Bu Hususlarla İlgili Diğer Bazı Mes'eleler


Mut'a nikâhı batıldır. Bu nikâh, helâllik ifâd-e etmez. Mut'a nikâhından dolayı, talâk da lâzım gelmez. Mut'a nikâhından dolayı; îla1 (= kocanın karısına yaklaşmaması hususunda yemin etmesi) vö zıhâr (= kocanın, karısını, müebbeden mahremi olan bir kadının, ba-'kifması caiz olmayan bir uzvuna benzetmesi) de îca'betmez. Mut'a nikâhından dolayı, iki taraf, birbirlerine varis de olmazlar. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Mut'a nikâhı : Bir eleğin, mânilerden hâli (= nikâhlanma-sına hiç bir sakınca olmayan) bir kadına : «Senden on gün fveya da­ha az veyahut da daha çok) faydalanacağım.» veya : «Beni, nefsinden günlerce faydalandır,- demesi veya hiç zaman (gün) zikretmeden, ka-dsndan faydalanmayı istemesidir, Fethü'l - Kedîr'de de  böyledir.

Muvakkat (= geçici bir süre için yapılan) nikâh da, batıldır. Hidâye'de de böyledir.

Sahih olan kavle göre, muvakkat nikâhta, sürenin uzun veya kısa olması arasında bir fark yoktur. Bu müddetin, ma'lum (= belirli, bilinen) veya meşhul (= belirsiz, bilinmeyen) oimast haileri de, mü-sâvîdir. Nehru'l - Fâık'ta da,böyledir.

Büyük âtim Şemsü'I - Eimme Halvânî ve âlimlerimizden pek çoğu şöyle demiştir: «Bir kadınla 'bir erkeğin, kesin bilgileri olma­yan  ve beraber yaşamaları ihtimâli bulunmayan, meselâ: Bin sene gibi —uzak— bir zamanı şart koşarak yapmış    bulundukları akitler geçersizdir.

Meselâ : «Kıyamet kopana kadar...», «deccal çıkana kadar.....îsâ (A.S.) inene kadar...» gibi sözlerle, nikahlanmak batıldır, geçersizdir. Bu kavli Hasan, İmâm Ebû Hanîfe'den de rivayet etmiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir erkek, kadının niyyetinde olan müddetçe onunla tecev-vûc etse, kendi niyyeti' İse, kadın kendisi ile    durduğu müddetçe, onunla durmak olsa, bu nikâh sahih olur. Tefeyîn'de de böyledir.

Bir erkek, 'bir kadınla, bir ay sonra boşamak niyyeti ile te­zevvüc etse, bu câîz olur. Bahrû'r - Râık'ta da böyledir.

Bir kimsenin .gündüzlere mahsus tezevvüc etmesinde de, bir beis yoktur. Bu, evlendiği kadınla, geceleri değil de, gündüzleri be­raber kalmsk demektir. Tebyîn'de de böyledir.

İhramlı erkeğin ve i h rami i kadının, ihramlı oldukları halde, nikâhlanmaları caizdir.

Keza, ihramlı bulunan bir velî, velîsi bulunduğu kadını, tezvîc edebilir.

Bir kadın, bir erkekle nikâhlı olduğunu İddia etse ve bunujsbatlasa; kadı, o kadını, o adama karı eder.
— Aslında— bu kadın, o erkeğin karısı olmasa; fakat kadın, bu erkekle aynı yerde beraber kaldıklarını ve kendisine cima' yaptığını id­dia (ve is'bat) etse, (bu durumda kadı, bunları karı-'koca eder.) Bu hüküm, İmâm Ebû Hanîfe [R.A.)'ye ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un, bu husustaki kavillerinden birincisine göredir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un diğer kavli ise, İmâm Muhammed (R.A.)'in kavli gibidir ki, bu kavilde o adamın bu kadına cima' etmesi caiz değildir. Hidâye'de de böyledir

Bu adam dilerse, hakimin hükmüne uyar.

Ancak, bu durumda da, kadının, inşa' mahalli (= evlenmeye du­rumunun müsait) olması şarttır.

Eğer kadın, bu durumda, başka biri İle evli olursa veya başka­sından iddetli bulunursa veyahut da, üç talâk ile boşanmış ve fakat hükmünü yerine getirmemiş olursa; hâkimin verdiği —karı - koca ol­ma— hükmü, yerine getirilemez. Âlimlerin ekserisine göre, bu hük­mün yerine getirilmesinde, şehitlerin hazır bulunması da, şart kılın­mıştır. Tebyîn'de de böyledir.

Keza, bir erkek, bir kadınla nikâhlı olduğunu iddia etse, hü­küm yine yukarıdaki hüküm gibidir.

Keza, bir erkek, — başkası ile evli bulunan bir kadının— ken­disi ile nikâhlı olduğunu iddia etse ve bu iddiasını yalancı şahitlerle ispr.h'asa; hakim da bu şekilde hüküm verse; kadın gerçeği bildiği halde, talâk (= boşanma) sabit oîur. Bu durumda, bu kadın, iddetini tamamladıktan sonra, başka kocaya varır. Şahitlik yapanla evlenmesi de, helâl olur. Önceki kocası ile —bu durumda— evlenmesi,-haram olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu kadının, önceki ve sonraki ko-ceterryla evlenmesi, helâl olmaz. İmâm Muhammed CR.AJ'e göre ise; ikincisi ile cima' yapmamışsa önceki kocası île evlenmesi helâl olur; cima' yapmışsa, iddet gereği için, haram olur. Bu kadın, ikinciye, ebe-diyyen helâl olmaz. Bahrü'r-Râik'ta da böyledir.

Bir erkek, bir kadınla nikâhlı olduğunu iddia ve o kadın da nikâhı inkâr etse; fakat koca, kadına, nikâhlı olduğunu ikrar etmesi İçin yüz dirhem vermeyi teklif etse ve bunun üzerine sulh olsalar; bu erkeğin, yüz dirhemi, kadına vermesi gerekir. Eğer kadın, bu ikrarı, şahitler huzurunda yapmışsa, bu nikâh yerindedir ve geçerlidir.
Kadın için, genişlik vardır; kocası ile kendisi arasındaki durum hakkında, nasıl isterse öyle davranır. Bu, Ra'bbi ile kendisi arasında­ki bir iştir. Ancak; bu ikrar, şahitler huzurunda olmamışsa, bu du­rumda, nikâh da akdedilmiş olmaz. Ve kadın için de, bir genişlik söz konusu değildir. Sahih olan budur. Muhıyt'te de böyledir. [23]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..