Meşrûtiyetin Birinci Kabinesi-İlk Sadrazamı Ve Şeyhülislâmı
Yukarıda kısaca ifade ettiğimiz gibi sadrazam Said Pa-şa'nın istifası üzerine anayasanın ilgili maddesince tarafı es-raf-ı cenâb-ı padişahîden meşrutiyetin ilk hükümetini kurmak üzere vazifelendirdiği gerek sadaret, gerekse hariciye gerekse de dahiliye işlerindeki büyük birikimi ve dehası münasebetiyle Kâmil Paşanın getirilmiş olmasına inzimamende şeyhülislamlık, onsekiz yıl aralıksız bu vazifede şerefle hizmet etmiş bulunan Muhammed Cemaleddin Efendiye veril-mişdi. Yine evvelce olduğu gibi alay-j vâla ile babıâlî' ye gelinmiş dualar okunmuş, böylece de meşrutiyetin ilk kabinesi meşrutî hükümlere uygun olarak kurulmuş oluyordu.
Kâmil Paşa gibi dış dünyada olsun, içişlerimizde olsun ehliyeti herkesçe kabul gören bu ihtiyar zâtın te'siri kabinede müsbet mânada işlerin yürümesine yol açdı. Ayrıca meşrutiyetin getirmiş olduğu ecnebi devletler mütebessim, ilişkiler kurabilme şansını denemeye kalktıklarında müşfik ve açık görüşlü bir idareyle muhatab oldular. Osmanlı devleti, mülkünde bayındırlık işlerinde bir hayli yapılacak iş olduğunu görmüş bulunmalarından dolayı ve bu işleri yapmak İhalelerini alabilmek için avrupa para kasalarının idarecileri İstanbul'u cemm-i gafir halinde ve sık sık ziyaretlere başladılar.
Bütün bu olumlulukları gören İttihad ve Terakki cemiyetinin reisleri, menfaatperest kişilerin servet ve sermayenin kasalarını açıp devlete her türlü yardımı davet eden hâlin, hükümetin hâiz-i itimad ve emniyet olmasından doğmayıp, meşrutiyetin ilânının temin eylediği bir hâl olduğu ve kendileri dahi hükümet-i idareyi ele alsalar, hem şahıslarının hem rnernjeketin istifade edeceği zannı bâtılı, kötü düşüncelerini bulandırmış olmalı ki inkılabın başlangıç döneminde, cemiyete dâhil olan bir takım kötü niyetli kişiler, meşhur eşkiyala-rı baslarına toplayarak kabinenin disiplinperverânesine taban tabana zıd, dini âdaba ve islâmiyyeye ve de kanuni mevzuata tamamen muhalif olan gasp, yağma gibi hallere cesaretle eski vekiller ve devlet memurları ile milletin zenginlerinin hanelerine hücum etmek, bazılarını çeşitli zulüm ve işkence ile sokaklarda sürüklemek ve de mevcud nakit paralarını zorla alma ve gasp eyleyerek memleketi anarşi ortamına oturttular.
Türlü türlü bahanelerle de yardım almağa ve bunları toplayıp kendi keselerini dol durmaya başladılar. Böylece de hükümeti müşkül bir duruma sokmuşlardır. Kâmil Paşa Hz.leri sadaret makamında bir hayli yorulmuştu. Çünkü bir tarafdan saydıklarımızın irtikâb ettiği günahların önünü almak, bir tarafdan da devlet memuriyetine dahil olmayacaklarını beyan eden, cemiyet-i ittihadiye reisleri ve âzalarının, müsteşarlık ve valilik gibi vazifelere yerleştirilmesi için hükümete baskıya ve bunların kanunî vasıflara hâiz olmayan câhil ve değersiz bazı kişilerini de ayan meclisine sokmak gibi biçimsiz müracaatlarına son vermek ve asayiş ve de disiplini memleket mihverinde devam ettirmek çâresini temine pek gayret göstermiştir.
İttihatçıların çeşitli suçlarına ve memuriyet talebi ile babı-âlî'yi sıkıştırma teşebbüslerini iyice tedkıyk edersek, Kâmil Paşa Hz.lerinin sadaret makamında bulunması, birliği gerektiren gizli cemiyetlerin hastalığına uygun gelmediğinden, KâtiliPaşa hakkında da, var olan iç ve dış âlemdeki itimadı izâle ettirerek Kâmil Paşanın infial ve iğbirarını celbedip makamını terke mecbur kılma çâresinin aranmasıydı. Bahse konu cemiyet bu hususda emir vermiş olup, hâl bundan başka bir şey değildi.
Selâmet-i vatan ve milletin saadetinden başka bir düşünce taşımayan ve hiçbir kimseye karşı kin ve düşmanlık taşımayan siyaset tedbirlerinin bu pîr'i, Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşa ilk önceleri, ittihadçılarında aynı his ve fikri taşıdıklarını zannederek, meşrutiyetin gözcüsü ve koruyucusu demek olan meşrutiyet-i nigehbân zannetmesi, bu vasıflardanda pek uzaklaşmış olan cemiyet azalan yüzünden, ülkenin göreceği zararı ve tehlikeleri kovalamak için gereken nasihatleri yaparak, düzelmelerinin çâresini aramaya teşebbüs etmişse de, bahse konu haşaratın, reva olmayan muamele ve müstebid tarzdaki hareketlerinden vazgeçilemeyeceğini, şahsi ve nefsi düşüncelerinden başka dünyada bir düşünceleri olmayan, memleket ve millete karşı en ufak bir hürmet hissi ve muhabbeti taşımayan ve her türlü faziletden mahrum ve çeşitli cinayetler ile fenalıkları yapmaya hazjr ve eğilim taşıyan sadece vatan ve millete değil, insaniyet âlemi için varlıkları bir belâ ve tehlike olan ve de vatanperverlik örtüsü altında ve kisvesi tahtında şahsi menfaatlerini elde etmeye çalışan bu rezil ve hâinlerin vatan ve millet ile katiyyen bir alâkaları olmadığını anlamış bulunuyorlardı.
Muazzez vatanımızı bu gibi haydutların eline terk etmek asırlardan beri bu hâli keşmekeşde yuvarlanan devletin ve ülkenin süratlenen bölünme ve izmihlalinin sebebi olacağını düşünerek bunların başka bir güzellikle ayıklanıp İslahları çâresini denemiş buyurduklarından, haberdar olan İttihadçı-ların Reis takımı bu haberden fevkalâde ürkmüşlerdi.
İstanbul'da bulunan Osmanlı askeri ile lâzım gelen tehdid-leri yapıp bunları yerine getiremeyeceklerini anladıkları için ellerinde silahlı bir kuvvet bulundurmayı düşünerek, bir bahane ile Rumeli de bulunan "Nigehbân-ı Hürriyet" dedikleri Avcı Taburlarını Selânik'den getirtip, bu tavırlarla sarayı ve babıâlî 'yi tazyik ve tehdid küstahlığına da cü'ret edip, Kâmil paşa kabinesinin düşürülmesi çâresini aramakdan geri durmadılar.
İçlerinde en tanınmış olanı ve cemiyet-i ittihadi'yeyi kuran reislerden ve kabinede adliye nazırlığı görevinde olan ve cemiyetin takip ettiği tarzı tasvip etmeyen Manyasizâde Refik Beyefendiyi bile tehdide kalkıştılar. Refik Bey'in önce kalbini yordular az sonra da adamın ölümüne sebeb oldulardı! Kâmil Paşa kabinesinde, dahiliye nâzırlığıyla görevli Hüseyin Hilmi Paşa, bu hain serserilere boyun eğiyor ve onlara uymakdan kendisini bir türlü almamaktaydı. Bunların; kendisini (H.Hilmi Paşayı m.h) makamı sadarete getireceklerini vaad edenlere, makama kavuşmak hırsı ile gözleri adetâ kör olmuştu.
Geleceği, milleti ve devleti feramuş (unutmuş) ederek, bu hezele ile birleşerek kabinenin düşmesi için bütün kuvvetini, bazuya verip çalıştığından vatan ve milletimizin bu hâl-i felâketi ve bölünmeye maruz kalmasına H.Hilmi Paşanın böyle davranışı sebeb olmuştur. Bu sebeb, yegânedir desek yeridir.
Böyle taarruz, tazyik ve tehdid ile müdehaleye uğramadan bir anı geçmeyen Kami! Paşa kabinesi, tabiatıyla ümmid olunan icraatı yapamadı. İslahatı ise; tamamiyle tatbike koymaya meydan bulamamışsa da, anarşi hâlinde olan ülke asayişi temine ve seçimleri yaptırmakla mebuslar meclisinin açılmasına korkmadan çalışmış idi. H.23/zilkade/l 326-R. 4/arahkl324-M.17/aralık/1908 de mebusan meclisinin açılmasına muvaffak olmuştur.
İngiltere devlet-i muazzaması, dersaadet büyük elçiliğine tâyin buyurulup meşrutiyetin başlarında şehrimize gelen Sir Levatr cenahları hakkında İstanbul ahalisinin, ittihad ve terakkinin bir kaç âzası müstesna olduğu halde, bahse konu cemiyet diğer azalarıyla beraber gösterdikleri eserler hüsn-ü kabul, hürmet ve fevkalâde muhabbetden ve İngiltere deviet-i muazzamasıyla, devlet-i âliye' nin eski dostluk ve muhabbetleri olan bazı avru-pa düvel-i muazzamasınin, kabine hakkında perverde eyledikleri eser-i muhallesat yâni biribi-riyie iyi geçinmeleri dostlukları şark'daki siyasî menfaatlerine menfi tesirler etmesinden telâşa düşmüşlerdi.
İttihad ve Terakki cemiyetinin yegâne koruyucusu; Almanya imparatoru 2.Wilhelm ile İttihatçılar arasında, önemli ro! oynayan gizli cemiyetin, özellikle memurlar göndererek hükümetin behemahal sükût etmesini sağlanmasına bakılması, bunu temin için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmaması için talimat verilmiş ve bu emrin tatbikatınada göz kulak olmak için ayrıca kontrol memurları tâyin edilmişdi. İstanbul'daki Doyçe bankın ve Ana-dolu şimendifer idâresinin kasalarını İttihad ve Terakki cemiyetine açarak, Türklerin ha kiki dostu ve eskiden beri böyle olan İngiltere devleti fâhİmesi-ninde, te'sir ve politikası nın Osmanlı ülkesinde tutunmama-sına gayret edilmesine rağmen Anadolu şimendiferleri direktörü Mösyö Heknin vazifelendirildikten sonra, İstanbul'daki Alman sefaretinede Berlin'den verilen emirde, sefaretin cemiyetle dâima temasda bulunarak menafi-i siyasiye ve ikti-sadiyelerine külliyen münafi olan böyle bir halde cemiyetin kurucuları ve reislerinin men edilmesi için takyidat-ı basiret-' kâranede bulunulması emir ve işaret edilmişdir.
Gerek Almanya devleti gerek bahse konu cemiyetler bu uğurda yüzbinlerce liralar sarf etmekden çekinmeyerek; İttihad ve terakki'nin, o dinsiz ve imansız üç-beş kişiden ibaret olan reis ve kurucularının mühim olanlarını daha önceden hazır etmiş bulundukları plân mucibince hareket ettirmeye muvaffak olmuşlardı. Malum ve mâhud bu ileri gelen şahıslar; meclis-i mebusan azalarına verdikleri talimatlar istikametinde Kâmil Paşa kabi nesine, kanun-î hakkını: <Kanun-u Esâsîi ahkâm-ı münifesini ayaklar altında bırakarak> yâni; anayasanın güzel hükümlerinin ezilmesine aldırmayarak, bu kanunlara uygun harekâtı önlediler. Kâmil Paşa'nın; üç gün sonra vereceği izahatı da beklemeden, Paşa'nında meclis de bulunmadığı gün, hükümet hakkında itimad oylaması yaptırdılar ve böylece Kâmil Paşanın istifasını sağladılar. Padişaha da, başda olmak üzere, herkesin tazyikler yapmağa başladığı görüldü. Israrlar sonucunda Kâmil Paşa kabinesi düşürüldü, fakat Kanuni Esâsı yi getirenler(î) onu ilk önce kendileri yaraladılar. İttihad cemiyetinin reislerinin affı kabil olmaz hareketleri yüzünden devlet ve ülkemiz bölünme felâketine doğru ilk adımı atmak zorunda bırakıldı.
Kâmil Paşa gibi dış dünyada olsun, içişlerimizde olsun ehliyeti herkesçe kabul gören bu ihtiyar zâtın te'siri kabinede müsbet mânada işlerin yürümesine yol açdı. Ayrıca meşrutiyetin getirmiş olduğu ecnebi devletler mütebessim, ilişkiler kurabilme şansını denemeye kalktıklarında müşfik ve açık görüşlü bir idareyle muhatab oldular. Osmanlı devleti, mülkünde bayındırlık işlerinde bir hayli yapılacak iş olduğunu görmüş bulunmalarından dolayı ve bu işleri yapmak İhalelerini alabilmek için avrupa para kasalarının idarecileri İstanbul'u cemm-i gafir halinde ve sık sık ziyaretlere başladılar.
Bütün bu olumlulukları gören İttihad ve Terakki cemiyetinin reisleri, menfaatperest kişilerin servet ve sermayenin kasalarını açıp devlete her türlü yardımı davet eden hâlin, hükümetin hâiz-i itimad ve emniyet olmasından doğmayıp, meşrutiyetin ilânının temin eylediği bir hâl olduğu ve kendileri dahi hükümet-i idareyi ele alsalar, hem şahıslarının hem rnernjeketin istifade edeceği zannı bâtılı, kötü düşüncelerini bulandırmış olmalı ki inkılabın başlangıç döneminde, cemiyete dâhil olan bir takım kötü niyetli kişiler, meşhur eşkiyala-rı baslarına toplayarak kabinenin disiplinperverânesine taban tabana zıd, dini âdaba ve islâmiyyeye ve de kanuni mevzuata tamamen muhalif olan gasp, yağma gibi hallere cesaretle eski vekiller ve devlet memurları ile milletin zenginlerinin hanelerine hücum etmek, bazılarını çeşitli zulüm ve işkence ile sokaklarda sürüklemek ve de mevcud nakit paralarını zorla alma ve gasp eyleyerek memleketi anarşi ortamına oturttular.
Türlü türlü bahanelerle de yardım almağa ve bunları toplayıp kendi keselerini dol durmaya başladılar. Böylece de hükümeti müşkül bir duruma sokmuşlardır. Kâmil Paşa Hz.leri sadaret makamında bir hayli yorulmuştu. Çünkü bir tarafdan saydıklarımızın irtikâb ettiği günahların önünü almak, bir tarafdan da devlet memuriyetine dahil olmayacaklarını beyan eden, cemiyet-i ittihadiye reisleri ve âzalarının, müsteşarlık ve valilik gibi vazifelere yerleştirilmesi için hükümete baskıya ve bunların kanunî vasıflara hâiz olmayan câhil ve değersiz bazı kişilerini de ayan meclisine sokmak gibi biçimsiz müracaatlarına son vermek ve asayiş ve de disiplini memleket mihverinde devam ettirmek çâresini temine pek gayret göstermiştir.
İttihatçıların çeşitli suçlarına ve memuriyet talebi ile babı-âlî'yi sıkıştırma teşebbüslerini iyice tedkıyk edersek, Kâmil Paşa Hz.lerinin sadaret makamında bulunması, birliği gerektiren gizli cemiyetlerin hastalığına uygun gelmediğinden, KâtiliPaşa hakkında da, var olan iç ve dış âlemdeki itimadı izâle ettirerek Kâmil Paşanın infial ve iğbirarını celbedip makamını terke mecbur kılma çâresinin aranmasıydı. Bahse konu cemiyet bu hususda emir vermiş olup, hâl bundan başka bir şey değildi.
Selâmet-i vatan ve milletin saadetinden başka bir düşünce taşımayan ve hiçbir kimseye karşı kin ve düşmanlık taşımayan siyaset tedbirlerinin bu pîr'i, Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşa ilk önceleri, ittihadçılarında aynı his ve fikri taşıdıklarını zannederek, meşrutiyetin gözcüsü ve koruyucusu demek olan meşrutiyet-i nigehbân zannetmesi, bu vasıflardanda pek uzaklaşmış olan cemiyet azalan yüzünden, ülkenin göreceği zararı ve tehlikeleri kovalamak için gereken nasihatleri yaparak, düzelmelerinin çâresini aramaya teşebbüs etmişse de, bahse konu haşaratın, reva olmayan muamele ve müstebid tarzdaki hareketlerinden vazgeçilemeyeceğini, şahsi ve nefsi düşüncelerinden başka dünyada bir düşünceleri olmayan, memleket ve millete karşı en ufak bir hürmet hissi ve muhabbeti taşımayan ve her türlü faziletden mahrum ve çeşitli cinayetler ile fenalıkları yapmaya hazjr ve eğilim taşıyan sadece vatan ve millete değil, insaniyet âlemi için varlıkları bir belâ ve tehlike olan ve de vatanperverlik örtüsü altında ve kisvesi tahtında şahsi menfaatlerini elde etmeye çalışan bu rezil ve hâinlerin vatan ve millet ile katiyyen bir alâkaları olmadığını anlamış bulunuyorlardı.
Muazzez vatanımızı bu gibi haydutların eline terk etmek asırlardan beri bu hâli keşmekeşde yuvarlanan devletin ve ülkenin süratlenen bölünme ve izmihlalinin sebebi olacağını düşünerek bunların başka bir güzellikle ayıklanıp İslahları çâresini denemiş buyurduklarından, haberdar olan İttihadçı-ların Reis takımı bu haberden fevkalâde ürkmüşlerdi.
İstanbul'da bulunan Osmanlı askeri ile lâzım gelen tehdid-leri yapıp bunları yerine getiremeyeceklerini anladıkları için ellerinde silahlı bir kuvvet bulundurmayı düşünerek, bir bahane ile Rumeli de bulunan "Nigehbân-ı Hürriyet" dedikleri Avcı Taburlarını Selânik'den getirtip, bu tavırlarla sarayı ve babıâlî 'yi tazyik ve tehdid küstahlığına da cü'ret edip, Kâmil paşa kabinesinin düşürülmesi çâresini aramakdan geri durmadılar.
İçlerinde en tanınmış olanı ve cemiyet-i ittihadi'yeyi kuran reislerden ve kabinede adliye nazırlığı görevinde olan ve cemiyetin takip ettiği tarzı tasvip etmeyen Manyasizâde Refik Beyefendiyi bile tehdide kalkıştılar. Refik Bey'in önce kalbini yordular az sonra da adamın ölümüne sebeb oldulardı! Kâmil Paşa kabinesinde, dahiliye nâzırlığıyla görevli Hüseyin Hilmi Paşa, bu hain serserilere boyun eğiyor ve onlara uymakdan kendisini bir türlü almamaktaydı. Bunların; kendisini (H.Hilmi Paşayı m.h) makamı sadarete getireceklerini vaad edenlere, makama kavuşmak hırsı ile gözleri adetâ kör olmuştu.
Geleceği, milleti ve devleti feramuş (unutmuş) ederek, bu hezele ile birleşerek kabinenin düşmesi için bütün kuvvetini, bazuya verip çalıştığından vatan ve milletimizin bu hâl-i felâketi ve bölünmeye maruz kalmasına H.Hilmi Paşanın böyle davranışı sebeb olmuştur. Bu sebeb, yegânedir desek yeridir.
Böyle taarruz, tazyik ve tehdid ile müdehaleye uğramadan bir anı geçmeyen Kami! Paşa kabinesi, tabiatıyla ümmid olunan icraatı yapamadı. İslahatı ise; tamamiyle tatbike koymaya meydan bulamamışsa da, anarşi hâlinde olan ülke asayişi temine ve seçimleri yaptırmakla mebuslar meclisinin açılmasına korkmadan çalışmış idi. H.23/zilkade/l 326-R. 4/arahkl324-M.17/aralık/1908 de mebusan meclisinin açılmasına muvaffak olmuştur.
İngiltere devlet-i muazzaması, dersaadet büyük elçiliğine tâyin buyurulup meşrutiyetin başlarında şehrimize gelen Sir Levatr cenahları hakkında İstanbul ahalisinin, ittihad ve terakkinin bir kaç âzası müstesna olduğu halde, bahse konu cemiyet diğer azalarıyla beraber gösterdikleri eserler hüsn-ü kabul, hürmet ve fevkalâde muhabbetden ve İngiltere deviet-i muazzamasıyla, devlet-i âliye' nin eski dostluk ve muhabbetleri olan bazı avru-pa düvel-i muazzamasınin, kabine hakkında perverde eyledikleri eser-i muhallesat yâni biribi-riyie iyi geçinmeleri dostlukları şark'daki siyasî menfaatlerine menfi tesirler etmesinden telâşa düşmüşlerdi.
İttihad ve Terakki cemiyetinin yegâne koruyucusu; Almanya imparatoru 2.Wilhelm ile İttihatçılar arasında, önemli ro! oynayan gizli cemiyetin, özellikle memurlar göndererek hükümetin behemahal sükût etmesini sağlanmasına bakılması, bunu temin için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmaması için talimat verilmiş ve bu emrin tatbikatınada göz kulak olmak için ayrıca kontrol memurları tâyin edilmişdi. İstanbul'daki Doyçe bankın ve Ana-dolu şimendifer idâresinin kasalarını İttihad ve Terakki cemiyetine açarak, Türklerin ha kiki dostu ve eskiden beri böyle olan İngiltere devleti fâhİmesi-ninde, te'sir ve politikası nın Osmanlı ülkesinde tutunmama-sına gayret edilmesine rağmen Anadolu şimendiferleri direktörü Mösyö Heknin vazifelendirildikten sonra, İstanbul'daki Alman sefaretinede Berlin'den verilen emirde, sefaretin cemiyetle dâima temasda bulunarak menafi-i siyasiye ve ikti-sadiyelerine külliyen münafi olan böyle bir halde cemiyetin kurucuları ve reislerinin men edilmesi için takyidat-ı basiret-' kâranede bulunulması emir ve işaret edilmişdir.
Gerek Almanya devleti gerek bahse konu cemiyetler bu uğurda yüzbinlerce liralar sarf etmekden çekinmeyerek; İttihad ve terakki'nin, o dinsiz ve imansız üç-beş kişiden ibaret olan reis ve kurucularının mühim olanlarını daha önceden hazır etmiş bulundukları plân mucibince hareket ettirmeye muvaffak olmuşlardı. Malum ve mâhud bu ileri gelen şahıslar; meclis-i mebusan azalarına verdikleri talimatlar istikametinde Kâmil Paşa kabi nesine, kanun-î hakkını: <Kanun-u Esâsîi ahkâm-ı münifesini ayaklar altında bırakarak> yâni; anayasanın güzel hükümlerinin ezilmesine aldırmayarak, bu kanunlara uygun harekâtı önlediler. Kâmil Paşa'nın; üç gün sonra vereceği izahatı da beklemeden, Paşa'nında meclis de bulunmadığı gün, hükümet hakkında itimad oylaması yaptırdılar ve böylece Kâmil Paşanın istifasını sağladılar. Padişaha da, başda olmak üzere, herkesin tazyikler yapmağa başladığı görüldü. Israrlar sonucunda Kâmil Paşa kabinesi düşürüldü, fakat Kanuni Esâsı yi getirenler(î) onu ilk önce kendileri yaraladılar. İttihad cemiyetinin reislerinin affı kabil olmaz hareketleri yüzünden devlet ve ülkemiz bölünme felâketine doğru ilk adımı atmak zorunda bırakıldı.
Konular
- Babıâli'nin Sadr'ları
- Sıralama Devam Ediyor
- Tevfik Paşanın Sıkışması
- Jön Türkler
- Jöntürklerin Dokuzları
- Tepinen Nazır
- Sömürülüş
- İfşaatta Kor İtham!
- Tarafsız Kalem!
- Tophane Müşiri Zeki Paşa
- Hasan Rami Paşa
- Babıâli'nin İç Yüzü Risalesini Tenkidimiz
- Târihi Bir Tesbit
- Meşrütıyetten-31 Mart Harekâtına
- 31/Mart Hadisesi
- Meşrûtiyetin Birinci Kabinesi-İlk Sadrazamı Ve Şeyhülislâmı
- Kâmil Paşa'ya Suikast Düzenlenmesi
- Hüseyin Hilmi Paşanın İlk Sadareti
- İki Olayın Hikâyesi!
- Ahmed Tevfik Paşanın Sadareti
- Ceza Alacaklarına Ceza Veren Oldular!
- Şeref-İ Adalet Ve İki Şahsiyat
- 31 Mart Yağması
- 2. Abdülhamid'in Hal'î
- Mebusların Meclisde İknası!
- Fetva'ya İhanet Eden İttihatçılar
- Caniler Kabinesi!
- Mevlanzâde Rıfat Bey'in İfşaatı
- 31/Mart İle Alâkalı Mühim Bir İfşaat!
- Sultan 2.Abdülhamid Hâl Ediliyor