Aliş - Verişe   Vekâlet   Babı

Eğer vekâlet umûmi olursa, sahih olur. Hidâye'de denmiştir ki: Bir kimse, birini satın almaya vekîl etse, onun cinsini ve sıfatını belirt­mesi gerekir.  Yâhûd müvekkelün bih  olan fiil ma'lûm olup vekilin

emre uyması mümkün olması için cinsini ve semenin meblâğını belirt­mek gerekir. Ancak müvekkil, vekili umûmî vekâlet ile vekil eyleyip;

«Ma'kûl gördüğün şeyi satm alN derse o başka. Çünkü müvekkil, işi vekilin oyuna bırakmıştır. Her hangi şeyi satm alırsa, vekîl işi yapmış ve emri yerine getirmiş olur.

Ya da, satın almasına vekil olduğu şey malûm olmalıdır. Yanı vekilin satın almaya tevkil edildiği şey, her ikisinin arasında bilinme­lidir. Yâhûd, bilinmeyen ciheti pek az olmalıdır. Bu, nev'in bilinme-

mezliğidir. Her ne kadar semen belirtilmese bile, vekâlet sahih olur. Çünkü vekil, emri yerine getirmeye (imtisâle) kadirdir.

Eğer vekîl olduğu şey, cehâlet-i fahişe ile bilinmezse — cehaleti fahişe, yânî aşın büinmemezlik, cinsin bilinmemesidir — her ne ka­dar semen belirtilse de, vekâlet sahih olmaz. Çünkü vekil, verilen em­ri yerine getiremez. Eğer vekîl olduğu şey, cehâlet-i mütevassıta, yâni orta derecede bilinmemezlik ile meçhul olursa —orta derecede bilin-memezlik, nev'î ile cins arasıdır— imdi, eğer nev'î belirtilmiş veya nev'îni ta'yîn eden semen belirtilmiş olursa, nevî muayyen olup, ve­kâlet sahih olur. Çünkü vekîl, bu takdirde emri yerine getirebilir. Zî-râ bu durumda az bilinmemezlik vardır. Eğer nev'î veya semen belir­tilmiş olmazsa, vekâlet sahih olmaz. Çünkü burada dahi vekîl, emri yerine getirmeye kadir olamaz. Zîrâ aşın bilmemezîik vardır. Birincisi:

yânî az bilmemezlîk (cehâlet-i yesîre) ile mechûl olan; at, katır, eşek. herevî veya mervî giyecek gibidir. İkincisi; yânî aşırı bilnıemezlik ile mechûl olan; giyecek, binek hayvanı ve âzâd edilmemiş köle gibidir.

Üçüncüsü: yâni orta derecede hilmemezlik ile mechûl «lan: köle, câ­riye veya ev gibidir.

Şâyed müvekkil, at ve benzerini satın almak için vekil etse, her ne kadar semen belirtilmese bile, tevkil sahîhdir. Çünkü at ve benzeri, birinci kısımdandır. Eğer müvekkil, köle ve benzerini satın alması için vekîi etse, nev'îni belirtti ise — meselâ, Türk köle gibi — tevkil sahih olur. Yâhûd köle nev'îlerinden bir nev'î ta'yîn eden bir semen beyân etti ise, vekâlet sahih olur ve biimemezlik nev'e katılır. Eğer nev* ve se­menden bir şey belirtilmedi ise. tevkil sahih olmaz ve biimemezlik cin­se katılır. Çünkü cinsi bilmemezlik, emri yerine getirmeye manîdir.

Eğer giyecek ve benzerini satın almaya vekîl etse, her ne kadar se­meni belirtse de, tevkil sahih olmaz. Çünkü sâdece semenin belirtilme­si, bilmemezliği ortadan kaldırmaz. Yiyecek satın almaya vekîl etse, buğday ve buğdayın unu üzere vâki' olur. Yâni bir adam, başkasına biraz akça verip: («Benim için yiyecek satın al!» dese, buğday ve buğ­dayın ununu satın alır. Kıyâsa göre; hakikate i'tibâr ile her hangi bir yiyecek satın alabilmeliydi. Nitekim yemek (eki) üzere yapılan yemin­de, her yiyecek (taam) üzere yemin sayılır. Çünkü yiyecek (taam), ye­nen şeyin adıdır. İstihsânin vechi şudur: Yiyecek, satmak ve satın al­makla beraber zikredilirse, örfen bizim zikrettiğimiz şeye yorumlanır. Yemek (eki) de ise, örf yoktur. Böyle olunca söz, konulduğu ma'nâsm-da kalır.

Ulemânın ba'zısı demiştir ki; eğer müvekkil akçayı çok verdi ise, tevkil buğdaya yorumlanır. Az verdi  ise, ekmek almaya yorumlanır.

Eğer çok iîe az arasında verdi ise, semen ile müsemmen arasında uy­gunluğa riâyeten, un almaya yorumlanır.

Düğün yemeği (velîme) hazırlayan müvekkilde mutlaka yânî, dir­hemler gerek çok, gerekse az olsun, hâl delâlet ettiği için. ekmek al­maya yorumlanır.

Bir kimse, vekil edeceği adam üzerinde kendisine âld olan borç ile «Şu köleyi satın al!» diye onu vekîl etse, sahih olur. Yânî bir adamın, bir kimsede bin akçası olup; adam, ona; «Şu köleyi, bana sende olan akçam ile satın alıver!» diye emreder, o da satın alırsa, sahih olur ve köle müvekkilin olur. Hattâ köle ölse, müvekkil hesabına ölmüş olur.

Şâyed müvekkil, tevkili mutlak yapsa; yânî bin akçaya, muayyen olmayan bir köle satın alıvevrnesi için bir kimseyi vekîl etse, vekîl de bir köle satın alsa. köle vekilin olur. Ancak, eğer o köleyi müvekkil tes­lim alırsa, köle müvekkilindir. Hattâ müvekkil teslim almazdan önce köle ölse. vekil hesabına ölür. Eğer müvekkil teslim aldıkdan sonra ölürse, müvekkil hesabına ölür. İmâmeyn  (Rh. Aleyhimâ): «Eğer vekil teslim aldı ise. iki surette de müvekkilin hesabına ölmüş olur-» de­mişlerdir.

İmâmeyn'   (Rh. Aleyhimâ)  in delili şudur: Dirhemler ve dinarlar, gerek   borç, gerekse   ayn   olsun,  alış - verişlerde  müteayyin   olmazlar.

Hattâ ikisi, bir borca karşılık bir ayn'ı birbirine satsa, ondan sonra bir­birlerini alacak ve borç olmadığına dâir tasdik etseler, akd bâtıl ol­maz ve borçda ıtlak ve takyîd müsavi olup, tevkil sahih olur ve köle müvekkilin olur.

İmâm A'zam' (Rh.A.) in delili şudur: Dirhemler, vekâletlerde mü-teayyindir. Hattâ vekâleti dirhemlerden ayn ile kayd eylese veya dir­hemlerden borç ile kayd eylese, ondan sonra ayn tüketilse yâhûd ala­cak sahibinin borcu düşürmesiyle, borçludan düşse, vekâlet bâtıl olur. Dirhemler teayyün edince, bu tevkil, onu teslim almaya tevkil etmek­sizin, borçlu olmayan birinin borcu temlik etmesi yâhûd bir şeyin ve­rilmesini emr olur kî. müvekkil o şeye ancak teslim alınmakla mâlik olur, O da borçtur. Bunların ikisi de caiz değildir. Tevkil sahih olma' yınca satın alma vekîl için geçerli olur ve vekilin malından helak olur. Ancak, eğer müvekkil vekilden teslim almış ise, bu takdirde te-âtî (sözsüz) ile satış olur. Bu durumda, müvekkilin malından helak olur.

Bir kimse bir köleyi, kendisini efendisinden, müvekkil için satın almaya vekil etse, imdi o köle efendisine; «Beni, bana fülân için sat!» dedikde, efendisi de satsa, bu akd sahih, köle müvekkilin olur. Çünkü

köle, kendisini kendisi için ve vekâletle başkası için satın alabilir. Zî-râ o köle, maliyete yabancıdır. Çünkü mâîiyeti efendisinindir. Satış, mal olması bakımından köle üzerine vâriddir. Çünkü, maliyeti köle­nin elindedir. Satışı âmire izafe edince, fiili sahîhdir. Çünkü emre imtisal etmiştir ve akd âmir için vâki' olur. Eğer köle «Fülân için» de­meyip, belki; «Beni, bana benim için sat!» Yâhûd, «Bana. nefsimi sat!n dese; «Benim için veya fülân için.» demese, âzâd olur. Birinci sözün sahih olması, yukarda geçen sebebden dolayıdır, ki bu sebeb; kölenin kendisini satın almaya elverişli olmasıdır. İkinci sözün sebe­bi ise; mutlak, iki veçhe ihtimali! olduğu içindir. İmdi ihtimâl ile im­tisal vâki' olmaz. Şu hâlde tasarruf, kendisi için vâki' olur.

Semeni iki veehde de kölenin ödemesi gerekir- Âmir ödemez. Sa­tın alma köle için olduğu vakitte semeni kölenin  ödemesi  gerektiği besbellidir. Âmir için olduğu vakitte yine kölenin ödemesi îcâb eder.. Çünkü köle mübaşir olup, hukuk ona râci'dir.    Binâenaleyh semen, kendisinden istenir, lâkın sonra, köle bunu âmirden alır.

Şâyed sorularak; «Köle, burada mahcurdur. Daha önce geçti ki. köle mahcür-un aleyh olsa, hukuk ona rücû' etmez.» denilirse; biz, cevâb olarak; «iBurada efendinin izniyle birlikte bizzat yaptığı akdîe hacr ortadan kalkmıştır.» deriz.
Bir köle, kendisini efendisinden bin akça ile satın almaya birini vekil edip, ona bin akça verse, eğer o vekil, kölenin efendisine; «Ben, köleyi kendisi için satın aldım!" derse, kölenin efendisi de köleyi o ve­kile satarsa, köle bin akçaya karşılık âzâd edilmiş olur. Çünkü köle­nin kendisini kendisine satmak, onu âzâd etmektir. Kölenin kendisi­ni mal ile satın alması, âzâd edilmeyi bedel ile kabul etmekdir. Vekil, kölenin elçisidir. Bu durumda köle kendisini, kendisi satın almış gibi olur. Bu takdirde veiâsı  [69]  efendinin oimak üzere âzkâ olmuş, olur.

Eğer kölenin vekili; «Köleyi kendisi için satın aldım!» demezsc, köle vekilin olur- Çünkü lâfız, muâveze için hakikattir. Şâyed tebey-yün etmezse, onunla amel etmek de mümkündür. Öyle ise, ona riâyet edilir. Kölenin, kendisini satın alması bunun aksinedir. Çünkü onda mecaz teayyün etmiştir.

Köle vekilin olunca, semeni de vekil Öder. Çünkü akdi yapan o'dur.
Kölenin, vekile verdiği bin akça efendinin olur. Çünkü kölesinin kazan­cıdır. Kölenin satın alınmasına me'mûr olan kimse; «Âmir için bir köle satın aldım!» dese ve köle ölse; âmir de; «Belki, sen köleyi kendin için1 satın aldın!» dese, eğer köle muayyen ve sağ ise, söz mutlaka yânı, gerek parası verilmiş (menkûd) olsun, gerek olmasın me'mûrundur. Eğer köle. ölü ve semen peşin verilmiş ise, söz yine me'mûrundur. Aksi hâlde yâni; semen menkûd (para verilmiş) değil ise, söz âmirindir. Eğer köle muay­yen olmazsa, söz yine me'mûrundur. Eğer parası verilmiş ise, gerek köle diri gerekse ölü olsun müsavidir. Eğer parası verilmemiş ise; kö­le diri olsun, ölü olsun, söz âmirindir.

Kâffde denmiştir ki: Bu zikredilen mes'ele sekiz vech üzeredir. Çünkü vekil, ya muayyen (toi-aynihî)  bir kölenin satın alınması için me'mûr olur. Ya. da, gayr-ı muayyen (bi-gayri-aynihî) bir kölenin sar tın alınması için me'mûr olur. Bunların herbiri iki vech üzeredir: Ya, parası verilmiştir ya da. verilmemiştir. Bu iki vechin herbiri de iki vech üzeredir: Ya vekil satın aklığım ihbar ettiği vakitte köle diridir. ya da, ölüdür.
Eğer vekil bi-aynihi bir kölenin satın alınması için me'mûr olur­sa, satın aldığını haber verdiği vakitte köle diri ise; gerek parası öden­miş olsun, gerekse olmasın, söz bl'1-tcmâ' me'mûrundur. Çünkü vekil, istinafına (sözün başlangıcına) mâlik olduğu bir işden haber vermiş­tir. Satın almayı haber veren, tahkîkde ve sübûtta şâhid getirmeye muhtâc değildir. Şu hâlde, tasdik edilir. Eğer vekîl, satın aldığını ha­ber verdiği vakitte köle ölü ise, ve; «Satın aldıkdan sonra benim ya­nımda öldü!» dedi ve müvekkil inkâr etti ise; bakılır: Semen öden­miş-değil ise, söz âmirindir. Çünkü vekil isti'nâfina mâlik olmadığı şeyden haber vermiştir. Onun gayesi semeni geri almaktır. Halbuki âmir, münkirdir. Eğer semen ödenmiş olursa; söz yeminiyle me'mû­rundur. Çünkü semen, me'mûrun elinde emânet idi- Oysa ki me'mûr emrolunduğu vecihle emânetin uhdesinden çıktığını iddia etmiştir. Bu durumda söz, me'mûrundur. Eğer köle muayyen değilse (bi-gayri-aynihî) yine bakılır: Köle diri ise ve me'mûr: «Ben köleyi senin için satm aldım!» deyip ve âmir; «Yok belki o köle senin kölendir.» der­se, semen de ödenmiş ise, söz me'mûrundur. Çünkü isti'nâfma mâlik olduğu şeyden haber vermiştir. Eğer semen. Ödenmiş değil ise söz; İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre âmirindir. İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e 'göre; me'mûrundur. Eğer köle ölü ise ve semen tle ödenmiş değil ise, söz âmirindir. Çünkü vekîl, isti'nâfma mâlik olmadığı şeyden haber vermiştir. Onun maksadı semeni almaktır. Halbuki âmir, münkirdir.' Eğer ödenmiş ise, söz me'mûrundur. Çünkü me'mûr, emindir. Emâne­tin uhdesinden çıktığını iddia etmektedir. Öyle ise söz, me'mûrun olur.

Hidâye'de denmiştir ki: Bir kimse, bir adama bin akçaya bir köle satın alınmasını emretse, me'mûr da: «Ben, köleyi satın aldım amma. elimde öldü!» dese, âmir de; «Sen, onu kendin için satm aldın!» dese, söz âmirin sözüdür. Eğer âmir bin akçayı me'mûra verdi ise, söz me'­mûrun sözüdür. Çünkü birinci veehde isti'nâfma mâlik olmadığı şey­den haber vermiştir ki, o da semenle âmir'e rücû etmektir. Halbuki âmir, münkirdir, Söz, münkirindir. İkinci veehde me'mûr, emindir. Emânetin uhdesinden çıktığını iddia etmektedir. Bu durumda, onun sözü kabul edilir.

Şadr'uş-Şerîa (Rh.A.)  demiştir ki: İki ta'lîlden her bîri iki surete şâmildir. Bununla fark tamâm olmaz. Ben derim ki: İş, Sadruş-Serîa (Rh.A.) nın dediği gibi değildir. Çünkü ikinci ta'Iîl, birinci surette câri olmaz. Zîrâ me'mûr, emindir. Emânetin uhdesinden çıktığını id­dia etmektedir, demek caiz değildir. Çünkü me'mûr, ancak semeni tes­lim alınca, emin olur. Halbuki onun semeni almadığını farz etmekte­yiz.

Satın almaya vekil olan kimse emr olunduğu şeyi yapmak şartıy­la âmire rücû' edebilir. Yâni gerek semeni satıcısına teslim etsin, ge­rekse etmesin, semeni âmirden alabilir.

Yine, vekilin satın aldığı şeyin semenim almak için o şeyi âmirin­den habs etmesi caizdir. Velev ki, semenini satıcıya vermemiş olsun.

Çünkü, tekarrür etmiş bir kaidedir ki, bunların aralarında hükmî de­ğiş - tokuş (mübadele) vuku' bulmuştur. Bundan dolayı, vekîl ile mü­vekkil semende ihtilâf etseler, her biri yemin ederler ve müvekkil ve­kile, mebî'i kusurla geri verir.

Eğer mebi' alıknmnazdan (habsden) önce vekilin elinde helak olursa, âmir hesabına helak olur. Yâni âmirin malından helak olur ve semen düşmez. Çünkü vekilin eli, müvekkilin eli gibidir. Şâyed ve­kil, satılan şeyi (mebi'i) habs eylemese, müvekkil vekilin eliyle teslim almış olur ve vekîl için, zikredilen sebebden dolayı, semeni alıncaya kadar mebî'i habs etmek hakkı vardır. Mebi'i alıkoydukdan sonra me'­mûr hesabına helak olur ve semen de düşer. Çünkü vekîl, müvekkile satmış gibidir. Vekilin alıkoyması fhabsi), semeni almak içindi. Şu hâlde mebi'in helak olmasiyîe. semen düşer. Nitekim satışda da böy­ledir.

Muayyen bir şeyi satın almak için vekil oian kimsenin, o şeyi ken­disi için satın alması caiz değildir. Çünkü bu satın alma, âmiri aldat­maya vanr. Zira âmir, ona i'timâd etmiştir. Ancak, o şeyi belirtilenin cinsinden başkası* ile veya nakid paradan başkası ile satın alırsa, yâl-hûd ondan başkası, vekilin emri ile vekilin yokluğunda satın alırsa, bu takdirde satın alınan şey, birinci vekilin olur. Çünkü vekîl, müvek­kilin emrine muhalefet etmiştir. Şu hâlde, onun nâmına geçerli olur. Eğer birinci vekil orada bulunursa, satın alınan şey âmirinin olur. Yâni, alman şey ilk müvekkilin olur. Çünkü vekilinin re'yi hâsıl olup muhalefeti yoktur.

Şâyed muayyen olmayan bir şeyi satın almak için vekil etse, ve­kilin satın aldığı şey, kendinin olur. Ancak, mutlak bırakır da satın alman şeyin âmir için olduğunu niyyet ederse, yâni vekîl, müvekkilin mülkü olduğunu kaydlamaksızm. mutlak bin akça ile satın alırsa, lâ­kin müvekkil için satın almaya, niyyet ederse, bu takdirde satın aünan şey müvekkilin olur. Ya da, akdi âmirinin matına izafe edersi.'. «Şu bin ile satın aldmı!» der de, o mal müvekkilinin olursa, her ne ka­dar semeni ona peşinen saynıasa da. satın alman şey müvekkilindir. Eğer akdi kendi malına izafe ederse, hâlini seran kendisine helâl oian bir şeyi yaptığına yâhûd âdeten mubah olanı yaptığına yorumlayarak kendisine âid olur. Çünkü akdi başkasının malına izâle ederek kendi­sine satın almak, seran ve âdeten çirkin bir iştir.

Tevkil, tasarruf ve İslâm akdiyle sahih olur. Bu ibare; eski ule­mânın kitaplarında, «Sarf ve selem akdiyle» şeklindedir. Hidâye ve Kâfî sâiıibleri ile diğer müteahhiıîn: İslâm'dan murâd: selem akdi ile bir şey satın almaktır.» demişlerdir.
Seiemi[70] kabul etmeye tevkil sahih değildir. Çünkü selemi ka­bule tevkil, selem akdi ile kürr'ü [71] satmak için vekü etmektir. Bu ise caiz değildir. Çünkü vekîl, zimmetindeki yiyeceği, semen başkası­na âid olmak üzere satar. Bunun ise, şeriatta benzeri yoktur.
Sarf [72] ve selemde vekilin ayrılmasına i'tibâr edilir. Âmirin ay­rılmasına i'tibâr edilmez. Yâni vekil, sarf ve selem akdinde, teslim al­mazdan önce arkadaşından ayrılsa, teslim almazdan önce ayrıldığı için, akdin ikisi de bâtıl olur. Müvekkilin ayrılmasına i'tibâr edilmez. Çünkü müvekkil, âkid değildir ve mu'teber olan âkidin teslim alma­sıdır ki, o da vekildir. Her ne kadar hukuk ona müteallik olmasa da, vekilin teslim alması sahihdir. Sabî ve mahcurun aleyh olan köle gi­bi. Elçi bunun aksinedir. Çünkü elçilik akddedir. Teslim almakda de­ğildir.

Bir kimse, bir satıcıya; «Şu şeyi bana Zeyd için sat!» dedikde, sa­tıcı da onu satsa ve müşteri İnkâr etse: eğer Zeyd müşteriyi inkârında yalanlayıp; «Ben. ona satın alıver diye emrettim!» derse, Zeyd o satı­lan şeyi alır. Çünkü müşterinin; «Zeyd için bana sat!» demesi, onun vekâletini ikrardır. Emrini ikrar ettikden sonra inkâr edince, çeliş-k-iye düşer, çelişkiye düşen kimsenin sözü ise makbul olmaz. Öyle ise, satılan şey müvekkil için olur. Eğer Zeyd, müşteriyi inkârında tasdik ederse, satılan ş^i Zeyd alamaz. Ancak, onun nzâsiyle alır. Çünkü Zeyd önce bir defa inkâr edince, mukırnn ikrarı bâtıl olup, satış müşteri için lâzım gelir. O teslim edip, bu alınca, teâtî (sözsüz) üe satış olur.
Bir kimse, bir adama, etin bir batmanım [73] bir dirheme [74] sa­tın almasını emredip o adam; bir batmanı bir dirheme satıian etten bir dirhem ile iki batman et satın alsa. âmirin bir batman eti, bir dir­hemin yansiyle alması lâzım gelir. Çünkü âmir, bir batman etin sa­tın alınmasını emretmiştir. Fazlalığı satın almayı emretmemiştir. 3u durumda, müvekkil için bir batmanın satın alınması geçerli olur. Fazlaük ise vekil içindir. Yâhûd; bir adama, semen zikretmeksizin iki muayyen kölenin satın alınmasını emretse, o adam da iki kölenin bi­lisini satın alsa veya iki muayyen köleyi bin dirheme satın almasını, emretse de, kıymetleri müsavi olsa; o adam iki kölenin birini bin dir­hemin yansiyle veya yansından daha az ile satın alsa, iki surette de, köle âmir nâmına alınmış olur.

Bilinci surette âmirden vâki' olmasına sebeb; âmir bin dirhemi kölenin ikisine karşılık vermiştir. Kölelerin kıymetleri müsavidir. İm­di, delâleten bin dirhem ikisi arasında taksim edilmiş olur. Binâen­aleyh, her birinin beşıâtz dirhemle satın alınmasını emretmiş olur. Sonra bu parayla satın almak, âmirin emrine muvafakattir. Beşyüz-den daha az ile satın alması ise; hayr nâmına muhalefet; beşyüzden daha çok ile satın alması, şerr nâmına muhalefettir. Binâenaleyh, müş­teri nâmına alınmış olur. Meğer ki da'vâya çıkmazdan önce kalan pa­ra ile kalan köleyi almış ola. Bu takdirde, âmir nâmına almış olur. Çünkü, birinci satın alma bakîdir. Oysa ki âmirin bin dirhemle ta'yîn ve tasrîh ettiği maksadı hâsıl olmuştur, ki o da iki kölenin bin dir­hemle alınmasıdır. İnkısam (ayrılma) ise; ancak delâlet yönüyle sa­bittir. Tasrîh, delâletin Jfevkindedir. Vekil; «Satm alman şeyi (müş-terâyı) bin dirheme satın aldım!» dese, âmir ise; «Sen, onu yansiyle satm aldın!» dese, eğer âmir bin dirhemi me'mûra verdi ise, satm alman şeyin kıymeti bin dirheme eşit olduğu takdirde, me'mûr tas­dik edilir. Yânî bir adam, birini bin dirheme bir köle satın almak için vekil etse, vekil; «Köleyi bin dirheme satm aldım b> dedikde, âmir; «Sen, bu köleyi beşyüz dirheme satın aldın!?» dese, eğer âmir vekile bin dirhemi vermiş ise ve kölenin kıymeti de bin dirheme eşit ise, söz me'-mûrundur. Çünkü vekil, bu husûsda emindir ve emânetin uhdesinden çıktığını iddia etmektedir. Âmir ise, ondan beşyüz dirhem iddia et­mektedir. Halbuki me'mûr, münkirdir.

Eğer kölenin kıymeti bin dirheme eşit olmaz da, beşyüz dirheme eşit olursa, âmir yeminsiz tasdik edilir. Çünkü âmir ona, kölenin bin dirheme satın alınmasını emretmiştir. Me'mûr ise gabn-ı fahiş ile sa­tın almıştır. Bu takdirde akid vâki' olur ve vekil beşyüz dirhemi öder.

Eğer âınir bin dirhemi vekile" vermedi ise ve satm alman şeyin kıymeti de bin dirhemin yansına, (yânî beşyüz dirheme) eşit olsa, âmir yeminsiz tasdik edilir. Eğer satın alınan şeyin kıymeti bin dir­heme eşit olursa, âmir ile me'mûr birbirlerine yemin verirler. Çünkü burada müvekkil ile vekil, satıcı ile satm alan gibidir. Halbuki ihtilâf semendedir. Şu hâlde yeminleşmek vâcib olur ve akd fesh olup, satın alınan şeyi vekilin alması lâzım gelir.
Keza, semeni belirtilmeyen muayyen bir şeyi vekîl satm aldıkda, müvekkil ile vekîl semende ihtilâf etseler, birinci mes'ele gibi olur. Yâ­nî bir adam, birine; «Şu köleyi benim için satm al!» deyip semenini belirtmese, o da satm alsa; âmir; [75] «Sen, bu köleyi beşyüz akçaya satın aldın!*) deyip; me'mûr; »Bin akçaya satın aldım!» dese ve kö­lenin satıcısı me'mûru tasdik etse, bîribirlerine yemin verirler. Çün­kü ikisi de paranın mikdârında ihtilâl" etmişlerdir. Halbuki ikisinin de beyyinesi yoktur. Hâl böyle olunca, yemînleşmeye müracaat vâcib olur. Nitekim birinci mes'elede de böyledir.

Vekîl, âmirin emrine muhalefet etse, muhalefeti hayr nâmına cins-de olursa, meselâ; âmir, kölesini bin dirheme satması için vekîl ettik-de, vekîl onu binyüz dirheme satsa, bu satış geçerli olur.
Eğer bin dirheme satması için vekîl ettikde, yüz dînâra [76] sat­sa, her ne kadar hayr olsa da, onun üzerine geçerli olmaz. Hulâsa'da da böyle denmiştir. [77]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..