Aşir  Babı


 ş i r ; tacirlerin hırsızlardan emîn olmaları için, onlardan ticâ­ret sadakasını (zekâtını) almak maksadıyle İmâmın (Sultanın) yol üze­rinde görevlendirdiği kimsedir. [29] O âşir, ticâret sadakasını görünen inallardan (enıvâl-i zahireden) aldığı gibi, tacirlerin yanında olan giz­li mallardan (enıvâl-i batmadan) da alır. Yakında bunun açıklaması gelecektir.

Sene tamâm olmadı diyen kimsenin (tacirin) yemininin doğrulan­ması gerekir. Yâni bu durumda, senenin tamâm olduğunu inkâr edip, yemin eden taciri âşir tasdik eder.

Ya da (Tacir) «Benim borcum vardır» dese, veya «Ben zekâtı foaşka âşire verdim», dese, eğer o senede başka âşir var ise yeminiyle tas-dik. edilir. Çünkü O, emâneti yerine koyduğunu iddia etmiştir. Eğer o senede başka âşir yoksa, yalanı kesinlikle anlaşıldığı için tasdik edil­mez.
Yine (Tacir) «Ben fakire verdim» dese, yemini ile tasdik edilir. Ancak sâimelerin zekâtında tasdik edilmez. Çünkü sâimelerin zekâtını almak hakkı Sultânındır. Nasıl ki, üzerinde cizye veya harâc borcu olup savaşçı askerlere bizzat harcayanın hükmü de böyle olduğu gibi; ma­lının üçtebirini fakirler için vasiyet edip, bir adama da o üçtebiri fa­kirlere harca diye vasiyyette bulunan kimsenin vârisinin o üçtebiri kendisinin vermesi de caiz değildir. Tâc'uş-Şerîa1 (Rh.A.) nın Hidâye şerhinde böyle zikredilmiştir.

Emval i bâtına, çıkarıldıkdatı sonra emval-i zahire gibidir. Hattâ mal sahibi, «Ben malı şehirden çıkardıkdan sonra zekâtını verdim» de­se, tasdik edilmez. Çünkü o emvâl-i bâtına çıkarılma sebebiyle emvâl-i zahireye katılmıştır, Ondan zekât almak İmâma  (Sultana) âiddir.
IUüslumanın tasdik edildiği şeyde Zimmî de tasdik edilir. Çünkü Zimmîden alınan, bizden alman şeyin katıdır. Hak olan şudur ki: Tad'-îf [30] vâcib olduğu zaman, tad'îfin ötesinde ondan bir şey değiştiril­mez. Nitekim Benî Tağleb kabilesinin tad'îfinde olduğu gibi.
Ancak, «Ben fakire verdim», diyen kimse tasdik edilmez. Çünkü Zimmîden alınan şey cizyedir. Şayet, «Ben verdim» dese, Zimmî cizye­de tasdik edilmez. Çünkü Ehl-i Zimmetin fakirleri bu hakkın harcan­ma yeri değillerdir, ve Zimmî için onu müstehıkkına harcama izni yok­tur. O, Müslümanların işlerine harcanır. Zeylaî (Rh.A.) de böyle demiş­tir. Bu zikredilen istisna mutlaka lâzımdır. [31] Kitap metinlerinde bu yoktur.                                
Harbî, [32] zikredilen şeylerin hiç birinde tasdik edilmez. Ancak har­bînin ümmü veledinde tasdik edilir. Yâni harbî, bir cariyeye [33]  «Bu benim ümmü veledimdir (yâni çocuğumun anasıdır)» dese, o harbî tas-dîk edilir. Çünkü onun harbî olması, çocuk meydana getirmeye manî değildir ve onun elinde olan nesebini ikrarı şahindir. Yine, çocuğun anası olduğunu (yâni analığını) ikrarı da böyledir.

Bizden öşr'ün dörttebiri (yâni kırkdabir) alınır. Zîmmîden öşrün yarısı ve harbîden öşr alınır. Hz. Ömer (R.A.), vergi tahsildarlarına böy­le emretmiştir.

Eğer harbînin malı nisaba ulaşıp ve (Ehl-i harbin) bizden aldıkla­rının miktarı bilinmezse harbîden öşr alınır. Eğer bizden aldıklarının miktarı bilinirse, (Harbîden) bizden alınanın misli alınır. Eğer Ehl-i harbin bizden aldıkları bir miktar (ba'z) olup, onun (Harbînin) malı da nisaba erişmemiş ise, her ne kadar nisabın geri kalanını evinde ik­rar etse de, ondan bir şey alınmaz. Çünkü vâcib olan elinde bulunan şey husûsundadır.

Eğer Ehl-i harb bizden bir şey almamışlar ise, almamalarına devam etmeleri için ve yine cömertliğe biz onlardan daha lâyık olduğumuz için, harbîden bir şey alınmaz. Tâcü'l Mesâdir'de harbîden öşr alınır, denmiştir.

Sonra harbî, yıl tamamlanmadan önce bir daha (kendi memleketi­ne girmeyip) İslâm memleketine geçse, öşr alınmaz. Çünkü her geçiş-de almak, malın kökünü kesmektir. Halbuki almanın hakkı malın ko­runması içindir.

Eğer harbî, dâr-ı harbe (kendi memleketine) varıp tekrar bizim memleketimize gelse, Öşr alınır. Çünkü o yeni emân ile dönmüştür. Ülkesine varıp geldikden sonra almak ise malın kökünü kesmeye var­maz. Şayet Zimmî, içki (hamr) ve domuz ile geçse, içkisinin değerin­den öşr alınır, domuzundan alınmaz. Çünkü kıymet sahibi olan şeyde kıymet için ayn'ın hükmü vardır. .Domuz ise kıymet sâhiplerindendir (zevât'ül-kıyem). Emsal sahihleri (Zevât'ul-emsâl) bunun aksidir. îçki (hamr) ise emsal sâhiblerindendir.

Bidâadan da öşr alınmaz. Bidâa, tacirin beraberinde olup kazancı başkasının olan maldır. Öşr alınmamasına sebeb, zekâtı vermede mâ­lik veya vekili olmamasıdır.

Şayet mudârib mudârebe maliyle geçse, mudâribin malından da öşr alınmaz. Çünkü mudârib (yâni ortak) mâlik değildir. Mâlikin ve-kîli de değildir. Mudârebe : Bir tarafın sermâye, öteki tarafın emek koy-masıyle meydana gelen ortaklıktır.

Borçlu olan izinli köleden de öşr alınmaz. Veya Efendisi beraberinde olmayan izinliden de öşr alınmaz. Yâni eğer me'zûn (izinli) köle geçse, eğer borçlu ise bir şey alınmaz. Borçlu değilse onun kazancı Efen­disi içindir. Şayet Efendisi onun ile beraber ise öşr alınır. Efendisi be­raber değilse alınmaz.

Şayet tacir buğât'm   (âsîlerin)   âşirine uğrayıp onlar öşrü  alsa­lar, ondan sonra âdilin  (Sultanın) âşirine uğradığında ikinci defa öşr
alınır. Çünkü o, onlara uğramakla kusurludur. Eğer âsîler Müslüman memleketine gâlib olup tacirin zekâtını ve zekâttan başka malı alsalar, o tacirden ikinci defa öşr alınmaz. Çünkü bu takdirde kusur İmâm (Sultan) dandır. [34]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..