Havale Bölümü
Havale; lügat yönünden, ihale ma'nâsmda isimdir. Ve ihale, mutlak surette nakl, demektir.
Şerhan; borcu (deyni) bir zimmetten, diğer zimmete nakl etmektir. Yâni havale eden kimsenin zimmetini, havale olunan kimsenin zimmetine nakidir. Bu havalenin borca tahsis edilmesine sebeb şudur: Çünkü havale, şer5! nakidir. Borç dahî şer'î bir vasf olup eseri irıutâ-lebede zahir olur. Şer'î naklin, şer'î vasfda müessir olması caizdir. Nitekim şer'î bey' (alım - satım) in, şer'î vasf olan mülkün naklinde müessir olması böyledir. Satılmış (mebi') olan aynın nakli.de ona tâbidir.
Borçlu, muhil (Havale edici), alacaklı, muhtâl; muhtâl-ün leh, muhal ve muhâl-ün leh'dir. Yâni bu dört lâfız, ıstılâh'da alacağa ıtlak olunur.
Havaleyi kabul eden kimse; muhtâl-ün aleyh ve muhâl-ün aleyhedir. Yânî bu ifei lâfız da, ona ıtlak olunur.
Mal, muhâl-ün bih'dir. Havalenin sıhhati için, hepsinin rızâsı şarttır. Muhîl'in rızâsının şart olması; şahsiyet sâhibleri ba'zan üzerlerinde olan borcu başkalarının yüklenmesinden çekindikleri içindir. Şu hâlde, muhîl'in rızâsı mutlaka lâzımdır. İkincisinin, yânî muhtâl-in rızâsının şart olması; havalede onun hakkı, diğer bir zimmete intikâl ettiği içindir. İnsanların zimmetleri farklıdır. Şu hâlde, alacaklının rızâsı da lâzımdır.
Üçüncünün, yânî muhtâl-ün aleyhin rızâsının şart olması; havale borcu ilzam olduğu içindir. İltizâmsız ise, lüzum olmaz.
Bunların rızâlarının şart kılınması hilâfsızdır. Ancak birincide; yânî borçlu (muhîl) nun rızâsında ihtilâf edilmiştir. Şöyle ki; Ziyâdât'da; «Havale, muhîl'in rızâsı olmaksızın sahih olur. Çünkü muhâl-ün aleyh'den borcun iltizâmı, kendi nefsi hakkında tasarrufdur. Halbuki muhil'in kendisi mütezarrır olmaz. Belki muhâî-ün aleyh'in iltizâmında muhil-in yaran (menfaati) vardır. Çünkü, havale muhîrin emriyle olmadı ise, muhâl-ün aleyh rücû' edemez.» denmiştir.
Muhtâl-ün leh'in yânî alacaklının mevcûd olması şarttır. Yânî havale, muhtâl-ün leh'in bulunmaması (gaybeti) hâlinde sahîh olmaz. Ancak, eğer bir fuzûlî [4] kimse, o gâib için havaleyi kabul ederse, sahîh olur. Hâniyede böyle denmiştir.
Geri kalan ikisinin; yânî muhîl ile muhtâl-ün aleyh'in mevcûd olması şart değildir. Birincinin ki muhü'dir mevcûd olmamasının şart kılınması; bir adamın alacaklıya; «Senin, fülân üzerinde olan bin dirhemini bana havale eyle!» demesi ve alacaklının da buna razı olmasıyladır. Bu havale, sahîh olur. Hattâ, o adamın rücû' etmesi caiz olmaz. Üçüncünün ki o muhtâl-ün aleyh'dir mevcûd olmasının şart kılmmaması; alacaklının, bir gâib adam üzerine havale etmesi, ondan sonra gaibin öğrenip kabûî etmesiyle olur. Bu havale şahindir. Hâniye'de de böyle denmiştir.
Havale tamâm olunca, muhtâl ve muhtâl-ün aleyh'in kabulü ile borçlu borçdan beri olur. Çünkü havalenin ma'nâsı, nakidir. Nitekim daha önce geçti. Nakl, asilin zimmetinin boşalmasını iktizâ eder. Çünkü bir tek şeyin iki yerde bekası, bir zamanda mu-hâldir.
Muhtâl, muhîl'e ancak helak ile rücû' edebilir. Çünkü havale, alacaklının hakkının selâmetiyle mukayyeddir. Zîrâ maksûd olan, hakkıdır. Şu hâlde, selâmet bulunmazsa rücû' edebilir.
Musannif, borcun helakini şu sözüyle beyân etmiştir: Muhtâl-ün aleyh'in müflis olduğu hâlde ölmesiyle muhtâl, muhîle rücû' edemez. Ya da, muhtâl havaleyi münkir olduğu hâlde üzerine beyyine olmayıp yemîn ettikde rücû' eder. Çünkü hakkma ulaşmakdan acz, her birinden mütehakkik olur. O da, hakîkaten helaktir. İmâmeyn' (Hh. Aley-himâ) e göre; bu iki ma'nâ ile ve üçüncüsüyle helak hâsıl olur. Üçüncüden murâd, muhtâl-ün aleyh'in sağlığında kâdî'nm onun iflâsına hükmetmesidir.
Emânet konulan dirhemler ile havale sahîh olur. Yânî bir adam, bir kimseye bin dirhem emânet koyup ve bu emâneti başkasına havale etse, sahih olur. Çünkü havale olunan kimse, teslime daha muktedirdir. Şu hâlde cevaza daha evlâdır.
Gasb edilmiş dirhemlerle de havale sahih olur. Yâni havale olunan kimsenin muhiî'den gasb etmiş olduğu dirhemlerle havale sahih olur. Muhîl'in; muhtâl-ün aleyh üzerindeki borcunu havale dahî sa-hîhdir.
Havale, birincinin helâkıyle, yânı vedianın helâkıyle bâtıl olur. Çünkü havale [5], o vedia ile mukayyeddir. Zira mûda', edayı ancak vediadan iltizâm etmiştir.
Emânete miistehılt zuhur etmekle de havale bâtıl olur. Çünkü istihkak, emânetin helaki gibidir. Kendisine emânet konulan kimse (mûda1), emânetten (vedîa'dan) beri olup borç, muhiîe geri döner.
İkinci havalenin istihkakı sebebiyle de bâtıl olur. Yâni gasb edilmiş dirhemlere müstehık zuhur etmesiyle de bâtıl olur. Çünkü havalenin halefi yok olmuştur. Gâsıb beri olur ve borç, muhîle geri döner.
Eğer gasb edilen şeyin helakinde vefa olursa, yânî havale geri kalan maliyle vefa eder (yeter) olursa, gasb edilmiş olan dirhemlerin helâkıyle havale bâtıl olmaz ve ödemek mağsûb yerine geçer. Bu sayılan suretlerde muhil, muhtâl-ün aleyhe ayn veya havalenin takyîd olunduğu borçla mu talebe edemez. Çünkü muhtâl-ün leh'in hakkı bu ikisine müteallıkdır.
Muhtâl-ün aleyh, havaleyi muhîl'e vermeye kadir olmaz. Yâni muhil, muhtâl-ün aleyh'in mutâlebesine mâlik olmadığı gibi muhtâl-ün aleyh de bu nedenle muhîle vermeye mâlik olmaz. Hattâ verse, muhtâl-ün leh için ödemesi gerekir. Zîrâ muhtâl-ün leh'in hakkı tealluk eden şeyi istihlâk etmiştir. Halbuki muhtâl; muhîl'in ölümünden sonra alacakîılariyie müsavidir, (aynı durumdadır). Yânî bu mallara muh-tâFin hakkı tealîuk eylese, uygun olan muhîl'in Ölümünden sonra ala-caklılanyle muhtâl'in aynı durumda olmamasıdır. Nitekim rehnde de böyledir. Bununla beraber, rehn koyan kimse alacaklılar ile aynı durumdadır. Çünkü muhil için mu'htâl-ün aleyh'in elinde olan mal ve muhil için muhtâl-ün aleyh'in üzerinde olan borç, havale akdi ile muhalin malı olmamıştır. Yed'en memlûk olmadığı zahirdir. Rakabe i'ti-bâriyle de memlûk olmamıştır. Çünkü havale, temlik için değil, belki nakl için konulmuştur. Şu hâlde alacaklılar arasında olur. Rehn alan kimse (mürtehin) ise, yed'en ve cinsen rehn konulan şeye (merhûna) mâlik olur. Şu hâlde rehn alan kimse için şer'an merhûna, bir nev'î ihtisas sabit olur; mürtehinden başkası için sabit olmaz. Şu hâlde mürtehinden başkasının ona rehnde ortak olması caiz olmaz. Mutlak havale, bunun aksinedir.
Bilmiş ol ki; havale, ya mutlak; ya da, mukayyed olur. Mutlak havale; Muhîi'İn muhâl-ün aleyh üzerindeki bir borcu ile veya onun elinde bulunan bir ayn'ryle kaydlanmaksızm dolu dizgin (ulu orta) yapması, yâhûd muhîl'in üzerinde alacağı olmayan ve kendisi için elinde bir mal bulunmayan kimseye havale etmesidir.
Mukayyed havaleye gelince; muhil için muhtâl-ün aleyh'in elinde emânet (vedîa) dan veya gasbdan bir mal olması yâhûd üzerinde borç olmasıdır. Muhil; «Benim için, senin üzerinde olan nıaidan vermen için; tâlib'in benim üzerimde olan bin akçasıyîa senin üzerinde havale ettim.» der, muhtâl-ün aleyh de kabul eder.
Musannif, mukayyed havalenin hükmünü açıklayınca, mutlak havalenin hükmünü, sununla açıklamak istemiştir: Mutlakm hükmü. mukayyedin hükmüne muhâlii'dir. Şöyle ki, mutlak havalede muhil, muhtâl-ün aieyhi aynla veya deynle mutâlebe eder. Ve muhtâl-ün aleyh onu muhîle vermeye kadir olur. Çünkü muhtâl-ün aleyh'in katında veya üzerinde muhalin hakkı için teaiîuk yoktur. Belki, onun hakkı muhtâl-ün aleyh'in zimmetindedir ve zimmetinde ödeme imkânı da vardır. Muhtâl-ün aleyh'in elinde olan ayndan, mağsûb ve emânet gibi olan şeyi veya üzerinde olan borcu almakla havâîe bâtıl olmaz.
Havale, gerek mutlak ve gerekse mukayyed olsun müsavidir. Birincisi; yânî mutlak havalenin bâtıl olması; mutlak onun elindeki ayn veya üzerindeki borç hususlarına hakkın teaîluk etmesine aykırı düştüğü içindir. Bâtıl kılan, hakkın teaîluk etmesidir.
İkincisi ise;.muhîl'in muhtâlden alma hakkı olmadığı içindir. Eğer muhtâl-ün aleyh, havale edilen borcu verirse, muhtâl'in hakkı tealluk etmiş olan şeyi vermiş olur. Şu hâlde, muhtâl-ün aleyh öder.
Muhil; «Ben, senin üzerinde olan alacağımı muhtâl-ün aleyhe havâîe ettim.» dese, eğer ihale eylediği şeyin mislini taleb ederse, muhîl'in sözünü kabûî etmez. Yânî bir adam, bir adamı, başkası üzerine bin akça ile havale etse; muhtâl-ün aleyh o bin akçayı muhtâla verse, ondan sonra veren kimse bin akçayı muhîl'den istediğinde; muhil; «Ben, senin üzerindeki bin akçamı havale ettim!» dese ve muhtâl-ün aleyh bunu inkâr etse; söz muhîlin değil, muhtâl-ün aîeyh'in-dir. Ve muhtâl-ün aleyh'in havaleyi ikrân, borçlu olduğunu ikrar değildir. Havaleyi kabul etmesi de, üzerinde borç olduğuna delil değildir.
Çünkü, her ne kadar muhtâî-ün aleyh üzerinde muhil için borç olmasa da, havale sahîh olur. Muhîl, istediği vakit muhtâl'in: «Benim, sende olan alacağımı bana havale ettin.» demesi de, borçlu olduğunu ikrar değildir. Yâni muhil, muhtâl'e; «Fülândan teslim aldığın şeyi bana ver. Çünkü ben, onu sana benim nâmıma teslim al, diye havale etmiştim. Sen benim, vekilim idin!.; dese, muhtâl dahi; «Benim için, senin üzerinde olan alacağı, bana havale ettin!» dese, söz mu-hıl'indir. Çünkü muhtâl, muhil'in borcu olduğunu iddia; o ise; inkâr etmektedir. Bu durumda söz, münkirindir. MuhÜ'in havaleyi ikrarı ve havaleye yönelmesi; muhtâl'in muhîl üzerinde borcu olduğuna ikrar olmaz. Çünkü havale lâfzı, vekâlette (pek az) [6] kullanılır.
Muhîl, borcu ödedikde muhtâl kabul etmese, muhtâl kabule zorlanır. Çünkü mutâlebenin, muhîle helâkla geri dönmesi ihtimâli vardır.
Muhtâl-ün aleyh'in hanesinin semeninden vermesi için, muhîl alacaklısını bir adama havale etse; muhtâl de kabul etse, havale sahîh olur. Çünkü muhîl ona, ifâsına kadir olduğu şeyi havale etmiştir. Zîrâ muhtâl-ün aleyh haneyi satriıaj'a kadirdir. Satmadan önce edâ vâcib olmadığı için muhîâl-ün aleyh, haneyi satmaya zorlanmaz. -Amma satarsa, ödemeye zorlanır. Çünkü vücûb, tahakkuk etmiştir. Eğer mu-hîî hanenin semeninden vermek üzere havale etse, havale sahih olmaz. Çünkü muhtâl, hanenin satılmasına kadir olmaz. Ancak muhîl, hanenin satılmasını emrederse, bu takdirde havale sahîh olur. Çünkü satmaya ve ödemeye kudreti vardır.
Bîr satıcı, satılan şeyin semenini müşteriye; satıcının alacaklısına havale etmek şartiyle satsa, satış bâtıldır. Çünkü bu, akdin gerektirmediği bir şarttır ve bunda satıcı için yarar (menfaat) vardır. Eğer satıcı; müşteriye semeni başkasından havale etmek şartiyle satsa, satış sahîh olur. Çünkü bu şart, akdin mûcebini te'kîd eder. Zîrâ havale âdeten zenginlik üzere ve en iyi şekilde ödenecek olana yapılır. Binâenaleyh, malın iyi olmasını şart koşmak gibidir.
Süftece, mekrûhdtır. Süftece, <Sîn) in Ötresi ve fethasıyle «Sefâ-tîc» in tekilidir. «Süfte» nin muarrebi (Arabçalaştırılmışı) dir. «Süf-te», muhkem. şeydir. Ödünç (karz) bununla adlandırılmıştır. Çünkü karzın işi muhkemdir. Bunun sureti şudur: Bir kimse, yol tehlikesini atlatmak için bundan istifâde ederek; başka bir memlekette olan arkadaşına vermesi için bir tacire bir meblâğı ödünç (karz) verir. [7]
Şerhan; borcu (deyni) bir zimmetten, diğer zimmete nakl etmektir. Yâni havale eden kimsenin zimmetini, havale olunan kimsenin zimmetine nakidir. Bu havalenin borca tahsis edilmesine sebeb şudur: Çünkü havale, şer5! nakidir. Borç dahî şer'î bir vasf olup eseri irıutâ-lebede zahir olur. Şer'î naklin, şer'î vasfda müessir olması caizdir. Nitekim şer'î bey' (alım - satım) in, şer'î vasf olan mülkün naklinde müessir olması böyledir. Satılmış (mebi') olan aynın nakli.de ona tâbidir.
Borçlu, muhil (Havale edici), alacaklı, muhtâl; muhtâl-ün leh, muhal ve muhâl-ün leh'dir. Yâni bu dört lâfız, ıstılâh'da alacağa ıtlak olunur.
Havaleyi kabul eden kimse; muhtâl-ün aleyh ve muhâl-ün aleyhedir. Yânî bu ifei lâfız da, ona ıtlak olunur.
Mal, muhâl-ün bih'dir. Havalenin sıhhati için, hepsinin rızâsı şarttır. Muhîl'in rızâsının şart olması; şahsiyet sâhibleri ba'zan üzerlerinde olan borcu başkalarının yüklenmesinden çekindikleri içindir. Şu hâlde, muhîl'in rızâsı mutlaka lâzımdır. İkincisinin, yânî muhtâl-in rızâsının şart olması; havalede onun hakkı, diğer bir zimmete intikâl ettiği içindir. İnsanların zimmetleri farklıdır. Şu hâlde, alacaklının rızâsı da lâzımdır.
Üçüncünün, yânî muhtâl-ün aleyhin rızâsının şart olması; havale borcu ilzam olduğu içindir. İltizâmsız ise, lüzum olmaz.
Bunların rızâlarının şart kılınması hilâfsızdır. Ancak birincide; yânî borçlu (muhîl) nun rızâsında ihtilâf edilmiştir. Şöyle ki; Ziyâdât'da; «Havale, muhîl'in rızâsı olmaksızın sahih olur. Çünkü muhâl-ün aleyh'den borcun iltizâmı, kendi nefsi hakkında tasarrufdur. Halbuki muhil'in kendisi mütezarrır olmaz. Belki muhâî-ün aleyh'in iltizâmında muhil-in yaran (menfaati) vardır. Çünkü, havale muhîrin emriyle olmadı ise, muhâl-ün aleyh rücû' edemez.» denmiştir.
Muhtâl-ün leh'in yânî alacaklının mevcûd olması şarttır. Yânî havale, muhtâl-ün leh'in bulunmaması (gaybeti) hâlinde sahîh olmaz. Ancak, eğer bir fuzûlî [4] kimse, o gâib için havaleyi kabul ederse, sahîh olur. Hâniyede böyle denmiştir.
Geri kalan ikisinin; yânî muhîl ile muhtâl-ün aleyh'in mevcûd olması şart değildir. Birincinin ki muhü'dir mevcûd olmamasının şart kılınması; bir adamın alacaklıya; «Senin, fülân üzerinde olan bin dirhemini bana havale eyle!» demesi ve alacaklının da buna razı olmasıyladır. Bu havale, sahîh olur. Hattâ, o adamın rücû' etmesi caiz olmaz. Üçüncünün ki o muhtâl-ün aleyh'dir mevcûd olmasının şart kılmmaması; alacaklının, bir gâib adam üzerine havale etmesi, ondan sonra gaibin öğrenip kabûî etmesiyle olur. Bu havale şahindir. Hâniye'de de böyle denmiştir.
Havale tamâm olunca, muhtâl ve muhtâl-ün aleyh'in kabulü ile borçlu borçdan beri olur. Çünkü havalenin ma'nâsı, nakidir. Nitekim daha önce geçti. Nakl, asilin zimmetinin boşalmasını iktizâ eder. Çünkü bir tek şeyin iki yerde bekası, bir zamanda mu-hâldir.
Muhtâl, muhîl'e ancak helak ile rücû' edebilir. Çünkü havale, alacaklının hakkının selâmetiyle mukayyeddir. Zîrâ maksûd olan, hakkıdır. Şu hâlde, selâmet bulunmazsa rücû' edebilir.
Musannif, borcun helakini şu sözüyle beyân etmiştir: Muhtâl-ün aleyh'in müflis olduğu hâlde ölmesiyle muhtâl, muhîle rücû' edemez. Ya da, muhtâl havaleyi münkir olduğu hâlde üzerine beyyine olmayıp yemîn ettikde rücû' eder. Çünkü hakkma ulaşmakdan acz, her birinden mütehakkik olur. O da, hakîkaten helaktir. İmâmeyn' (Hh. Aley-himâ) e göre; bu iki ma'nâ ile ve üçüncüsüyle helak hâsıl olur. Üçüncüden murâd, muhtâl-ün aleyh'in sağlığında kâdî'nm onun iflâsına hükmetmesidir.
Emânet konulan dirhemler ile havale sahîh olur. Yânî bir adam, bir kimseye bin dirhem emânet koyup ve bu emâneti başkasına havale etse, sahih olur. Çünkü havale olunan kimse, teslime daha muktedirdir. Şu hâlde cevaza daha evlâdır.
Gasb edilmiş dirhemlerle de havale sahih olur. Yâni havale olunan kimsenin muhiî'den gasb etmiş olduğu dirhemlerle havale sahih olur. Muhîl'in; muhtâl-ün aleyh üzerindeki borcunu havale dahî sa-hîhdir.
Havale, birincinin helâkıyle, yânı vedianın helâkıyle bâtıl olur. Çünkü havale [5], o vedia ile mukayyeddir. Zira mûda', edayı ancak vediadan iltizâm etmiştir.
Emânete miistehılt zuhur etmekle de havale bâtıl olur. Çünkü istihkak, emânetin helaki gibidir. Kendisine emânet konulan kimse (mûda1), emânetten (vedîa'dan) beri olup borç, muhiîe geri döner.
İkinci havalenin istihkakı sebebiyle de bâtıl olur. Yâni gasb edilmiş dirhemlere müstehık zuhur etmesiyle de bâtıl olur. Çünkü havalenin halefi yok olmuştur. Gâsıb beri olur ve borç, muhîle geri döner.
Eğer gasb edilen şeyin helakinde vefa olursa, yânî havale geri kalan maliyle vefa eder (yeter) olursa, gasb edilmiş olan dirhemlerin helâkıyle havale bâtıl olmaz ve ödemek mağsûb yerine geçer. Bu sayılan suretlerde muhil, muhtâl-ün aleyhe ayn veya havalenin takyîd olunduğu borçla mu talebe edemez. Çünkü muhtâl-ün leh'in hakkı bu ikisine müteallıkdır.
Muhtâl-ün aleyh, havaleyi muhîl'e vermeye kadir olmaz. Yâni muhil, muhtâl-ün aleyh'in mutâlebesine mâlik olmadığı gibi muhtâl-ün aleyh de bu nedenle muhîle vermeye mâlik olmaz. Hattâ verse, muhtâl-ün leh için ödemesi gerekir. Zîrâ muhtâl-ün leh'in hakkı tealluk eden şeyi istihlâk etmiştir. Halbuki muhtâl; muhîl'in ölümünden sonra alacakîılariyie müsavidir, (aynı durumdadır). Yânî bu mallara muh-tâFin hakkı tealîuk eylese, uygun olan muhîl'in Ölümünden sonra ala-caklılanyle muhtâl'in aynı durumda olmamasıdır. Nitekim rehnde de böyledir. Bununla beraber, rehn koyan kimse alacaklılar ile aynı durumdadır. Çünkü muhil için mu'htâl-ün aleyh'in elinde olan mal ve muhil için muhtâl-ün aleyh'in üzerinde olan borç, havale akdi ile muhalin malı olmamıştır. Yed'en memlûk olmadığı zahirdir. Rakabe i'ti-bâriyle de memlûk olmamıştır. Çünkü havale, temlik için değil, belki nakl için konulmuştur. Şu hâlde alacaklılar arasında olur. Rehn alan kimse (mürtehin) ise, yed'en ve cinsen rehn konulan şeye (merhûna) mâlik olur. Şu hâlde rehn alan kimse için şer'an merhûna, bir nev'î ihtisas sabit olur; mürtehinden başkası için sabit olmaz. Şu hâlde mürtehinden başkasının ona rehnde ortak olması caiz olmaz. Mutlak havale, bunun aksinedir.
Bilmiş ol ki; havale, ya mutlak; ya da, mukayyed olur. Mutlak havale; Muhîi'İn muhâl-ün aleyh üzerindeki bir borcu ile veya onun elinde bulunan bir ayn'ryle kaydlanmaksızm dolu dizgin (ulu orta) yapması, yâhûd muhîl'in üzerinde alacağı olmayan ve kendisi için elinde bir mal bulunmayan kimseye havale etmesidir.
Mukayyed havaleye gelince; muhil için muhtâl-ün aleyh'in elinde emânet (vedîa) dan veya gasbdan bir mal olması yâhûd üzerinde borç olmasıdır. Muhil; «Benim için, senin üzerinde olan nıaidan vermen için; tâlib'in benim üzerimde olan bin akçasıyîa senin üzerinde havale ettim.» der, muhtâl-ün aleyh de kabul eder.
Musannif, mukayyed havalenin hükmünü açıklayınca, mutlak havalenin hükmünü, sununla açıklamak istemiştir: Mutlakm hükmü. mukayyedin hükmüne muhâlii'dir. Şöyle ki, mutlak havalede muhil, muhtâl-ün aieyhi aynla veya deynle mutâlebe eder. Ve muhtâl-ün aleyh onu muhîle vermeye kadir olur. Çünkü muhtâl-ün aleyh'in katında veya üzerinde muhalin hakkı için teaiîuk yoktur. Belki, onun hakkı muhtâl-ün aleyh'in zimmetindedir ve zimmetinde ödeme imkânı da vardır. Muhtâl-ün aleyh'in elinde olan ayndan, mağsûb ve emânet gibi olan şeyi veya üzerinde olan borcu almakla havâîe bâtıl olmaz.
Havale, gerek mutlak ve gerekse mukayyed olsun müsavidir. Birincisi; yânî mutlak havalenin bâtıl olması; mutlak onun elindeki ayn veya üzerindeki borç hususlarına hakkın teaîluk etmesine aykırı düştüğü içindir. Bâtıl kılan, hakkın teaîluk etmesidir.
İkincisi ise;.muhîl'in muhtâlden alma hakkı olmadığı içindir. Eğer muhtâl-ün aleyh, havale edilen borcu verirse, muhtâl'in hakkı tealluk etmiş olan şeyi vermiş olur. Şu hâlde, muhtâl-ün aleyh öder.
Muhil; «Ben, senin üzerinde olan alacağımı muhtâl-ün aleyhe havâîe ettim.» dese, eğer ihale eylediği şeyin mislini taleb ederse, muhîl'in sözünü kabûî etmez. Yânî bir adam, bir adamı, başkası üzerine bin akça ile havale etse; muhtâl-ün aleyh o bin akçayı muhtâla verse, ondan sonra veren kimse bin akçayı muhîl'den istediğinde; muhil; «Ben, senin üzerindeki bin akçamı havale ettim!» dese ve muhtâl-ün aleyh bunu inkâr etse; söz muhîlin değil, muhtâl-ün aîeyh'in-dir. Ve muhtâl-ün aleyh'in havaleyi ikrân, borçlu olduğunu ikrar değildir. Havaleyi kabul etmesi de, üzerinde borç olduğuna delil değildir.
Çünkü, her ne kadar muhtâî-ün aleyh üzerinde muhil için borç olmasa da, havale sahîh olur. Muhîl, istediği vakit muhtâl'in: «Benim, sende olan alacağımı bana havale ettin.» demesi de, borçlu olduğunu ikrar değildir. Yâni muhil, muhtâl'e; «Fülândan teslim aldığın şeyi bana ver. Çünkü ben, onu sana benim nâmıma teslim al, diye havale etmiştim. Sen benim, vekilim idin!.; dese, muhtâl dahi; «Benim için, senin üzerinde olan alacağı, bana havale ettin!» dese, söz mu-hıl'indir. Çünkü muhtâl, muhil'in borcu olduğunu iddia; o ise; inkâr etmektedir. Bu durumda söz, münkirindir. MuhÜ'in havaleyi ikrarı ve havaleye yönelmesi; muhtâl'in muhîl üzerinde borcu olduğuna ikrar olmaz. Çünkü havale lâfzı, vekâlette (pek az) [6] kullanılır.
Muhîl, borcu ödedikde muhtâl kabul etmese, muhtâl kabule zorlanır. Çünkü mutâlebenin, muhîle helâkla geri dönmesi ihtimâli vardır.
Muhtâl-ün aleyh'in hanesinin semeninden vermesi için, muhîl alacaklısını bir adama havale etse; muhtâl de kabul etse, havale sahîh olur. Çünkü muhîl ona, ifâsına kadir olduğu şeyi havale etmiştir. Zîrâ muhtâl-ün aleyh haneyi satriıaj'a kadirdir. Satmadan önce edâ vâcib olmadığı için muhîâl-ün aleyh, haneyi satmaya zorlanmaz. -Amma satarsa, ödemeye zorlanır. Çünkü vücûb, tahakkuk etmiştir. Eğer mu-hîî hanenin semeninden vermek üzere havale etse, havale sahih olmaz. Çünkü muhtâl, hanenin satılmasına kadir olmaz. Ancak muhîl, hanenin satılmasını emrederse, bu takdirde havale sahîh olur. Çünkü satmaya ve ödemeye kudreti vardır.
Bîr satıcı, satılan şeyin semenini müşteriye; satıcının alacaklısına havale etmek şartiyle satsa, satış bâtıldır. Çünkü bu, akdin gerektirmediği bir şarttır ve bunda satıcı için yarar (menfaat) vardır. Eğer satıcı; müşteriye semeni başkasından havale etmek şartiyle satsa, satış sahîh olur. Çünkü bu şart, akdin mûcebini te'kîd eder. Zîrâ havale âdeten zenginlik üzere ve en iyi şekilde ödenecek olana yapılır. Binâenaleyh, malın iyi olmasını şart koşmak gibidir.
Süftece, mekrûhdtır. Süftece, <Sîn) in Ötresi ve fethasıyle «Sefâ-tîc» in tekilidir. «Süfte» nin muarrebi (Arabçalaştırılmışı) dir. «Süf-te», muhkem. şeydir. Ödünç (karz) bununla adlandırılmıştır. Çünkü karzın işi muhkemdir. Bunun sureti şudur: Bir kimse, yol tehlikesini atlatmak için bundan istifâde ederek; başka bir memlekette olan arkadaşına vermesi için bir tacire bir meblâğı ödünç (karz) verir. [7]
Konular
- Rehn'de Tasarruf Ve Suç Babı
- Rehn Edilen Şeyler Hakkında Bir Fasıl
- Gasb Bölümü
- Gasb Edilen Şeyler Hakkında Bir Fasil
- İkrah (Zorlama) Bölümü
- Hacr (Tasarruftan Alıkoymak) Bölümü
- Oğlan Ve Kız Çocuğun Bulûğa Erişmesi Hakkında Bir Fasıl
- Me'zûn (Tasarruf Etmesine İzin Verilen Kimse) Bölümü
- Vekâlet Bölümü
- Aliş - Verişe Vekâlet Babı
- Alıp-Satmaya Vekil Olan Kimse Hakkında Bir Fasıl
- Husûmete (Da'vâya Çıkmaya) Ve Kabza (Teslîm Almaya) Vekâlet Bâbî
- Vekilin Azli Babı
- Kefalet Bölümü
- Kefalet Hakkinda Bir Fasıl
- Havale Bölümü
- Mudârebe Bölümü
- İzinsiz Mudârebe Hakkında Bir Bâb
- Ortaklik (Şirket) Bölümü
- Fâsid Şirket (Ortaklık) Hakkinda Bir Fasıl
- Muzaraa Bölümü
- Müsâkât Bölümü
- Da'vâ Bölümü
- Yemînleşme (Tehâlüf) Babı
- Hasım Olan Ve Olmayan Kimseler Hakkında Bir Fasıl
- İki Adamın Davâsi Babı
- Neseb Davâsi Babı
- Davâ Hakkında Bir Fasıl.
- Davâ Konusuna Ek
- İkrar Bölümü