D. Fetvanın Devrin İçtimaî Özelliklerini Göstermesi Bakımından, Değeri:
Sual ve cevap olarak iki kısımdan müteşekkil olan fetvaya iki sebeple müracaat olunur. Birinci sebep, herhangi bir hususta dînin hükmünü merak etmektir. İkincisini ise bir söz, hareket veya bir olay teşkil eder ve bunlara karşı alınacak tavır bir mesele olarak sorulur.
Bir meselede sorulan husus dine uygun veya aykırı olacaktır. Her iki halde de, fetvanın bu kısmı cemiyetteki bir davranışı bize aksettirir... Burada bir noktayı zikretmek mecburiyeti vardır:
Bir fetvadan öğrendiğimiz bir husus hakkında Bu, onaltıncı aşırda cemiyetimizin bir hususiyeti idi diye hüküm verebilmek için, ayni meseleye dair öteki fetvaları, kâdî sicillerinde bunların tatbik şekil ve yerlerini, tarihleri, halk rivayetlerini ve daha başka kaynakları tetkik mecburiyeti vardır.
Acaba şer'î hükümlere zıt hâdiselerin zikr olunduğu fetvaların hangi parçası, sual i mi, cevab ı mı, cemiyetin hayat tarzını, yaşayış şeklini göstermektedir.
Yani, bu fetvalar, sual lerinde anlatılan suçlar, yanlışlar ve şeriat dışı hâdise ve davranışlarla dolu bir cemiyeti cevap larının gösterdiği İslâmî nîzâma sokmağa çalışan bir devletin zorlayıcı kanunları mıdır? Yoksa cevap lara, yani şerîate tamamen uymuş ve onu benimsemiş bir cemiyette, bu nizâma aykırı olarak zuhur eden nâdir hâdiseleri cezalandıran, halkın da desteklediği kanunlarmıdır?
Tarihî gerçekler, birinci şıkkı reddetmemizi icap ediyor. Ancak ikincisi üzerinde de bazı mülâhazalarda bulunmak gerekir:
1- İslâm nizâmı esasen ferd ve cemiyet için ayrı kanunlar vaz' etmemiş, îmânı ve dünyevî kanunlarını şeriat adı altında toplamıştır. Bu sebebten her müslünları, İslâmın îmânî esaslarını fikren kabul ettiği anda, dünyevî kaidelerini de kabul etmiş olmakta ve bunlardan herhangi bir mühim kaideyi reddetmekle ise îmânını da kaybetmektedir.
2. İslâm adına dünyaya harb ilân edilen, fetihler yapılan, idareci zümresi dindar olan, sultanı Allah adına hüküm süren, bütün idâri hususları şeriat gereğince halledilmeye çalışılan ve fertleri müslüman olan bir cemiyette, İslâmın hukukî hükümlerinin dinlenmemesi ve hoş karşılanmaması mümkün değildi.
3. Ayrıca cemiyet ferdlerinin doğumdan ölüme kadar hayatın her safhasında dînin gösterdiği şekilde kurulmuş müesseselere tabî olmaları ve bunun doğrudan doğruya imanları ile alâkadar bulunması da bu nizâma ve esaslara karşı inkâr ve mukavemet hâline imkân bırakmamaktadır.
4. Ancak, bir îman olarak ve bütün hâlinde kabul edilmiş bulunmakla beraber, reddolunmadan da bir kısım emirlere uyulmayabilirdi. Bu hâl günah olmakta, insanı dinden çıkarmamaktadır:
Hamr içmek, zina, bir âsîye yardım, çalgı ve raks gibi... Böylece, yasak oldukları reddolunmadan işlenen bu günahlara karşı muayyen cezalar tatbik olunmakta, fakat günahı işlerken veya işlemediği halde hükmü reddeden mürteci (dinden çıkan) ve cemiyet için zararlı sayılmakta ve tövbe etmediği takdirde katline hüküm verilmektedir.
5. Böylece, zannımıza göre, meselâ karısının ağzına söven adama, sopa cezası hükm olunmasından, zevcelerin ağzına sövüldüğü değil, kadının hayattaki yeri, cemiyetin gaye edindiği hedef ve umûmî ahlâk telâkkisi anlaşılmalıdır. Ancak kadının hakkını bu kadar güzel muhafaza eden hükümlerin bile, cemiyetteki bütün kaba erkekleri yola getirdiğini hayal etmek de, hayatı ve insanı tanımamak olur.
6. Netice olarak, peşin bir kanaate saplanmadan ve hele katiyen bu ilmî konuyu hafife ve alaya alarak küçülmeden, çok geniş bir çalışma gerektiğini söylemek zorundayız.[1]
Bir meselede sorulan husus dine uygun veya aykırı olacaktır. Her iki halde de, fetvanın bu kısmı cemiyetteki bir davranışı bize aksettirir... Burada bir noktayı zikretmek mecburiyeti vardır:
Bir fetvadan öğrendiğimiz bir husus hakkında Bu, onaltıncı aşırda cemiyetimizin bir hususiyeti idi diye hüküm verebilmek için, ayni meseleye dair öteki fetvaları, kâdî sicillerinde bunların tatbik şekil ve yerlerini, tarihleri, halk rivayetlerini ve daha başka kaynakları tetkik mecburiyeti vardır.
Acaba şer'î hükümlere zıt hâdiselerin zikr olunduğu fetvaların hangi parçası, sual i mi, cevab ı mı, cemiyetin hayat tarzını, yaşayış şeklini göstermektedir.
Yani, bu fetvalar, sual lerinde anlatılan suçlar, yanlışlar ve şeriat dışı hâdise ve davranışlarla dolu bir cemiyeti cevap larının gösterdiği İslâmî nîzâma sokmağa çalışan bir devletin zorlayıcı kanunları mıdır? Yoksa cevap lara, yani şerîate tamamen uymuş ve onu benimsemiş bir cemiyette, bu nizâma aykırı olarak zuhur eden nâdir hâdiseleri cezalandıran, halkın da desteklediği kanunlarmıdır?
Tarihî gerçekler, birinci şıkkı reddetmemizi icap ediyor. Ancak ikincisi üzerinde de bazı mülâhazalarda bulunmak gerekir:
1- İslâm nizâmı esasen ferd ve cemiyet için ayrı kanunlar vaz' etmemiş, îmânı ve dünyevî kanunlarını şeriat adı altında toplamıştır. Bu sebebten her müslünları, İslâmın îmânî esaslarını fikren kabul ettiği anda, dünyevî kaidelerini de kabul etmiş olmakta ve bunlardan herhangi bir mühim kaideyi reddetmekle ise îmânını da kaybetmektedir.
2. İslâm adına dünyaya harb ilân edilen, fetihler yapılan, idareci zümresi dindar olan, sultanı Allah adına hüküm süren, bütün idâri hususları şeriat gereğince halledilmeye çalışılan ve fertleri müslüman olan bir cemiyette, İslâmın hukukî hükümlerinin dinlenmemesi ve hoş karşılanmaması mümkün değildi.
3. Ayrıca cemiyet ferdlerinin doğumdan ölüme kadar hayatın her safhasında dînin gösterdiği şekilde kurulmuş müesseselere tabî olmaları ve bunun doğrudan doğruya imanları ile alâkadar bulunması da bu nizâma ve esaslara karşı inkâr ve mukavemet hâline imkân bırakmamaktadır.
4. Ancak, bir îman olarak ve bütün hâlinde kabul edilmiş bulunmakla beraber, reddolunmadan da bir kısım emirlere uyulmayabilirdi. Bu hâl günah olmakta, insanı dinden çıkarmamaktadır:
Hamr içmek, zina, bir âsîye yardım, çalgı ve raks gibi... Böylece, yasak oldukları reddolunmadan işlenen bu günahlara karşı muayyen cezalar tatbik olunmakta, fakat günahı işlerken veya işlemediği halde hükmü reddeden mürteci (dinden çıkan) ve cemiyet için zararlı sayılmakta ve tövbe etmediği takdirde katline hüküm verilmektedir.
5. Böylece, zannımıza göre, meselâ karısının ağzına söven adama, sopa cezası hükm olunmasından, zevcelerin ağzına sövüldüğü değil, kadının hayattaki yeri, cemiyetin gaye edindiği hedef ve umûmî ahlâk telâkkisi anlaşılmalıdır. Ancak kadının hakkını bu kadar güzel muhafaza eden hükümlerin bile, cemiyetteki bütün kaba erkekleri yola getirdiğini hayal etmek de, hayatı ve insanı tanımamak olur.
6. Netice olarak, peşin bir kanaate saplanmadan ve hele katiyen bu ilmî konuyu hafife ve alaya alarak küçülmeden, çok geniş bir çalışma gerektiğini söylemek zorundayız.[1]
Konular
- ÖNSÖZ
- GİRİŞ
- I- FETVA MÜESSESESİ
- A. Fetva ve Müfti:
- B. Fetvanın Ehemmiyeti:
- C. Fetvanın şekli:
- D. Fetvanın Devrin İçtimaî Özelliklerini Göstermesi Bakımından, Değeri:
- II- ŞEYHÜLİSIAMLIK MÜESSESESİ
- III EBÜSSUÜD EFENDİ
- A. Ebussu'ûd Efendi Devrine Kadarki Osmanlı Pâdişâhları:
- B. Ebussu'ûd Efendi'ye Kadarki Şeyhülislâmlar:
- C. Ebussu'ûd Efendinin Hayatı:
- D. Şahsiyeti:
- IV- MECMU'A-Î FETAVÂ NÜSHALARI
- A. Metne Esas Alınan Nüshalar:
- (A) Nüshası:
- (B) Nüshası:
- B. İstanbul Kütüphanelerinde Bulunan Ve Ebussu'ûd Efeudi'ye Ait Fetvaları İhtiva Eden Mecmualardan
- V- METNİN TERTİBİ
- VI- METNİN TESBİTÎ VE NEŞRİ HAKKINDA NOTLAR
- 1- AİLE
- I. Çocuk Ve Neseb
- II. Ağırlık Ve Ergenlik
- III. Nikâh
- IV. Şartlı Nikâh
- V. Mehir
- VI. Talâk
- VII. Hal'
- VIII. Îddet
- IX. Şart