Rehn'de  Tasarruf Ve  Suç  Babı


Rehn koyan kimsenin, relini satması mevkuf dur. [34] Yâni râhin rehnl, mürtehinden izinsiz satsa; ona ımirtehinîıı hakkı tealiuk et-itlği İçin satış mevkûfdur. Şu hâlde rehni satmak, rehn alan kimse­nin iznine bağlıdır. Eğer rehn alan kimse, rehnin satılmasına izin ve­rirse veya rehn koyan kimse borcunu öderse, satış geçerli (bey1 nafiz) ölür. Birincide satışın geçerli olması; tevakkuf, mürtehiıım hakkı olup hakkının düşmesine razı olduğu içindir. İkincide ise; rehnin satışının geçerli olmasına engel olan şey ortadan kalkmıştır. (Yâni mâni', zail olmuştur). Satışın geçerli olmasını gerektiren şey ise, ehilden sâdır olan tasarrufun yerine tesadüf etmesidir ki, bu mevcûddur.

Semen, rehn olur. Çünkü satış, mürtehinin izni ile geçerli (nafiz) olunca, mürtehinin hakkı rehnin bedeline intikâl eder. Şayet mürte-hiiv rehn akdini fesh etse — esah olan rivayete göre — akd bozul­muş (münfesih) olmaz, Çünkü nefâzı (geçerliliği) iktizâ eden şey ile beraber tevakkuf edilmesi, ancak rehn alan kimsenin hakkını koru­mak içindir. Onun hakkı ise, satışın mevkûfen mün'akid olmasiyle korunmuş olur. Şayet satış mevkûfen bakî kalsa müşteri, rehnin kur­tarılmasına kadar sabredip bekler veya rahmin teslimden âciz oldu­ğuna hükmetmekle akdi fesh etmesi için meseleyi kâdîya sunar.

Râhin, rehni bir adama satsa, ondan sonra, mürtehinin izni yok iken bir başka adama daha satsa; birinci satış mevkuf olduğu gibi, ikinci satış da mürtehinin iznine mevkuf (yâni izin vermesine bağlı) olur. Çünkü birinci satış mevkuftur. Birinci mevkuf satış ise, ikinci­nin tevakkufunu menetmez. Eğer mürtehin ikinci satışa izin verir­se, ikinci satış caiz olur, birincisi caiz olmaz.

Şayet ruhin relini sattıkdan sonra, onu kiraya verse; relin eylo-se veya müşteriden başkasına hibe etse; imdi mürtehin satışa ve di­ğer tasarruflara izin verse, birincisi caiz olur. O da, satıştır. Geri ka­lanları caiz değildir.

Bu iki mes'ele arasında fark şudur: Birinci mes'elecle izin vermek­le ikinci satış caiz olup, ikinci mes'elecle satışdari sonra, satışdan baş­ka olan mezkûr tasarrufların caiz olmaması; hepsi için izin bulunmak­la beraber, mürtehin için rehni satmakda fayda olduğundandır. Çün­kü mürtehinin hakkı, rehnin bedeline tealluk eder. Mezkûr akdîer, bunun aksinedir. Çünkü hibede ve rehnde, rehn için bedel yoktur. İcârede olan bedel ise; menfaat bedelidir, mal bedeli değildir. Rehn alan kimsenin hakkı ise; ayrı olan malın mâliyetindedir, menfâatte değildir. Bu durumda mürtehinin izin vermesi, hakkını iskâtdır. İm­di engel ortadan kalkıp, satış geçerli olur.

Rehn koyan »kimsenin, rehn olan köleyi azâd etmesi, müdebber eylemesi ve çocuk doğurtması (isülâdi) şahindir. Çünkü bunlardan her biri, ehlinden sâdır olan tasarruftur ve yerinde vâki' olmuştur. Bu durumda, mahal yok olduğu için rehn bâtıl olur.

Eğer râhln varlıklı kimse ise;  o  hâlde borcunu vermesi istenir.

Çünkü rehn koyan kimsenin, borcun müddeti bitmekle beraber, reh­nin kıymetini ilzam eylemesinde ma'nâ yoktur.

Müeccel olan boreda, rehn koyan kimseden rehnin kıymeti alı­nır Ve rehnin bedeli olduğu hâlde; borcun vakti girinceye kadar Öde­me   (zemân)   sebebi mütehakkık  olsun   diye,   o kıymet  rehn   kılınır.

Ödetmenin faydası istisâkın (güvenliğin) hâsıl olmasıdır. İmdi rehn alan kimse, o kıymeti müddet bitinceye kadar alıkor (habs eder). Müddet bitince, o kıymet hakkının cinsinden ise, onu tamamen alır. Çünkü alacaklı, borçlunun malından hakkının cinsini bulabilirse, on­dan hakkım alması caizdir. Eğer o kıymette borçdan fazlası var ise, onu rehn koyana geri verir. Çünkü rehnin hükmü, hakkını almakla son bulmuştur. Eğer o kıymet, mürtehinin hakkından daha az ise, fazlasını rehn koyandan ister. Çünkü borcu düşüren bir şey yoktur.

Eğer rehn olan köleyi satan râhln fakir ise, âzâd ettiği takdirde köle, mürtehin için çalışır. Yalnız kölenin kıymeti, âzâd olduğu gün­de ve  rehn gününde borçdan daha az ise,  kıymetinde çalışır.     Eğer borç, kölenin kıymetinden daha az ise; köle, burada galidir. Kölenin, efendisi zenginlediği vakit, efendisine rueû' eder. Çünkü köle, O'nun borcunu ödemiştir. Halbuki O, şeriatın hükmü ile bu işte mecbur idi. Binâenaleyh, efendisi için yüklenip ödediği şeyi ondan alır.

Tedbîr ve istîlâdda, ıniidebb-er ile müstevleddea her biri, iiııutt*-hin için çalışırlar.. Hem de borcun hoj>simk, efemizi uz ere rueıV et­meksizin çalışırlar. Çünkü müdehber ve müstevled, o borcu efendinin malından ödemişlerdir. Zira onlunu ka^aıvlan, efendilerinin malı­dır.

Kâhinin, lehni yitirmesi; kitleyi zengin olduğu halde âzâd etme­si gibidir. Yâni borç hâlen (müddetsin) olursa, vahinden borç almır. Eğer borç müeccel olursa, rallinden relinin kıymeti alınıp, müddet bi­tinceye kadar o kıymet rehn olur. Eğer ıchni bir yabancı yitirirse, mür­tehin onun mislini veya kıymetini ödettirir. O alınan misi ve kıymet onun bedeline, mürtehin için rehn olur. Nitekim, daha önce geçti.

Mürtehin, relini, vahin o Ariyet verse veya müıtehm ile iahiıuieu birisi rehni diğerinin izni ile yabancıya ariyet verse ve o yabancı reli­ni teslim alsa; her ne kadar rehn bakî kalsa da. miütehinden relinin zararını Ödemek (zemâıi) hâlen düşer. Çünkü ariyet eli (ycd'ij ile rehn eîi arasında birbirine zıddiyyet vardır. Bundan dolayı mürte-hinin, rehni ariyet alan kimsenin eline istirdâd  etme hakkı vardır.
Musannif, yukarıda geçen, «Rehnin zararını ödemek düşer.» sö­zünün üzerine şu fer'î mes'eleyi gelirjnişlU1: Eğer relin, müsteîri ile berâıber helak olursa; yâni rehn koyan müsteîr ise yâhûd müsteîr ya­bancı olur da onunla helak olursa, mazmun olan kabz yok olmakla bir şeysiz helak olur.

Râhin He mürtehinden her biri için, rehni yabancı ınüsteîulen rehn olduğu hâlde geri verdirmek hakkı vardır. Çünkü rehn koyan ile rehn alandan her biri için rehnde muhterem bir hak vardır. Eğer râ­hin ariyet suretinde, mürtehine rehni geri vermezden önce Ölürse, mürtehin rehne diğer alacaklılardan daha lâyıktır. Çünkü ariyet, lâ­zım değildir. Zararı ödemek (zemân), kesinlikle rehnin levazımından değildir. Çünkü rehnin hükmü, rehnin yavrusunda sabittir. Bunun­la beraber o yavru, helak sebebiyle ödenmez. Şayet rehn baki kalıp, mürtehin onu alsa; kabz geri döndüğü için ödemek de sıfatiyle dö­ner.

Şayet vahin, rehni kiraya verse, hibe etse veya râhin İle mürle-hindeıı biri diğerinin izniyle bir yabancıya satsa, rehn olnıakdan çıkar.

Bu  durumda,  ancak yeni başdan akd yapmakla rehn olmaya avdet eder.

Eğer râhin, rehni mürtehine geri vermezden önce ölürs-e; rehn alacak olan kimse, diğer alacaklılarla eşit olur. Çünkü bu tasarruf­larla rehne lâzım bir hak tealluk eder ve bununla rehnin hükmü bâtıl olur. Ariyet vermek bunun aksinedir. Çünkü ariyete lâzım hak tealluk etmez. Şu hâlde bu ikisi birbirinden ayrılırlar

Bir kimse gasb ettiği kitleyi rehn koydukdaıı sonra, mâlikinden satın alsa, rehn geçerli (nafiz) olmaz. Çünkü, mâlikinin izin verme­sine bağlıdır. Başkasının izin vermesiyle geçerli olmaz. Kelinin helak olmasiyle, borç da düşmez. Çünkü râhinin mülkü, rehn akdinden son­ra sabit olmuştur. Şayet rehn, mürtehinin elinde helak olsa ve mâ­lik rehn koyana ödetmek istese, bu rehn yukarıda geçenin aksinedir. Çünkü rehn koyan kimse, ödemekle rehne gasb vaktinden i'tibâren mâlik olmuştur. İmdi rehn koyan kimsenin mülkü, rehnden önce ge­lir. Kâidiyye'de böyle denmiştir.

Rehnf kullanmak için kendisine izin verilen bir mürtehin; yâni râhin, mürtehine rehni kullanmaya, O'nun talebi olmaksızın izin ver­se, her ne kadar rehn ariyet ise de, ariyet almaya (istiareye) aykırı olur.

Ya da mürtehîn, râhinden rehni bir işde kullanmak için ariyet alsa; ve o iş için kullanırken rehn helak olsa, izin ve istiare suretle­rinde mürtehin onu ödemez. Çünkü yed-i ariyet kullanmakla sabit olmuştur. Yed-i ariyet, yed-i rehne muhaliftir. Bu durumda zaran ödemek (zemân) ortadan kalkar. Rehn, amelin iki tarafında helak ol­sa, yâni rehni kullanmazdan önce veya kullandıkdan sonra helak ol­sa, mürtehin öder. Yâni mürtehin onu rehnin Ödendiği (zemâni) gibi öder. O da ma'lûmdur.

Rehn koymak için bir şeyi ariyet almak sahihti ir. Çünkü mâlik, ariyet alan kimsenin borcunun, malına tealluk etmesine razı olmuştur.

Mâlik o borcun malına tealluk etmesine mâlikdir. Nitekim kefaletle zimmetine tealluk etmesine mâlik olduğu gibi. Bu sahih olunca, ari­yet alan kimse o şeyi dilediği gibi, az veya çok oorca karşılık rehn eder.

Çünkü ıtlak, özellikle iarede i'tiıbârı vâcib olan bir şeydir. Zîrâ bilme-mezlik, çekişmeye götürmez: Eğer ariyet veren kimse ta'yîn ederse, o şey için ta'yîn ettiği miktarla mukayyed olur. Çünkü muîr, şayet mik­tar ta'yîn ederse, müsteîrin ondan çok veya aza rehn koyması caiz olmaz. Çünkü takyîd faydalıdır ve fazlayı nefy eder. Çünkü ariyet verenin garazı (yâni maksadı ve niyyeti), edası mümkün olan şeyi alıkoymakdır. Fazlayı 'bertaraf ettiği gibi, noksanı da bertaraf eder (nefy eder). Çünkü ariyet verenin garazı (yâni maksadı ve niyyeti), mürtehinin, rehnin helak olması. katında rehn karşılığında çoğu almış olmasıdır, tâ ki rucû' edebilsin. Eğer ariyet alan kimse, tayın et­tiği şeyden daha azına rehn koyarsa, geri kalan emânet olarak helak

olur. Bu durumda muîr, ariyet alan kimseden alamaz.

Yine, muîr; cinsi, mürtehim ve şehir i ta'yin ederse, ariyet onlar­la mukayyed olur. Çünkü ba'zısı, ba'zısına nisbetle mümkün olduğun­dan hepsi faydalıdır. Güvenilir olmakda ve korumakda şahıslar fark­lıdır.

Ariyet alan kimse, takyîd i'tibânndan sonra, eğer ariyet verene muhalefet ederse; muîr, müsteîrc ariyet verdiği şeyi .ödetir. Rehn ise, tamâm olur. Çünkü ariyet alan kimse, o şeye ödemekle mâlik olmuş­tur. Bu suretle, müsteirin kendi mülkünü rehn ettiği anlaşılır. Ya da muîr, ariyeti rehn alan kimseye ödettirir. Çünkü rehn alan kimse de, ariyeti alan kimse gibi tecâvüzkârdır. Bu durumda rehn koyan kimse gâsıb ve rehn aîan kimse gâsıbm gâsıbı gibi olmuştur. Rehn alan kimse, kıymetten ödemiş olduğu şeyi ve borcu, rehn koyandan (râhinden) alır. Relinin kıymetini almasına sebeb, mürlchin râhin tarafından aldatılmış olduğu içindir. Borcu almasına sebeb, mürtehi-nin kabzı bozulup evvelce olduğu gibi hakkı geri döndüğü içindir. Eğer ariyet aîan kimse, ariyet verenin emr ettiği miktarı rehn etmekle muvafakat ederse ve rehn mürtehinin yanında helak olursa, eğer reh-nin kıymeti borç kadar veya borçdan daha çok olursa, helakla istifa tamâm olduğundan, mürtehin alacağının hepsini alır.

Ariyet veren kimse için, ariyet alan kimse üzerine  ki râhin-dir— borcun misli vâcib olur. Çünkü ariyet veren kimse, eğer relinin hepsi ödenecekse, o miktar ile ariyet alanın (müsteirin) borcunu öde­miştir. Değil ise, Ödenmesi gerekenin (mazmunun) miktarını öder. Ge­ri kalan ise emânettir. Rehnin kıymetinin ödenmesi gerekmez. Çün­kü ariyet aîan kimse muvafakat etmiştir. Binâenaleyh mütecaviz de­ğildir. Eğer rehnin kıymeti borçdan daha az ise, mürtehin borcun bir kısmını alır. Mürtehinin geri kalan alacağı râhin üzerine borç olur. Çünkü mürtehin, rehnin kıymetinden fazla olanı almamıştır.

Eğer ariyet veren kimse, relini kurtarırsa, yâni muîr borçdan mülkünü kurtarmak için mürtehinin alacağını ödemek isterse, mür­tehin onu rehni teslim almakdau menedemez. Çünkü ariyet veren kimse, borcu ödemekte teberru' etmiş sayılmaz. Zîrâ bunda, mülkünü kurtarmak vardır. Muîrin borcu ödemesi, rehn koyan kimsenin öde­mesi gibi olur ve mürtehin bunu kabul etmeye zorlanır. Eğer borç rehnin kıymetine eşit ise; ariyet veren kimse Ödediği borcu, rallinden alır. Çünkü ariyet veren kimse, râ-hinin borcunu ödemiştir. Ariyet veren kimse, o mülkünü kurtarmak için borcu ödemek zorunda kalmıştır. Bu durumda, ariyet  veren  kimse teberru'  etmiş olmakla  va-sıllanamaz.

Musannifin »Eğer eşit ise...» demesine sebeb, çünkü borç relinin kıymetinden çok olursa, ariyet veren kimse kiy.inel.ten fazla Olanı öde­mekte teberru' etmiş olur. O miktarı, ruhinden alamaz. Eğer borç, irerinin kıymetinden daha az olursa, müi lehin nhııi teslim etmesi için zorlanmaz. Tâc'uş-Şeria'da böyle denmiştir.

Ariyet alınan relin, rallinin yanında helak olsa; yâni relin için ariyet verilen şey, ariyet alanın yanında teaddîsiz, semavi âlet ile, o şeyi rehn koymazdan Önce veya relini kurtardıkdan sonra helak olsa, râhin ödemez. Velevki relin etmezden önce, onu hizmetinde kullan­makla, üzerine binmekle veya bunların benzeri ile tasarruf etmiş ol­sun. Çünkü râhin emin olup, evvelâ muhalefet edip, .sonra uzlaşma­ya dönmüştür. Şu hâlde, ödemez. İmâm Şaiiî (Rh.A.), bunda ayrı gö­rüştedir.

Kâhinin rehne suçu ödenir. Çünkü o fiti, ıniirtehin için lâ/.mı ve muhterem olan bir hakkı yok etmiştir. Bunun benzerinin mala taallu­ku, ödemek hususunda mâliki yabancı gibi kılar.
Mürtehinin, rehn üzere işlediği suç ise; Onun alacağından suçun Miiktârı kadar sakıt olur. Çünkü rehn alan kimse, başkasının mülkü­nü telef etmiştir. İmdi O'nun, onu ödemesi lâzım gelir. Ödeme O'na lâzım olur ve borcun da müddeti biterse, borcun ödenecek miktarı düşer ve geri kalan ona lâzım gelir, çünkü kıymetin, borcun mikta­rından fazla olanı, emânet olur. İtlaf ile ödeyip, rehn akdi ile Ödeme­mesi; emânet (vedîa) menzîlesindedir. Şayet kendisine emânet ko­nan kimse (mudâ') onu telef ederse, ödemesi gerekir. Gâyet'ul-Beyân1-da böyle denmiştir.

Rehnİn (yâni rehn konan kölenin), ruhin ile mürtehin ve ikisi­nin mallan üzere suç işlemesi boşa gider (hederdir). Ntts üzere cina­yetten murâd; hatâen nefsde suç işlemiş olmakla veya neiisden azın­da suç işlemiş olmakla, mal ioâb eden suçtur. Kısas îcâb eden suça gelince; o,'bH'icıııâ' mu'teberdh. TMihâye'de böyle denmiştir.

Râhin üzere işlenen suçun heder olmasına sebeb; memlûk im o suçu, mâliki üzere işlemiş olmasıdır. Bu ise, mal îcâb ettikde, heder­dir, yânı düşer. Çünkü mal, müstehaktır. Mal için istihkak ise, mem­lûk üzere sabit olmaz. Mürtehin üzere olan suçun düşmesinin sebe­bine gelince; imdi bu suçu biz, bu mürlt-hin üzere itibâr eylesek, mür­tehinin ondan  temizlenmesi   gerekir.  Çünkü   suç. nıürtelıinin  ketaletinde meydana gelmiştir. Binâenaleyh Ödemenin vâcib olması ile öde-mekden kurtulmanın vücûbu bir ma'nâ ifâde etmez.

Bir kimse, bin dirheme denk olan bir köleyi .veresiye (müeccel) bin dirheme rehn koysa ve kıymeti yüz dirheme inse, imdi Onu, hür bir kimse öldürüp yüz dirhem kıymetini ödese ve müddeti bitse, kö­leyi rehin alan kimse, hakkına karşılık yüz dirhemi alır, geri kalan dokuzyüz dirhem sakıt olur. Çünkü değerin eksilmesi, borcun düşme­sini gerektirmez. Zîrâ değerin eksilmesi, insanların isteklerinin azal­masından ibarettir. Malın eksilmesi, bunun aksinedir. Şu hâlde mal bakî ise, mürtehinin yed'i, yed-i istifa olduğuna göre, bütününü baş­langıçtan almış olur.

Şayet nıürtehin, köleyi rehn koyan kimsenin emri ile yüz dir­heme satsa ve o yüz dirhemi teslim alsa; mürtehin geri kalan dokuz yüzü, rehn koyan kimseden alır. Çünkü rehn koyan kimse köleyi sa­tınca, sanki O'nu geri alıp kendisi satmış gibi olur. Bu takdirde rehn bâtıl olup, borç bakî kalır. Ancak, almış olduğu miktarı bakî kalmaz. Burada da hüküm böyledir.

Kıymeti bin dirhem olan bir köleyi, kıymeti yüz dirhem olan bir köle öldürüp, kaatil köleyi verse; râhin borcundan hepsini, yâni bin dirhemi kurtarmış olur. Çünkü ikinci köle, birinci kölenin yerine geç­miştir. Sanki, birinci köle mevcûd gibi oîur. O kölenin kıymetine mu-râcaat edilir.

iUûut edilmiş olan köle hatâen cinayet işlese; yâni bir adam bi­rine, kıymeti bin dirhem olan bir köleyi bin dirheme veya binden da­ha aza rehn etse ve o rehn edilmiş olan köle, hatâen bir adam öldür­se, O'nu rehn alan kimse, O'nun fidyesini verir. Yâni öldürülen ada­mın diyetini velîlerine verir. Çünkü cinayetin zararını ödemek (ze-mân), rehn alan kimseye âiddir. Kölenin tümü, mürtehinin garanti-sindedir ve mürtehinin alacağı (deyni), kölenin rakabesini müstağ-rıktir (kölenin bütününü kaplar). Bu durumda mürtehine, «Köleyi cinayetten fjdâ eyle (yâni, fidyesini ver.)» denir. Eğer fidyesini verir. se, rehnini ıslâh eder ve alacağı, râhinde daha Önceki hâli üzere kalır.

Mürtehin, râhinden, verdiği fidyeden bir şey alamaz. Çünkü kö­lenin tümü ödenir. Ödenen şeyin cinayeti; yâni kölenin cinayeti ise, ödeyenin cinayeti gibidir. İmdi mürtehin, râhinden almak isterse, râhin de mürtehinden alır. Bunda ise, fayda yoktur.

Mürtehin, o kaatil köleyi cinayetin velîsine veremez. Çünkü, tem­like mâlik değildir. Eğe> mürtehin kaatil köle için fidye vermekten kaçınırsa,  râhin  onu  veya  fidyesini verir. Bu durumda  borç düşer.

Yâni rehn koyana,ya köleyi yâhûd diyetle fidyesini ver, denilir. Eğer. rehn koyan kimse, köleyi veya fidyesini verirse, mürtehinin alacağı düşer ve râhin köleyi alıp, rehn bâtıl olur. Eğer borç, rehnin kıyme­tinden daha çok değil ise; 'belki eşit olup veya kıymetten daha az ise, borç düşer. Şayet borç, rehnin kıymetinden daha çok olursa; borçdan kölenin kıymeti miktarı düşüp, geri kalanı düşmez.

Rehn koyan kimse ölürse, vasisi rehn i satıp borcu öder. Çünkü vasî, rehn koyan kimsenin yerini tutar. Eğer rehn koyan kimsenin vasîsi yoksa, kâdî, rehn koyan kimseye rehni satmak için vasî ta'yîn eder.

Vasî, terekenin bir kısmım ölünün borcu için alacaklılarından bir alacaklıya rehn etmek isterse, diğer alacaklıların rızâsına bağlı kalır. Onların, o rehni reddetmeleri caizdir. Çünkü vasî, alacaklıların bir kısmını hükmî îfâ ile tercih etmiştir. Zîrâ rehn akdinin mûcebi, mürtehin için, yed-i istifanın hükmen sabit olmasıdır. Bu durumda hakîki îfâ ile tercihe benzemiştir. Eğer vasî, diğer alacaklıların borç­larını rehni reddetmelerinden önce öderse, o rehn geçerli (nafiz) olur. Çünkü, engel ortadan kalkmıştır (yâni mâni, zail olmuştur). Engel ise, geri kalan alacaklıların haklarıdır.

ölünün, bir kişiden başka alacaklısı olmazsa; vasinin verdiği rehn, hakîkî ödemeye kıyâsla caiz olur. O rehn, Ölünün borcu için sa­tılır. Çünkü borç için rehn konmazdan önce satıldığı gibi, rehn kon-dukdan sonra da satılır.
. Şayet vasî, ölünün başka bir kimsede olan alacağı için rehn alsa, caizdir. Çünkü rehn almak, 'hükmen istifadır (hak almaktır). Vasî buna mâlikdiT. Vasinin rehni hakkında daha pek çok tafsilât vardır ki   «Vasiyyetler Bölümü» nde gelecektir. [35]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..