Hibe   Bölümü

Musannif, ayn'ı bir ivazla temlik etmek olan satışın ve ona tâbi' olan şuf'anın açıklamasını bitirince, ivazsız temlik olan hibenin beyâ­nına başlayıp şöyle demiştir:
Hibe, lügat yönünden, İcberrûdur ve mutlaka mevbûb-un lehe [29] faydası olan şeyle ihsanda bulunmaktır (tefâddüldür). Nitekim, Allah Teâlâ (C.C.) şöyle buyurmuştur:
«Bana, Senin tarafından bir velî hibe.et (bağışla)-..» [30] ve, yine ^oyle buyurmuştur:
«(Allah) dilediğine kız, dilediğine erkek çocukları hibe eder...» [31]

Şer'an; hibe, ayn'ı İvazsız temliktir. Yâni, ivaz şartı olmaksızın temliktir. Yoksa kendisinde ivazın bulunmaması şart olması değildir ki, ivaz şartıyla olan hibe ile bozulmuş olsun. İmdi, gerisini sen düşün!

Hîbe, İcâb ile sahih olur. «Ben, hibe ettim!» demek gibi. Çünkü bu söz, hibede açık (sarih) dır. Yine, «Ben, bağışladım!» demek gibi.

Keza Arablar arasında «Nahalehu keza" «İvazsız, kendi isteği ile ona bağışladı!» denir. Yine «Ben verdim!» ve «Bu yfyeceği sana ifâm et­tim, sen onu teslim al!» demek gibi.

Hidâye sahibi demiştir ki: «İfâm, şayet kendisi yedirilen şeye iza­fe edilirse, onunla ayn'ın temliki murâri edilir. Şayet, «Ben, sana bu yeri ifâm ettim!» dese, bunun hilâfına olur ki, o zaman ariyet olur. Çünkü yerin kendisi yedirilmez.»

Muhit sahibi demiştir ki: Yiyeceğin ayn'ı ifâm edilen şeye izafe edilmesi, ivazsız temlike ve ibâhaya muhtemeldir. Bu takdirde, iki du­ruma muhtemel Olur. «Teslim alin dediği vakit; bu, muradın temlik olduğuna delâlet eder. Bundan dolayı musannif, burada «Onu teslim al!» sözünü eklemiştir.

Yine, «Vecealtü hezâ leke = Şunu, senin için yaptım!» demek gi­bi. Çünkü (leke) de olan (Lâm), temlik içindir.

«Sana, omurilik verdim!» demek de, hibedir. Çünkü, Resûlüttalı (S.A.V.):
«Bir kimse, bir malı ümürlük [32] verse, o mal ömürlük verenin­dir. Öldükten sonra da vârislerin indir.» buyurmuştur. Bunun açıkla­masının tamâmı yakında zikredilecektir.

Yine, «Ben, senin için onu ömürlük yaptım!» demek gibi. Yine, «Ben, seni şu hayvan üzerine bindirdim!» demek gibi. Eğer, bindirmek­le hibe etmeye niyyet etti ise, hibedir. Çünkü bu söz, hibede açık (sa­rih) değildir. Şu hâlde niyyete muhtaçtır. Çünkü «Seni bindirdim!» lâfzıyle ba'zan hîbe murâd edilir. Meselâ; «Emir, fülân kimseyi ata bin-ıdirdün denilir ve bununla temlik murâd edilir.

«Ben, bu giyeceği sana giydirdim!» demek de hibedir. Çüiıkü giy­dirmek (kisve) ile temlik murâd edilir. Zira, Allah Teâlâ (C.C.) şöyle buyurmuştur:
«Yemin keffâreti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından ,on düş­künü yedirmek veya giydirmek, (kisve) dir.» [33]

«Darî leke hibeten teskünehâ = Benim evim, hibe olarak senin dir. Onda oturursun.» demekle de, hibe sahih olur. «Dârî» mübtedâ, «Leke» haberdir. «Hibe» lâfzı, zarfın zamirinden hâliyet üzere men-sûb kılınmıştır. «Leke» lâfzında olan (Lam) temlik içindir. «Onda otu­rursun!» sözü, hibeye aykırı değildir. Belki, maksada tenbîhdir. «Bu yemek, senin içindir, onu ye!» ve «Bu elbise, senin içindir, onu giy!» demek menzîlesindedir.

«Benim evimde, hibe olarak oturmak yönünden.» sözü, hibe ol­maz. Çünkü «Oturmak yönünden» sözü önce geçenleri temyizdir. Ken­dinden öncesini tefsir (açıklama) olur. Şu hâlde bu ariyet olur, hibe olmaz. Ya da, bunun aksiyle; yâni «Senin için, benim evim süknâ yö­nünden hibedir.» demekle de hîbe olmaz. Çünkü bunun ma'nâsı; «Be­nim evim, süknâ olduğu hâlde senin için hibedir.» demektir. Bu du­rumda ariyet olur, 'hîbe olmaz.

Ya da; «Benim evim, senin için süknâ bahşişidir.» derse, hîbe ol­maz. Çünkü bunun ma'nâsı; bahşişimi sana verdim, takdirindedir. Süknâ kelimesi, temyizdir.

Ya da, «Evim senin için, sadaka süknâsıdır.» yâni «Benim evim, süknâ yoluyla sadaka süknâsı olduğu hâlde, senindir.» demekle de hîbe olmaz.

Yâhûd,, «Benim evim, senin için ariyet hibesidir.» yâni «Ariyet yo­luyla menfaatleri senin için hibedir.)) demekle de olmaz. Zîrâ, ariyet sözü, temyizdir. Ondan menfaat anlaşılır. Çünkü bu sözler, ariyete de­lâlet eder. hibetye delâlet etmez.

Hîbe, îcâb ve kabul ile sahih olur. Çünkü hibe, satış gibidir. An­cak îcâto ve kabul ile sahih olur. Hibenin tamâm olması, teslim almak­la olur. İmâm Hamîd'üd-dîn (Rh.A.) demiştir ki; hibenin rüknü, hî­be edenin (vâhibin) hakkında îcâbdır. Çünkü hîbe, teberru'dur. İmdi, mütetoerrî' yönünden tamâm olur. Mevhûb-un leh hakkında İse, ancak  kabul ile tamâm olur. Bundan sonra, mevhûb-un leh'in mevhûbda mülkü, ancak mevhûbda mümkün olan kâmil kabz (teslim almak) ile geçerli olur.

Menkûl malda kâmil kabz, menkûle uygun olan kabzdır. Akarda İse, akara uygun (münâsib) olan 'kâmil kabzdır. Evin anahtarını teslim almak, evi teslim almak (kabz) dır. Kâmil kabz, taksime muhtemel olan şeyde taksimledir. Hattâ, küllün kabzına tebâiyetle olmaksızın mevhûb üzere kabz bil'asâle vâki* olur. Taksime muhtemel olmayan şeyde kâmil kabz, tümün (küllün) kabzına tebâiyetle olur. Velev ki, hîbe edenin mülkü ile meşgul olmayıp, kendisi o mülkü meşgul edici olsun. Binâenaleyh hibe, vâhibin izni olmaksızın, hîbe meclisinde tes­lim almak (kabz) ile tamâm olur. Bu söz, «Hîbe kâmil olarak teslim almakla tamâm olur.» ifâdesine tefrî'dir.

Hîbe meclisinden sonra ise, hîbe edenin izni ile teslim almakla ta­mâm olur. Eğer hîbe eden kimse (vâhib), kendisine hîbe ettiği kimse­yi (mevhûb-un lehi), teslim alınakdan nehy ederse —gerek hîbe mec­lisinde ve gerekse ondan sonra olsun — mutlak surette kabz sahih ol­maz. Çünkü, tasrîh karşılığında delâlete i'tibâr edilmez.

Muhvez'de, teslim almakla hîbe tamâm olur. Muhvez ile murâd; hîbe edilen şeyin (mevhûb'un), hîbe eden kimsenin (vâhib'in) mül­künden ve hakkından ayrılmış olmasıdır. Yine, hurma ağacı üzerinde olan meyvenin hîbe edilmesinden ve bunun benzerinden sakınma (ih­tiraz) dır. Nitekim, açıklaması ileride gelecektir. Taksim edilip hisse-i şayiası kalmayan muhvezde, teslim almakla hîbe tamâm olur. Yine, taksim edilmek sânından olmayan müşâ'da, teslim almakla hîbe tamâm olur. Taksîm edilmeyenden murâd; taksimden sonra kendisinden asla faydalanılmayan bir tek hayvan ve bir köle gibi şeylerdir. Çünkü, bu gibi mallarda taksimden Önceki istifâde cinsinden faydalı bir şey kal­maz. Küçük ev, küçük hamam ve küçük giyecek gibi.

Taksîm sânından olan müşâ'da, kabzla hîbe tamâm .olmaz'. Velev-kl hîbe, hîbe eden kimsenin (vâhib'in) ortağına olsun, hîbe edilen cüz'ü ayırmadikca hibe tamâm olmaz. Çünkü bunda, kâmil kabz ta­savvur Olunmaz. EğeT hîbe eden kimse (vâhib), müşâ' olan hîbe edilmiş cüz'ü-ayınp (ifraz edip), kendisine hîbe edilen kimseye (mevhûb'un leh'e) teslim ederse, hibe tamâm olur. Çünkü, hibenin tamâm olması kabz iledir. Kabz edildiğinde, hîbe edilen şeyde (mevhûb'da) şuyû' yok­tur. Eğer hîbe eden kimse, mevhûbu hisse-i şâyialı olarak teslim eder­se, kendisine 'hîbe edilen kimse (mevhûb-un leh) ona mâlik olamaz. Hattâ , mevhûb-un leh'in onda tasarrufu geçerli olmaz. Hibe edilen şey helak olsa, onu öder. Müşâ' olan mevhûbda vâhibin tasarrufu ge­çerli olur. Bunu, Kâdîhân  (Rh.A.) zikretmiştir.

Memede olan sütün, davarın üzerinde olan yünün, tarladaki ekinin ve ağacın ve hurma ağacmdaki hu rinanın hibe edilmesi gibi. Bun­lar müşâ'm benzerleri (nazîrleri) dir, örnekleri (misâlleri) değildir. Çünkü, bunlardan hiçbirinde şuyû' yoktur. Lâkin bunlar, müşâ' hük­mündedir. Hattâ bu zikredilenler, hîbe eden kimsenin mülkünden ay­rılıp; teslim edilse, müşâ'da olduğu gibi, hibesi sahih olur.

Buğday dânelerî içindeki un ve susam dâneleri içindeki yağ ve süt; içindeki yağ bunun hilafınadır. Bunlar asla sahih olmaz. Yâni; gerek ayırıp teslim etsin ve gerekse etmesin müsavidir. Çünkü hîbe edilen şey (mevhû)b), yok hükmündedir. Bunun sırrı şudur: Buğdayın hâli değişip un olmuştur. Keza diğerleri de böyledir. Değiştikden sonra, o hîbe edilen şey (mevhûb), başka bir madde oldu.

Nitekim, g&sbda görmüştük. Müşâ' bunun hilâiınadır. Çünkü o, mülk için mahâldir. Hattâ, onun satılması caiz olur. Lâkin, teslimi mümkün olmaz. Şayet mâni' ortadan kalkarsa, teslimi caiz olur.

Hîbe eden kimsenin evinde olan eşyada ve dağarcığında olan yi­yecekte, şayet vâhib o evi içinde olan malı ile ve o dağarcığı içinde olan yiyecekle teslim ederse, hîbe tamâm olur. Aksi ise bunun hilâfı-nadır. Yâni evinde olan eşyayı veya dağarcığındaki yiyeceği hîbe edip, evi ve dağarcığı içindekilerle teslim etse, eşya ve yiyecekte hîbe sahih olur, İçinde hibe eden şahsın eşyası bulunan bir hâne bağışlar da eş­ya ile hîbe edilene teslim ederse yâhûd bir dağarcık hîbe eder de, için­de hibe edenin yiyeceği bulunur ve onu teslim ederse, hîbe sahih'ol­maz. Bunda asıl olan şudur: Hîbe edilen şey (mevhûb), her ne zaman hîbe edenin mülküyle meşgul olursa, teslimi meneder. Bu, takdirde hibenin sıhhatini de meneder. Ne zaman şâğil ise, teslimi menetmez.. Bu durumda, hîbe sahih olur. Birinci fasılda hîbe edilen şey (mev­hûb) şâğildir, meşgul değildir. İkincide, hîbe edilen şey, hibe edenin mülkü ile meşguldür. Çünkü mazruf, zarfı meşgul eder. Fakat zarf, mazrufu meşgul etmez. Ancak hîıbe eden kimse, nıetâ'ı ve yiyeceği de hîbe edip kendisine hibe edilen kimse, hîbe edenin izni ile hepsini teslîm alırsa, hepsinde hîbe sahih olur. Yâni vâhib, evi hîbe edip rae-tâ'ı hibe edinceye kadar teslîm etmese veya dağarcığı hîbe edip, yi­yeceği hibe edinceye kadar teslîm etmese ve hepsini beraber teslîm etse, hepsinde- hibe sahih olur. Çünkü hîbe eden kimse, hepsini bir­den teslim edince, sanki hepsini ibirden hibe etmiş olur. Eğer teslimi ayrı ayrı yaparsa, zikredilenin hilâfınadır.

«îzni ile» demeye sebeb; çünkü hîbe eden kimse, kendisine hibe edilen kimseye (mevhûb-un leh'e) teslim alması için izin vermezse, kendisine hîbe edilen kimse de teslîm alırsa, öder (zâmin olur). Çün­kü mevhûb-un leh, başkasının malını ifsâd etmiştir. «Kâfî» de de böy­le denmiştir.
Hîbe meclisinde teslîm almak, kabul yerine geçer. Yâni hîbe eden kimseden, îcâb sâdır olsa, kendisine hibe edilen kimse (mevhûb-un leh) akdi kabul etmezden önce, hibe edenin izni ile mevhûbu teslim alsa, hîbe sahih olur. Çünkü meclisde teslim almak, kabulün delilidir. Bundan sonra; «Meclisde teslim almak, hibe edilen şey (mevhııb) ile hibe edilen kimse (mevhûb-un leh) arasını tahlife ile hâsıl olur mu?» denilirse, bunda Meşâyih (Din âlimleri) ihtilâf etmişlerdir. İmâm E-bû'1-Leys (Rh.A.) demiştir ki: Bu tahliye İmânı Muhammet!' (Rh.A.) e göre teslim almaktır. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, teslim almak değildir. Muhtar olan şudur ki: Hibenin sahihinde tahliye ile sahih olur, fasidinde tahliye ile sahih olmaz. Fetâvâ-yı Zahîriyye'de de böy­le denmiştir.

Hîbe eden kimse, bir evi eşyası İle hîbe edip evi ve eşyayı teslim else, sonra eşyaya nıüstehık çıksa, evde lıîbe sahih olur. Çünkü istih­kak ile zahir olmuştur ki, eşyayı elinde bulundurması gasb suretiyle­dir. Bu kimse evi ve eşyayı gasb edip, ondan sonra ev O'na hîbe edil­miş yâhûd ev veya eşya O'na emânet konup, sonra ev O'na hibe edil­miş gibi olur. Zîrâ, bu şahindir.

Şayet hîbe eden kimse (vâhib), bir tarlayı ve ekini hibe ederek teslim etse, sonra ekine nıüstehık çıksa, tarlada hîbe bâtıl olur. Çün­kü ekin tarla ile beraber ittisal hükmüyle bir tek şey gibidir. İmdi ikisinden birine müstehık çı-kıldıkda, sanki o taksim kabul eden şeyde, bir kısmına hak sahibi çıkmış gibi olur. Geri kalanında hibe bâtıl olur. Kâfî'de de böyle denmiştir.

Sadr'uş-Şerîa   (Rh.A,)   demiştir ki:   «Hibeyi bozan, mevcûd şuyû'dur, ânz olan şuyû' değildir. Nitekim hibe eden kimse, hibe edip ondan sonra ba'zı şâyi'de rücû etse  (geri dönse)  veya ba'zı sâyi'a müstehık çıkılsa, müfsid olmaz. Rehn, bunun aksinedir. Çünkü ânz olan şuyû' müfsiddir.»

Fusûleyn'de zikredilmiştir ki: Ânz şuyû', bil'ittifâk hibeyi boz­maz. Ânz şuyû' hibenin bir kısmında şayi olarak hibeden dönmektir. İstihkak ise, küllü bozar (ifsâd eder). Çünkü beraberdir, arızî değil­dir. Şeyh'ül-İslâm Ebû Bekr (Rh.A); Muhît'in «Hîbe Bölümü» nde böyle zikretmiştir.

Ben derim ki: Sadr'uş-Şerîa' (Rh.A.) nın istihkak suretlerini, ânz şuyû'un misâllerinden sayması doğru değildir. Doğru olan, Kâfi İle Fusûleyn'de olan sözdür. Çünkü istihkak, şâjyet beyyine ile zahir ol­sa, hibenin evveline dayanır. Bu durumda hibeyle beraber olur. Hîbe üzerine ânz olmaz. Fâsid hîbe, teslim almakla mülk ifâde eder. Fetva bununla verilir. Fusûieyn'de böylt zikredilmiştir.

Yakınına fâsid hibe ile hîbc etse, hibeden geri dönebilir. Yâni; .«Fâsid hibede mülk sabit olsa, hîbe eden kimse için zî-rahnvi mahre­mine fâsid hîbe ile hîbe ettiği şeyden geri dönmek velayeti mümkün olur mu?» denilirse, Meşâyihden ba'zısı; «Bu mes'ele fetva vak'ası ol­du ve ben sahih hîbe ile iâsid hibenin arasını ayırdım ve dönebilir diye fetva verdim.» demiştir.

İmâm Usturîşnî (Rh.A.) ve İmâm İmâd'ud-Din (Rh.A.) demişler­dir kî; Bu cevâb, doğrudur. Fâsid hibede kabzla hükmün sabit olma­sını caiz görmeyenin sözü üzere doğruluğu zahirdir. Caiz görenin sö­züne göre de doğrudur. Çünkü takarrür ettiği vecihle, fâsid hibenin hükmü ile teslim alman şey ödenir. Teslim alman şey, helâkdan son­ra kıymetiyle ödenirse, helâkden önce geri verilmeye müstehak olur. Bu takdirde hîbe eden kimse, geri dönmeye ve geri almaya mâlik olur.

Bir kimse, «Şu buğday hararını (yünden yapılmış büyük çuvalı); veya şu yağ tulumunu sana hîbe ettim.» dese, hîbe ancak buğdayda ve yağda sahih olur. Nitekim bilirsin ki, buğday ile yağdan her biri hîbe edenin mülkünü meşgul etmektedir, onun mülküyle meşgul de­ğildir.

Bir feadın evini kocasına, ikisi de o evde eşyaları ile oturdukları hâlde, hîbc etse, hîbe caiz olur ve koca o evi teslim almış sayılır. Çün­kü kadın ve malı, kocanın elindedir. Şu hâlde teslim sahih olur. Bunu Kâdîhân (Rh.A.) zikretmiştir.

Bir kimse kilitli sandıkda olan giyecekleri hîbe edip ve sandığı, mevhûb-ım leh/e verse, teslim almış olmaz. Şu hâlde, hîbe tamâm ol­maz. Çünkü -teslim almak, ancak kabz ile intifa' sahih olduğu vakitte hâsıl olur. Kilitli olan şeyde ise, intifa' (yararlanma) olmaz.
Kendisine hîbe edilen kimsenin (mevhûb-un leh'in) elinde olan şeyin hîbe edilmesi, yeniden teslim almaksızın tamâm olur. Yâni, hî­be edilen şeyin (mevhûb-un) ayn'ı, hîbe edilen kimsenin (mevhûb-un leh'in) elinde emânet [34] veya ariyet [35] olsa veya saklamak için ver­se; kendisine hîbe edilen kimse (mevhûb-un leh) o şeye, mâlikin hîbe etmesi ve mevhûb-un leh'in kabul etmesi ile mâlik olur. Her ne kadar, onda yeniden kabz bulunmasa da mâlik olur. Çünkü hîbe babında kabz mühim  (mazmun)   değildir. İmdi, onda kabzın aslına i'tibâr edilir.
Bunda ise, kafoz mevcûddur. Bu durumda kabz, hibe yerine geçer. Sa­tış, bunun aksinedir. Yâni emânet olan şeyi (vedîa'yı) [36] veya ben­zerini, emânet elinde olan kimseye satsa, yeniden teslim almaya muh-tâc olur. Çünkü satış, garantili kabz gerektirir. Mııda'ın [37] kabzı, emanet kabzıdır. Binâenaleyh garanti kabzının yerini tutmaz. Belki yeniden teslim almaya nmhtâc olur. Bunda asıl olan şudur: İki kabz, şayet bir cinsden olsalar, ikisinden biri diğerinin yerine geçer. Çünkü cins yönünden birleşmişlerdir. Şayet ikisi ayrı ayrı (muhtelif) olur­larsa, daha kuvvetli olan daha zayıfın yerini tutar. Aksi olmaz. Çün­kü daha kuvvetlide, daha aşağı olanın misli ve fazlalık vardır. Daha aşağı olanda ise, daha kuvvetlide olan şey yoktur.

Yine, babanın çocuğu için hibesi akd ile tamâm olur. Çünkü hîbe edilen şey (mevhûb), babanın elindedir. O da, küçük çocuğun alması yerine geçer. Çünkü baba, küçük çocuğun velîsidir. Babanın kabzı şarttır. Gerek hakîkaten elinde olsun ve gerekse mûda'ınm elinde ol­sun müsavidir. Çünkü mûda'ın eli, mâlikin eli gibidir. Fakat gâsıbın elinde, müste'cirin elinde veya mürtehinin elinde olan malı hîbe et­mek zikredilenin aksinedir ki; baltanın kabzı bulunmadığı için hîbe caiz olmaz. Zîrâ onlardan her birisi, kendisi için kabz eder, Hîbe edi­len şey (mevhûb), rna'lûm olursa hibe tamâmdır.

Nihâye'de denmiştir ki: Mebsût'un ifâdesi şöyledir: «Babanın, kü­çük çocuğuna hîbe ettiği ve üzerine işhâd eylediği her şey, eğer o şey ma'lûm olursa, bu hibe caizdir. Bunda kabzın mâhiyeti, çocuğa hibe ettiğini bildirmektir ve işhâddır.» Bundan sonra demiştir-kî: «İşhâd, şart değildir. Belki, hîbe bildirmek ile tamâm olur. Ancak, işhâdı ih­tiyaten -zikretmiştir. Bunun sebebi; ölümünden sonra diğer vârislerin inkârından ve çocuğun idrâkinden sonra babanın inkârından sakın­mak- (ihtiraz) dır.»
Yine, yabancının, âkil olan çocuğa hîbe ettiği şeyi, çocuğun teslim alması ile hîbe tamâm olur. Çünkü çocuk, hâlis menfaatlerde baliğ insan hükmündedir. Ya da çocuğun babasının veya dedesinin veya ba­ba ile dedenin ikisinden bilinin vasisinin teslim almasiyle tamâm olur. [38] Çünkü vasi, onların yerine geçer. Ya da, o çocuğun berabe­rinde terbiye eden anasının veya çocuğu beraberinde terbiye eden yabancının, yâhûd küçük kızın kocasının teslim aimasiyle tamâm olur. Lâ­kin zifâfdan (yâni gerdeğe girdikden) sonra teslim aimasiyle tamâm olur. Çünkü baba, kocayı küçük kızın korunmasında ve o küçük kız için hibenin teslim alınmasında kendi yerine geçirmiştir. Baba da teslim alsa, sahîhdir. Çünkü velayetin aslı babaya âiddir. Koca ise, velayeti babadan alır.
Hamlin [39] hîbe edilmesi caiz olmaz. Çünkü, cariyenin bir vas­fıdır. Cariyeye ei, ayak mesabesinde bitişiktir. Hamle hîbe de caiz de­ğildir. Velev ki, uygun sebeb beyân ettiği takdirde, onun için ikrar caiz olsun. Bunun açıklaması, inşâallâh «İkram konusunda gelecektir.

İki kimse, bir evi, bir kimseye hîbe etse, hibeleri sahîh olur. Çün­kü evi toptan teslînı etmişlerdir ve kendisine hîbe edilen kimse de şüyûsuz testim almıştır.
Aksi sahîh değildir. O da; bir kimsenin, iki kimseye bir evi hîbe etmesidir. Çünkü bu hîbe, her birine yarımın hîbesldir. Bu takdirde, şüyu' lâzım gelir. On akçayı iki zengine tasadduk etmek gibi. Bu, caiz olmaz. Zîrâ zengine tasadduk, hibedir. Şu hâlde, şüyu' sebebiyle caiz olmaz. On akçanın iki fakire tasadduk veya lıîbe edilmesi sahîhdir. Çünkü fakire hîbe, sadakadır. [40] Sadaka ile Allah Teâlâ' (C.C.) nın rızâsı istenir. Allah' (C.C.) in rızâsı ise, birdir. Fakır, onun naibidir. Fakat zengine hibe, bunun aksinedir.

Bir kimse evin yansım başkasına hîbe edip, o yanını teslim ettik-den sonra geri kalanı da hîbe etse caiz olmaz. Şayet evih yarısını hîbe edip teslim etmezden önce, geri kalan yansım hîbe edip hepsini birden teslim etse, hepsinde hîbe sahîh olur. Çünkü hepsini birden teslim edince, sanki hepsini birden hîbe etmiş gibi olur. Fakat, tes­limi ayrı ayn yaparsa, bunun hilâfınadır.

Satın alınan evin, teslim alınmazdan önce hîbe edilmesi caizdir.

Yâni bir kimse, bir evi satın alıp, teslim almazdan önce başkasına hî­be etse, caiz olur. Nitekim bilirsin ki; akarda teslim, almazdan Önce tasarruf caizdir. Keza, bir sahîh dirhemin iki adama hîbe edilmesi caizdir. Çünkü o, taksim edilmez müşâ'ın hîbesidir.

Musannifin, «Sahîh» demesi; karıştırılmış dirhem, eşya hükmün­de olduğu içindir. Nitekim, bilirsin! Binâenaleyh taksim edilen mal­lardan olur. Bu takdirde, iki adama hîbe edilmesi şuyû' sebebiyle, sa-hîh olmaz. Bir kimse yanında olan iki dirhemi bir adama;   «Bunun İkisinden birini sana hîbe ettim!» dese, eğer ikisi miktarda eşit olur­sa, hîbe câlz değildir. Eğer miktarda eşit değil ise, hîbe caiz olur. Far­kı şudur ki: Birinci veehde hîbe, ikisinden birini içine alır. Halbuki, o meçhuldür. Şu hâlde, caiz olmaz.

İkinci veehde hîbe, o ikisinden dirhem miktarına şâmildir. O ise, taksime muhtemel olmayan müsâ'dır. Şu hâlde, hîbe caiz olur. Keza, Dâr-i İslâm'a gidip gelen kaçak köleyi, babanın küçük çocuğuna hîbe etmesi de caiz olur. Çünkü kaçak köle üzerinde sâhifoinm-mâliMyeti (yed'i) hükmen bakîdir. Zîrâ, kaçak kölenin üzerinde Dâr-ı İslâm hal­kı yed'en hâkimdir. Efendisinin-mâlikiyetinm zuhur edememesi, Dâr-ı harbe girdiği takdirde, küf farın O'na mâlik olmalarındandır.- Eğer efendi, o kaçak köleyi Dâr-ı harbe girdikten sonra hibe ederse, caiz ol­maz. Bu mes'ele «Kâfirlerin İstilâsı Babı» nda geçmişti. Keza, hîbe eden kimse, binanın mevhûb-un leh tarafından yıkılmasına izin ver­se, arsasiz binanın hibe edilmesi de caizdir.
İçinde ekin olan tarlayı ekinsîz hîbe etmek de caizdir. Veya üze­rinde meyvesi olan ağacı meyvesiz hîbe etmek de caizdir. Şayet hîbe eden kimse, mevhûb-un leh'e ekini hasâd etmesini ve meyveyi topla­masını emrederse caiz olur. Çünkü cev&z için mâni' efendinin mülkü ile meşgul olmaktır. Efendi yıkmaya, hasada ve meyve toplamaya izin verince; —kendisine hîbe edilen kimse de, o fiil ile amel edip mâni' ortadan kalkınca —  hîbe caizdir. [41]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..