Ezan   Babı


Ezan, lügat yönünden bildirmek (ilâm) demektir. Şer'an, vech-i mahsûs (özel bir şekil) ile namazın vaktini bildirmektir. Ezanda bulu­nan elfâz-ı mahsûsaya (muayyen lâfızlara) ezan adı verilir. [22]

Ezan, farzlar için sünnet-i müekkededir, sünnet kılınmıştır. O farz­lar; beş vakit namaz (revâtib), onların* kazası ve Cuma Namazıdır.

Vitr Namazı, iki Bayram Namazı, Küsûf Namazı, Husuf Namazı, Cenaze Namazı, İstiskâ Namazı, sünnetler ve nafilelerde ezan sünnet değildir.

Ezan beş farz namazın vakitlerinde sünnettir. Yâni vaktinden ön­ce ve sonra caiz değildir. Ancak kaza için caizdir. Çünkü, eğer edâ vak­ti geçmiş ise, kazanın' ezanı kaza vakti içindir. Zira, Resûl-i Ekrem (S.A.V.) :
«Ulusa ili. vakti geçen namazı hatırladığı zaman kılsın.» [23] buyur­muştur. Çünkü vakti geçen namazın hatırlanması onun kazasının vak­tidir.

İmdi, eğer vakit-girmezden önce ezan okunsa, o ezan iade edilir.
Ezanı, dört tekbir ile okumak sünnettir. Ezana; «Allâhu ekber, A1-. lâhu ekber, Allâhu ekber, Allâhu ekber» diyerek başlanır.

Teğannîsiz yâni değiştirmek ve bozmaksızın okunur. Tercî'de yapıl­maz,
Tercî': Şehâdeteynde sesi alçaltıp sonra geri dönerek yine şehâde-teynle [24] sesi yükseltmektir.

Müezzin iki parmağını iki kulağına kor. İki elini koymak da caiz­dir. Nitekim ResûlüIIah' (S.A.V.) in Hz. Bilâl' (R.A.) e şöyle dediği ri­vayet edilmiştir:          
«Yâ Bilâl, sen iki parmağını iki kulağına koy. Çünkü sesin çok yüksek çıkar.» [25]
Eğer müezzin iki parmağını kulağına koymayı terk ederse, bir mah­zur yoktur. Çünkü Sünnet-i Asliyye değildir.[26]

Teressül eder. Yâni müezzin, ezanı çabuk değil, yavaş okur. Müez­zin, eğer yerinde dururken ezanı işittirmesi mümkün ise, «Hay'aleteyn» de sağma ve soluna döner. Çünkü rivayet edilmiştir ki: «Hz. Bilâl (R.A.), Hayya ala's-salâh ve hayya ale'l-felâh'a geldiğinde, sağına ve soluna yüzünü çevirirdi ve dolaş m azdı.»

Bu ezânm keyfiyyeti; «Hayya ala's-salâh» in sağ taraf da ve «Hayya ale'l-felâh» m sol tarafda denmesidir. Bazı Âlimler, «Hayya ala's-salâh» sağda ve solda, «Hayya ale'I-felâh» yine böylece sağda ve solda söyle­nir, demişlerdir. Sahih olan söz, birincisidir. Zeylaî (Rh.A.) böyle zik­retmiştir.
Aksi takdirde müezzin yerinde dolaşır. Yâni müezzin, iki ayağı üze­rinde sabit durup yüzünü çevirdiği zaman ezanı duyurmak mümkün olmadığı takdirde şerefede dolaşır ve sağ pencereden [27] başını çıkarıp «Hayya ala's-salâh», der. Sonra gider sol pencereden başını çıkarır, «Hayya ale'l-felâh», der.
Sabah Namazının ezanının felahından sonra iki kere «es-Salâtü hayrun min-en 'nevin» der. Çünkü rivayet edilmiştir ki: «Hz. Bilâl (R.A.), Resûlullah' (S.A.V.) e gelip onu uyur bulduğunda, «es-salâtü hayrun min-en-nevm», yâni namaz uykudan daha hayırlıdır» demiştir. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (S.A.V.); «Bu ne güzel sözdür, sen bu sözü ezanında oku» [28] buyurmuş ve- Sabah Namazına tahsis eylemiştir. Çünkü Sabah Namazı vaktinde insan, uyku ve gaflet halindedir. İmdi Sabah- Namazına uzun okumayı tahsis ettiği gibi, Sabah Namazının vaktine de, duyurup bildirme (ilâm) fazlalığını tahsis etmiştir.

İkâmet de böyledir. Yâni kelimelerin sayısında, ikâmet de ezan gibidir. Lâkin ikisi arasında şu farklar vardır: İkâmet iki parmakla­rı kulaklara koymaksızın olur. Ve çabukça okunur. Ezandaki teressül (yavaş yavaş okuma) bunda yoktur. Yine ikâmet, «hayya ale'l-felâh» dedikden sonra, iki kere«kâd kâmet'is-salâh» ziyadesiyle okunur.

Musannifin, hay'aleleynde sağa ve sola yüzünü çevirmemeyi söyle­memesinin sebebi şudur : Çünkü, eğer böyle deseydi, bunun asla caiz olmadığı anlaşılırdı.

İmâm Temurtâşî (Rh.A), ikâmette orada namazı bekleyen insanla­ra doğru dönülür» demiştir.

Ezan ve ikâmetin ikisinde de kıbleye yönelinir ve ikisinin de ara­larında konuşmak caiz değildir.

Tesvîb olunur. Tesvîb : İ'lâmdan sonra i'lâma (bildirme ve duyur­maya) dönmektir. Her memleketin tesvîbi, o memleketin halkının bil­diği gibidir.

Ezan ile ikâmetin-arasında oturulur. Ancak Akşam Namazının eza­nından sonra tesvîb ve oturmak olmaz. «Ancak Akşam Namazında» sö­zünde «ancak - illâ» harfi, «tesvîb eder ve ikisi arasında oturur» sö­zünden müstesnadır.

Akşam Namazı vaktinde tesvîb olmaz. Çünkü tesvîb, cemaate bil­dirmek içindir. Cemaat ise Akşam Namazı vaktinde, vakit dar olduğu için hâzırdırlar. Oturmak olmamasının sebebi ise, Akşam Namazının te'-hîri mekruh olduğu' içindir. Bu durumda, kerahetten sakınarak, ikisi arasını bir miktar ayırmakla yetinilir.

Musallî, bir kaza Namazı   (fâite)  için ezan ve ikâmet getirir. Bir çok Kaza Namazı sahibi olan kimse de birinci Kaza Namazı için ezan ve ikâmet getirir. Geri kalan^Kazâ Namazları için ezanda muhayyer kılınmıştır. Bu sözde, ikâmette muhayyer olmayıp geri kalan Kaza Na­mazlarının hepsinde ikâmeti getirmeğe işaret vardır.
Abdestsiz kimsenin, erginliğe yaklaşmış çocuğun (mürâhıkın), kö­le, veled-i zina, a'mâ ve A'râhînin [29] ezanı caizdir.

Cünubun, aklı gelişmemiş çocuğun; kadın, deli, sarhoş ve fâsıkın ve oturduğu halde ezan okuyan kimsenin ezanı mekrûhdur. Ancak ken­disi için olursa, ezanın, sünnet olmasına riâyet ve i'lâma hacet olmadığı için, otururken ezan mekruh olmaz.

Fâsık ile oturarak ezan okuyandan başkasının ezanı iade edilir.

Zikredilen yedi çeşit kimsenin ezanları mekruh olduğu gibi, ikâmetleri de mekruhtur. Abdestsiz kimsenin ikâmeti de mekrûhdur. Fakat, ikâ­meti tekrar etmenin şeriyyeti mevcûd olmadığı için ikâmetleri iade edilmez.

Yolcu, mescidde cemâatîe namaz knaıı kimse ve şehirdeki evinde cemaatle namaz kılan kimse, ezan ve ikâmeti okur. Yolcu­nun (müsâfirin), ikâmeti terk etmesi mekrûhdur. Mescidde cemaatle namaz kılan kimsenin, ikâmeti terk etmesi mekruh olduğu gibi, eza­nı terki de mekrûhdur. Musallînin, şehirdeki evinde ezan ve ikâmetin ikisini de terketmesi mekruh değildir.

Vikâye'de denmiştir ki: Yolcu (müsâfir) olan kimse ve mescidde cemaatle namaz kılan veya şehirdeki evinde cemaatle namaz kılan kim­se, ezan ve ikâmeti okur. İlk iki evvelkiler için, ikisinin de terki mek­rûhdur. Üçüncü için mekruh değildir.

Malumdur ki, bundan anlaşılan; yolcu ve mescidde cemaatle na­maz kılan için, ezan ile ikâmetten her birinin terkinin mekruh ol­masıdır. Fakat ikisinden birinin terki Vikâye'nin sözünden anla­şılmamıştır. Bu sebebîe onun ibaresini ben burada görüldüğü şekilde değiştirdim.

Kadınlar için, ezan ve ikâmet mekruhtur. Çünkü ezan ve ikâmet, cemaatin müstehab olan sünnetlerindendir.

Müezzinden başka bir kimsenin, müezzinin yokluğunda ikâmet et­mesi mekruh değildir. Şayet, müezzinin huzurunda ikâmet etse, eğer o kimsenin ikâmetinden müezzin hoşnut olmazsa, mekruh olur.

Ezan ve ikâmeti dinleyen kimse, müezzinin söylediği şeyleri söyler. Sâdece, hay'aleteyn'i söylemez. Yâni sâdece «hayya ala's-salâh» ile «hay-ya ale'l-felâh» ı demez. Çünkü bunların mânâsı: «Siz namaza kcşun» ve «onda olan kurtuluşa koşun» demektir. Eğer dinleyen kimse bunları söylese, onun bu tekrarlaması alaya benzer.

(Es salâtü hayrun minen nevm) sözü de zikredilen gibidir. Yâni dinleyen tekrarlarsa alay et­miş gibi olur.

Ancak bunları dinleyen kimse, birincide :

(Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh) veya (Mâşâallâhü kân) der. İkincide: (Sadakte ve berirte) der.

Müezzin, kâmetis - salâtü) dediğinde,  (Ekâme'hellâhü ve edâmchallâhü ilâ yevmil kıyameti) der.
Yine, bir adam mescidde Kur'ân okurken ezanı işitse, okumayı bı­rakmaz. Çünkü hâzır olmak, icabettir. Eğer evinde Kur'ân okurken işitse, okumayı bırakıp icabet eder. Zahîriyye'de böyle zikredilmiştir. [30]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..