3- Sermâye

Bir kimse, diğerine bin dirhem sermaye verip, ona: "Buna, bir elbise al." veya: "İki elbise al." yahut "Elbiseler al." derse; bu sahih olur.

Keza, bir kimse diğerine bin dirhem sermaye vererek: "Buna bir şey satın al." derse; bu da sahihdir.

Şayet, o adama: "Kendi malından, benim için bin dirhem sermaye yap ve onunla bir şeyler satın al." der; o da öyle yaparsa, caiz olur. Ne isterse, onu satın alabilir. Ve, aldığı o şey emredene ait olur.

Keza: "Şu bin dirhemi sermaye olarak al." dese, bu da caiz olur. O adam, o elbiseyi satmaya da izinli sayılır.

Bu elbise hakkında —ister iyi ister kötü— satışı da geçerli olur. Ve vekil istediği fiata satabilir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'ye göre böyledir. İmâmeyn'e göre ise, onu yalnız dirhem ve dinarlara satması geçerli olur. Bunun da insanların aklanmayacağı şekilde olması gerekir.

Dirhemler hakkında, amire karşı, kıymetinin karşılığı veya insan­ların kandırılmış sayılmayacağı bir bedelle satılmış olması gerekir.

Eğer amir: "Şu bin dirhem sermayeyi al; benim için, satın al ve sat; olur ki Allah beni bir şeyle rızıklandırır." derse;bu caizdir.Satın alı­nan ve satılan şey onun olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, diğerine: "ben, şehire gitmek istiyorum. Köle veya cariye satın alacağım." dediğinde, o adam da: "Şu bin dirhemi sermaye olarak, benim için al." veya "Benim için, kendi malından bin dirhem sermaye yap." derse; bu da caiz olur. Ve o adam, bunun için de köle veya cariye satın almaya me'zun olmuş olur.

Şayet: "Şu bin dirhemi sermaye olarak benim için al; cariye veya köîe yahut buğday almakta serbestsin." der; sermayeyi alan da, o söylenenlerin cümlesini alıp, kendi malından da sarfiyat yapsa ve sahi­bine getirse; bu bir fazlalık olur. Mal sahibine karşı yapılan işlem (satın alma işi) caizdir. Eğer o adamın, parasının bir kısmıyla, istediklerinin bir kısmını alıp, geri kalanını da aldıklarına sarf ederek öylece getirse;, işte bu da caizdir.

Şayet sermaye sahibi, o adama "kendi içinde bulunduğu şehirden, bunları almasını" söylediği halde, o adam, dediklerinin bazılarını, o şehirden alıp onları mal sahibine getirene kadar da sarfiyat yapsa; bu, mal sahibi adına caiz olur.

Fakat, adamın bütün sermayesi kadar, mal alır; onun evine gelmesi için de kendi şahsî parasından harcama yaparsa; istihsanda, mal sahi­bine müracaatla, şahsi masrafını ondan alır.

Şayet kendisine sermaye verilen şahıs sermaye sahibinin parasının bir kısmını harcayarak ona birşeyler olsa, kalanını da onlara harcamak ve onları taşımak için yanında tutsa; onları harcamadan da mal sahibi ölse, sonra da aynı adam, onun kalan parasını sarfeylese; eğer onun öldüğünü bile bile harcama yaptı ise, onu varislere öder. Eğer öldüğünü bilmeyerek, harcadı ise, istihsanda bir tazminat gerekmez; öldüğünü bilmedikçe azledilmiş olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet, kendisine sermaye verilen şahıs hiç bir şeyi satın almadan, mal sahibi ölürse; vekil, —ister onun öldüğünü bilsin; isterse, bilmesin^ satm aldığı malın bedelini tazmin eder.

Sermaye meselesinde,şayet vekil, mal sahibinin ölümünü veya onun yasaklama yaptığını bilir ve bu halde onun malı ile bazı şeyler satın alırsa; bu mes'ele hakime çıkarılır. Böylece hakimin re'yi ile emredilmesi sağlanmış,satılan; bedelden elde kalan; veya almana yapılan harcama kendisine sermaye verilen kimsenin elinde kalan para hakkında ne gibi işlem yapılacağı anlaşılır.

Fakat beyyine almadıkça, hakimin ona karşı, yapacağı bir şey de yoktur. Eğer beyyine yoksa, hakim davalıyı huzura alır ve ona: "Bu adam, şöyle şöyle söylüyor. Sen ne dersin?" der. Eğer iş, onun dediği gibi  ise;  ona infak etmeye veya satmaya izin verilmesi caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.

Eğer kendisine sermaye verilen şahıs malın bir kısmı karşılığında bir şey satın almış; sonra da sermayeyi veren ölmüş; bundan sonra da, sermayeyi alan kalan para ile yine bir şeyler satın almış veya o kalan parayı kiraya veya nafakaya harcanırsa; satın aldığı hakkında, —sermaye   sahibinin   öldüğünü   bilsin   veya   bilmesin—   tazminatta bulunur.

Harcadığı para hususunda ise, eğer öldüğünü bilirse, onu tazmin eder. Şayet bilmeden yaparsa, tazminat gerekmez.

Bu istihsanen böyledir. Suğra'da da böyledir.

Bir adam, diğerine, bin dirhem serrhaye verir ve "onunla belirli şeyler almasını" söyler, o da, başka birini vekil ederek, "sermaye sahi­binin istediği malları almasını" ona emreder,o da öyle yaparsa; önceki vekil, müşteriden malı teslim alır.

Eğer o ölürse, ikincinin'vekalet hakkı batıl olmaz.

Şayet mal sahibi, dirhemleri teslim ederken: "Seni, filan adına vekil yaptım. Bu bin dirheme satın al." derse Öyle olur.

Bu, mal sahibinin vekilidir. Dirhemleri verenin vekili değildir. Dirhemleri ve en şahıs, müşteriden bir şey teslim alamaz.

Keza, ona dirhemleri verir ve: "Seni, bu bin dirhemle filan adına, şu şu şeyleri almaya vekil ettim." der de, "seni filan için vekil ettim." demezse yine yukarıdakinin aynısıdır.

Şayet: "Seni, bu bin dirhemle, satın almak için vekil yaptım. der; sonra da, "o malın, filana ait olduğunu" doğrularsa, gerçekten o adam, mal sahibinin vekili olmuş olur. Bu, o şahıs, "sevdiğin kimseyi vekil yap." diye emreylemişse böyle olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsa, eşya almak üzeıe, bin dirhem sermaye verir; o da o dirhemleri eşya almak üzere simsara devreder; simsar da malı satm alır ve sahibine yollar; yolda da ona bir zarar dokunursa, kendisine yollanılan şahsa tazminat gerekmez.

Şayet dirhemlerin sahibi: "Bu sermayedir." demez ise, geri kalan mes'ele hali üzeredir. Kendisine yollanılan kimse, mal zayi olursa, onU tazmin eder. Ancak simsar o malı, onun huzurunda almışsa; o müstes­nadır. Zehıyre'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Tealadır. [20]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..