dü.üst kimselerinde söz konusu mütegailibe ve eşkiyaya iltihak zorunda kalmıştır ki, büyük meseledir. Şurada göstermiş olduğumuz misallerin devletimizin avrupadaki topraklarında h. 1201/1786'dan sonra düşmüş olduğu zafiyetin çok acıklı bir numunesini ortaya koyar. Bu idare etmekten^yoksunluk, devletin bizzat eşkiya yetiştirir duruma düşmesini intaç etmişti. Yalnız suda var ki, memleketin yep yeni bir İslahat görmesine muhtaciyeti kendini pek şiddetle göstermekteydi.
Hâttâ ilk yapılacak iş olarak da, eşkiyanın ictiklâliyeti zap-tu rapt altına alınıp tenkil edilmeleri hususuna her yandan istek gelmeye başlamıştı. Mısır eyâleti, Fransız askerince tahliye edilir gibi, Fransa ve İspanya ile yeniden sulh antlaşması yapılmış olması, Rusya ve Avusturya antlaşmalarının devam etmiş olması Avrupa da umumi sulhun yakınlaşması için ayrıca bir sulh hâli sayılıyordu. Zamanı bu noktada mazur gösterecek bir söz vardı ki, oda Seyiz'in sözüdür. Milletde esasen irfan bırakilmamışki fikir hakimiyetini anlayıp yerine getire-bilsin. Bu bakımdan devam etmekte olan bir takım üzüntü verici hadiseler kötü değişikliklere iğrenç vakalara doğru gitmeye başlamıştı. İşlerin teskin edilip ortadan kaldırılması hususunda devlet adamları iki guruba bölünmüş, bir fırkası Gürcü Paşanın maiyetinde bulunan arnavutların bir miktar para vermesiyle arazisini, kendisinin cürmü yâni isyan hâli affedilerek talib olduğu Silistre valiliğinde bırakılmasını, diğer gurup ise, mevcut kuvvetler ile üzerine gidilerek, müstehak oldukları cezanın verilmesini tedbir olarak ileri sürdüler. İkinci görüş devletin şân ve nâmına uygun düşersede, gerçekleştirmeye cesaret edilememişti. Tarihi Cevdet; bu hadiselerin sonunu şöyle anlatıyor: "Eğerçi (sonunda) gaile (olay) sükunet buldu, lâkin namus-u devlet (devletin namusu) iki paralık ve de bu hâl eşkıyaya kötü bir örnek oldu.
. ,
Dağlıoğlu eşkıyası adıyla şöhreti yakalayan bulunanlar gibi yer yer bu haydud çeteleri etrafta görülmeye başlandı.
Mütegailibe daha sonra kendi elleriyle kurdukları bu eşkiya çeteleri karşısında acziyete uğramalarından kendi kasaba ve köyleri daha doğrusu adeta bütün rumelide perişan oldu. İşin sonunda devlet adamian bu eşkiyanın kaldırılıp yok olmasını temin için harekete geçmeye mecbur kaldı. Çare olarak da bunların üzerine sevk ettikleri sergerdeler, yok etmekle vazifelendirildikten haydudlardan pek farkları bulunmadığı için, eşkiyayı yok ettikleri takdirde, sıranın kendilerine geleceği kafalarına dank ettiğinden, vazifelerini yerine getirmekten ziyade, eşkiyanın işini kolaylaştırıp, asayişin daha fazla bozulmasına hizmet ettiler. Bu olayların büyüyüp artması, adetâ bir ihtilâl havasına bürünmesi devletin maalesef büyük bir tereddüd içine düştüğünün görülmesidir. Şöyleki: Mütegalli-beden birisi hemen bir söz üzerine, fermanlı ilân edilir ve hemen üzerine asker sevk edilirirdi. Gönderilen asker buna mağlup olunca, herif hemen af olunur böylece bu adam devletin emrine uyuyorum diyerek, kendi aleyhinde bulunan kimselerden intikamını almaya başlardı. Bu vaziyet karşısında ahalinin gerek mütegallibeye, gerekse eşkiyaya mecburen yardım etme yoluna düşmüştü. Bu vaziyetin sürüp devam etmesi, nice namus ehli, dü.üst kimselerinde söz konusu mütegailibe ve eşkiyaya iltihak zorunda kalmıştır ki, büyük meseledir. Şurada göstermiş olduğumuz misallerin devletimizin avrupadaki topraklarında h. 1201/1786'dan sonra düşmüş olduğu zafiyetin çok acıklı bir numunesini ortaya koyar. Bu idare etmekten^yoksunluk, devletin bizzat eşkiya yetiştirir duruma düşmesini intaç etmişti. Yalnız suda var ki, memleketin yep yeni bir İslahat görmesine muhtaciyeti kendini pek şiddetle göstermekteydi.
Hâttâ ilk yapılacak iş olarak da, eşkiyanın ictiklâliyeti zap-tu rapt altına alınıp tenkil edilmeleri hususuna her yandan istek gelmeye başlamıştı. Mısır eyâleti, Fransız askerince tahliye edilir gibi, Fransa ve İspanya ile yeniden sulh antlaşması yapılmış olması, Rusya ve Avusturya antlaşmalarının devam etmiş olması Avrupa da umumi sulhun yakınlaşması için ayrıca bir sulh hâli sayılıyordu. Zamanı bu noktada mazur gösterecek bir söz vardı ki, oda Seyiz'in sözüdür. Milletde esasen irfan bırakilmamışki fikir hakimiyetini anlayıp yerine getire-bilsin. Bu bakımdan devam etmekte olan bir takım üzüntü verici hadiseler kötü değişikliklere iğrenç vakalara doğru gitmeye başlamıştı. İşlerin teskin edilip ortadan kaldırılması hususunda devlet adamları iki guruba bölünmüş, bir fırkası Gürcü Paşanın maiyetinde bulunan arnavutların bir miktar para vermesiyle arazisini, kendisinin cürmü yâni isyan hâli affedilerek talib olduğu Silistre valiliğinde bırakılmasını, diğer gurup ise, mevcut kuvvetler ile üzerine gidilerek, müstehak oldukları cezanın verilmesini tedbir olarak ileri sürdüler. İkinci görüş devletin şân ve nâmına uygun düşersede, gerçekleştirmeye cesaret edilememişti. Tarihi Cevdet; bu hadiselerin sonunu şöyle anlatıyor: "Eğerçi (sonunda) gaile (olay) sükunet buldu, lâkin namus-u devlet (devletin namusu) iki paralık ve de bu hâl eşkıyaya kötü bir örnek oldu.
. ,
Konular
- Şehzade Eğitimi
- 3. Selim Hân'ın Hanımları Ve Çocukları
- 3. Selimin Şeyhülislâmları
- 1736'dan-1789'a Kadar Deniz Harekâtımız
- Geminin Adı Yapıldığı Sene
- 1787/1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşı
- SULTAN IV. MUSTAFA HAN
- Rusçuk Yâranı-Alemdar Vakası
- Kabakçı'nın İdamı
- Sultan 4. Mustafa'nın Hanımları
- 4. Mustafa'nın Sadrıazamları
- 4. Mustafa'nın Şeyhülislâmları
- 3. Selim Ve 4. Mustafa Dönemi Deniz Harekâtları
- SULTAN II. MAHMUD HAN
- 2. Büyük Fitne
- Ahmed Cevdet Paşa Ne Diyor?
- Bazı Hususların İzahı
- Osmanlı Devletinin Vazıyetini Düzeltme Teşebbüsleri
- Alemdar Mustafa Paşanın Yok Edilmesinde Saray Entrikası
- Vaka-İ Hayriyye (Yeniçeriliğin Kaldırılışı)
- Vaka-İ Hayriyye'den Sonra
- Tanzimata Dogru
- Takvim-İ Vekayii Mukaddemesi
- Tanzimat-I Hayriye'ye Açılım Mı?
- İrade-İ Senıye Sureti
- Batı Tarzında İşler
- Büyük Mustafa Reşıd Paşa-Kavalalı M. Ali Paşa-Damad Halil Paşa'nın Biyografileri
- Sultan 2. Mahmüd'ün Halk Gözünden Düşüş Sebebi
- Yeniçeri Vak'ası
- Vaka-İ Hayriye