Vekilin Azli Babı
Vekil, müvekkilin azl etmesiyle vekillikden ayrılmış olur. Çünkü vekâlet onun hakkıdır. Şu hâlde, müvekkil o hakkı ibtâl edebilir. Ve-^ kil, kendisini azl etmekle, meselâ; «Ben, kendimi azl ettim!» demekle
de vekîllikden ayrılmış olur. Her iki surette de, biri diğerini azl ettiğini bilmesi şarttır. Yâni müvekkil vekili azl etse, vekilin azl edildi-. ğini bilmesi ve vekil kendisini azl etse, müvekkilin bilmesi şarttır. Hattâ azlin haberi vekile ulaşmasa, vekil vekillikde devam eder ve bir adlin veya âdil olmayan iki kimsenin ihbâriyle azlini öğreninceye kadar tasarrufu caizdir.
Bilmiş ol ki, vekâlet, haber-i vâhid, yâni bir kişinin bildirmesi ile sabit olur. O bir kişi, hür olsun köle olsun, âdil olsun fâsık olsun, erkek olsun kadın olsun, küçük çocuk olsun, yetişkin olsun müsavidir. İmâ-meyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, azli de böyledir. İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre azl, ancak aded veya adaletle sabit olur.
Vekil, müvekkilin ölmesiyle de azl edilmiş oiur. Kudûri'nin ibaresi böyledir. Kâfi ve Vikâye'nin İbaresi; «İkisinden birinin ölümüyle azl edilmiş olur.» şeklindedir. Burada vekili zikretmekde fayda olmadığı için ben onu terk ettim.
Müvekkil ile vekilin ikisinden birinin cünûn-i mutbık ile delmne-siyle de vekîl azl edilmiş olur. Çünkü deliliğin azı, bayılma hükmündedir. Cünûn-i mutbık, İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, bir aydır. İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, tam bir yıldır. Sahîh olan kavi [97] de budur.
Müvekkil ile vekilin ikisinden birinin -mürted olduğu hâlde dâr-i harbe kaçtığına hükm edilmesiyle de azl edilmiş olur. Çünkü ikisinden birinin dâr-ı harbe mürteci olarak ulaşması ancak hâkimin hükmüyle sabit olur. Hâkim ulaştığına hükm ederse, bil'icmâ' vekâlet bâtıl olur. Hâkimin hükmünden önce vekâlet ise; İmâm A'zam' (Rh. A) a göre, mevkûfdur.
Bu zikredilen şeyler ile vekilin azline sebeb şudur: Çünkü vekâlet, gayr-i lâzım olan bir akddir. Binâenaleyh 'bekası için ibtidâ hükmü vardır ve her an devam etmek için başlangıçta şart kılman şey şartdır.
Bu Izlkredilen suretlerde vekilin azl edilmiş olması; tevkil başkasının hakkına müteallik olmadığı vakittedir. Eğer tevkil başkasının hakkı iîe ilgili olursa, bu takdirde azl edilmiş olmaz. Meselâ, rehnin satılmasında vekâlet şart kılınırsa nitekim daiha önce geçti veya karısının işini karısının elinde bırakıp, ondan sonra koca delirir-se; hâl böyledir.
Vekil, müvekkilin kendi tasarrufu ile de azl edilmiş olur. Şöyle ki: Vekil, müvekkilin emrini yerine getirmekden âciz oldukda, müvekkil o işi kendisi yapmakla, vekil azl edilmiş olur. Nitekim, kölesini âzâd etmek veya kitabete kesmek yâhûd bir kadın tezvîc etmek veyâhûd bir şey satın almak veya talâk yâhûd huT için veyâhûd kölesini satmak için vekil edip, sonra müvekkil kendisi kölesini âzâd veya mükâteb etse, evlendirse veya bir şey satın alsa, yâhûd üç veya bir defa boşasa ve kadının İddeti de geçip gitse, yâhûd kadını mu-hâlaa etse veya kendisi satsa, eğer müvekkil bu zikredilen şeylerden birini yaparsa, vekil o fiilden âciz olup bi'z-zarûre vekâlet bâtıl olur. Hattâ, müvekkil, kadını bir defa boşasa ve iddet devam etse, vekâlet bakî olur. Çünkü tevkil edildiği şeyin yerine getirilmesi mümkündür. Eğer müvekkil kendisi bir kadmı tezevvüc edip, ondan sonra bâ-yinen boşarsa, vekilin o kadını müvekkile tezvîc etmesi caiz olmaz, Çünkü ihtiyâcı ortadan kalkmıştır. Amma önce o kadınla vekil evlenip, sonra boşarsa onu müvekkiline tezvîc edebilir. Çünkü hacet bakîdir.
Şâyed satılan şey, müvekkilin eski mülküne dönse, vekâlet de geri döner. Yânî bir kimse, birini, kölesini satmaya vekîl ettikden sonra köleyi kendisi satsa, ondan sonra köle kusurlu olduğu için kadının hükmü ile müvekkile geri verilse, vekil olan adamın o köleyi satması caiz olur
Yine; iki adamdan her biri, köleyi satmak için vekîl etse de; o iki müvekkilin birisi köleyi satıp sonra köle ayb ve kusur sebebiyle geri verilse, iki müvekkilden her birinin köleyi ikinci defa satması caiz olur. Fetâvâ-yı Suğrâ'da da böyle denmiştir.
Ya da, mülkünün eseri bakî kalsa; nitekim karısı iddette iken onu bir defa boşasa, hüküm böyledir. Geri kalan talâklar için vekîHn tasarrufu imkânsız değildir.
İki ortağın ayrılması ile dahî her ne kadar ortak, ayrılmayı bilmese bile vekîl azl edilmiş olur. Bu mes'ele, iki şeye ihtimâllidir. Biri şudur ki; ayrılma iki malın helak olmasıyle olur veya birinin malı, satın almadan önce helak olmasıyle olur. Bu durumda ortaklık, bununla bâtıl olur. Onun zunnmdaki vekâlet de ortaklığın bâtıl ol-masıyle bâtıl olur. Gerek ortaklar helak olduğunu bilsinler, gerekse bilmesinler fark etmez. Çünkü, eğer vekâletde, ortaklık akdi sırasında açıklanmadı ise, bu hükmen azldir. İkincisi şudur: İki ortağın biri veya ikisi de malda tasarruf için bir kimseyi vekîl etseler, caiz olur. Eğer iki ortak ayrılsalar, tevkilde izni belirtmemişlerse, bu vekil onlardan hangisi tevkil etmediyse, onun hakkında azl edilmiş olur.
Biz, bu iki vechi şunun için zikrettik; çünkü ayrılma zahiri üzere kalsaydı, fakîhlerin; «Eğer ortak bilmezse» demeleri doğru olmazdı.
Çünkü ikisinden birinin, arkadaşının bilgisi olmaksızın vekâleti müs-telzim olan ortaklığı yalnız basma fesh etmesi sahîh olmaz.
Eğer müvekkil mükâteb olursa, vekil müvekkilinin aczi sebebiyle; me'zûn köle olursa, hacri sebebiyle dahi azl edilmiş olur. Nitekim daha Önce geçti ki, gayr-i lâzım olduğu için vekâletin bekası başlangıcı ile mu'tefoerdir. İmdi devam hâlinde başlangıçtaki şart muteberdir; ve acz ile bâtıl olunca vekîl gerek bilsin, gerekse bilmesin, vekâlet de bâtıl olur. Çünkü butlan hükmîdir. Nitekim daha önce geçti.
Mükâtebin aczi sebebiyle vekilin azi edilmesi ve me'zûn kölenin hacri sebebiyle vekilin azl edilmesine dâir zikredilen şeyler, akdlerde ve da'-vâlardadır. Borcu Ödemede veya almada değildir. Çünkü köle, üzerine aldığı şeyi îfâ etmekle mükelleftir. Onun için kendi nâmına vâcib olan şeyin Ödenmesini istemek hakkı vardır. Çünkü o şeyin yâcib olması, kölenin akdi ile olmuştur. Hakkı bakî kalınca, vekâlet üzere tevkili de bakî kalır. Nitekim mü'bâşeretiyle akdin yapılmasından, ve hacrden sonra, îbtidâen onu vekîl etse, hüküm budur.
Me'zûn kölenin vekili, kölenin efendisinin azliyle azl edilmiş olmaz. Çünkü efendinin, kölenin vekilini asli, özel bir hacrdir; Ticârete izin ise, ancak umûmî izin olur. Şu hâlde efendinin azli, bâtıl olur.
Görülmez mi ki, izm devam etmekle beraber, efendi tevkilinden nehy etmeye mâlik değildir. Bunu, Zeylaî (Rh.A.) zikretmiştir.
Bir kimse, bir adama; «Ben, seni şu şeye, her ne vakit azî edersem, vekilim oiman şartıyla tevkil ettim.» dese, imdi o müvekkil vekili azl etse, azl edilmiş olmaz. Belki müvekkil için evvelce olduğu gibi vekil olur. Bu vekâlete, vekâlet-i devriyye adı verilir. Eğer müvekkil bu vekili, vekâletten çıkaracak şekilde azl etmek isterse, azlederken: «Ben, seni azl ettim, ondan sonra yine azl ettim!» demelidir. Çünkü müvekkil: «Ben, seni azl ettim!» dedikde, vekil lâfzın zahirine 'bakarak azl edilmiş olur; şart mevcûd olduğu için de yine ta'yîn edilmiş olur. Zira «Seni ne zaman azl edersem, benim vekilim-sin!» demişti. Bundan sonra: «Ben, seni azl ettim.» dedikde, bu lâfz ile ikinci vekâletten azl edilmiş olur. Çünkü, «Her ne vakit (meta) kelimesi, 'vakitlerin umumunu ifâde eder, yoksa fiillerin umûmunu ifâde etmez. O da, azldir. Eğer müvekkil; «Her defa, ben seni azl ettikçe, sen yine vekîlimsin!» dese, o vekîl azl edilmiş olmaz. Belki her defa azl ettikçe vekîl olur. Çünkü; «Her defa (küllemâ)» lâfzı, filîlerin umûmunu ifâde eder. Eğer müvekkil, onu azl etmek isterse, bu vekîli azlinde; «Vekâlet-i muallakadan [98] döndüm!» demelidir. Bu vekâletten dönünce ondan sonra söyleyeceği; «Seni, vekâlet-i mü-neccezeden azl ettim.» demesine, bunun bir te'siri kalmaz. Vekâlet-i münecceze sözü, her defa sözünden hâsıl olur ki, o zaman vekîl azl edilmiş olur. [99]
de vekîllikden ayrılmış olur. Her iki surette de, biri diğerini azl ettiğini bilmesi şarttır. Yâni müvekkil vekili azl etse, vekilin azl edildi-. ğini bilmesi ve vekil kendisini azl etse, müvekkilin bilmesi şarttır. Hattâ azlin haberi vekile ulaşmasa, vekil vekillikde devam eder ve bir adlin veya âdil olmayan iki kimsenin ihbâriyle azlini öğreninceye kadar tasarrufu caizdir.
Bilmiş ol ki, vekâlet, haber-i vâhid, yâni bir kişinin bildirmesi ile sabit olur. O bir kişi, hür olsun köle olsun, âdil olsun fâsık olsun, erkek olsun kadın olsun, küçük çocuk olsun, yetişkin olsun müsavidir. İmâ-meyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, azli de böyledir. İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre azl, ancak aded veya adaletle sabit olur.
Vekil, müvekkilin ölmesiyle de azl edilmiş oiur. Kudûri'nin ibaresi böyledir. Kâfi ve Vikâye'nin İbaresi; «İkisinden birinin ölümüyle azl edilmiş olur.» şeklindedir. Burada vekili zikretmekde fayda olmadığı için ben onu terk ettim.
Müvekkil ile vekilin ikisinden birinin cünûn-i mutbık ile delmne-siyle de vekîl azl edilmiş olur. Çünkü deliliğin azı, bayılma hükmündedir. Cünûn-i mutbık, İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, bir aydır. İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, tam bir yıldır. Sahîh olan kavi [97] de budur.
Müvekkil ile vekilin ikisinden birinin -mürted olduğu hâlde dâr-i harbe kaçtığına hükm edilmesiyle de azl edilmiş olur. Çünkü ikisinden birinin dâr-ı harbe mürteci olarak ulaşması ancak hâkimin hükmüyle sabit olur. Hâkim ulaştığına hükm ederse, bil'icmâ' vekâlet bâtıl olur. Hâkimin hükmünden önce vekâlet ise; İmâm A'zam' (Rh. A) a göre, mevkûfdur.
Bu zikredilen şeyler ile vekilin azline sebeb şudur: Çünkü vekâlet, gayr-i lâzım olan bir akddir. Binâenaleyh 'bekası için ibtidâ hükmü vardır ve her an devam etmek için başlangıçta şart kılman şey şartdır.
Bu Izlkredilen suretlerde vekilin azl edilmiş olması; tevkil başkasının hakkına müteallik olmadığı vakittedir. Eğer tevkil başkasının hakkı iîe ilgili olursa, bu takdirde azl edilmiş olmaz. Meselâ, rehnin satılmasında vekâlet şart kılınırsa nitekim daiha önce geçti veya karısının işini karısının elinde bırakıp, ondan sonra koca delirir-se; hâl böyledir.
Vekil, müvekkilin kendi tasarrufu ile de azl edilmiş olur. Şöyle ki: Vekil, müvekkilin emrini yerine getirmekden âciz oldukda, müvekkil o işi kendisi yapmakla, vekil azl edilmiş olur. Nitekim, kölesini âzâd etmek veya kitabete kesmek yâhûd bir kadın tezvîc etmek veyâhûd bir şey satın almak veya talâk yâhûd huT için veyâhûd kölesini satmak için vekil edip, sonra müvekkil kendisi kölesini âzâd veya mükâteb etse, evlendirse veya bir şey satın alsa, yâhûd üç veya bir defa boşasa ve kadının İddeti de geçip gitse, yâhûd kadını mu-hâlaa etse veya kendisi satsa, eğer müvekkil bu zikredilen şeylerden birini yaparsa, vekil o fiilden âciz olup bi'z-zarûre vekâlet bâtıl olur. Hattâ, müvekkil, kadını bir defa boşasa ve iddet devam etse, vekâlet bakî olur. Çünkü tevkil edildiği şeyin yerine getirilmesi mümkündür. Eğer müvekkil kendisi bir kadmı tezevvüc edip, ondan sonra bâ-yinen boşarsa, vekilin o kadını müvekkile tezvîc etmesi caiz olmaz, Çünkü ihtiyâcı ortadan kalkmıştır. Amma önce o kadınla vekil evlenip, sonra boşarsa onu müvekkiline tezvîc edebilir. Çünkü hacet bakîdir.
Şâyed satılan şey, müvekkilin eski mülküne dönse, vekâlet de geri döner. Yânî bir kimse, birini, kölesini satmaya vekîl ettikden sonra köleyi kendisi satsa, ondan sonra köle kusurlu olduğu için kadının hükmü ile müvekkile geri verilse, vekil olan adamın o köleyi satması caiz olur
Yine; iki adamdan her biri, köleyi satmak için vekîl etse de; o iki müvekkilin birisi köleyi satıp sonra köle ayb ve kusur sebebiyle geri verilse, iki müvekkilden her birinin köleyi ikinci defa satması caiz olur. Fetâvâ-yı Suğrâ'da da böyle denmiştir.
Ya da, mülkünün eseri bakî kalsa; nitekim karısı iddette iken onu bir defa boşasa, hüküm böyledir. Geri kalan talâklar için vekîHn tasarrufu imkânsız değildir.
İki ortağın ayrılması ile dahî her ne kadar ortak, ayrılmayı bilmese bile vekîl azl edilmiş olur. Bu mes'ele, iki şeye ihtimâllidir. Biri şudur ki; ayrılma iki malın helak olmasıyle olur veya birinin malı, satın almadan önce helak olmasıyle olur. Bu durumda ortaklık, bununla bâtıl olur. Onun zunnmdaki vekâlet de ortaklığın bâtıl ol-masıyle bâtıl olur. Gerek ortaklar helak olduğunu bilsinler, gerekse bilmesinler fark etmez. Çünkü, eğer vekâletde, ortaklık akdi sırasında açıklanmadı ise, bu hükmen azldir. İkincisi şudur: İki ortağın biri veya ikisi de malda tasarruf için bir kimseyi vekîl etseler, caiz olur. Eğer iki ortak ayrılsalar, tevkilde izni belirtmemişlerse, bu vekil onlardan hangisi tevkil etmediyse, onun hakkında azl edilmiş olur.
Biz, bu iki vechi şunun için zikrettik; çünkü ayrılma zahiri üzere kalsaydı, fakîhlerin; «Eğer ortak bilmezse» demeleri doğru olmazdı.
Çünkü ikisinden birinin, arkadaşının bilgisi olmaksızın vekâleti müs-telzim olan ortaklığı yalnız basma fesh etmesi sahîh olmaz.
Eğer müvekkil mükâteb olursa, vekil müvekkilinin aczi sebebiyle; me'zûn köle olursa, hacri sebebiyle dahi azl edilmiş olur. Nitekim daha Önce geçti ki, gayr-i lâzım olduğu için vekâletin bekası başlangıcı ile mu'tefoerdir. İmdi devam hâlinde başlangıçtaki şart muteberdir; ve acz ile bâtıl olunca vekîl gerek bilsin, gerekse bilmesin, vekâlet de bâtıl olur. Çünkü butlan hükmîdir. Nitekim daha önce geçti.
Mükâtebin aczi sebebiyle vekilin azi edilmesi ve me'zûn kölenin hacri sebebiyle vekilin azl edilmesine dâir zikredilen şeyler, akdlerde ve da'-vâlardadır. Borcu Ödemede veya almada değildir. Çünkü köle, üzerine aldığı şeyi îfâ etmekle mükelleftir. Onun için kendi nâmına vâcib olan şeyin Ödenmesini istemek hakkı vardır. Çünkü o şeyin yâcib olması, kölenin akdi ile olmuştur. Hakkı bakî kalınca, vekâlet üzere tevkili de bakî kalır. Nitekim mü'bâşeretiyle akdin yapılmasından, ve hacrden sonra, îbtidâen onu vekîl etse, hüküm budur.
Me'zûn kölenin vekili, kölenin efendisinin azliyle azl edilmiş olmaz. Çünkü efendinin, kölenin vekilini asli, özel bir hacrdir; Ticârete izin ise, ancak umûmî izin olur. Şu hâlde efendinin azli, bâtıl olur.
Görülmez mi ki, izm devam etmekle beraber, efendi tevkilinden nehy etmeye mâlik değildir. Bunu, Zeylaî (Rh.A.) zikretmiştir.
Bir kimse, bir adama; «Ben, seni şu şeye, her ne vakit azî edersem, vekilim oiman şartıyla tevkil ettim.» dese, imdi o müvekkil vekili azl etse, azl edilmiş olmaz. Belki müvekkil için evvelce olduğu gibi vekil olur. Bu vekâlete, vekâlet-i devriyye adı verilir. Eğer müvekkil bu vekili, vekâletten çıkaracak şekilde azl etmek isterse, azlederken: «Ben, seni azl ettim, ondan sonra yine azl ettim!» demelidir. Çünkü müvekkil: «Ben, seni azl ettim!» dedikde, vekil lâfzın zahirine 'bakarak azl edilmiş olur; şart mevcûd olduğu için de yine ta'yîn edilmiş olur. Zira «Seni ne zaman azl edersem, benim vekilim-sin!» demişti. Bundan sonra: «Ben, seni azl ettim.» dedikde, bu lâfz ile ikinci vekâletten azl edilmiş olur. Çünkü, «Her ne vakit (meta) kelimesi, 'vakitlerin umumunu ifâde eder, yoksa fiillerin umûmunu ifâde etmez. O da, azldir. Eğer müvekkil; «Her defa, ben seni azl ettikçe, sen yine vekîlimsin!» dese, o vekîl azl edilmiş olmaz. Belki her defa azl ettikçe vekîl olur. Çünkü; «Her defa (küllemâ)» lâfzı, filîlerin umûmunu ifâde eder. Eğer müvekkil, onu azl etmek isterse, bu vekîli azlinde; «Vekâlet-i muallakadan [98] döndüm!» demelidir. Bu vekâletten dönünce ondan sonra söyleyeceği; «Seni, vekâlet-i mü-neccezeden azl ettim.» demesine, bunun bir te'siri kalmaz. Vekâlet-i münecceze sözü, her defa sözünden hâsıl olur ki, o zaman vekîl azl edilmiş olur. [99]
Konular
- Rehn Bölümü
- Rehn Olabilen Ve Rehn Edilmesi Sahih Olan Veya Olmayan Şeyler Babı
- Güvenilir (Adl) Kimsenin Yanına Konan Rehn Babı
- Rehn'de Tasarruf Ve Suç Babı
- Rehn Edilen Şeyler Hakkında Bir Fasıl
- Gasb Bölümü
- Gasb Edilen Şeyler Hakkında Bir Fasil
- İkrah (Zorlama) Bölümü
- Hacr (Tasarruftan Alıkoymak) Bölümü
- Oğlan Ve Kız Çocuğun Bulûğa Erişmesi Hakkında Bir Fasıl
- Me'zûn (Tasarruf Etmesine İzin Verilen Kimse) Bölümü
- Vekâlet Bölümü
- Aliş - Verişe Vekâlet Babı
- Alıp-Satmaya Vekil Olan Kimse Hakkında Bir Fasıl
- Husûmete (Da'vâya Çıkmaya) Ve Kabza (Teslîm Almaya) Vekâlet Bâbî
- Vekilin Azli Babı
- Kefalet Bölümü
- Kefalet Hakkinda Bir Fasıl
- Havale Bölümü
- Mudârebe Bölümü
- İzinsiz Mudârebe Hakkında Bir Bâb
- Ortaklik (Şirket) Bölümü
- Fâsid Şirket (Ortaklık) Hakkinda Bir Fasıl
- Muzaraa Bölümü
- Müsâkât Bölümü
- Da'vâ Bölümü
- Yemînleşme (Tehâlüf) Babı
- Hasım Olan Ve Olmayan Kimseler Hakkında Bir Fasıl
- İki Adamın Davâsi Babı
- Neseb Davâsi Babı