8- SULHDA MUHAYYERLİK VE MALIN KUSURU DOLAYISİYLE YAPILAN SULH

Bir adam, diğerinde yüz dirhem alacağı olduğunu iddia eder ve buna karşı da bir köle alarak anlaşma yapar ve iddia eden için üç gün muhayyerliği şart koşarlarsa, bu akid de muhayyerlik de caizdir. Bu durumda iddia olunan zatın, ikrarı ve inkarı müsavidir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın, diğerinde bin dirhem alacağı olduğunda, bir köle üzerine anlaşma yaparlar ve iddia sahibi bir aya kadar on dinarı artırıp muhayyerliği de şart koşarsa, bu da sahih olur.

Akid gereğince, borçlu bin dirhemden .berî olur ve alacaklı, ay tamam olunca on dinarı alır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adamın, diğerinde on dinar alacağı olduğunda, bir elbise karşılığında anlaşma yapsalar ve borçlu, nefsini üç gün muhayyer kılıp elbiseyi de alacaklıya verir; üç gün geçmeden de bu elbise zayi olursa; bu durumda onun kıymetini tazmin eder. (= öder) Dinarlar ise sahibinin olur.

Şayet muhayyerlik alacaklı için şart kılınmış; bu müddet içinde de elbise zayi olmuşsa bedelini ödeyici olarak zayi olmuş olur.

Elbise zayi olmaz fakat muhayyerlik süresi tamam olursa, bu durumda anlaşma tamamdır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamln, diğerinde alacağı olduğunda, buna karşılık bir köle üzerine anlaşma yapıp, üç günlük muhayyerliği de şart koşarlar, bu üç gün geçtikten sonra, muhayyerlik sahibi: "Anlaşmayı bozmuştur." diye iddia ederse; o üç gün içinde, beyyinesi olmadıkça bu sözü doğrulanmaz.

Eğer, bu şahıs feshe dair beyyine ibraz eder; diğeri de üç günün geçtiğini isbat ederse, bu durumda fesh beyyinesi kabul edilir.

Eğer üç günün geçip geçmediğinde ihtilaf ederlerse, bu durumda muhayyer olan şahsın sözü geçerli olur. Beyyine getirilmesi halinde ise, diğerinin beyyinesi geçerlidir. Mebsût'ta da böyledir.

İki adamın bir adamda alacağı olduğunda borçlu onlarla bir köle karşılığında anlaşma yapar ve ikisine de muhayyerliği şart koşar; sonra da onlardan birisi, sözleşmeye razı olduğu halde, diğeri onu bozmak isterse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bozma hakkı yoktur.

İmâmeyn'e göre, ise bozma hakkı vardır.

Şayet alacaklı bir kişi, borçlu ise, iki kişi olursa, o iki borçlu bir köle üzerine anlaşma yaparlar, üç gün de muhayyerlik şartı koyarlar ve şartı hıyar, alacaklı için olursa, borçlunun biri hakkında anlaşma caizdir; diğeri de bozabilir. Bir rivayette ise caiz değildir.

Eğer muhayyerlik hakkı, borçlulara olur ve onlardan biri, anlaşmaya izin verdiği halde, diğeri vermezse, mes'ele ihtilaf üzeredir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu akid tamamı hakkında caizdir.

İmâmeyn'e göre ise, izin veren hakkında caiz; diğeri hakkında ise, caiz değildir. Muhiyt'te de böyledir.

İnkârdan sulha gelince, bunda dava olunan şahsa muhayyerlik hakkı şart koşulmuş ve bu şahıs muhayyerliği sebebiyle sözleşmeyi fesh etmişse, bu durumda davacı, ona karşı davasına döner. Mebsût'ta da böyledir.

Görmediği bir şey üzerine anlaşma yapan bir şahıs için, o şeyi gördüğü zaman, muhayyerlik hakkı vardır. Siraciyye'de de böyledir.

Bir adam, başka bir şahsı dava ettiğinde, dava olunan kimse bir yük üzerine anlaşma yapıp, onu da görmeden teslim alır; sonra da dava sahibi, o yüke karşılık, başka bir davacı ile anlaşma yapar ve o yükü, o davacı onu görmeden teslim alırsa son alan şahıs onu geri verebilir. Fakat birinci olaıak alan ^efcıs onu geri veremez. Bu geri veriş, ister, hakimin hükmüyle olsun; isterse hükümsüz olsun, müsavidir.

Şayet kusurundan dolayı görme muhayyerliği varsa, —hakimin hükmüyle— onu son alan geri verebilir. Önceki de onu aldığı zata iade eder. Muhıyt'te de böyledir.

Ayıp muhayyerliği, mal davasında, anlaşma ile sabit olur. Hatta, bir adam alacak iddiasında bulunduğunda bir köleye karşılık anlaşma yapsalar, alacaklının, aybı sebebiyle bu köleyi geri verme hakkı vardır. Bunun hükmü, alım-satımın hükmü gibidir.

Eğer hakimin hükmüyle geri verirse, bu durumda anlaşma fesholur ve onu satıcısına iadaeder.

Şayet hakimin hükmü olmaksızın geri verirse, onu önceki satıcıya geri verme hakkı olmaz. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Kendisiyle akid yapılan zatın, aybda red (= geri verme) hükmü, satılan şeyin hükmü gibidir. Kusuru ister az, ister çok olsun reddedebilir. Hükümlü veya hükümsüz reddedince, dava devam eder. Mebsût'ta da böyledir.

Anlaşma yapılan şeyde ayıp bulunduğu halde onu geri vermeyede zayi olması, artması veya noksanlaşması yüzünden güç yetmezse, bu durumda davacı, davalıya, o noksanlığının karşılığı için müracaat eder Eğer beyyine ibraz eder veya yemin ederse, aybın hissesine hak sahibi olur. Yemin edemezse, bir şeye malik olamaz. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adam, diğer bir şahsın elinde bulunan bir evi iddia ettiğinde, bu ev karşılığında bir köleye, anlaşma yaparlar ve o köleye de bir hak sahibi çıkarsa, bu durumda iddia sahibi, davasına müracaat eder.

Bu, hak sahibi olan zatın, anlaşmaya izin vermediği zaman böyledir. O izin verirse anlaşma caiz olur ve bu köle davacıya teslim edilir. Hak sahibi olan zat da davalıya müracaat ederek kölenin bedelini, ondan alır.

Eğer hak sahibi, kölenin tamamına değil de, yarışma hak sahibi ise, davacı muhayyerdir: İsterse, kalan yarıya razı olur ve yarısı için de davasına devam eder. Dilerse, tamamını geri vererek, davasına müracaat eder.

Bu, anlaşma belirli bir mala karşı yapıldığı zaman böyledir.

Ancak, anlaşma alacağa karşı yapılır, (dirhemler, dinarlar tartılan ve ölçülen şeyler veya vasıflı elbise gibi...) ve vadeli olursa, hak sahibi çıkması sebebiyle, anlaşma batıl olmaz. Fakat, sahibi onların benzerine müracaat eder. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir adam, diğerinden bin dirheme bir köle satın alıp, karşılıklı olarak teslim-tesellüm yaptıktan sonra da, onda bir kusur bulur; satıcı da onu inkar eder veya ikrar ettiği halde, yeniden peşin veya vadeli dirhemlere anlaşma yaparlarsa, bu caiz olur. Eğer dinarlar karşılığında anlaşma yaparlarsa, onu peşin almak gerekir. Hulâsa'da da böyledir.

Kusurdan dolayı, tarafların bir elbise üzerine anlaşma yapmaları caizdir.

Belirli buğdaya karşı yapılan anlaşma da caizdir.

Bunları teslim almadan, taraflar birbirlerinden ayrılsalar da zarar etmez.

Eğer, buğday belirli olmaz ise, vadeli olunca anlaşma caiz olmaz; peşin olursa, —ayrılmadan almak şartıyla— caiz olur.

Eğer teslim almadan, taraflar birbirinden aynlırlarsa, anlaşma batıl olur.

Keza, eğer kölede, geri vermeye güç yetmeyecek bir kusur meydana gelir veya bu köle müşterinin yanında Ölür yahut aybını öğrenmeden, onu azad eder ve sonra aybını Öğrenir ve o aybdan dolayı anlaşma yaparlarsa, bu sulh anlaşma caiz olur.

Şayet müşteri, köleyi öldürüp sonra da aybına muttali olmuşsa, bu durumda, o kölenin aybmdan dolayı yapılan anlaşma batıldır.

Bu cins mes'elelerde aslolan müşteriye karşı red taazzur ettiği zaman, kusurdan dolayı onun müracaat hakkı vardır ve yapılan anlaşma caizdir.

Şayet kusurdan dolayı red hakkı yoksa, yapılan anlaşmada caiz değildir.

Eğer aybını bildikten sonra azad eder; sonra da aybmdan dolayı anlaşma yaparsa, bu caiz olmaz.

Keza, satış kendisine arz edildikten sonra, kusurunu öğrenirse, o kusurdan dolayı anlaşma caiz olmaz.

Bir adam, diğerinden bin dirheme bir köle satın alıp, onu teslim aldıktan sonra, başka birine satar; bilahare de önceki müşteri, o kölenin aybını öğrenerek, önceki satan ile dirhemlere anlaşma yaparsa, bu sulh caiz olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer köle, ikinci müşterinin elinde öldükten sonra, bu ikinci müşteri, o kölenin aybını öğrenirse, bu durumda, onu kendisine satan adama müracaat eder ve kölenin kusurunun (= aybmın) karşılığını ondan alır.

Bu noksandan dolayı, birinci müşteri satıcıya müracaat edemez.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'ye göre böyledir.                             

Şayet anlaşma yaparsa, bu caiz olmaz.

İmâmeyn'e göre, caiz olur ve müracaat da eder. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerinden bir elbiselik kumaş alıp, onu da keserek gömlek diktikten sonra, onu satsa veya satmadığı halde, onun bir kusu­runu görse, bilahare de, o ayba karşılık, belirli miktardaki dirhemler üzerine anlaşma yapsa, bu caiz olur.

Keza, bu şahıs onu kırmızı boya ile boyadıktan sonra satsa veya satmayıp bir küsurundan dolayı anlaşma yapsa, bu sulh anlaşması da caiz olur.

Ancak, bu şahıs, o kumaşı kestiği halde dikmese ve satsa; sonra da kusurundan dolayı anlaşma yapsa, bu sulh sahih olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Taraflar, kusurundan dolayı, bir hayvana, bir ay binmek üzere, anlaşma yapsalar, bu caiz olur.

Alimler: "Bunun açıklaması şöyledir: Bu hayvana şehirde binmek şart koşulursa, sulh caiz olur. Şehrin haricinde binmek halinde ise sulh caiz olmaz." demişlerdir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, bir kadından bir şey satın aldığında, onda bir kusur bulunur, ve taraflar, bu kusura karşılık, kadınla nikahlanmak üzere anlaşma yapsalar, bu nikah caiz olur.

Bu kusurun varlığının, kadın tarafından kabul edilmesi halinde böyledir.

Eğer, bu kusur mehre muadil ise (ki en az mehir on dirhemdir) işte o mehirdir.

Ondan az ise onu on dirheme tamamlar. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adam, bir hayvan satın aldığında, onu teslim almaz ve satıcı, bütün ayıplardan vazgeçmek üzere anlaşma yapar; sonra da hayvanda bir kusur meydana gelirse, bu durumda müşteri, onu iade edemez.

Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir.

tmâm Muhammed (R.A.)*e göre ise bu durumda müşteri, onu iade eder. Hâvî'de de böyledir.

Vurmadan meydana gelen bir noksanlık için anlaşma yaptık­larında, vuran şahıs, diğerine: "Baş yarma, yaralama, saçı karıştırıp bozmadan dolayı, seninle anlaşma yapıyorum." dese, bu caizdir ve bu sınıf kusurlardan beri olunur. Eğer, bunların haricinde bir kusur mey­dana gelirse, ondan dolayı ayrıca anlaşma yapılır. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adam, yirmi beş mevcut, beş de sonradan olacak kusur karşılığında, belirli dirhemler üzerine anlaşma yapsalar bu caiz olur. Bu akid ayıplardan ibarettir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) zamanında, Küfe ehli bir hayvan hakkında anlaşma yaptı. İbnü Ebî Leylâ da: "Bir hayvanın ayıblan söylenmedikçe ibra caiz olmaz.1' buyurdu. Hayvan tellalları, bir hay­vanda olan kusurları topladılar. Bu kusurlar yirmi beşi buldu. Bundan sonra da, beş kusur daha meydana çıktı. O beş kusuru da söylediler.

Bir hayvan satarken, Ebû Leylâ'nın kavline muhalefetten kaçınmak için, kusurların hepsini söylemek gerekir. Çünkü, İbnü Ebî'Leylâ bir hakimdir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir müşteri, satın aldığı hayvanın gözünde olan bir kusuru için anlaşma yapsa da, başka aybını söylemese bu anlaşma caiz olur. Serahsî'nin Mumytı'nde de böyledir.

Bir adam, elli dinara bir cariye satın alıp, karşılıklı teslim-tesellümden sonra, bu müşteri o cairyede bir kusur bulur ve satıcının, bu cariyeyi geri alıp, kırk dokuz dinar yermesi üzerine, anlaşma yaparlar ve bu durumda satıcı, o aybı doğrularsa, onun, kalan bir dinarı da vermesi icabeder.

Keza ef er bu aybm müşterinin yanında meydana gelmediğini, kendi yanında iken de mevcut olduğunu biliyordu ise, hüküm yine aynıdır.

Şayet: "Benim yanımda, kusuru yoktu." der veya isnad edilen aybı doğrulamadığı gibi inkar da etmezse; bu kusur, benzeri müşterinin yanında meydana gelmesi mümkün olan bir kusur olması halinde geride kalan dinar caiz olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.Â.)'e göre böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göje ise, her iki halde de caiz olur. Hulasa'da da böyledir.

Eğer satıcı, müşteriden, bedelini tamamen vermek üzere, elbise alırsa red (= geri vermek) caiz olur.

Bu durumda satıcının müşteriden aldığı elbise, helal olur mu?

Satıcı kusurunu kabul ederse, bu durumda elbise satıcı için helal olmaz.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir.

Bu elbiseyi müşteriye geri vermek lazımdır. Şayet kusuru inkar eder ve kusur da benzeri sonradan olmayan bir kusur olursa, cevap aynısıdır.

Eğer benzeri olursa, bu elbiseyi satıcının geri vermesi gerekmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir  adam,  bir  hayvan  satın  alıp,  karşılıklı  teslim  tesellüm yapıldıktan sonra da, onda bir kusur bulunur; bu kusuru da satıcı inkar eder;   bilahare  de,   taraflar  bedelini  geri  vermek  üzere  bir  elbise karşılığında anlaşma yaparlarsa, işte bu anlaşma caiz olur.

Şayet, o elbiseye bir hak sahibi çıkarsa, onun hissesi kadar bedeline müracaat eder. O da kusur miktarıdır.

Eğer hayvana bir hak sahibi çıkarsa, müşteri elbiseyi satıcıdan geri alır. Çünkü, bu durumda anlaşma da, satış da batıl olmuştur. Hâvî'de de böyledir.

Satılan şeyde kusur bulunduğu zaman, bir mal üzerine anlaşma yapılır, onu da müşteri teslim alır; sonra da onda başka bir kusur bulursa,   sulh   bedeli   olarak   aldığı   ile   beraber,   onu   geri   verir. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bir kimse, bir cariye satın alır; onu da nikahlanmış olarak bulur ve satıcıya geri vermek ister; sonra da dirhemler üzerine anlaşma yapar; bilahare de kocası, bu cariyeyi boşarsa; müşteri dirhemleri geri verir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, başka bir şahıstan, elbiselik alıp, onu gömlek yapmak için keser ve fakat dikmez; sonra da Onda bir kusur bulur; satıcı da onu kabul eder ve anlaşma yapıp o elbiseliği, satıcı geri alır ve bu durumda müşteri, bedelinden iki dirhem düşerse, bu caiz olur. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, bir cariye satın alır; teslim tesellümde yaparlar; sonra da müşteri onda bir kusur bulur; taraflar onun bedelinden yirmi dirhem düşme hususunda anlaşırlar; başka bir adam da böylece almaya razı olursa; bunun o yabancıya satılması olur. Bu, müşteri yirmi dirhemi düşerse caizdir. Satıcının düşmesi caiz değildir.

Yabancı dilerse, o cariyeyi dokuzyüz doksan dirheme alır; dilerse almayıp terkeder. Hulâsa*da da böyledir.

Bir adam, bin dirheme bir cariye satın" alıp, teslim-tesellüm de yapıldıktan sonra, o cariyeyi başka birine ikibin dirheme satar ve yine teslim-tesellüm yaparlar, sonra da ikinci müşteri, bu cariyede bir kusur görür  ve  aralarında,   "ikinci  müşterinin,  önceki  satana binbeşyüz dirheme geri vermesi" üzerine anlaşma yaparlarsa, bu sulh caiz olur. İkinci satıcıya bir şey gerekmez. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerinden, on dirheme bir elbise satın alır; satıcı dirhemleri müşteri de elbiseyi teslim aldıktan sonra da müşteri, o elbi­sede bir kusur bulur; satıcı ise bunu inkâr eder; başka bir kdam da ara­larına girer ve birinci satıcı, ikinci satıcıdan iki dirhem düşürmek şartıyle sekiz dirheme almak üzere, anlaşma yaparlarsa, bu sulh caiz olur. Ve bu durumda elbise, sekiz dirheme müşterinin olur.

Şayet adam, elbisede başka bir kusur daha bulursa, onu, önceki müşteriye geri verir.

O müşteri önceki satıcıya, onu geri verir mi?

Burada iki vecih vardır: Eğer onu hükümsüz kabul etmişse, red ( = geri verme) yokdur.

Eğer hükümle kabul etmişse, satıcıyı dava etme hakkı vardır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, on dirheme bir elbise satın aldığında, satan dirhemlerini, müşteri de elbiseyi teslim alırlar; müşteri o elbiseyi temizlikçiye verir; o da, onu yıkar ve yırtılmış olarak getirir, müşteri de: "Ben, satıcının yanında mı yırtıldı, yoksa temizlikçinin yanında mı yırtıldı bilmiyorum." der ve aralarında müşterinin elbiseyi kabul etmesi, satıcının, fiattan bir dirhem düşmesi ve temizleyicinin de bir dirhem vermesi şartıyle anlaşma yaparlar ve temizleyici ücretini müşteriden alırsa; bu caiz olur.

Keza, bu anlaşma satıcının kabul etmesi üzerine yapılırsa, o da caiz olur.

Anlaşma yapmazlar ve müşteri dava etmeyi arzu ederse; bu durumda ona: "Hangisini istersen, onu dava et." denir.

Eğer müşteri, satıcıyı dava ederse, müşterinin ikrarı üzerine temiz­likçi kurtulur. Zira, bu durumda kusur, temizlikçiye verilmeden önce varmış gibi olur.

Şayet müşteri, temizlikçiyi dava ederse, —ikrarı sebebiyle— satıcı kurtulur. Ve, bu durumda kusur, temizlikçinin yanında olmuş olur.

Keza, bu kusur, boyacının yanında meydana gelir ve boyacı onu boyadıktan sonra aralarında bu elbiseyi, bir yabancının dokuz dirheme satın alması ye önceki satıcının noksan alması şartıyle anlaşma yapar­larsa, bu da caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerine "kendisi için, bir cariye satın almasını söyler; o da satın alır; satan şahıs bedelini, söyleyen şahıs da cariyeyi teslim aldıktan sonra da, söyleyen şahıs, bu cariyede bir kusur bulur ve söyleyen şahıs ile satan şahıs, bir şey üzerine anlaşma yaparlar ve müşteri hazır bulunmazsa, kıyasen bu anlaşma batıl olur. Fakat istihsanen bu sulh caizdir. Hâvi'de de böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsa "kölesini satmasını emreder ve müşteri onda bir kusur bulur ve emreden şahıs, anlaşma yaparak, fiatından bir şey düşmek üzere, bir parça kumaşı kabul etmeye razı olursa, işte bu anlaşma da caizdir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, belirli bir bedelle, bir köle satın aldığında satan bede­lini, satın alan da köleyi teslim alırlar; sonra da bu kölede bir kusur bulunur ve onu satıcının yaptığı sanılıp, onun bedelinden bir kısmını, aybından vazgeçme karşılığında düşürmek üzere, anlaşma yapılır; bir başka adam da, beyyine ibraz ederek "o köleyi, kendisi için satin almasını, satın alan şahsa emrettiğini" söyler ve: "Ben anlaşmaya razı değilim." derse, bu durumda sulh, (- anlaşma) müşteriye ilzam edilir; emredene ilzam edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, bir cariye satın aldığında, bu cairye müşterinin yanında doğurur; sonra da gözünün birinin görmediği meydana çıkar ve satıcı onu gizlediğini ikrar ederek, cariyeyi ve çocuğunu geri vermesi şartıyle, bedelini satın almış olan şahsa, geri vermek üzere anlaşma yaparlarsa, bu caizdir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, satın aldığı cariyede, kusur olduğunu iddia eder; satıcı da bunu inkar eder ve müşterinin o kusurdan vaz geçmesi üzerine, bir mal karşılığında anlaşma yaparlar; sonra da, bu cariye de bir kusur olmadığı veya o kusurun kaybolduğu meydana çıkarsa, satıcı sulh bede­lini geri ister. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bir müşteri, satın aldığı hayvanın gözünde kusur bulur ve bede­linden bir dirhem düşürmek üzere anlaşma yaparlar; sonra da hayvanın gözündeki kusur (beyazlık) giderse, bu anlaşma batıl olur. Ve müşteri, bu hayvanın bedelini tam öder.

Keza, bir adam, diğerine karşı mal iddia eder ve bir mal üzerine de anlaşma yaparlar; sonra da o malın başkasının olduğu anlaşılırsa, davacı aldığı sulh bedelini iade eder. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir adam, satın aldığı bir cariyenin bedelini vererek* onu teslim alır; bu cariye de müşterinin yanında hayız görmez ve müşteri onu bu yüzden geri verir;  sonra da satıcıyla,  bir şey karşılığında anlaşma yaparlar, bilahare de, cariye hayız görürse, geri alabilir mi?

—Evet isterse müşteri onu geri alır. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, bir kür buğdaya bir kür buğday satın aldığında, karşılıklı da teslim-tesellüm yapıldıktan sonra, bu şahıslardan birisi, aldığı buğdayda kusur bulur; diğeri de dirhemlere veya bir kafiz buğdaya yahut bir ölçek arpaya anlaşma yaparsa, bu caiz olmaz.

Fakat, nevileri ayrı olursa (Mesela: Bir kür buğday vererek, bir kür arpa satın almış olursa) anlaşma caiz olur.

Şayet, —vadeli olarak— dirhemlere karşılık anlaşma yapmışlar ve buğay sahibi arpa da kusur bulmuşsa, o da yerinde duruyorsa işte bu anlaşma da caizdir. Eğer arpa zayi olmuşsa (durmuyorsa), bu durumda sulh (anlaşma) caiz olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

İki kişi, müştereken satın aldıkları bir şeyde, bir kusur bulurlar ve bu şahıslardan birisi, kendi hissesi için anlaşma yaparsa, bu anlaşma caizdir; diğer ortağı onu dava edemez.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüdür.

İmâmevn'e göre, diğer adam onu dava edebilir. Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre onlardan birisi, hakkından vazgeçerse, diğerinin hakkı batıl olur.

İmâmeyn buna muhaliftir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, her biri on dirheme olmak üzere iki elbise satın alıp, bunları da teslim aldıktan sonra,  onların birisinde kusur bulur ve diğerinin bedelini bir dirhem artırmak şartıyle, o kusurlu elbiseyi vermek üzere anlaşma yaparlarsa bu durumda reddi (= geri vermesi) caizdir. Fazla dirhem ise batıldır.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir. Hâvî'de de böyledir.

Bir adam, bin dirheme satın aldığı bir cariyeyi bedelini vererek teslim aldıktan sonra, onun bir gözünün görmediğini anlar; satıcı da bunu doğrular ve ona karşılık bir köleye anlaşma yaparlar; bu köleyi de teslim alır ve onun da gözü görmüyor olur; bu durumda on dirheme anlaşma yaparlarsa, bu sulh (= anlaşma) caiz olur.

Eğer, bu cariyeye bir sahip çıkarsa, müşteri onun hissesi kadarı için, satıcıya müracaat eder. O da yarıdır.

Şayet bu cariyenin, hür bir kadın olduğu belgelenirse, köleyi de geri vererek bin dirhemini tekrar alır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir mükâtep, cariyesini sattığında, müşteri onda bir kusur bulur ve onun bedelinden bir miktarının düşürülmesi (indirilmesi) şartıyle anlaşma yaparlarsa, bu sulh istihsanen caiz olur.

Aybı yüzünden bir şey noksanlaştırıldığında, eğer o düşülen şey, aybin karşılığı veya daha çok yahut daha az ise, bil-ittifak her halde de anlaşma caizdir.

Fakat, kusurun karşılığından çok fazlaya anlaşma yapılmışsa işte bu ihtilaflıdır.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre caizdir.

İmâmeyn'e göre ise caiz değildir. Muhıyt'te de böyledir.
En doğrusunu bilen Allah Teâlâ'dır. [15]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..