Gasbın Hükmü:

Gasıb, günahkar olur.

Bile bile, bir şeyi gasbeden şahıs o şeyi borçlanır ve öder. Eğer, gasbettiği bilinmez ve aldığı zannedilir veya aynını satın alır.

sonra, o şeye bir hak sahibi çıkarsa; gasıbm üzerine, o aynı (= o malı) sahibine vermesi vacip olur.

O malın zayi olması sebebiyle, bizatihi vermesi mümkün olmuyor­sa (kendi eliyle zayi etmesi veya başkasının eliyle zayi olması gibi) eğer bu şey mesliyyattan ise, (ölçülen, tartılan şeyler gibi) onun mislini mağ-sûba öder.

Mislinin ( = benzerinin) tükenmiş olması sebebiyle ona da gücü yet­mez ise, o şeyin, da'vâ zamanındaki kıymetini öder.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Gasb günündeki kıymetini öder." buyurmuştur.

İmâm Muhmmed (R.A.) ise: "O şeyin emsalinin tükendiği zamanki kıymetini öder." buyurmuştur. Kâfî'de de böyledir.

Misli (— benzeri) olmayan bir şey gasbediîince, bi'I-icma o şeyin gasbedildiği günkü kıymeti ödenir. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.

Bir şeyin tükenmesi demek, onun satıldığı çarşıda bulunmaması demektir. O şey her ne kadar evlerde bulunsa bile, ona itibar edilmez. Tebyîn'de de böyledir.

Alimlerden pek çoğu, İmâm Muhammed (R.A.)*ın kavliyle fetva vermişlerdir.

Sadru'l-Kebîr Bürhânü'l-Eimme ve Sadnı'ş-Şehîd Hiisamü'd-Din ile diğer ba­zı âlimlerimiz de, İmâm Ebû Yûsuf (R.Â.)'un kavliyle fetva verdiler. Kifâ-ye'de de böyledir.
Sadra'I-İslâm Ebû'l-Yiisr Kitâbü'1-Gasb Şerhi'nde şöyle buyurmuştur: Her ölçülen şey, misli değildir. Her tartılan şey de mislî değildir.

Gerçekte mislî olan şey, tartılan ve ölçülen şeylerden, birbirine yakın olan şeylerdir; ayrı olanlar misliyyattan değildirler.

Muhıyt Sahibi, CâmiuVSağîr Şerhî'nde şöyle buyurmuştur:

Adediyyat da mütekâribedendir. Bunların tamamı, emsal sahibi- ' dirler. Ölçü yönünden olsun; tartı yönünden olsun, adet yönünden ol­sun bu böyledir.

Mislî olmayanların tamamı, kıyemî (= kıymet sahibi) olur.

Bâzincan gibi şeyler bu nevidendirler. Buna göre kıyâs, uygun olur.

Soğan, sarımsak mislî olan şeylerdendir. Bir kısmı küçük, bir kıs­mı büyük olsa bile, cinsi bir olduktan sonra, farketmez.

Şeyhü'l-İslâm Ali İsbîcâbî, Sahih Şerhi'nde şöyle buyurmuştur:

Bakır ve tunç misliyattandır.

Şeftali, kaysı gibi şeyler de misliyattandır. Çünkü adedidirler. ( = Sayılacak şeylerdendir.) Birbirine yakın olan şeylerdir. Fiisûlü'l-İmâdiyye'de de böyledir.

Yaş üzüm ve —herne kadar çeşidi çok isede— Kuru üzüm bir çeşit sayılır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Siyeri Kebîr'de şöyle denilmiştir:

Bir-kimse, başka birinin peynirini telef ederse; onun kıymetini öder. Peynir mislî olmayan bir şeydir. Bununla beraber, tartılan şeyler­dendir. Çünkü, peynir apayrı bir şeydir.

Peynir hakkında misline itibar edilirse, selem caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.

Şahm (= İç yağı) ve Fahm (- Kömür) mislidirler. Toprak, kıymet sahibidir

Eğrilmiş ip-iplik-mislidir. Bayanmış şey mislidir. Gınye'de de böyledir.

Fetvalarda zikredildiğine göre, sirke, şıra mislidirler.

Un, kepek, kireç, alçı, pamuk, pamuk ipliği, yün, yün ipliği, sa­man, bütün nevileriyle keten, ibrişim (ipek) kalay ve pirinç dedikleri ma­den, demir, kına, civit, kurumuş reyhan gibi şeylerin tamamı mislidir.

Buz mislidir.

Fetâvâyi Reşîdü'd-dîn'de ve başka yerlerde: "Bunlar kıymete tabidirler" denilmiştir. Fevâdİd'de ise şöyle denilmiştir. Gerçekten su, kıymet sahibidir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmam Muhammed (R.A.)'a göre, kâğıt mislidir.

Nar, ayva, hıyar, pancar, karpuz, kavun çeşitli şeyler yani ayrı ay­rı varlıklardır. Kıymete tabidirler.

Reşîdü'd- din'in Fatvâtan'nda şöyle zikredilmiştir:

Tartılan her şey, seçilmesi imkânı olmayan şeyle karıştığı zaman, bunların tamamı mislî olmakdan çıkarılıp, kıymet sahibi olurlar. Ba'-zan biri çok olur. Bazande biri az olur. Bazanda eşit (= müsavi) olur­lar. Bunların benzerlerine itibar edilir.

Gübre kıymete tâbidir.

Odun, yaprak, ağaç bunların tamamı kıymet sahibidir.

Sergi (hah, kilim, hasır) kamışdan yapılan sergi ve benzerleri kıy­met sahibidirler.

Keza ekmeğe katık olan yiyecekler, ham deri, olgun deriler, elbise gîbi* iğne gibi şeyler kıymet sahibidirler. Çünkü bunlar çeşitli şeylerdir.

Pişmiş yemek, yaş reyhan otu, bakliyyat, kamış, kuru odun kıy­met sahibidir.

Süt mislidir.

Yoğurtun uygun olanı, kıymet sahibi olmasıdır. Çünkü çeşitlidir; kimi tatlıdır kimi eskidir, kimi sulu kimi katıdır.

Kâdi Zahîrii'd-dînin Fetvâlan'nda şöyle zikredilmiştir:

Et hangi şekilde olursa olsun, —ister çiğ et, ister pişmiş et olusun— sahih olan kavil kryemîdir.
Bu bi'1-îcma böyledir. Füsûlü'l-İmâdiyye'de de böyledir.

Pişmiş et, iç yağı, kuyruk yağı ve yaş peynir, kıyemîdir. Gınye'de de böyledir.

Arpa ile karışan buğday, mislî olmadığından kıymetine göredir. , Hidâye'de de böyledir.

Kâdîhân, Câmiu's-Sağîr Şerhi'nin, Buyu' Bahsi'nde, şöyle buyurmuştur: Zâhir'ü-rivâyeye göre,  ekmek  kıyemîdir.  Füsûlü'l-Imâdiyyede de böyledir.

Güneşte iyice kurumuş zerdali misliyyattandır; kurumamış ola­nı ise kıyemiyattandır. Gınye'de de böyledir ı

Bazı âlimler: "Bakır ve tunç kıyemîdir." demişlerdir. Kâdîhân ise: "Mislidir." buyurmuştur. Füsûlü'l-İmâdiyye'de de böyledir.

Tuğla, kiremit, kerpiç gibi şeyler misliyyattandır.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'den bu hususta iki rivayet vardır. Gınye'de de böyledir.

Gasb olunan şey;

a-) Menkul (= taşınan) veya

b-) Gayri menkûl (= taşınamıyan), bir mal olur. Ev, arazi, bah­çe, bağ, değirmen ve benzerleri gibi...Menkul da

a-) Ya misli olur. (Ölçülen ve tartılan şeylerin bazıları gibi...)

Ve adedî olur. (Ceviz, fülûs ve benzerleri gibi...)

b-) Veya mislinin (= benzerinin) gayri olur. Hayvanlar ve ekilen şeyler gibi...

Adedi değişik olanlar ise, kavun, karpuz, nar gibi şeylerdir.

Gasbedilen şey, tartılan ve ondan bir şeyler yapılan şeylerden de olabilir.

Gayri menkulün gasb olanı, ev, akar, dükkan gibi şeylerdir.

Bunlar semavî bir âfetle yıkılabilirler veya sel gelip evi, bağ ve bah­çeyi tahrip edebilir. Araziye sel basıp, kıymetini düşürür, su altında ka­lır; bu durumda olanlara, tazminat gerekmez.

Bu, İmam Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmam Ebû Yûsuf (R.A.)'ün son kavli­ne göre böyledir. Tahâvî şerhı'nde de böyledir.

Sahih olanı da budur. Cevâhiru'l-Ahlâtî'de de böyledir.

Şayet, bu şeylere, başkaları vasıtasıyla bir zarar verilirse, bu za­rar onu meydana getirene ödettirilir. İmâm Ebû Hanice (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un görüşü budur.
Eğer, zarar gasbedenin eliyle meydana gelmişse, bu durumda taz­minatı bi'1-icma gâsıp yapar.

Zâd kitabında. "Sahih olan görüş bu iki imâmın görüşüdür." buy-rulmuştur. Müzmarât'ta da böyledir.
Taşınır malda olduğu gibi, gasbedilen ev ve araziye yapılan nok­sanlıklarda tazmin ettirilir. Bu bi'1-icmâ böyledir.

Noksanlığın manâ ve izahında görüş ayrılığı vardır. Nusayr Bin Yahya şöyle buyurmuştur:

"Duruma bakılır: Önceki kıymeti ile sonraki kıymeti arasında nok­sanlık varsa, o noksanlık tazminata tâbidir." Tebyîn'de de böyledir.

Elyak (en uygun) olanı da budur.

Fetva da bununla verilir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.

Bir adam, başka birinin arazisini gasbedip, oraya kendi tohumunu eker; bir miktarda harcama yaparsa; İmâm Ebû Hanîfe (R. A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, şöyle yapar: O yere, iki kür tohum ekmiş, bir kür-lük de harcama yapmış ve ordan sekiz kür mahsul almış, o yere.de bir kür değerinde noksanlık vermişse, işte ordan dört kür alır kalan dört kürü tassadduk eder. Tebym'de de böyledir.

Bir adam, birisinin döşeğinde uyur veya sergisinin üzerine otu­rursa; o gâsıp sayılmaz.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre gerçek gasp, bir şeyi yerinden ayırıp götürmeden önce tahakkuk etmez.

Kendi fi'liyle zayi etmedikçe de tazminat gerekmez. Felâvâ-yi Kâdî-hân'da da böyiedir.

Bir adamın kölesini gasbedip, bir işte öiene kadar çalıştıran kimse, o kölenin bedelini, efendisine öder. Zehtyre'de de böyledir.

Bir adam, başka birisinin kölesine: "Şu ağaca çık kaysi topla ve ye." der; o köle de ağaca çıktıktan sonra düşüp ölürse; emredene bir şey gerekmez. Şayet..."benim için çık." demiş olsaydı, tazminat gere­kirdi. Mııhıyl'te de böyledir.

Felâvâyi Kâdîhân'da da, bu böyledir. 

Bir adam, bir sabiye: "Şu duvarı yık." der ve o da, onu yıkar­ken ölürse tazminat gerekmez.

Şayet: "Benim için yık." derse, bi'I-icma tazminat gerekir.

Eğer sabiye: "Şu ağaca çık benim için meyve dök," der; çocuk da ağaca çıkıp o meyvelerden kendisi yerken meyve boğazına durup ölür­se, o adama tazminat gerekmez. Çünkü çocuğun yaptığı, onun söyledi­ği değildir.

Ebâ'l-Feth Muhammed Bin M ah mu d Bin Hüseyn El Esterûşnî Esile ve Ecvibe kitabında da böylece beyan etmiştir.
Bir adam, bir hayvanı, —sahibinin izni olmadan— çeker veya sürer yahut ona biner veya onun üzerine yük yükletirse ö hayvan, ister o hizmetten yorulsun; isterse yorulmasın, tazminat gerekir. Yeiiâbi ve Fusû'l-Imâdiyye'de de böyledir. [3]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..