Davâ Konusuna Ek
Kefîl, asıl nâmına hasım olur. Aksi yoktur. Yâni; asîl nâmına kefilden hasım olamaz. Çünkü kefil üzerine hüküm, asîl üzerine hükümdür. Asîl üzerine hüküm ise, kefil üzerine hüküm değildir. Bunun sureti şudur: Bir adamın, diğer bir adamda bin dirhemi olup; o diğer adam için matlûbun emri ile bir kefîl olsa, tâlib kefile mülâki olmadan asîle rastlayıp; «Benim, sende bin dirhemim vardır ve füîân senin emrinle kefildir.» diye beyyine getirse, o bin dirhem asîle hükmedilir. Bu, kefîl üzerine hüküm değildir. Hattâ kefile rastladıkda, ona tekrar beyyine getirmedikçe tâlib ondan bir şey alamaz. Eğer tâlib, önce kefile rastlayıp; «Benim, fülân gâibde bin dirhemim vardır. Sen buna onun emriyle kefilsin.» diye da'vâ edip beyyine getirse, mal hem kefîl hem gâib üzerine sabit olur ve kefîl asîl nâmına hasım olur.
İki ortağın arasında ortak bir borç olsa, lâkin miras yoluyla olmasa, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre; onlardan biri, diğeri nâmına hasım olamaz. Aralarında mîrâs yoluyla ortak olan borç zikredilenin aksinedir. Biri, diğeri nâmına hasım olabilir. İmânı Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre; her hâl üzere hasım olabilir. İmâm Muhammed (Rh.A.); «İmâm A'zam' (Rh.A.) m sözü kıyâsdir, Ebû Yûsuf (Rh.A.) un sözü ise istih-sândır.» demiştir, İmâm Muhammed. (Rh.A.); Ebû Yûsuf (Rh.A.) gibi, istihsân ile amel etmiştir. Keza, Müntekâ'da da böyle zikredilmiştir.
Sonra îmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) in kavline göre; gâib gelir de, hâzin iddia eylediği şeyde tasdîk eylerse, muhayyerdir. Dilerse, da'-vâcının teslim aldığı şeye ortak olur. Ondan sonra, matlûbun peşine düşerler. Dilerse, matlûbun peşine düşüp payını alır. İmâdiyye'de de böyle denmiştir. [4]
İki ortağın arasında ortak bir borç olsa, lâkin miras yoluyla olmasa, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre; onlardan biri, diğeri nâmına hasım olamaz. Aralarında mîrâs yoluyla ortak olan borç zikredilenin aksinedir. Biri, diğeri nâmına hasım olabilir. İmânı Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre; her hâl üzere hasım olabilir. İmâm Muhammed (Rh.A.); «İmâm A'zam' (Rh.A.) m sözü kıyâsdir, Ebû Yûsuf (Rh.A.) un sözü ise istih-sândır.» demiştir, İmâm Muhammed. (Rh.A.); Ebû Yûsuf (Rh.A.) gibi, istihsân ile amel etmiştir. Keza, Müntekâ'da da böyle zikredilmiştir.
Sonra îmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) in kavline göre; gâib gelir de, hâzin iddia eylediği şeyde tasdîk eylerse, muhayyerdir. Dilerse, da'-vâcının teslim aldığı şeye ortak olur. Ondan sonra, matlûbun peşine düşerler. Dilerse, matlûbun peşine düşüp payını alır. İmâdiyye'de de böyle denmiştir. [4]
Konular
- Kefalet Bölümü
- Kefalet Hakkinda Bir Fasıl
- Havale Bölümü
- Mudârebe Bölümü
- İzinsiz Mudârebe Hakkında Bir Bâb
- Ortaklik (Şirket) Bölümü
- Fâsid Şirket (Ortaklık) Hakkinda Bir Fasıl
- Muzaraa Bölümü
- Müsâkât Bölümü
- Da'vâ Bölümü
- Yemînleşme (Tehâlüf) Babı
- Hasım Olan Ve Olmayan Kimseler Hakkında Bir Fasıl
- İki Adamın Davâsi Babı
- Neseb Davâsi Babı
- Davâ Hakkında Bir Fasıl.
- Davâ Konusuna Ek
- İkrar Bölümü
- İkrarda İstisna Ve İstisna Ma'nâsîna Gelen Lâfız Babı
- Hastanın (Ölüm Hastasının) İkrarı Babı
- İkrar Hakkında Bir Fasıl
- Şahadet Bölümü
- Şahadetin Kabul Edilip Edilmemesi Babı
- Şahadette İhtilaf Babı
- Şahadet Üzerine Şahadet Babı
- Şahadetten Dönmek Bâbı
- Sulh Bölümü
- Borçda Sulh Babı [82]
- Kaza Bölümü
- Kâdî'nın Mektubu Babı
- Çeşitli Mes'eleler [Mesâîl-Î Şettâ]