İmamet :
Daha sonra da, velayet sırası sultan'in (= veliyyü'l - emr'in), Sonra da hakimin ve hâkim tarafından tayin edilmiş olan kimsenindir. Muhiyt'te de böyledir.
Hakim, ancak; veliye muhtaç oUn bir kimsenin nikâhını, bu iş, kendi uhtesine verildiği zaman kıyabilir; aksi takdirde velî olamaz.
Bir hakim, bir kadımkendisine hükümdar tarafından bu hususta izin verilmeden nikahlamış olsa ve sonra da, hükümdar İzin verse, bu nikâh istihsânen caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. Sahih olan da budur. Sarshsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir hakim, küçük bir kızı, kendi nefsine nikâhlasa, bu nikâh, velîsiz 'bir n'rkâh olur, (Kİ böyle bir ni'kâh caiz değildir.) Çünkü, bu hakim de, kendi nefsi hakkında, bir tobeadan ibarettir. Bu durumda, bu küçük kıza velî olma hakkı, hakimin makam itibari ile üstünde bulunan, valinindir.
Vali de, kendi nefsi söz konusu olunca, hâkim gibi bir tebaadan ibarettir. Koza, Halîfe (= devlet başkanı) de kendi nefsi hakkında tebaadır. Muhıyt'te de böyledir.
Amca oğlunun, amcasının kızını, kendi nefsine nikahlaması caizdir. Hâvî'de de böyledir.
Diğer velîlerin hilâfına; hâkim, küçük bir kızı, kendi oğlu adına nikahlarsa, bu caiz olmaz. TGcrcîs'de ve Mezîd'de böyledir.
Vasî'nin, küçük bir kızın veya küçük bir oğlanın nikâhı hususunda, velayet hakkı yoktur. Bu hususta, babanın, bir vasiyette bulunmuş olması veya olmaması da müsavidir.
Ancak vas.r, bunların, aynı zamanda velîsi de olursa; bu durumda, nikâhlarını da Bktodöbiiir. Bu durumda da o va-sî; vesayet hükmünden dolayı değil de, velayet hükmünden dolayı, nikâhlarını akdetme .hakkına sahip olur. Muhıyt'te de böyledir.
Küçük fcir kız ve küçük 'bir bejlan, bir kimsenin evinde olso-!ar ve o şahısta bunlara mûltûkıt [28] nazarı veya ona benzer bir şekilde bakıyor ols-ı; bu kimse, onları eviendiremez. Fetâvâyi Kâdîhân'-da da 'böyledir.
Kölenin, hiç bir kimseye velî olma hakkı yoktur. Mükâtebin de, çocukları üzerinde velayet hakkı yoktur. Serahsî'-nîn Muhıy'İnds de böyledir.
Çocuk, mecnûn ve kâfir de; müslüman bir erkeğe veya müs-lüman ülr kadına velî olamaz. Hâvî'de de böyledir.
Bir müslümonın da, kâfir 'bir erîie'k veya !kâfir bir kadın üzo-rinde, velayet hakkı yoktur. Muzm&rât'ta da böyledir.
Âlimler: «Müslüman bir er'keğe, kâfir olan cariyesinden dolayı «onun efendisidir»; müslüman kadına ise, «onun hanım efendisidir» demek uygun olur.» demişlerdir. Bnhrü'r-Râık'ta da böyledir.
'Kâfirler, kendileri, gfoi olanların velîsi olabilirler. Tebyîn'dfc de Iböyledir.
Mürtedler ise, hiç bir kimsenin velîsi olamazlar. Yâni, bir müslümam veya bir kâfire veyahut da kendileri a'ıb'ı dîner bir mür-tode, velî olma hakları yoktur. Becîâi'ds de 'böyledir.
Fâsıkluk, velayete mâni değildir. Foîâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Tocennî ©den f=deliren) velînin, velayet hakkı kaybolur. Eğer, ifâkat bulursa (= iyileşirse), vsiâyet ha'kki 'baki kalır. Eski hâlinde olduğu giöi, tasarruflarını yerine getirir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir oğul, bunak veya mecnûn elarsk, foüiûğa erişmiş olsa; cnun nofsî ve rnsli hakkında, -bebenin velayeti baki kalır. Fetâvâyi Kâd.:hân'da da ıböyledir.
Ebû'l - Leys'in Felvâlcnnda : «Bir kimse, büyük 'bir oğlunu, bir kadınla nikahlamış olsa, bu nikâh 'Caiz olmaz. Ancaklbu oğul, geçici bir tecsnnünle, babasına, kencîvsini nikahlaması 'hususunda izin vermiş olursa, bu nikâh caiz olur denilmiştir.
Fokıyb Ebü Beftr, bu şeklin dışındaki durumlarla ilgili ihtilâflardan baksederelk. şöyle dedi : «Oğul, t&ıilı olarak 'bulûğa erdikten sor,-, ra, fiklî muvâzenesini ka>betse veya bunesa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'-un kavMne göre, kıyas yönünden, İbrasının velayeti geri dönmez. Halta, bu İbribanm, oğlunun malından 'harcama yapması veya onu bir kadınla nikahlaması caiz olmaz. Bil - aJkîs bu durumda velayet, hâkime avdet eder.
İmâm MuhflimîîSd (R.A.)'in kevlme göre ise, istihsânen velayet babaya döner.» demiştir.
Fnkıyb Ebâ Bekir e!-Meydânı -ds : «Âlimlerimizin üçüne göre de, velayet babaya avdet eder.» demiştir. Zehiyre'de de 'böyledir.
Bir babanın, aklî muvâzenesini 'kaybetmesi veya 'bunaması hallerinde; malının tasarrufu veya evlendirilmesi 'hususunda, oğlunun, babasına velayet etme hakkı sübit olmaz. İmâm Ebû Henıfs vo İmâm EbO Yûsuf ise : «Bu durumda, oğulun velayeti sLüût bulur.» demişlerdir. Kercbri'nin Vccîzi'nde do böyledir, S ah ih olan 'budur. Giyâsiyye'de de böyledir.
Küçük bir oğlan veya küçift bir'kız için, iki ikardeş veya iki amca gibi, aynı seviyede, iki velî bulunsa; bize göre, bunten, o velîlerden (hangisi evlendirirse evlerdi rain caiz oiur. Fetâvâyi Kâdîhân'-da da böyledir.
Bu durumda, diğer velînin izin vermesi veya akdi feshetmeye kal'kması da bir şey değiştirmez.
Ancak, câriye, bu hükmün hilâfmadır. İki velîsinden birisi, diğerine izin vsrmsdikç-3, 'bir velî o cariyeyi evSendiremez.
Fetvalarda «Velîlerin arasında kolan câriye, foir çocufc doyur-sa; nesebi açığa çıkana kader, o çocuğa, onların ikisinin de bakması geretioir. Ve 'onlardan her birinin, 'bu çocuğu evlendirme hususunda, yalnız fceşlarına mükellefiyetleri vardır.» denilmiştir. Sirâcü'l - Vehhâc'-da da böyledir.
Bu çocuğu, aynı edama, arka arkaya Fki velî de nikahlamış oisa; önce akdedilen nikâh sahih olur; diğeri sa'hi'h olmaz.
Eğer 'bu iki velîden her 6iri, bu çocuğu, ayrı ayrı şâhıslara, aynı anda nikahlamış olsalar veya 'bu nikâhların 'hangisi önce, hangisi sonra skdedüdîği bilinmese, her iki akid de dâtil (= geçersiz) olur. Fcîâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.
Küçük bir kızı veya küçük bîr oğlanı, uzak oian velîsi evlen-dirse ve bu esnada yakın olan velîsi de orada bulunsa; nikâh akdini durdurabilir. Ancs'k, yakın olan velî, izin verirse, bu nikâh caiz olur. Yalnız, yakın velî olma ehliyetinde ikimse yoksa, yine uzak velînin kıydığı nikâh caiz olur.
Keza, yakın olan velî, gâib f== kaybolmuş) ise, yine uzak olan velînin kıydığı nikâh, caiz olur. Muhiyt*te de ıboyl&dir.
Bir cariyenin efendisi kaybolsa ve kendisini evlendirmek için bir yakını da bulunmasa, bu cariyeyi de, uzak olan velî nikahlayabilir. Sîrâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Gaygıibet'in süresi, kasr mesafesi kadardır. Yani, on beş gündür. Müteahhirîn'in ekserisi, bu kıavü ihtiyar etmiştir. Fetva da bunun üzerinedir.
Şemsü'l - Eirrame Serahsî ve Muhammed bin FadI şöyle demişlerdir: «Bu hususta, esahh olan miktar; kaybolan o şahsın, emsal ve akranının öldüğü hakkında, galip bir re'y sahibi oluncaya kadar beklemektir." £n güzel kavil budur. Tefayîn'de de böyledir. Fetva da bunun üzerin&dir. Csvâhiru'I - Ahlâtı'de de böyledir.
Câriye ile kaybolan efendisinin beldeleri, -ayrı ayrı olsa (= ayrı ayrı beldelerde bulunsalar), kayiplık hâîi kesilmiş olur ve o adam (beklenmez. MecmaVI - Bahreyn Şerhi'nde de böyledir.
Bu cariyenin, kaybolan efendisinin yeri bilinmiyorsa veya kaybolan şatıis ile velisi bulunduğu şalhıs ayrı ayrı beldelerde iseler; bu kayıp velî beklenmez.
Kâdî İmâm Ebû'l - Hasan Ali es-Sağdı: «Bu gaip, ğaybet-İ münkatıa[29] hükmünde olur. Eğer, bu yakın velînin nikâhliyacağı kimseyi, uzak velî ni'kâ'hiaurktan sonra, gâ?b ıolan yakın velî, şehirde gizlenmiş bulunduğu yerden çıfcsa, bu durumda, uzak olan velînin kıydığı nikâh caiz olur.» demiştir. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.
Uzak «olan bir velînin akdettiği nikâh, yakın velînin gelmesi (le bozulur.
Yakın olan velînin izni beklenirken, o velî 'kaybolsa, velayet uzak olan velîye avdet eder. Ve bu durumda, önce başlanılmış bulunan nikâh caiz olmaz. Bu nTkâh da, ancak, velayet 'kendisine avdet etmiş bulunan uzak velînin izni ile caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.
Yakın oian kimselerin velayetleri hususunda, âlimlerimiz ihtilâfa düşmüşlerdir. Yakın olan velînin kaybolması ile, velayet hakkı düşer mi, yoksa baki mi kalır? Bazıları: «Uza/k olan velîye bu hakkını 'kullanmasını söylemezse, bu hakkı bakî kalır.» demişler; bazıları ise: «Bu kimsenin velayet'hatfdcı zail olur. Ve bu velayet hakkı, uzak olan-velîye intikâl eder.» demişlerdir, fsahtı olan da budur. Be-dâi'de de böyledir.
Velayet ihal<?kı başkasına intükâl ettikten sonra, 'bu 'hakkı zayi etmiş olan kimsenin akdettiği nfkâh, sahih ve caiz olmaz. Serahsî -nin Muhıyt'inde de böyledir.
Yakın velî, o (küçük kızı, nFkâhtadtfktan sonra, kaybolsa bile, akdettiği nikâh caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da ve Zahîrîyye'de de böyledir.
Yakın ve uzak valilerin akldleri birlikte olsa veya ayrı ayrı olmasına rağmen, hangisinin önce akdettiği bilinmese, ikisinin de akdetmiş olduğu bu nikâhlar caiz olmaz. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.
Yakın velî gelince, uzak veiînin velayet ıhakkı geçersiz olur. Artcafk ,uzak velînin, önceden yapmış bulunduğu akid geçerlidir. Çünkü o aikid, tam bir velayet Il-e yapılmıştır. Tebyîn'de de böyledir.
Yakın velînin, v&lâyet 'hakkından vaz geçmesi 'hâlinde, velayet hakkının uzak veliye intikâl edeceğinde görüş 'birliği vardır. Hu-lâsa'da da böyledir.
Velî kaybolur veya velayet hakkından vaz geçerse veyahut da baba ve dede fâsık olurlarsa, ıhakim, onu, emsali olan birisine nikâhlar, Kerderî'nin Veclzi'nde de böyledir,
Velîleri, küçük 'kız veya 'küçük oğlanı, onların rızası olmadan da rri'kâblıyaibilirler. Bürcendî'de de beyledir. Bunların bakir veya takire olup olmamaları da müsavidir. Kenz Şerhî'nde de böyledir.
Bunak veya mecnun olan erkek veya kadınlarla küçük olan oğten veya 'kızları, velileri nikâhlarlar. 6u hüküm, cinnet halinin geçici olmaması hsline göredir. Nehru'l - Fâık'ta da 'böyledir.
Babası veya dedesi olmayan, küçük bir kız nikâhlandığı zaman, tounun nFkâh n-lcdln-i; ihtiyaten, biri mdhr-i müsemmâ İle, diğe~i de mehr-i müsemmâsiz olarak, iki defada yapmalıdır. Şu, iki sebepten dolayı 'böyle yapmak uygundur:
1- Eğer. o tesmiye de (= belirtilen miktar) da noksanlık varsa, birinci nikâh sahih olmaz; mehr-i misi olan ikinci nikâh sahih olur.
2- Koca, talâkla yemin öderse; «onu, «tezevvüc eyledim.» sözü ile tezevvüc eder. Veya : «Mehr-i misille, nikâh edilen kadını tezevvüc eyledim.» derse; o, kendisine helâl olur, fiibası ve dedesi olan küçük kız da, Ebû Yûsuf (R.A,) ile imâm Muhammet! (R.A.)'-e göre böyle nikahlanır. İmâm Ebû H^nife (R.A.)'ye göre ise, ikinci cihetten dolayı böyle yapılır. Tecnîs'de ve Mezîd'de de böyledir.
Nikâhlarını, baba veva dedesi fciymış bulunan küçüklerin, bulûğa erdikten sonra hekk-i hıyarları '(= muhayyerlikleri) yoktur.
Ancak, bunları, baba ve ded&nin haricinde başka biri nikahlamışça; bu küçükler, tbüiûğa erişince, muhayyerdirler: İsterlerse yapılan nikâha razı 'olurlar; isterlerse, »bu nikâhı bozabilirler. Bu, İmâm Ebû Hrnîffe (R.A.) ile İmâm Muhammed'e göredir. Ance'k, bu hususun gerçekleşmesi için hâkimin 'hüküm vermesi şarttır. Azâd etme hususunda, muheyyer olmak için hâ'kimin -hükmü şart değildir. Hİdâye'de de 'böyledir.
Küçüklerin bulûğa erişince, muhayyer -olacakları, nikâh ako.» esnasında ş^rt kılınmış olsa; ha'kim, bunların aralarını ayırmaz. Hat-ra, 'bunlardan birisi ölmüş oisa, kalan ona vâris olur. Kocanın, haki-rnin ayırmadığı zevcesine cima' etmesi helâl olur. Mebsût'ta da böyledir.
Küçüğün nikâhını kadı veya imâm (= devlet başkanı) kıymış olursa, bunların mtrtiEyyerliği sâlbit olur. ıBu görüş sahihtir. Fetva da bunun üzerinedir. Kâfî'de de böyledir.
Kadı Bediu'd-Dîn'den : »Velîsi olmayan ve bulunduğu yerde de 'hâ'kirn bulunmayan -küçük hr 'kız, emsali ve dengi olan bir oğ-lana, kendi nefsini tezvîc ederse; bunun durumu ne olur?» diye soruldu. O ise şu cevabı verdi «fiu nikâh akdedilmiş olur; fakat 'oülû-ğa eriştiği zamen, bu kızın izni ile hareket edilir.» T&iarhfiniyye'dd de böyledir.
Bulûğa erişmemiş bir 'kız, nefsini tezvîc eylese vo velîsi bulunan fcardeşi de, bu izdivaca izin vermiş olsa; bu kızın, bulûğa erince muhayyerlik hakkı vardır. Serahsî'nin Muhıyî'inde de köyledir.
Bakire kız nikâhın akdedildiği mecilsde sükût ederse, bu sebeple, muhayyerliği geçersiz -olur; muhayyerlik hakkı, bu meclisin (= oturumun) sonuna 'kadar devam etmez.
Hatta, bakire olduğu 'halde, 'bulûğa ermrş 'gf>bî sükût ederse, yina muhayyerliği batıl olur.
Eğer kadın, dul yaSıırt ibâkire olduğu halde; 'kocası, üzerine başka bir kadın almış ve sonra da kocasının yanında bulûğa ermişse; sükûtu (= susması) sebebi ile, muhayyerliği geçersiz olmaz. Ancak, sarih nikâha razı olduğu zaman, muhayyerliği geçersiz olur. Veya, bu kadının, nikâha razı olduğunu gösteren; cimâ'ya gücünün yetmesi, nafaka İsteği veya bunl.ara benzer bir belge gösterdiği zaman, muhayyerliği geçersiz olur.
Feta, o kadın, kocasının hizmetini görüyor, ekmeğini yiyor ve sfctd yapıldığı zaman, bulûğa erişince muhayyer olacağını biliyorsa, muhayyer olur. Lâkin, bulûğa erişince, muhayyer olacağını bilmiyor ve sükût ediyorsa, muhayyerliği geçersiz olur. Bu kadın, nikâhının ne zaman yapıldığını bilmiyorsa, bulûğa eriştiği zaman muhayyerdir. Nikâhın yapıldığını biliyor ve bu haber kendisine ulaşınca, kocasının adını veya mehr-i müsemmâsım sormu? veyahut da şahitleri selâm-lamrşsa; muhayyerlik hakkı kalmamıştır. Muhıyt'te de böyledir.
Bu kadında, biri şüf'a diğeri de bulûğ muhayyerliği hakkı, olmak üzere, iki hak cem olur ve 'bu kadın : -Ben hakkımın ikisini de isterim.» dedikten sonra, kendi nefsinin muhayyerliğini ortaya korsa, bunu yapmak Vadinin hakkıdır. Strâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Erkek çocuğun âa, muhayyerim hakkı geçerlidir. Ben razıyım.» demedihfcçe veya onun razj olduğuna bir delil olmadıkça, erkek çocuğun da muhayyerlik hsfldcı vardır. Ancak, nikâh kendi rızası fle olursa, muhayyerlik 'hakkı yoktur. Hidâye'de de böyledir
Hayız haline eriştiği zaman, kadının muhayyer olmasında da bir beis yoktur. Çünkü kadın, bu kanı görünce, bulûğa erişmiş olur. Eğer kadın, 'bu kanı gece görür ve : »Nikâhı feshettim.» der ve sabah oluncada : «Kam şimdi gördüm.» derse; onun : «Gece göfdüm.» dediğine ve diğer sözüne inanılmaz. MecmuVn - Nevâzil'de de böyledir.
Ebû Hanife {HA,): «8u söz, her ne kadar yalan ise de, bazı yerlerde yafcan söylemek mubahtır.» demiştir. Hülâsa "da da. böyledir.
Hişâm: Ben, (mâm Muhammed fR A)'e :
Amcası, kendisini küçü'k yaşta iken nikahlamış olan bir kz, 'hayız 'görünce: «Elhamdülillah, gerçekten ben muhayyerim.» dedi ve "bu muhayyerliği üzerine hayızlı halinde, şahitlfk yapsınlar diye hizmetçisini dışarı gönderip, şahitleri da'vet etti. Onun bulunduğu yerde, insanlar olmadığı için, şahit teminine göç yetiremedi. Günlerce beklediği halde, şahit temin edemedi. 'Bu kızın durumu nedir? diye sordum.
İmâm Muhammed (RA.,):
«Su kızın, önceki nikâhı devam ediyor; onun bu özrü, özür sa-yıfmaz.» dedi. Muhıvtte de böyledir.
İbni Semâ'a, İmâm Muhammed [RA)'In şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Kadın, nefsini muhayyer kılar ve bu hâline şahit tutarsa; nefsine temekkün olmadığı müddetçe iki ay içinde dava aşmamış olsa bile, bu kadın, muhayyerlik üzeredir. Zehiyre'de de böyledir.
Bülüğ muhayyerliği hususunda ihtilâf edilse ve kadın : «Nefsimi muhayyer kıldım ve nikâhı reddeyiedim.» dese; 'kocası da : «'Hayır, sen vaktinde sustun; senin muhayyerliğin yoktur.» dese; bu
durumda söz, kocanın sözüdür; yani, onun sözü geçerlidir. Muhıyt'te de böyledir.
Köle olan küçük oğlan ile kele olan küçük kızı, efendiler! nikahladıktan sonra ikisini de azad etse; bunların 'bulûğa eriştikten sonra muhayyerlik hakları yoktur. Çünkü, azad olunmuş kimse, muhayyerlikten müstağnidir. Ancak, bir kimse .küçük yaştaki cariyesini önce azad edip, sonra da nikahlamış olsa, azad edilmiş olan bu câriye, bulûğa erişince, İsbîcâbî'nin zikrettiği gPbi, kendisi için muhayyerlik vardır. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
İrtidad edip, dâr-ı harbe giden bir müslümanın karısı ve 'küçük yaştaki kızı, dar-ı islâmda kalsa; kızın amcası da, bu kızı bir müs-lümana nikahlamış olsa; bu nikâh caizdir. Bu kız, bulûğa erişince de muhayyerdir.
Şayet, bu <kız bulûğa erişmeden, babası ve anası ile birlikte mür-ted olup dâr-ı harbe gitmiş olsalar; nfckâh hâil üzeredir. Bunlar, esir olmadan, tekrar müslüman olsaiar, kız ve anası memlûk (= câriye) dirler. Kızın babası ve kocası ise, hürdür. Bu durumda 'kız, 'bulûğa erişince, onun muhayyerlik hakkı yoktur. Fakat, bı kızın, azad edilme ve azad edildiği zaman da, hür olma hafkkı vardır. Serahsî'nin Muhıyt'-inde de böyledir.
Bulûğdan dolayı ayrılma muhayyerliği, taiâV için geçerli değildir. Çünkü o, erkek ile kadın arasında müşterektir.
Keza, bu durumdaki bir kızın, azad edilmesinden dolayı da bir muhayyerlik haHckı olmaz. Sirâcü't - Vehhâc'da da böyledir. [30]
Hakim, ancak; veliye muhtaç oUn bir kimsenin nikâhını, bu iş, kendi uhtesine verildiği zaman kıyabilir; aksi takdirde velî olamaz.
Bir hakim, bir kadımkendisine hükümdar tarafından bu hususta izin verilmeden nikahlamış olsa ve sonra da, hükümdar İzin verse, bu nikâh istihsânen caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. Sahih olan da budur. Sarshsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir hakim, küçük bir kızı, kendi nefsine nikâhlasa, bu nikâh, velîsiz 'bir n'rkâh olur, (Kİ böyle bir ni'kâh caiz değildir.) Çünkü, bu hakim de, kendi nefsi hakkında, bir tobeadan ibarettir. Bu durumda, bu küçük kıza velî olma hakkı, hakimin makam itibari ile üstünde bulunan, valinindir.
Vali de, kendi nefsi söz konusu olunca, hâkim gibi bir tebaadan ibarettir. Koza, Halîfe (= devlet başkanı) de kendi nefsi hakkında tebaadır. Muhıyt'te de böyledir.
Amca oğlunun, amcasının kızını, kendi nefsine nikahlaması caizdir. Hâvî'de de böyledir.
Diğer velîlerin hilâfına; hâkim, küçük bir kızı, kendi oğlu adına nikahlarsa, bu caiz olmaz. TGcrcîs'de ve Mezîd'de böyledir.
Vasî'nin, küçük bir kızın veya küçük bir oğlanın nikâhı hususunda, velayet hakkı yoktur. Bu hususta, babanın, bir vasiyette bulunmuş olması veya olmaması da müsavidir.
Ancak vas.r, bunların, aynı zamanda velîsi de olursa; bu durumda, nikâhlarını da Bktodöbiiir. Bu durumda da o va-sî; vesayet hükmünden dolayı değil de, velayet hükmünden dolayı, nikâhlarını akdetme .hakkına sahip olur. Muhıyt'te de böyledir.
Küçük fcir kız ve küçük 'bir bejlan, bir kimsenin evinde olso-!ar ve o şahısta bunlara mûltûkıt [28] nazarı veya ona benzer bir şekilde bakıyor ols-ı; bu kimse, onları eviendiremez. Fetâvâyi Kâdîhân'-da da 'böyledir.
Kölenin, hiç bir kimseye velî olma hakkı yoktur. Mükâtebin de, çocukları üzerinde velayet hakkı yoktur. Serahsî'-nîn Muhıy'İnds de böyledir.
Çocuk, mecnûn ve kâfir de; müslüman bir erkeğe veya müs-lüman ülr kadına velî olamaz. Hâvî'de de böyledir.
Bir müslümonın da, kâfir 'bir erîie'k veya !kâfir bir kadın üzo-rinde, velayet hakkı yoktur. Muzm&rât'ta da böyledir.
Âlimler: «Müslüman bir er'keğe, kâfir olan cariyesinden dolayı «onun efendisidir»; müslüman kadına ise, «onun hanım efendisidir» demek uygun olur.» demişlerdir. Bnhrü'r-Râık'ta da böyledir.
'Kâfirler, kendileri, gfoi olanların velîsi olabilirler. Tebyîn'dfc de Iböyledir.
Mürtedler ise, hiç bir kimsenin velîsi olamazlar. Yâni, bir müslümam veya bir kâfire veyahut da kendileri a'ıb'ı dîner bir mür-tode, velî olma hakları yoktur. Becîâi'ds de 'böyledir.
Fâsıkluk, velayete mâni değildir. Foîâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Tocennî ©den f=deliren) velînin, velayet hakkı kaybolur. Eğer, ifâkat bulursa (= iyileşirse), vsiâyet ha'kki 'baki kalır. Eski hâlinde olduğu giöi, tasarruflarını yerine getirir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir oğul, bunak veya mecnûn elarsk, foüiûğa erişmiş olsa; cnun nofsî ve rnsli hakkında, -bebenin velayeti baki kalır. Fetâvâyi Kâd.:hân'da da ıböyledir.
Ebû'l - Leys'in Felvâlcnnda : «Bir kimse, büyük 'bir oğlunu, bir kadınla nikahlamış olsa, bu nikâh 'Caiz olmaz. Ancaklbu oğul, geçici bir tecsnnünle, babasına, kencîvsini nikahlaması 'hususunda izin vermiş olursa, bu nikâh caiz olur denilmiştir.
Fokıyb Ebü Beftr, bu şeklin dışındaki durumlarla ilgili ihtilâflardan baksederelk. şöyle dedi : «Oğul, t&ıilı olarak 'bulûğa erdikten sor,-, ra, fiklî muvâzenesini ka>betse veya bunesa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'-un kavMne göre, kıyas yönünden, İbrasının velayeti geri dönmez. Halta, bu İbribanm, oğlunun malından 'harcama yapması veya onu bir kadınla nikahlaması caiz olmaz. Bil - aJkîs bu durumda velayet, hâkime avdet eder.
İmâm MuhflimîîSd (R.A.)'in kevlme göre ise, istihsânen velayet babaya döner.» demiştir.
Fnkıyb Ebâ Bekir e!-Meydânı -ds : «Âlimlerimizin üçüne göre de, velayet babaya avdet eder.» demiştir. Zehiyre'de de 'böyledir.
Bir babanın, aklî muvâzenesini 'kaybetmesi veya 'bunaması hallerinde; malının tasarrufu veya evlendirilmesi 'hususunda, oğlunun, babasına velayet etme hakkı sübit olmaz. İmâm Ebû Henıfs vo İmâm EbO Yûsuf ise : «Bu durumda, oğulun velayeti sLüût bulur.» demişlerdir. Kercbri'nin Vccîzi'nde do böyledir, S ah ih olan 'budur. Giyâsiyye'de de böyledir.
Küçük bir oğlan veya küçift bir'kız için, iki ikardeş veya iki amca gibi, aynı seviyede, iki velî bulunsa; bize göre, bunten, o velîlerden (hangisi evlendirirse evlerdi rain caiz oiur. Fetâvâyi Kâdîhân'-da da böyledir.
Bu durumda, diğer velînin izin vermesi veya akdi feshetmeye kal'kması da bir şey değiştirmez.
Ancak, câriye, bu hükmün hilâfmadır. İki velîsinden birisi, diğerine izin vsrmsdikç-3, 'bir velî o cariyeyi evSendiremez.
Fetvalarda «Velîlerin arasında kolan câriye, foir çocufc doyur-sa; nesebi açığa çıkana kader, o çocuğa, onların ikisinin de bakması geretioir. Ve 'onlardan her birinin, 'bu çocuğu evlendirme hususunda, yalnız fceşlarına mükellefiyetleri vardır.» denilmiştir. Sirâcü'l - Vehhâc'-da da böyledir.
Bu çocuğu, aynı edama, arka arkaya Fki velî de nikahlamış oisa; önce akdedilen nikâh sahih olur; diğeri sa'hi'h olmaz.
Eğer 'bu iki velîden her 6iri, bu çocuğu, ayrı ayrı şâhıslara, aynı anda nikahlamış olsalar veya 'bu nikâhların 'hangisi önce, hangisi sonra skdedüdîği bilinmese, her iki akid de dâtil (= geçersiz) olur. Fcîâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.
Küçük bir kızı veya küçük bîr oğlanı, uzak oian velîsi evlen-dirse ve bu esnada yakın olan velîsi de orada bulunsa; nikâh akdini durdurabilir. Ancs'k, yakın olan velî, izin verirse, bu nikâh caiz olur. Yalnız, yakın velî olma ehliyetinde ikimse yoksa, yine uzak velînin kıydığı nikâh caiz olur.
Keza, yakın olan velî, gâib f== kaybolmuş) ise, yine uzak olan velînin kıydığı nikâh, caiz olur. Muhiyt*te de ıboyl&dir.
Bir cariyenin efendisi kaybolsa ve kendisini evlendirmek için bir yakını da bulunmasa, bu cariyeyi de, uzak olan velî nikahlayabilir. Sîrâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Gaygıibet'in süresi, kasr mesafesi kadardır. Yani, on beş gündür. Müteahhirîn'in ekserisi, bu kıavü ihtiyar etmiştir. Fetva da bunun üzerinedir.
Şemsü'l - Eirrame Serahsî ve Muhammed bin FadI şöyle demişlerdir: «Bu hususta, esahh olan miktar; kaybolan o şahsın, emsal ve akranının öldüğü hakkında, galip bir re'y sahibi oluncaya kadar beklemektir." £n güzel kavil budur. Tefayîn'de de böyledir. Fetva da bunun üzerin&dir. Csvâhiru'I - Ahlâtı'de de böyledir.
Câriye ile kaybolan efendisinin beldeleri, -ayrı ayrı olsa (= ayrı ayrı beldelerde bulunsalar), kayiplık hâîi kesilmiş olur ve o adam (beklenmez. MecmaVI - Bahreyn Şerhi'nde de böyledir.
Bu cariyenin, kaybolan efendisinin yeri bilinmiyorsa veya kaybolan şatıis ile velisi bulunduğu şalhıs ayrı ayrı beldelerde iseler; bu kayıp velî beklenmez.
Kâdî İmâm Ebû'l - Hasan Ali es-Sağdı: «Bu gaip, ğaybet-İ münkatıa[29] hükmünde olur. Eğer, bu yakın velînin nikâhliyacağı kimseyi, uzak velî ni'kâ'hiaurktan sonra, gâ?b ıolan yakın velî, şehirde gizlenmiş bulunduğu yerden çıfcsa, bu durumda, uzak olan velînin kıydığı nikâh caiz olur.» demiştir. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.
Uzak «olan bir velînin akdettiği nikâh, yakın velînin gelmesi (le bozulur.
Yakın olan velînin izni beklenirken, o velî 'kaybolsa, velayet uzak olan velîye avdet eder. Ve bu durumda, önce başlanılmış bulunan nikâh caiz olmaz. Bu nTkâh da, ancak, velayet 'kendisine avdet etmiş bulunan uzak velînin izni ile caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.
Yakın oian kimselerin velayetleri hususunda, âlimlerimiz ihtilâfa düşmüşlerdir. Yakın olan velînin kaybolması ile, velayet hakkı düşer mi, yoksa baki mi kalır? Bazıları: «Uza/k olan velîye bu hakkını 'kullanmasını söylemezse, bu hakkı bakî kalır.» demişler; bazıları ise: «Bu kimsenin velayet'hatfdcı zail olur. Ve bu velayet hakkı, uzak olan-velîye intikâl eder.» demişlerdir, fsahtı olan da budur. Be-dâi'de de böyledir.
Velayet ihal<?kı başkasına intükâl ettikten sonra, 'bu 'hakkı zayi etmiş olan kimsenin akdettiği nfkâh, sahih ve caiz olmaz. Serahsî -nin Muhıyt'inde de böyledir.
Yakın velî, o (küçük kızı, nFkâhtadtfktan sonra, kaybolsa bile, akdettiği nikâh caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da ve Zahîrîyye'de de böyledir.
Yakın ve uzak valilerin akldleri birlikte olsa veya ayrı ayrı olmasına rağmen, hangisinin önce akdettiği bilinmese, ikisinin de akdetmiş olduğu bu nikâhlar caiz olmaz. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.
Yakın velî gelince, uzak veiînin velayet ıhakkı geçersiz olur. Artcafk ,uzak velînin, önceden yapmış bulunduğu akid geçerlidir. Çünkü o aikid, tam bir velayet Il-e yapılmıştır. Tebyîn'de de böyledir.
Yakın velînin, v&lâyet 'hakkından vaz geçmesi 'hâlinde, velayet hakkının uzak veliye intikâl edeceğinde görüş 'birliği vardır. Hu-lâsa'da da böyledir.
Velî kaybolur veya velayet hakkından vaz geçerse veyahut da baba ve dede fâsık olurlarsa, ıhakim, onu, emsali olan birisine nikâhlar, Kerderî'nin Veclzi'nde de böyledir,
Velîleri, küçük 'kız veya 'küçük oğlanı, onların rızası olmadan da rri'kâblıyaibilirler. Bürcendî'de de beyledir. Bunların bakir veya takire olup olmamaları da müsavidir. Kenz Şerhî'nde de böyledir.
Bunak veya mecnun olan erkek veya kadınlarla küçük olan oğten veya 'kızları, velileri nikâhlarlar. 6u hüküm, cinnet halinin geçici olmaması hsline göredir. Nehru'l - Fâık'ta da 'böyledir.
Babası veya dedesi olmayan, küçük bir kız nikâhlandığı zaman, tounun nFkâh n-lcdln-i; ihtiyaten, biri mdhr-i müsemmâ İle, diğe~i de mehr-i müsemmâsiz olarak, iki defada yapmalıdır. Şu, iki sebepten dolayı 'böyle yapmak uygundur:
1- Eğer. o tesmiye de (= belirtilen miktar) da noksanlık varsa, birinci nikâh sahih olmaz; mehr-i misi olan ikinci nikâh sahih olur.
2- Koca, talâkla yemin öderse; «onu, «tezevvüc eyledim.» sözü ile tezevvüc eder. Veya : «Mehr-i misille, nikâh edilen kadını tezevvüc eyledim.» derse; o, kendisine helâl olur, fiibası ve dedesi olan küçük kız da, Ebû Yûsuf (R.A,) ile imâm Muhammet! (R.A.)'-e göre böyle nikahlanır. İmâm Ebû H^nife (R.A.)'ye göre ise, ikinci cihetten dolayı böyle yapılır. Tecnîs'de ve Mezîd'de de böyledir.
Nikâhlarını, baba veva dedesi fciymış bulunan küçüklerin, bulûğa erdikten sonra hekk-i hıyarları '(= muhayyerlikleri) yoktur.
Ancak, bunları, baba ve ded&nin haricinde başka biri nikahlamışça; bu küçükler, tbüiûğa erişince, muhayyerdirler: İsterlerse yapılan nikâha razı 'olurlar; isterlerse, »bu nikâhı bozabilirler. Bu, İmâm Ebû Hrnîffe (R.A.) ile İmâm Muhammed'e göredir. Ance'k, bu hususun gerçekleşmesi için hâkimin 'hüküm vermesi şarttır. Azâd etme hususunda, muheyyer olmak için hâ'kimin -hükmü şart değildir. Hİdâye'de de 'böyledir.
Küçüklerin bulûğa erişince, muhayyer -olacakları, nikâh ako.» esnasında ş^rt kılınmış olsa; ha'kim, bunların aralarını ayırmaz. Hat-ra, 'bunlardan birisi ölmüş oisa, kalan ona vâris olur. Kocanın, haki-rnin ayırmadığı zevcesine cima' etmesi helâl olur. Mebsût'ta da böyledir.
Küçüğün nikâhını kadı veya imâm (= devlet başkanı) kıymış olursa, bunların mtrtiEyyerliği sâlbit olur. ıBu görüş sahihtir. Fetva da bunun üzerinedir. Kâfî'de de böyledir.
Kadı Bediu'd-Dîn'den : »Velîsi olmayan ve bulunduğu yerde de 'hâ'kirn bulunmayan -küçük hr 'kız, emsali ve dengi olan bir oğ-lana, kendi nefsini tezvîc ederse; bunun durumu ne olur?» diye soruldu. O ise şu cevabı verdi «fiu nikâh akdedilmiş olur; fakat 'oülû-ğa eriştiği zamen, bu kızın izni ile hareket edilir.» T&iarhfiniyye'dd de böyledir.
Bulûğa erişmemiş bir 'kız, nefsini tezvîc eylese vo velîsi bulunan fcardeşi de, bu izdivaca izin vermiş olsa; bu kızın, bulûğa erince muhayyerlik hakkı vardır. Serahsî'nin Muhıyî'inde de köyledir.
Bakire kız nikâhın akdedildiği mecilsde sükût ederse, bu sebeple, muhayyerliği geçersiz -olur; muhayyerlik hakkı, bu meclisin (= oturumun) sonuna 'kadar devam etmez.
Hatta, bakire olduğu 'halde, 'bulûğa ermrş 'gf>bî sükût ederse, yina muhayyerliği batıl olur.
Eğer kadın, dul yaSıırt ibâkire olduğu halde; 'kocası, üzerine başka bir kadın almış ve sonra da kocasının yanında bulûğa ermişse; sükûtu (= susması) sebebi ile, muhayyerliği geçersiz olmaz. Ancak, sarih nikâha razı olduğu zaman, muhayyerliği geçersiz olur. Veya, bu kadının, nikâha razı olduğunu gösteren; cimâ'ya gücünün yetmesi, nafaka İsteği veya bunl.ara benzer bir belge gösterdiği zaman, muhayyerliği geçersiz olur.
Feta, o kadın, kocasının hizmetini görüyor, ekmeğini yiyor ve sfctd yapıldığı zaman, bulûğa erişince muhayyer olacağını biliyorsa, muhayyer olur. Lâkin, bulûğa erişince, muhayyer olacağını bilmiyor ve sükût ediyorsa, muhayyerliği geçersiz olur. Bu kadın, nikâhının ne zaman yapıldığını bilmiyorsa, bulûğa eriştiği zaman muhayyerdir. Nikâhın yapıldığını biliyor ve bu haber kendisine ulaşınca, kocasının adını veya mehr-i müsemmâsım sormu? veyahut da şahitleri selâm-lamrşsa; muhayyerlik hakkı kalmamıştır. Muhıyt'te de böyledir.
Bu kadında, biri şüf'a diğeri de bulûğ muhayyerliği hakkı, olmak üzere, iki hak cem olur ve 'bu kadın : -Ben hakkımın ikisini de isterim.» dedikten sonra, kendi nefsinin muhayyerliğini ortaya korsa, bunu yapmak Vadinin hakkıdır. Strâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Erkek çocuğun âa, muhayyerim hakkı geçerlidir. Ben razıyım.» demedihfcçe veya onun razj olduğuna bir delil olmadıkça, erkek çocuğun da muhayyerlik hsfldcı vardır. Ancak, nikâh kendi rızası fle olursa, muhayyerlik 'hakkı yoktur. Hidâye'de de böyledir
Hayız haline eriştiği zaman, kadının muhayyer olmasında da bir beis yoktur. Çünkü kadın, bu kanı görünce, bulûğa erişmiş olur. Eğer kadın, 'bu kanı gece görür ve : »Nikâhı feshettim.» der ve sabah oluncada : «Kam şimdi gördüm.» derse; onun : «Gece göfdüm.» dediğine ve diğer sözüne inanılmaz. MecmuVn - Nevâzil'de de böyledir.
Ebû Hanife {HA,): «8u söz, her ne kadar yalan ise de, bazı yerlerde yafcan söylemek mubahtır.» demiştir. Hülâsa "da da. böyledir.
Hişâm: Ben, (mâm Muhammed fR A)'e :
Amcası, kendisini küçü'k yaşta iken nikahlamış olan bir kz, 'hayız 'görünce: «Elhamdülillah, gerçekten ben muhayyerim.» dedi ve "bu muhayyerliği üzerine hayızlı halinde, şahitlfk yapsınlar diye hizmetçisini dışarı gönderip, şahitleri da'vet etti. Onun bulunduğu yerde, insanlar olmadığı için, şahit teminine göç yetiremedi. Günlerce beklediği halde, şahit temin edemedi. 'Bu kızın durumu nedir? diye sordum.
İmâm Muhammed (RA.,):
«Su kızın, önceki nikâhı devam ediyor; onun bu özrü, özür sa-yıfmaz.» dedi. Muhıvtte de böyledir.
İbni Semâ'a, İmâm Muhammed [RA)'In şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Kadın, nefsini muhayyer kılar ve bu hâline şahit tutarsa; nefsine temekkün olmadığı müddetçe iki ay içinde dava aşmamış olsa bile, bu kadın, muhayyerlik üzeredir. Zehiyre'de de böyledir.
Bülüğ muhayyerliği hususunda ihtilâf edilse ve kadın : «Nefsimi muhayyer kıldım ve nikâhı reddeyiedim.» dese; 'kocası da : «'Hayır, sen vaktinde sustun; senin muhayyerliğin yoktur.» dese; bu
durumda söz, kocanın sözüdür; yani, onun sözü geçerlidir. Muhıyt'te de böyledir.
Köle olan küçük oğlan ile kele olan küçük kızı, efendiler! nikahladıktan sonra ikisini de azad etse; bunların 'bulûğa eriştikten sonra muhayyerlik hakları yoktur. Çünkü, azad olunmuş kimse, muhayyerlikten müstağnidir. Ancak, bir kimse .küçük yaştaki cariyesini önce azad edip, sonra da nikahlamış olsa, azad edilmiş olan bu câriye, bulûğa erişince, İsbîcâbî'nin zikrettiği gPbi, kendisi için muhayyerlik vardır. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
İrtidad edip, dâr-ı harbe giden bir müslümanın karısı ve 'küçük yaştaki kızı, dar-ı islâmda kalsa; kızın amcası da, bu kızı bir müs-lümana nikahlamış olsa; bu nikâh caizdir. Bu kız, bulûğa erişince de muhayyerdir.
Şayet, bu <kız bulûğa erişmeden, babası ve anası ile birlikte mür-ted olup dâr-ı harbe gitmiş olsalar; nfckâh hâil üzeredir. Bunlar, esir olmadan, tekrar müslüman olsaiar, kız ve anası memlûk (= câriye) dirler. Kızın babası ve kocası ise, hürdür. Bu durumda 'kız, 'bulûğa erişince, onun muhayyerlik hakkı yoktur. Fakat, bı kızın, azad edilme ve azad edildiği zaman da, hür olma hafkkı vardır. Serahsî'nin Muhıyt'-inde de böyledir.
Bulûğdan dolayı ayrılma muhayyerliği, taiâV için geçerli değildir. Çünkü o, erkek ile kadın arasında müşterektir.
Keza, bu durumdaki bir kızın, azad edilmesinden dolayı da bir muhayyerlik haHckı olmaz. Sirâcü't - Vehhâc'da da böyledir. [30]
Konular
- 2- Sıhriyet Sebeb İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar
- Bu Konu İle İlgili Diğer Bazı Mes'eleler
- 3- Ridâ (- Emişmek) Sebebi İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar
- 4- Dörtten Fazla Kadını Ve Birbirinin Mahremi Olan İki Kadını Bir Kimsenin Nikâhı Altında Cem Etmesi
- Dörtten Fazla Yabancı Kadını, Bir Kişinin Nikâhı Altında Toplaması
- Bir Kimsenin Birbirinin Mahremi Bulunan İki Kadını Nikâha Altında Cem Etmesi
- 5- Hür Bir Kadin Üzerine Bir Gâhiyeyi Nikahlamanın Veya Bunlar! Beraber Nikahlamanın Hahamlığı
- 6- Başkalarının Hakki Sebebi İle Nikâha Haram Olan Kadınlar
- 7- Şirk Sebebi İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar
- 8- Mülk Sebebi İle Nikâhı Haram Olanlar
- 9- Talâk Sebebi İle Nikaları Haram Olanlar
- Bu Hususlarla İlgili Diğer Bazı Mes'eleler
- 4- NİKÂHTA VELAYET
- Akrabalık:
- Efendilik:
- İmamet :
- Bu Konu İle İlgili Diğer Bazı Mes'eleler
- 5- NİKÂHDA KEFÂET (= DENK OLMA) [32]
- Kefâet (= Denklik) Esasen Şu Altı Yerde Aranır
- 1- Nesebte Denklik [34] :
- 2- İslâmiyet'te Denklik :
- 3- Hürriyette Denklik :
- 4- Malda Denklik :
- 5- Diyette Denklik :
- 6- Hırfette (= San'at, Ticâret, Ziraat Gibi Geçim Vâsıtalarında) Denklik :
- Nikâhta Denk Olma İle İlgili Diğer Bazı Meseleler
- 6- NİKÂH VE DİĞER HUSUSLARDA VEKÂLET
- Fesih Mes'eleleri
- 7- MEHİR
- 1- Mehrin En Az Haddi İle Mehir Olmaya Elverişli Olan Ve Olmayan Şeyler