Gasb Edilen Şeyler Hakkında Bir Fasil
Gâsıb, gasb ettiği şeyi kaybedip kıymetini Ödese; gasb vaktine müstenid olduğu hâlde o şeye mâlik olur. [Gasb edilen malın mâliki muhayyerdir. Dilerse Ödetip kıymetini alır; dilerse bulununcaya kadar bekler.] İmâm Şafiî (Eh.A.); «Gâsıb, ona mâlik olmaz.» demiştir. Çünkü gasb, hâlis tecâvüzdür. Mülk için mûcib olmaz. Çünkü mülk, şer'î hükümdür. Şu hâlde, meşru sebeb ister.
Bizim'delilimiz şudurr Mal sahibi; mağsûbun bedeline kemâliyle mâlik olmuştur. Yâni rakabeten ve yed'en mâlikdir. İmdi bedel ile müb-del, bir şahsın mülkünde bir araya gelmesin diye, gasbedilen^şeyin, sahibinin mülkünden çıkması vâcibdir. Gâsıbm mülküne girmesi de yâ-cibdir. Eğer vâcib olmasa, sâhibsiz, mülkün sabit olması lâzım gelir.
Eğer sahihi, kıymetinin fazlalığını isbât edemezse; gâsıb, gasbed-diği şeyin kıymetinde' yemini ile tasdik edilir. Yâni mal sahibi, gasbe-dilen şeyin kıymetinin fazla olduğunu iddia edip; gâsıb inkâr ederse, mal sahibi ziyâdeyi Isbât ettiği takdirde, şâhidlerin şehâdeti makbul olur. Aksi hâlde, diğer da'vâlarda olduğu gibi, gâsıb yeminiyle ziyâdeyi kabul etmemekde tasdik edilir.
Gasbedilen şey meydana çıkıp, kıymeti, gâsıbm ödediğinden fazla olursa,,gâsıb yemini ile beraber sözüyle te'minat da vermişse, mal sahibi gasb edilen şeyi alıp, ivazım (bedelini) gftsiba çevirir. Ya da, önceki ödemeyi devam ettirir. Çünkü, bu mikdâra rızâsı fazlalık iddia ettiği cihetle tamâm değildir. Daha azını alması, beyyinesi olmadığı İÇİnEğer gâsıb, mâlikin sözüyle veya hüccetiyle yâhûd gâsıbın yeminden kaçmnıasiyle ödese; gasbedilen şey gâsıbın olur ve mal sahibi için muhayyerlik yoktur. Çünkü mal sahibi, bu mikdâr ile mübadeleye razı olup ancak bu miktarı iddia etmiştir. Gâsıbm, sattıkdan sonra ödediği malın satışı geçerlidir. Köle âzâdı böyie değildir. Yânî gasb ettiği köleyi âzâd ettikden sonra ödese, geçerli olmaz. Çünkü gâsıb için sabit olan mülk eksiktir. Zîrâ müsteniden sâbitdir. Müsteniden sabit olan- " ise, bir bakımdan sabit, bir bakımdan da sabit değildir. Nakıs olan mülk, satışın geçerli olması için yeterlidir. Âzâdda, yeterli değildir.
Gasbediîen şeyin fazlalıkları mutlak olarak ödenmez. Yânî gerek fazlalıklar bitişik olsun; semizlik ve güzellik gibi, veya ayn olsun; yavru* ve meyve gibi, müsavidir. Ancak tecâvüz ile veya istedikten sonra . vermemekle ödetilir. Çünkü o fazlalıklar, emânettir ve hükmü de budur.
Gasbedilen cariyenin doğurmakla eksilen şeyi ödetilir ve çocuğu sebebiyle zorlanır. Yânî gasb edilmiş câriye çocuk doğursa, eksileni gâsıb öder. Eğer çocuğun kıymetinde o eksiğe yetecek şey bulunursa eksik; çocuk ile tamamlanır ve eksiğin ödenmesi gâsıbdan düşer. Eğer çocuğun kıymeti, cariyenin eksiğine yetmezse, çocuğun hesâbmca düşer.
Gâsıb, gasb ettiği cariyeye zina edip ıgebe kaldıkda; gebe olarak sahibine geri verilse, imdi o câriye çocuk doğurup, o sebeble Ölse, gâsıb o cariyenin kıymetini öder. Çünkü, cariyeyi aldığı gibi geri vermemiştir, Zîrâ, cariyeyi aldığında, o cariyede telef sebebi mün'akid olmamıştır. (O da doğurmaktır.) Geri verdiğinde ise, bu sebeb mevcûddur. Binâenaleyh, gâsıbın elinde câriye bir suç işleyip, o suç sebebiyle öldü-. rülmüş gibi olur. Veya o câriye, geri verildikden sonra o suç için verilmiş gibi olur, ki sahibi, bakiyyesini gâsıbdan alır. Bu da öyledir.
Hür kadın, cariyenin aksinedir. Yânî bir adam, hür bir kadım gasb ve zorla zina edip, kadın o zinadan gebe kalıp, lohusalığında ölse, gasb sebebiyle ödenmez. Tâ ki, geri çevirmek fâsid olunca, almanın Ödenmesi bakî kalsın.
Gâsıb, gasb ettiği cariyeye zina etse, câriye ondan gebe kalıp bir çocuk doğursa, ve gâsıb; «Çocuk bendendir!» diye iddia etse, mâliki razı ettikden sonra neseb sabit olur. Çünkü; ödetme hakkı olan kimsenin ödetmesi şübhe irâs eder; neseb ise, şübhe ile sabit olur. Nitekim karısından başka bir kadm onunla zifaf olunsa (gerdeğe girse), neseb sabit olur. Cariyeden doğan o çocuk köledir. Çünkü hürriyet, şübhe ile sabit olmaz. Kâfi'de de böyle denmiştir..
Gasbedilen hayvana binilmesi, evde oturulması ve kölenin hizmette kullanılması gibi menfaatler, gasb ve İtlaf sebebiyle ödetilmez. Menfaatlerin gasb edilmesinin sureti şudur: Meselâ bir kimse, bir köleyi gasb edip bir ay tutar ve onu kullanmaz; ondan sonra efendisine geri verir. Menfaatleri itlaf etmenin sureti ise; köleyi bir ay kullanıp, ondan sonra efendisine geri vermekdir. Kâfî'de de böyle denmiştir.
Belki gasbedilen şeyden kullanmakla eksilen mikdâıı öder. Meğer kî, gasbedilen şey; vakıf veya yetim malı ola. Bunların menfaatleri ödenir, îmâdiyye'de ve başkasında böyle denmiştir.
Müslümanm gasb edilen şarâbı ve domuzu ödenmez. Meselâ bir Z'immî İslâm Dînine girip elinde şarâb ve domuz bulunur; başka bir kimse o şarâbı ve domuzu gasb ve itlaf ederse, ödemez. Çünkü şarâb ile domuz, Müslüman hakkında mal değildir. Zimmînin şarâbı ve domuzu, Müslümanınkinin aksinedir. Bunları teief eden öder. Çünkü şarâb ve domuz, Zimmî hakkında maldır.
Bir kimse Müslümanm şarâbını gasb edip: kıymetsiz bir şey ile sirke yapsa; meselâ, gölgeden Güneş'e ve Güneş'den gölgeye nakl etmekle sirke olsa veya ölmüş bir hayvanın derisini gasb edip toprak ve Güneş gibi kıymetsiz bir şeyle dibâğat etse; mâlik o sirkeyi ve deriyi bir şey vermeksizin (meccânen) alır. Çünkü gâsıb için bunların hiç birinde kıymeti olan mal yoktur. Dibâğat, o gasbedilen şeyin maliyetini ve kıymetliliğini göstermek içindir. Bu durumda, giyeceği yıkamak gibi olur. Eğer gâsıb, o sirkeyi ve dibâğat ettiği deriyi itlaf etse, öder. Çünkü, başkasının mülkünü telef etmiştir. Eğer o şarâbı, kıymeti olan bir şeyle; meselâ, tuz ile sirke yaparsa, o sirkeye mâlik olur. Mâlik, gâsıbdan bir şey alamaz. Çünkü şarâb, Müslüman hakkında kıymeti olan mal sayılmaz. Tuz ise, kıymeti olan maldır. Bu durumda, gâsıbın tarafı tercih edilir. Ve o sirke bir şey ödemeksizin gâsıbın olur. Eğer gâsıb Ölmüş hayvanın delisini kıymet biçilir şeyle; meselâ, palamut yaprağı ve saman ufağı ve bunların benzeri ile dibâğat ederse, mâlik o tabaklanmış deriyi alır. Dibâğatla artmış olan kıymeti gâsıba geri verir. Çünkü bu dibâğatla deriye gâsıbın kıymeti olan malı bitirmiştir. Giyecekde boya gibi, ki bu durumda gâsıbın tarafı tercih edilir. .
Eğer değeri olan mal ile dibâğat ettikden sonra gâsıb o deriyi itlaf etse, Ödemez. Çünkü ğâsıto başkasının malını itlaf etmemiştir.
Gâsıb, mi'zef [9] gibi bir'eğlence âletini kırsa, mi'zef; topuz, mizmâr [10], def, davul ye tanbûr gibi eğlence âletidir. eğer o âlet, eğlenceden başkasına elverişli ise, kıymetini öder. Tanbûrda, oyulmuş ve kendisinden faydalanılan ağacı Öder. Diğerlerinde, bunun benzeri kendisinden faydalanılan şeyi öder.
Keskini eşmiş olan hurma şırasını ve pişirmekle .yansı giden sıvıyı dökmekle, Öder. Bunların ma'nâları «Eşribe Bahsi» nde geçmişdi. Bu ikisinin kıymetlerini öder. Yoksa, misillerini ödemez. Çünkü Müslüman, onların aynlarmı temellükden men edilmiştir. Ama .temellük ederse, caiz olur.
Eğer bir Nasrânî'nin salibini (haçını) telef etse, saüb olduğu hâlde kıymetini öder. Çünkü Nasrânî hakkında kıymeti olan maldır ve o Nasrânî'ye bu hak tanınmıştır. Binâenaleyh, ona taarruz etmek caiz değildir.
Bu zikredilen şeylerin satılması; İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, sa-hihdlr. İmâmeyn (Rh. Aleyhimâ); «Ödenmez; ve satılmaları sahih değildir.» demişlerdir.
Ba-'zıları demiştir ki: Anlaşmazlık (hilâl), eğlence için çalman def ile davuldadır. Gaziler için çalman ve düğünlerde çalınması mubah olan defi itlaf ederse, ihtilafsız öder. [11]
İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) in delili şudur: Bu zikredilen şeyler ma'siyet için hazırlanmıştır. Öyle ise, şarâb gibi, kıymet biçilmesi bâtıl olur. İmâm .Vzam' t Rh.A. ı in delili işe .şudur: Bu zikredilen şeyler, ba'zı helâl vecihierde faydalanmaya elverişli oldukları için raai sayılırlar. Velev ki helâl olmayan şeye de elverişli olsunlar. Binâenaleyh, bunlar şarkıcı câriye ve benzerleri gibidirler. Tokuşan koç, uçucu güvercin ve dövüşçü horoz ve enenmiş köle gibi ki, zikredilen işlere elverişli değillermiş gibi bunlara kıymet biçmek gerekir. İnsanlar arasında fesâd çok olduğu için, fetva; îmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) in sözü üzeredir. Kâff'de de böyle denmiştir.
Bir kimse, başkasının kölesinin bukağısını [12] veya hayvanının yularını çözse yâlıûd hayvanının ahır kapısını veyâhûd kuşunun kafesini açsa da bunlardan her biri kaçsa hayvanda ve kafesde, İmâm Mu-hammed (Rh.A.) ayrı görüştedir veya kendisine ezâ eden kimseyi sultâna şikâyet etse de onun eziyetini sultâna şikâyet etmeksizin gİ-deremese yâhûd fâsıklık yapan kimseyi sultâna şikâyet etse ve o kimse bunun yasağını tutmasa yâhûd sâî (şikâyetçi), ba'zan ödeten ve ba'-zan ödetmeyen sultânın yanında; «Falan kimse mal buldu.» dese,, sultân da o fülâna ödeme emri verse, bu suretlerde, ödemez. Çünkü, se-beb yoktur. Bir de, araya muhtar olan failin fiili girmiştir. Eğer sultân, o fülâna kesinlikle Ödetirse, sâî (şikâyetçi) Öder. Yâni o sultânın âdeti elbette ödetmek ise, sâî ittifakla öder. Çünkü, sebeb olmuştur. Keza, eğer sâî sultâna haksız olarak şikâyet ederse, îmâm Muhammed' (Eh.A.) e göre, koğuculuktan menetmek için şikâyetçi Öder. İmâm Muhammed' (Rh.A.) in sözüyle fetva verilir.
Bir kimse, başkasının kölesine; «Kaç!» diye emretse veya; «Kendi- Öyİe iso helâl olmayıp hayâtta olar* belli bir kadının vasfını içine alan sözlerle, o kadın hayâtta oldukça, şarkı söylemek helâl olmaz. Eğer o kadın ölmüşse onu vas-fetmek, ona kavuşmaktan artık ümid kesildiği için zarar vermez. Bu hususta tüysüz delikanlı da o kadın gibidir. Şarâb ve benzerini teşvik edici bir vasıf üzerine delâlet eden sözlerle şarkı söylemek helâl olmaz. Çünkü bu, insanı içki içmeye ve onun meclisinde bulunmaya teşvik eder ve ona çeker. Bu ise, şeriat nazarında bir cerîme (günâh) dir. Müslüman olsun, Zimmî olsun, insanların hicvine (kötülenmesine) delâlet eden sözlerle şarkı söylemek do helâl olmaz. Çünkü bu, din nazarında haram kılınmıştır, öyle ise, bununla şarkı söylemek ve onu dinlemek helâl olmaz.
Hikmet ve mev'İzaîara şâmil oian; çiçek, güzel kokulara, yeşilliğe, çimene, renklere, suya ve bunların benzerine şâmil olan-veya haram kılınmış olan bir fitneyi gerektirmediği zaman, muayyen olmayan bir insanın cemâline, güzelliğine şâmil olan sözlerle şarkı söylemek ise mubâhdır. Kendisinde hiçbir zarar yoktur. (Kitâb-'ui-Fıkh alâ'I-Mezâhib'il-Erbaa; A. el-Cezîrî) ni öldür!» dese, köle de kaçsa yâhûd kendisini öldürse, emreden kimsenin, kölenin kıymetini ödemesi gerekir.
Eğer ona; «Sahibinin malını telef et!» diye emretse. köle de telef etse, emreden ödemez. Çünkü emreden kimse, kaçmayı veya öldürmeyi emretmekle gâsıb olmuşdur. Zira. köleyi o fiilde kullanmıştır. Fakat, efendisinin malını telef etmesini emretmesiyle gâsıb olmaz. Ancak, kölenin gâsıbı olur. Gasbedilmiş köle ise, mevcûddur, helak olmamıştır. Telef, kölenin fiili ile olmuştur. İmâdiyye'de de böyle denmiştir.
Bir kimse; başkasının kölesini kendisi için kullansa; meselâ, köleye; «Şu ağaca çık ve meyvesini silk de, sen ve ben yiyelim!» dese, emreden kimse, o kölenin köle olduğunu bilmese bile. veya o köle: «Ben hürüm!» demiş olsa, heiâk olduğu takdirde, kölenin kıymetini öder. Çünkü, o köleyi kendi menfaatinde kullanmıştır. Eğer köleyi başkası için kullansaydi, Ödemezdi. Meselâ; köleye: «Şu ağaca çık ve yemişini silk de, ye!» deseydi, bu sözde, gâsıb olmazdı. İmâdiyye'de de böyle denmiştir. [13]
Konular
- Hîbe'den Dönmek Babı
- Şarta Bağlı Hibe Hakkında Bir Fasıl
- Kira Bölümü
- Fâsid Kiralama Babı
- Kiralamaya Dâir Bir Bâb
- Kiralamanın Fesh Edilmesi Babı
- Çeşitli Mes'eleler
- Ariyet (Ödünç) Bölümü
- Vedia (Emânet) Bölümü
- Rehn Bölümü
- Rehn Olabilen Ve Rehn Edilmesi Sahih Olan Veya Olmayan Şeyler Babı
- Güvenilir (Adl) Kimsenin Yanına Konan Rehn Babı
- Rehn'de Tasarruf Ve Suç Babı
- Rehn Edilen Şeyler Hakkında Bir Fasıl
- Gasb Bölümü
- Gasb Edilen Şeyler Hakkında Bir Fasil
- İkrah (Zorlama) Bölümü
- Hacr (Tasarruftan Alıkoymak) Bölümü
- Oğlan Ve Kız Çocuğun Bulûğa Erişmesi Hakkında Bir Fasıl
- Me'zûn (Tasarruf Etmesine İzin Verilen Kimse) Bölümü
- Vekâlet Bölümü
- Aliş - Verişe Vekâlet Babı
- Alıp-Satmaya Vekil Olan Kimse Hakkında Bir Fasıl
- Husûmete (Da'vâya Çıkmaya) Ve Kabza (Teslîm Almaya) Vekâlet Bâbî
- Vekilin Azli Babı
- Kefalet Bölümü
- Kefalet Hakkinda Bir Fasıl
- Havale Bölümü
- Mudârebe Bölümü
- İzinsiz Mudârebe Hakkında Bir Bâb