Alıp-Satmaya Vekil Olan Kimse Hakkında Bir Fasıl
Alıp - satmaya vekîl olan kimsenin, kendisine şehâdeti red olunan kimse ile akid yapması caiz olmaz. Meselâ vekilin babası, dedesi, çocukları, torunları ile; kocanın karısı ile; efendinin kölesi ve mükâtebi ile; ortak oldukları şeyde şeriki ile akd yapması -böyledir. Vekilin, bunlar ile satma ve satın alma akdi yapması caiz olmaz. Çünkü töhmet yerleri, vekâletlerden müstesna kılınmıştır. Vekilin zikredilen kimseler ile alım ve satımı, onun hakkında şehâdetleri kabul edilmediği delili ile töhmet yeridir. [78] Bu akriin caiz olmaması; müvekkil, mutlak vekâlet vermediği zamandır. Fakat: «Dilediğine sat!> diyerek mutlak vekâlet verirse; bu takdirde mislî kıymeti ile zikredilen kimselere satması caiz olur. Bunu. Zeylaî (Rh.A.) zikretmiştir.
Nihâye'de denilmiştir ki: Satışa vekil olan kimse, şâyed zikredilen kimselere malı değerinden daha çok ile satarsa, hilâfsız caiz olur. Eğer çok aldanma (gabn-ı fahiş) ile değerinden daha aza satarsa, bi'i-icmâ' caiz olmaz. Eğer az bir aldanma (gabn-ı yesir) ile satarsa, imâm A'zam' (Rh.A.) göre; caiz olmaz. İmârneyn' (Kh. Aleyhimâ) e göre caiz olur. Eğer kıymetinin misli ile satarsa, İmânı A'zam' (Rh.A.) dan iki rivayet vardır.
Vekilin, kıymetten daha azı veya daha çoğu ile; eşya ve veresiye ile satması sahilidir. Çünkü satmak için vekîl kılınması mutlaktır. Şu hâlde töhmet yerinden başka yerde ıtlâkı üzere carî olur.
Vekilin rehn alması ve semenle kefîl alması da sahîhdir. Rehn, vekilin elinde zayi' olursa veya kefilde semen helak olursa, vekîl ödemez. Çünkü şer'î cevaz, ödemeye (zemâna) aykırıdır. Vekilin satın alması, mislinin kiymetiyle ve az aldanma ile mukayyed olur.
Az aldanma (gabn-i yesir); bilirkişilerden birinin biçtiği kıymettir. Hattâ vekilin çok aldanma ile satın alması bi'1-icmâ' caiz olmaz. Nihâye'de denmiştir ki: Bu sınırlama, o beldede vekilin satın aldığı mal için belli bir kıymet olmayan şeydedir. Köleler, binek hayvanları ve bunların benzerleri gibi. Amma, eğer o beldede ekmek, et ve benzerleri gibi kıymeti bilinen bir şey olur da vekîl ziyâde ederse, müvekkili nâmına nafiz [79] olmaz. Velev ki fazlalık, füls [80] ve benzeri gibi az bir şey olsun.
Bir 'adam, birini, bir kölenin satılmasına vekîl etse; vekîl de kölenin yansını satsa, satış sahîh olur. Çünkü lâfız, içtimâ' kaydından mutlaktır. Kölenin satın alınmasında, yansını satın alırsa, satışın sıhhati kölenin geri kalan yarısının satın alınmasına bağlıdır. Eğer vekîl, iki tarafın da'vâya çıkmalarından önce geri kalan yarısını da satın alırsa, köleyi müvekkilin alması lâzım gelir. Aksi takdirde vekilin olur; Çünkü bir kısmının satın alınması, ba'zan vesile olur da, âmir nâmına geçerli olur. Ancak kusurlu olan mebî' vekiline beyyine ile veya vekilin yeminden kaçmmasiyle, yâhûd sonradan meydana gelmiş olmayan kusurda vekilin ikrarı ile geri verilse, vekîl satılan şeyi âmire geri verir. Sonradan meydana gelen kusurda vekilin ikrâriyle âmire geri veremez, belki vekilin üzerinde kalır. Yâni b,ir şeyi satmak için vekîl olan kimse, şâyed o şeyi satsa ve kusur sebebiyle vekîle geri çevrilse; eğer o kusur, fazla parmak gibi misli sonradan meydana gelmeyen şeylerden olursa, çünkü fazla parmak, bu kadar müddette hâsıl olmaz vekîl o kusurlu olan şeyi âmire geri verir. Vekilin geri vermesi; gerek beyyine, gerekse vekilin yeminden kaçmmasiyle olsun veya misli hadis olmayan kusurda ikrâriyle olsun müsavidir.
Vekâlette asi olan husûsî olmasıdır. Bundan dolayı müvekkil; «Seni, malıma vekîl kıldım!» dese, ancak müvekkilin malını korumaya vekîl olur.
Mudârebe [81] de asi olan umûmî olmasıdır. Bundan dolayı, eğer müvekkil; «Seni, mudârib yaptım.» dese, o kimse bütün nev'üerde mudârib (ortak) olur. Vekil veresiye satsa ve âmir. veki-e; «Ben. sana peşin satmayı emrettim!» dedikde; o da; «Sen, mutlak söyledin!-) dese, vekâlette asıl, takyîd olduğuna binâen, amir tasdik edilir.
Mudârebede ise, mudârib tasdik edilir. Yânî mudârib, veresiye satsa ve mal sahibi; «Ben, sana peşin satmayı emrettim!» dedikde, o da; «Mutlak söyledin!» dese, mudârebede asi olan ıtlak olduğu için, mudâribin sözü tasdik edilir. Bunun açıklaması «Mudârebe Bölümü» nün sonunda inşâallah gelecektir.
İki vekilden birinin tek başına tasarruf etmesi caiz [82] olmaz.
Çünkü müvekkil ikisinin re'yine razı olmuştur. Her ne kadar bedel takdir edilmiş olsa bile, yalnız birinin re'yine razı değildir. Çünkü bedelin takdir edilmesi, ziyâde ve eksikde ve satıcı ile müşterinin ihtiyarında ve bunların benzerinde re'y kullanılmasına mâni' değildir. Bu iki vekilin bir araya gelmesinde mâni' bulunmayan, içersinde re'y e muhtâc olunan ve ikisinin bir sözle tevkil edilmediği tasarruf dadı r.
Musannif birincisini şu sözüyle zikretmiştir: İki vekilden birinin tek başına tasarruf etmesi, ancak husûmette caiz olur. Çünkü husûmette ikisinin bir araya gelmesi, mahkemede çekişmeye ve gürültüye yol açtığı için imkânsızdır.
Musannif ikincisini şu sözüyle zikretmiştir: İki vekilden birinin tek başına tasarruf etmesi, ancak emânetin geri verilmesinde, borç ödenmesinde ve İvazları olmayan boşama ile köle âzâdda caizdir. Çünkü bunlardan hiç birinde re'ye [83] muhtaç olmaz. O bir ta'bîr-i mahz-dır. [84] Bir kişi ile iki kişinin sözü müsavidir. Eğer müvekkil, ikisine; «Dilerseniz ikiniz boşaym!» veya «Kadının işi ikinizin elindedir!» dedi ise, birinin tek basma tasarruf da bulunması caiz olmaz. Çünkü bu tevkil, işi ikisinin dilemesine bırakmak (meşîetine tefviz etmek) tır. Şu hâlde meclise münhasırdır. (Yalnız orada yapılır). Ya da, boşama ye âzâdm ivazla olmasıdır. Çünkü ivazla olan şey, re'ye muhtaç olur.
Musannif, üçüncüyü şu sözüyle zikretmiştir: Müvekkilin iki ve-kîle tevkili bir tek söz ile olmamalıdır, belki ard arda olmalıdır. Bu takdirde ikisinden birisinin tek başına tasarrufu caiz olur. Çünkü müvekkil, ayrı ayrı her birinin re'yine tevkili vaktinde razıdır. İmdi, bu rızâ değiştirilmez. Eğer müvekkil, ikisini bir tek söz ile vekil ederse, zikredilenin aksinedir. Çünkü, her ne kadar ikisinden biri hür ve âkil baliğ" ve diğeri köle veya üzerine hacr edilmiş küçük çocuk (sabi-i mahcur) olsa da, ikisinden biri tek başına tasarruf edemez. Zîrâ müvekkil, tevkili vaktinde ikisinin re'yine razı olmuştur. Bu, değişmez. İkisinden biri arkadaşının huzurunda tasarruf etse. eğer arkadaşı izin verirse, caizdir. İzin vermezse, caiz olmaz. Eğer biri gâib olup izin verirse, cüz olmaz. Bunu Zeylaî (Rh.A.) zikretmiştir.
Borcu Ödemeye vekil olan kimse, buna zorlanmaz. Çünkü o kimse, bir şey ödememiş yalnız âmir nâmına teberru'da bulunacağını va'det-miştir. Kefîl, bunun aksinedir. Çünkü kefil, ödeyici (zamîn) dir,
Vekîl. başkasını ancak âmirin izni ile vekîl eder. Ya da, müvekkilin; «Reyinle amel eyleU demesiyle veya bunun benzeri ile meselâ; «Dilediğini yap!» demesiyle, başkasını vekîl eder. Eğer âmirin izni ile başkasını vekîl ederse, o ikinci vekîl âmirin vekili olur. O vekîl, müvekkilin azliyle veya ölmesiyle azledilmiş olmaz. İkisi de birinci mü-" vekkilin ölmesiyle azledilmiş olurlar. Bunun açıklaması yakında «Kâ-dî'nm Edebi» bahsinde, inşâellâhu Teâlâ gelecektir.
Vekîl, âmirinin izni olmaksızın başkasını vekîl etse; ikinci vekîl, ikinci müvekkilin yanında akd yapsa veya ikinci müvekkil bulunmadığı zaman akd yapsa ve ikinci müvekkile haber ulaştıkda akdine izin verse yâhûd birinci müvekkil o semeni takdir etse, akd sahîh [85] olur.
. İlk iki suretin delili şudur: Çünkü maksûd ki re'yin huzuru (tasarının hatıra gelmesi) dur iki surette de hâsıl olmuştur. Üçüncü suretin delili ise; onda re'ye ihtiyâç zahiren semenin takdiri içindi. O da, hâsıl olmuşdur. Amma müvekkil, iki vekil görevlendirse ve semeni de takdir etse, bu, zikredilenin aksinedir. Çünkü müvekkil, iki vekile semeni takdir ile beraber işi bırakınca, anlaşılır ki, müvekkilin maksadı, ziyâdede ve müşterinin ihtiyarında .ikisinin re'yinin bir araya gelmesidir. Nitekim daha önce geçti.
Müvekkil, vekile; «Karımın işini sana bıraktım!» dese, boşamaya vekil olur ve meclise bağlı kalır. Eğer o vekîl, o meclisde boşarsa, sahih olur. Boşamazsa, talâk sahîh olmaz. Müvekkilin;. «Seni, karımın işinde vekîl ettim!» demesi, zikredilenin aksine olup meclis ile bağlı kalmaz. Eğer meclisden sonra boşarsa, talak sahîh olur.
Başkasına velî olmayan kimsenin, onun hakkında tasarrufu caiz olmaz. Çünkü tasarrufun sıhhati velayete dayanır. Velayet olmayınca, tasarruf da caiz olmaz.
Şâyed bir köle veya bîr mülkâteb yâhûd bir zimmî, hür Müslüman olan küçük çocuğunun malım satsa veyâhûd onlardan biri o malda bir şey satın alsa, caiz olmaz. Çünkü onların hür Müslüman küçük çocuk üzerine velayetleri yoktur. Keza onlardan bîrinin, hür Müslüman
olan (küçük kızını evlendirmeye velayeti olmadığı için bu da caiz olmaz. [86]
Konular
- Ariyet (Ödünç) Bölümü
- Vedia (Emânet) Bölümü
- Rehn Bölümü
- Rehn Olabilen Ve Rehn Edilmesi Sahih Olan Veya Olmayan Şeyler Babı
- Güvenilir (Adl) Kimsenin Yanına Konan Rehn Babı
- Rehn'de Tasarruf Ve Suç Babı
- Rehn Edilen Şeyler Hakkında Bir Fasıl
- Gasb Bölümü
- Gasb Edilen Şeyler Hakkında Bir Fasil
- İkrah (Zorlama) Bölümü
- Hacr (Tasarruftan Alıkoymak) Bölümü
- Oğlan Ve Kız Çocuğun Bulûğa Erişmesi Hakkında Bir Fasıl
- Me'zûn (Tasarruf Etmesine İzin Verilen Kimse) Bölümü
- Vekâlet Bölümü
- Aliş - Verişe Vekâlet Babı
- Alıp-Satmaya Vekil Olan Kimse Hakkında Bir Fasıl
- Husûmete (Da'vâya Çıkmaya) Ve Kabza (Teslîm Almaya) Vekâlet Bâbî
- Vekilin Azli Babı
- Kefalet Bölümü
- Kefalet Hakkinda Bir Fasıl
- Havale Bölümü
- Mudârebe Bölümü
- İzinsiz Mudârebe Hakkında Bir Bâb
- Ortaklik (Şirket) Bölümü
- Fâsid Şirket (Ortaklık) Hakkinda Bir Fasıl
- Muzaraa Bölümü
- Müsâkât Bölümü
- Da'vâ Bölümü
- Yemînleşme (Tehâlüf) Babı
- Hasım Olan Ve Olmayan Kimseler Hakkında Bir Fasıl