Hayvanın Suç İşlemesi Ve Hayvan Üzerinde Suç İşlemek Babı


Asi olan şudur ki; Müslümanların yolundan gelip geçmek selâmet şartiyle mubâhdır. [28] Çünkü gelip geçen kimse, bir bakımdan kendi hakkında ve bir bakımdan da başkasının hakkında tasarruf eder. Çünkü yol, bütün insanlar arasında oı takdir. Binâenaleyh biz; sakınma müm­kün olmayanda değil, sakınma mümkün oîan şeyde, her iki tarafa âdi­lâne hükmetmiş olmak için, selâmet şartı ile mubâhdır, dedik. Çünkü Müslümanların yolundan gelip geçmenin mutlaka selâmetle kaydlan-ması, tasarrufdan menetmeye ve tasarruf kapısının kapanmasına varır. Halbuki, tasarruf kapısı açıktır. İmdi zikredilen şey anlaşıldı ise, biz deriz ki:

Umûmî yol (tarîk-ı âmm)'da, hayvanın çiğnediği şeyi, ön veya ar­ka ayağı yâhûd başı ile isabet ettiği şeyi veya Ön dişleri ile ısırdığı yâhûd ön ayağı ile vurduğu veya kendisinin çarptığı şeyin zararını, ona binen kimse Öder.

İki biniciden biri, diğerine bizzat çarpsa;

«İki binici çarpıştı!» denir. Çünkü, bu zikredilen şeylerden sakın­mak" mümkündür. Zîrâ bunlar, seyrin zaruretlerinden değildir. Bundan dolayı, selâmet şartı ile kaydedilmiştir. Eğer zikredilen şeyler; mül­künde yürürken meydana gelirse, zararı ödemez. Çünkü, tecâvüz et­memiştir.
Ancak, binici hayvan üzerinde iken hayvanın çiğnemesiyle olan za­rarı öder. Çünkü çiğnemek, bizzat yapmak (mübaşeret) tır. [29] Zira binilen hayvan, çiğnediğini, binenin ağırlığı ile öldürmüştür. Hattâ bi­nici, öldürülenin vârisi olsa, mîrâsdan mahrum olur.'O'na keifâret lâ­zım gelir. Çiğnemekten başkası, sebeb olmaktır. Onda, tecâvüz şarttır. Bu takdirde, mülkünde kuyu kazan kimse, gibi olmuştur. Mübaşerette tecâvüz şart kılınmamıştır.

Binici başkasının mülUündc giderken zarar meydana gelse, eğer binicinin geçip gitmesi, izin ile olursa, o mülk, kendi mülkü gibi olur. Onda yürümek, kendi mülkünde yürümek gibidir. O zaman, binicinin zararı ödemesi gerekmez. Eğer mülk sahibinin izni ile olmazsa, telef olan şeyi mutlaka ödemesi gerekir. Çünkü binici, tecâvüz etmiştir.
Hayvanın nefhi, tırnağının ucu ile vurmalıdır. Yâni hayvan yürür­ken ayağı veya kuyruğu ile vurursa, binici zararı ödemez. Çünkü hay­van yürürken, bundan sakınması mümkün değildir. Şayet hayvanı yol­da durdurursa, meydana gelen zararı öder. Çünkü hayvanı durdurmak­tan sakınmak mümkündür. Velev ki; hayvanın ayağı veya kuyruğu ile vurmasından sakınmak mümkün olmasın. Binâenaleyh, hayvanı dur> durmakla tecâvüz etmiş (müteaddî) olur. [30]

Ya da hayvan, yolda yürürken terslemesiylc veya işemesiyle bir şeyi helak etse, binici zararı ödemez. Çünkü, bundan sakınmak müm­kün değildir. Nitekim, sebebi daha önce geçti. Ya da binici, terslemesi için hayvanı durdursa, yine zararı ödemez. Çünkü hayvanların ba'zısı durdurmadıkça terslemez ve işemez. Şayet binici, hayvanı bir başka şey için durdurduğu zaman helak etse, zararı öder. Çünkü, durdurmak­la mütecavizdir. Ancak İmâm (Devlet Başkam) tarafından hayvanın durdurulmasına izin verilen bir yerde durdurursa; bu takdirde, teaddi olmadığı için zararı ödemez.

Hayvan, Ön veya arka ayağı ile çakıl taşı veya hurma çekirdeğine çarpsa yâhûd toz, toprak veya küçük taş kaldırıp bir kimsenin gözünü çıkarsa veya bir giysiyi berbâd etse, sakınmak mümkün olmadığı için, zaran ödemez. Büyük taş kaldırıp göz çıkarırsa, sakınmak mümkün ol­duğu için zararı Öder.
Hayvanı sevk eden (saik) ve yeden (kâid) [31], hayvanın ön ayağı­nın isabeti ile helak olan şeyi öder. Arka ayağının isabeti ile helak ola­nı ödemez. Yâni hayvana binen kimsenin (rakibin), zararı ödediği her durumda, onu sevk eden ve yeden de zararı öder. Çünkü bunlar da, binicinin çiğnetmesinden maada zararda binici gibi müsebbibdirler. [32] İmdi her iki sebebde, teaddî olduğu için hayvana binen kimse gibi, za­rarı ödemek vâcib olUr. Bu hüküm sahih kavle göre; hem muttarit, hem-mün'akisdir. [33]

Kudûrî zikretmiştir ki: Sürücü, hayvanın ön ayağı ile yaptığı za­rarı öder. Çünkü, sürücünün gözünün önündedir. Şu hâlde, yürümekle beraber ondan sakınmak mümkündür. Fakat bu hâl, binici ile yedenin gözünden kaçar. Binâenaleyh, onların bundan korunması mümkün de­ğildir. Ba'zı âlimler, bu sözü benimsemişlerdir. Âlimlerin çoğu ise, bi­rinci sözü kabul etmişlerdir.
Bindiği hayvan ile bir kimseyi öldüren biniciye, keffâret vâcib olur. Çünkü, binici mübaşirdir. (Yâni, bizzat yapmıştır). Keffâret ise, an­cak mübaşeret ile olur. Eğer Öldürülen kimse, binicinin murisi [34] ;se; ona vâris olamaz. Çünkü bu da, mübaşerettir. Hayvanı sevk eden ile ye­den bunun aksinedir. Onlara keffâret vâcib olmaz ve Ölümüne sebeb ol­dukları kimseye vâris olabilirler. Çünkü, müsebbibdirler. Keffâret ve mîrâsdan mahrum olmak ise, sebeb olma ahkâmından değildir.
Hür olan her binicinin veya hür olan her yayanın âkılesi — şayet binici ve yaya çarpışsalar ve ikisi de ölse, yabancı da olmasalar ve çar­pışmaları hatâ ile olsa— diğerinin diyetini Öderler. Yabancı olsalar, diyetin onların mallarından ödenmesi gerekir. Nitekim bu mes'ele, daha önce defalarca geçti. Zira her birinin ölümü, diğerinin fiiline muzâf-tır. Çünkü O'nun fiili haddizatında mubâhdır. O da, yolda yürümesi-dir. Şu hâlde kendi nefsine nisbetle, zararı ödemek hakkında i'tibâra alınmaz. Çünkü kendi hakkında, mutlak surette mubâhdır. Şayet i'ti-bâr olunsa, yolun ortasındaki kuyuya düşüp ölen kimse için yarım di­yet vâcib olurdu. Çünkü yürümesi ve ağırlığı olmasa, kuyuya düşmez­di. Arkadaşının fiili mubah da olsa, lâkin başkası hakkında selâmet şarti ile mukayyetidir. İmdi telef onunla meydana gelince, zararı ödemek için sebeb olur. Bunda, İmânı Züfet* (Rh.A.) in ve İmâm Şafiî1 (Rh.A.) nin ayrı görücü vardır.

Eğer birbiriyle çarpışmak kasdeıı olursa, ittiiâken vâcib olan, dile­tin yansıdır. Çünkü her biri kendisinin ve diğerinin fiili ile ölmüştür. İmdi diyetin yarısı mu'teber olup, yansı heder olur. Nitekim ikisinden her biri, kendisini ve arkadaşını yaralamasında olduğu gibi. Hidâye'de ve Kâfı'de, kasd sureti açıkça zikredilmcmiştir. Belki, hasmın delili zumunda zikredilmiştir. Bundan dolayı Kifâye'de denmiştir ki: Kitap­larda zikredildiği üzere, kasdda her birinin âkılesi üzerine diyetin yan­sı vâcib olur. Hatâda ise; tam diyet vâcib olur. Ancak Kifâye sahibi ha­tâyı, mes'elenin vaz'ında; kasdı ise, hasmın sözünü açıklarken zikret­miştir.

Şayet birbiriyle çarpışan kimseler iki köle olsa, ikisinin de kanlan heder olur. Çünkü, suç, ikisinin de boyunlarına (rakabelerine) teallûk eder. Halbuki rakabeleri halef bırakmaksızın fevt olmuştur.
Şayet ikisinden biri hür olup, diğeri köle olursa, hür maktulün âkılesi üzerine hatâda kölenin kıymeti vâcib olur. Kıymeti, hür mak­tulün vârisleri alır. Çünkü İmâm A'zam' (Rh.A:) in ve İmâm Muham-med' (Rh.A.) in kabul ettikleri asla (kaideye) göre, kıymet âkile üzeri­ne vâcib olur. Çünkü İmâm A'zam ile İmâm Muhammed' (Rh. Aleyhİ-mâ) e göre asi olan; insanın ödenmesi (zemânı) dir. [35] O suç işleyen köle, bu kadar bir bedel bırakmış olur. İmdi o bedeli, hür maktulün vâ­risleri alır ve halef bulunmadığı için fazlası bâtıl olur. Hürrün âkıle-sî, ikasdda kölenin kıymetinin yarısını ödemeleri gerekir. Çünkü kasdde, ödenmesi gereken (mazmun) yarıdır. Bu miktarı Öldürülenin velîsi alır. Köle üzerine gereken şey, rakabesindekidir.[36] (Yâni, kölenin kıy­metidir). O da, hürrün diyetinin yarısıdır. Bu, düşer. Ancak, bıraktığı bedel miktarı düşmez. O da, kıymetin yarısıdır.

Hayvanın, eyer, gem ve bunların benzerleri gibi ba'zı âletleri; bir adamın üzerine düşmesiyle ölse, o hayvanı sevk eden kimsenin âkılesi öldürülenin diyetini öder. Çünkü bunlar, sakınmak mümkün olan şey­lerdendir. Zira o şeyin düşmesi, hayvanın üzerine ya bağlanmadığı yâhûd muhkem konulmadığı içindir.

Devenin'katarım yeden adamın âkılesi, zikredilen sâyikın akılesi gibi; o katardan bir deve, bir adamı ayağı iie banıp öldürürse diyetini ötfer. Çünkü yeden kimsenin, sürücü gibi katan koruması gerekir. On­dan sakınmak da mümkündür. Şu hâlde kusur etmekle tecâvüz etmiş olur. Şu kadar'iark var ki, canın diyetini âkile ödemesi gerekir; ma­lın ödenmesi ise, yedenin malından olur. Kâlî'de de böyle denmiştir.

Şayet yeden ile beraber devenin yanında bir sevk eden de var ise; eğer ikisinin de âkılelcri yoksa, ikisi beraber öderler. Eğer âkılesi var ise, âkilclerî öder. Çünkü bir yedici, hepsinin yedicisidir. Yine bir saik de, hepsinin sâikidir. Çünkü develerin yularları, birbirine bitişiktir. Fakat-sevk eden kimse devenin yanıbaşmda olmayıp, aralarına girerse, develerden birinin yularını da tutarsa, önündeki devenin zararını yal-- nız o saik öder. Şayet ikisinin arasında olan deve helak etti ise, ikisi beraber öderler. Çünkü kâid, sâikin ardında olanı yedemez. Zira yular, ayrılmıştır. Saik ise, önünde olanı sevk eder;

Katarı yeden kimsenin haberi yok iken, ve katar yürürken katara bir deve bağlanıp, bir adamı öldürse; yeden kimsenin âkılesi öldürüie-nin diyetini öder. Çünkü kâid, hepsinin yedicisidir. O devenin de, ye-dicisi olur. Yedmek ise, zararı ödemenin vâcib olmasına sebebdir. Öde­menin sebebi tahakkuk etmekle beraber, yedenin devenin bağlandığını biünemesiyle zarara ödemesi (zeinân) düşmem. Yedenin âkılesi, diyeti; deveyi katara bağlayanın âkılesinden alır. Çünkü bu, ödemeye sebeb olan bağlayandır. Deveyi katara bağlamıştır. Bu suretle tecâvüzde bu­lunmuştur. Vıe takdiren suçu işleyen o olmuştur.

Şayet bağlayan kimse, deveyi katar dururken bağlasa, yedenin âkılesi, öldürülenin diyetini rücûsuz öderler. (Yâni ödedikleri diyeti, de­veyi bağlayanın âkılesinden alamazlar.) Çünkü yeden kimse, başkası­nın devesini, sarınan ve delâleten izni olmaksızın yedmiştir. Şu hâlde yedenin âküesi, onlara lâıhık olan diyeti bir kimseden alamazlar. Olup olacağı: Bağlayan kimse, deveyi bağlamak ve yolda durdurmakla te­câvüz etmiştir. lâkin o yanlış iş, kâidih yedmesiyle ortadan kalkınış­tır. Bîr kimse yol üzerine bir taş koyup, başkası o taşın yerini değiş­tirmesi gibi olmuştur.

Keza katan yeden kimse devenin bağlandığını bilirse, yedenin âkı-lesi kendilerine lâhık olup, ödenmesi gereken zararı bağlayanın âkıle-sind<eıı alamazlar. Çünkü yeden 'kimse, devenin bağlanmasına razı olmuştur. Telef de, yedenin fiiline bağlıdır. Bu nedenle ıücû (yâni diyeti, deveyi bağlayanın âkılesinden almaları)  caiz olmaz.
Bir kimse köpeği veya doğanı ava salı verse veya sevk etse; yâni onunla beraber ardınca yürüse, her ne kadar arkasından gitmese bile, hemen arkacığında (fevrinde) [37] bulunduğu müddetçe, köpeği sevk edici hükmündedir. Bu durumda o kimse, şevke mülhak olur. Eğer ge­cikip geri kalırsa (ter&hî ederse), sevk kesilmiş olur. Bunu, Zcylaî (Rh. A.) zikretmiştir.

İmdi adamın hemen arkasında bulunduğu sırada (fevrinde), kö­pek bir insana zarar verse, köpeği sevk eden, onun itlaf ettiği şeyi öder. Çünkü itlaf, köpek yönünden sevk eden üzerine mahmuldür. Köpeğin fiili, o sevk edene muzâf olur. Nitekim zorlanan (mükreh) kimsenin fiili, âlet olabildiği yerde zorlayan kimseye muzâf olduğu gibi.

Doğanı göndermekle meydana gelen zararı ödemez. Aradaki fark şudur: Köpek, sevk edilebilir. İmdi, köpeğin şevkine i'tibâr edilir. Do­ğun ise, sevkedilemez. Böyle olunca, doğanda şevkin varlığı ile yokluğu müsavidir.

Zarara Ödeme sebebi bulunmadığı için, sevk olunmayan kopekde (onun meydana getirdiği) ödeme yoktur. Kendisi çıkıp, giden hayvanın gecede veya gündüzde cana veya mala isabet edip telef ettiği şeyde de zararı Ödeme gerekmez. Çünkü, Resûlüllah (S.AV.) :
«Hayvanın yaralaması hederdir  (boşa gider).» [38] buyurmuştur. Yaraladığı heder olan, kendisi çıkıp giden hayvandır Bir de; fiil hayvanın sahibine muzâf olamaz.  Çünkü, hayvanın sahibinden gönderme ve sevk gibi ona nisbeti gerektiren bir şey bulunmamıştır.

Bir kimsenin, bağlantı üzümünü yiyen ve bununla meşhur olan bir köpeği olsa; o da köpeğini muhafaza etmeyip, köpek üzümleri ye­se, o kimse zararı ödemez. Şayet, insanı telef etmesinden korkulan şeylerde şöhret bulursa, zararı öder. Nitekim eğri duvarın yıkılmasında, öküzün süsmesinde ve kuduz köpeğin ısırmasında olduğu gibi ki, eğer muhafaza etmezse telef ettiği şeyi sahibi öder.
Bir kimse, üzerine bir1 adam binmiş olan hayvanı dövüp veya bir ağaçla ve ağaç benzeri bir şeyle dürtüp; hayvan da diğer bir şahsı tep-se veya ön ayağı ile diğer şahsa vursa veya vuran kimsenin vurmasın­dan ve dürten kimsenin dürtmesinden ürküp; başka bir şahsa çarpıp öldürse, vuran veya dürten kimse, ölen şahsın diyetini öder. Hayvana binen kimse ödemez. Zira bu ödeme mes'elesi Ömer ve İbn-i Mes'ûd (R Anhümâ) dan mervîdir. Bir de; dürten kimse sebeb olmakda mütecaviz­dir. Binici ise, fiilinde tecâvüzkâr değildir. Zararı ödetmede, müteca­vizin tarafı tercih edilir. Hattâ binici hayvanı yolun üzerinde durdur-sa, diyeti ödeme binen ile dürten arasında ikiye bolünü*. Çünkü binici hayvanı durdurmakda., dürten gibi haksızlık etmiştir. Eğer hayvan, dürten kimseyi tepip öldürürse, O'nun kanı boşa gider (yâni, diyetini kimse ödemez). Çünkü, kendisi üzerine suç işleyen gibi olmuştur. Şa­yet hayvan, biniciyi üzerinden atıp öldürse; diyeti dürten kimsenin âkı-Ie'si öder. Çünkü dürten kimse, ölüme sebeb olmakta mütecavizdir. Sonra, dürten kimse ancak çiğneme olayı dürtmenin hemen- akabinde olduğu zaman öder. Hattâ hayvanı sevk ona muzâf olur. Şayet, hayva­nın basması (veya çarpması) dürtmenin akabinde olmazsa, diyeti bi­nici öder. Çünkü dürtmenin eseri kesilip, hayvanı sevk biniciye muzâf kalmıştır.
Kasabın koyununun gözünü çıkaran kimse, maliyet bakımından koyundan eksilttiği şeyi öder. Çünkü, koyundan maksûd olan ettir. On­dan eksilene, ancak bu cihetle i'tibâr edilir. Kasabın sığırının ve boğaz­lanmak için hazırlanmış olan devesinin gözünü çıkaran kimse ve yine eşeğin, katırın ve atın gözünü çıkaran kimse, o hayvanın kıymetinin dörttebirini öder. Çünkü Resûlüllah' (S.A.V.) den; hayvanın gözü hak­kında hayvanın kıymetinin dörttebiri ile hüküm verdiği, rivayet edil­miştir. Hz. Ömer (R.A.) de, kıymetin dörttebiri ile hüküm vermiştir. Bir de; bu işin yapılması ancak dört gözle mümkün olmuştur. Gözün ikisi hayvanın, ikisi de onu kullananındır. Sanki o hayvan, dört gözlü imiş gibi olur ve bir gözü çıkınca kıymetin dörttebiri vâcîb olur. [39]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..