I

İDDET

IDDET: Lügatte: Sayı anlamına gelen aded keli­mesinden alınmış olup, tâdâd, ihsâ, müddet gibi mâ­nâlara gelmektedir.

Istılahta İDDET: Bir erkeğin veya bir kadının, mü-fârekâttan (= karı - kocanın birbirlerinden ayrılma­larından) sonra, belirli bir müddet başkası İle evlenmeyip terebbüs ve intizârda bulunması.{= bek­lemesi) demektir. Bu itibarla ıddet:

a-) IDDET-İ RİCAL,

b-) IDDET-İ NİSA olmak üzere iki kısma ayrılır. Ancak, IDDET tabiri mutlak olarak zikredilince, ge­nellikle DDDET-İ NİSA anlamına kollanılır.

Î'TİDÂD: Iddet (= belirli bir müddet) beklemek demektir.

MÜ'TEDDE: Iddet bekliyen kadm demektir.

Iddet bekliyen kadın, boşanmış bulunduğu talâk'-ın  nevine  göre  MU'TEDDE-İ  RİC'İYYE, MU'TEDDE-İ BAİNE gibi isimler alır.
IDDET: Kocasından ayrılmış olan bir kadının, bir başkası ile evlenebilmek için beklemek zorunda ol­duğu müddet. Bu müddet, üç defa hayız görüp, te­mizleninceye kadar geçecek olan müddet demektir. (Kocasından boşanan kadın 100 gün, kocası ölen ka-dan ise 130 gün ıddet bekler.)

IDDET-İ EŞHÜR: Ay hesabına göre ıddet bekle­mek demektir.

Akd-i sahîh ile nikâhlı olup, hakîkaten veya hükmen medhûlün bihâ olan veya zât-ı hayz olmayan kadın­lar, boşanma tarihinden itibaren hür ise, üç ay; câri­ye ise, bir buçuk ay ıddet bekler.

IDDET-İ HAML: Çocuk doğurmakla biten ıddet.

IDDET-İ HAYZ: Hayz ile ikmâl olunad ıddet Talâk veya fesih vuku bulduğunda zât-ı hayz Olan hür kadınlar, tam üç hayız ile, ve cariyeler de tam İki hayız ile bu ıddeti bitirmiş olurlar.

IDDET-İ VEFAT: Ölüm ile lâzım gelen ıddet de­mektir.

Kocası vefat eden kadın hür ise, dört ay on gün; câ­riye ise iki ay beş gün ıddet bekler. MfflLÂL: Dalâlete düşürmek; doğru yoldan çıkar­mak; azdırmak; saptırmak.

IDLÂLİYYÂT: İnsanı azdıracak, saptıracak ve doğru yoldan çıkaracak bahis ve düşünceler

IDL: ADL Maddesine batanız. H1SAN

İHSAN: Bu kelime hısn lafzından türetilmiş bir kelimedir.

HISN ise: Müstahkem, yüksek, ulaşılması zor bir yer, bir kal'a demektir.
Böyle bir yere girip, tahassunda bulunmaya lügatte D3SAN denilir.

Daha sonra bu kelime, yani İHSAN: İslâm, hürri­yet, tezvîc ve başından sahih bir nikâh geçmiş olmak mânâlarında da kullanılmıştır.

İslâm hukukunda İHSAN: Şer'î had icra edilebilmesi için bulunması şer'an lâzım gelen, —islâm, hürriyet, bülûg, sahih bir nikâhla evlenmiş bulunmak gibi— bazı vasıfların bir şahısla içtimâi (= birlikte bulun­ması) demektir. ihsan iki nevidir:
1-) IHSAN-IKAZF: Bir kimsede, akıl, bulûğ, hür­riyet, islâm ve zina etmemiş olma vasıflarının içti­ma etmesi yani bir şahısta, bu vasıflanıl birlikte bulunması demektir.
2-) SAN-I RECM: Birşahsta şu yedi vasfın içti­mâ etmesidir.
1-) Akıl;
2-) Bulûğ;
3-) Hürriyet:
4-) İslâm;
5-) Sa­hih bir nikâhla evli bulunma;
6-) Zevcesinin (= ka­rısının) de bu sıfatlan taşıması;
7-) Bu vasıfların ictimâından sonra da, aralarında mücâmaat (= cinsî ilişki) vuku bulmuş olması

MUHSAN: Akıllı, bulûğa ermiş, hür, müslüman ve afif (= iffetli, namuslu, zinadan uzak) olan er­kek demektir.

MUHSANE: Akıllı, bulûğa ermiş, hür, müslüman ve iffetli kadın demektir.

Bu vasıflan kendisinde toplamış bulunan bir erkek ile bif kadın, birbirleriyle sahih bir nikâh ile evlenip mücâmaatta (= cinsî ilişkide) bulunmuş -olunca, ıhsan-ı recm sıfatını elde etmiş olurlar.

IKÂB: Ukubet Maddesine bakınız.

lKTÂ' Hükümdarın toprak bağışlaması; nıaktû'-an ihale. Delil göstererek susturma.

İRS: Zevce, kan demektir. URÛS, Irs'ın çoğuludur.

IRZ: Şan ve şeref, namus, iffet.

EHL-İ IRZ: Namuslu kimseler.

MlSHÂR: Sıhriyet, akrabalık, hısımlıl: meydana ge­tirmek; dâmât olmak; dâmât edinmek demektir.

Sıhriyyet Maddesine de bakınız.

ISKAT: Düşürme, düşürülme; yok etme; hüküm­süz bırakma anlamlarına gelir. Bu kelime, ölünün azaptan kurtulması için dağıtılan bazı sadakalara da isim olmuştur.

KÂT-I CENİN: Çocuk düşürmek demektir.

lSLAH: İyileştirme; iyi bir hâle koyma; düzeltme.
1SLÂH-ITERİKE: Mirâsçılann, ölen şahsın (= murisin) bütün borçlarını Ödeyerek, borca batmış olan terikeyi kurtarmalan demektir. Vârisler, terikeyi, borcu kısmen ödeyerek veya te-rikenin kıymetini vererek kurtaramazlar. Bu durumda alacaklılar, terikeyi sattırarak, satış bedelini — alacakları nisbetinde— aralarında paylaşırlar.

ISTILAH

ISTILAH: (Lügatte) ittifak demektir. Dim dilinde ise ISTILAH: Muayyen bir cemaatin, bir meslek erbabının bir lafzı, lügat mânâsından çı­kararak, hep birlikte, başka bir mânâda kullanmala-n demektir.
ISILAH: "Bir mevzu ile ilgili bir takım müdevven1 mesele ve kaidelerin hey'et-İ mecmuası" mânâsına da kullanılır. Bu ikinci mânâ, özel bir ıstılahtan iba­rettir.

Bİr lafzm lügat mânâsı ile ıstılah mânâsı arasında, ya bir münasebet bulunur veya bulunmaz. Lügat mânâsı ile münasebeti bulunan ıstılah! tabire MENKÛL denir.

Lügat manâsı ile münasebeti bulunmayan ıstılahı ta­bire ise MÜRTECEL adı verilir. Bununla birlikte, bir kaç mânâda kullanıldığı hâlde, sonradan ilk mânâsında kullanılması terk edilmiş bu­lunulan lafızlara da MENKÛL denilmektedir. Bu durumda nâkil ya şer'-i şerîf veya örf-ü âm ya­hut örf-ü has olur.

MENKÛL-Ü ŞER'Î: Lügat manâsı ile ilgisi bulu­nan ıstılâhî tabirin nâkilinin şer'-i şerif olması de­mektir.

Meselâ: "Salât" lafzı, lügatte "duâ" manâsına iken, bilâare şer'-i şerîf tarafından "duayı içine alan ma­lum erkân ve efâl-i mahsûsa" (= namaz) mânâsına nakledilmiştir.

MENKÛL-Ü ÖRFÎ: Lügat mânâsı ile ilgisi bulu­nan ıstılahı tâbirin bu mânâya nakledicİsi (= nâkili) örf-ü âm (= genel, umûmî örf) olursa; o ıstılâhî ta­bir menkûl-ü örfi olur.

Meselâ: "Dabbe" kelimesi, —aslında— yer yüzün­de yürüyen bütün canlılar için kullaıulırken, daha son­ra, amme tarafından, —sadece— dört ayaklı hayvanlar için kullanılır olmuştur.

MENKÛL-Ü ISTILÂHÎ: Lügat mânâsı ile ilgisi bulunan ıstılâhî tâbiri, bu yeni mânâya nakleden örf-ü has ise, buna da münkûl-ü ıstılahı denir. Fukahâ'nın, ediblerin, diğer ilim, san'at ve sanayi erbabının kullanmakta olduğu bir takım tabirler, menkûl-u ıstılâhî dir.

ISTISNA'; Lügatte: San'at ve bir İşin yapılması­nı İstemek anlamına gelir. Istılahta İSTİSNA' Bir kimsenin, bir .san'at ehli (= san'atkâr) ile, o san'atkann, san'atı ile ilgili bir şey yapması üzerine mukavele yapması demektir. O şeyi yapan şahsa SANI'; yaptıran şahsa MUŞTASI­NI yapılan şeye de MASNU' denir. Bir kimsenin, bir terzi ile, kumaşı ve lâzım olan di­ğer şeyler terziden olmak üzere, bir kat elbise dik­mesi için mukavele yapması gibi... Aslında istisna' bir bakıma ma'dûmu (= mevcut ol­mayan bir şeyi) satmak demektir. Fakat, insanların ihtiyaçlanna binâen, kıyâsın hilâfına olarak caiz gö­rülmüştür.

ISTTYÂD: Sayd Maddesine bakınız.

ITAK: Arap atlarının güzel bir nev'idir. Bu kelimenin tekili olan Atik: Azâd edilmiş, köle an­lamında kullanılır. UTEKÂ: Atik'in çoğuludur. Utekâ kelimesi, kadîm, nefis, kerîm ve cemîl mâ-nâlanni da ifâde eder.

l'TÂK: Azâd etmek demektir. Bu da, köleye şer'î bir kuvvet, bir ehliyet ve mâlik olma hakkı vermek anlamındadır.

Bir başka tarif ile I'TÂK: Memlûk (= Köle) üze­rindeki, efendisinin mâlikiyet hakkını, vech-i mah­sus ile ıskat etmektir ve memlûk bu işlem (yani ı'tak) neticesinde hürriyetine kavuşur. Böylece de, velayet, şehâdet ve diğer tasarruflarla; başkalannın kendisi üzerindeki tasarruflannı def etmeye kudret bulmuş olur.

I'TAK tabiri, aslında kuvvet meydana getirmek an­lamındadır. Memlûkiyyeti ıskat edilen (yani köleli­ği düşürülüp, hürriyetine kavuşan) bir şahıs, bütün hukukî tasarruflara kudret bulmuş olacağından, bu işleme de ı'tak denilmiştir.

ITÂK-I SAHİH: Itk işleminde kullanılan sarih la-fizlardan biri ile yapılan ıtk (= azâd etme) demektir. Bir kimsenin, kölesine: "Seni ıtk ettim." veya: "Seni azâd ettim." demesi gibi...
1'TÂK-ı VÂCİB: Kaü'den, zihar'dan, yeminden ve orucu bozmaktan dolayı keffâret olarak yerine ge­tirilmesi icabeden ıtk yani azâd etme demektir.

I'TÂK-I MENDÛB: Allah rızâsı için yapılan ıtk'tır.

I'TÂK-I MÜBÂH: Hiç bir şeye niyet edilmeden yapılan ıtk demektir.

I'TÂK-I MAHZUR: Gayr-i meşru bir cevih için, (meselâ: Putlar nâmına) yapılan ıtk'tır.

I'TÂK-I CEBRÎ: Bir kölenin, sahibinin rızâsına bakılmadan, hâkimin hükmü İle azâd edilmesi de­mektir.

|/TX: Azâd etmek demektir. Yani ITK: Bir kölede,  —hürriyete kavuşması sebebiyle— şer'î bir kuvvetin, bir ehliyetin ve bir se-lâhiyet kudretinin (= yetkinin) sabit olması anlamı­nı ifâde eder.

Diğer bir tarife göre ITK: Efendinin, köle üzerinde olan mâlikiyet hakkının, vech-i mahsus (yani özel bir şekil) ile düşmesi ve ortadan kalkması demektir ki, bu sayede memlûk (= köle veya cariye) azâd oluna­rak, hürriyete kavuşmuş olur. Bununla birlikte ITK kelimesi I'TAK anlamında da kullanılır.

ITK-I MUALLAK: Bir şarta ta'lik (= bağlanmak) suretiyle meydana gelen ıtk demektir.

Meselâ: Bir kimsenin, kölesine: "Şu işi yaparsan hür­sün." demesi gibi.. Bu durumda o köle, şart koşu­lan işi yaparsa, hürriyete kavuşmuş olur.

ITK-I MÜNECCEZ: Bir şarta muallak veya bir zamana muzaf olmadan, derhâl vuku bulan ıtk de­mektir.

Meselâ: Bİr kirrisenin, ınemlûküne: "Seni, azâd et­tim." demesi gibi,.. Böyle bir sözle, köle, derhâl hür­riyetine kavuşmuş olur

ITK-I MUZAF: Bir zamana; bir vaktin girmesi­ne veya bir vaktin çıkmasına izafe edilen ıtk'tır. Bir kimsenin, kölesine: "Sen, gelecek aym başında hürsün." demesi gibi... Bu durumda o ayın başın­da, ıtk olayı gerçekleşmiş olur.

ITK AL MÂL: Bir köle veya cariyenin, -kitabet yolu ile olmadan—, cins ve miktan belirli olan bir mâl yahut belirli bir hizmet karşılığında azâd edil­mesi demektir.

Buna, ITK ALÂ CU'L de denir.

ITK-I KÜL: Bir köle veya cariyeyi tamamen azâd etmek demektir.

Meselâ: Bir efendinin, tek başına sahip bulunduğu bir köleye: "Seni, azâd ettim." demesi gibi...

ITK-I CÜZ': Bir memlûkün (* bir köle veya bir cariyenin), —beiirtmeksizin— bir cüz'ünü azâd et­mek demektir.

Imâm-ı A'zam (R.A.)'a göre, bu durumda mu'tîfc (= azâd eden şahıs), o cüz' ile ne miktar kasdettîği-ni açıklamaya mecburdur. ITK-I BA'Z hakkındaki hüküm de böyledir. Bir köle veya cariyeye ortak bulunan iki kişiden bi­rinin, kendi hissesini azâd etmesi de ITK-I BA'Z ka-bilindendir.

ITK-I SEHM: Bir memlûkün, -belirmeksizin-bir sehmini azâd etmek demektir ki, bu durumda, İmâm-ı A'zam'a göre, o memlûkün altıda biri; Imâ-meyn'e göre ise tamamı azâd edilmiş olur.

ITK-I MÜBHEM: Bir çok memlûkten birini ve­ya bir kaçını, hangisi olduğunu belirtmedeki azâd et­mek demekitr.

ITK-I MÜŞTEREK: İki veya daha çok kimsenin ortaklaşa sahibi bulundukları bir köle veya cariyeyi azâd etmeleri demektir.

ITK-NÂME: Azâd edilmiş bulunan bir köle veya cariyeye, azâd edildiğini bildirmek üzere verilen ve-sîkadır.

ITKU'N-NESEME: Neşeme Maddesine bakınız.

IYD

Iyd: Bayram demektir. Iyd'ın çoğulu a'yâd (= bayramlar)'dır. Iyd-i fitr: Ramazanı Şerif bayramı. Iyd-ı adhâ: Kurban haramı.
IZTTBÂ: (Hac esnasında) Ridânin (= Belden yu­karıya örtülen ihram'ın) bir ucunu, sağ koltuk altın­dan geçirip, sol omuz üzerine atmak; böylece sağ omuz ve kolu ihramın dışında bırakmak demektir. Remel yapılması gereken tavafların her şavtinda ıztıbâ' yapmak sünnettir. Diğer zamanlarda iztıbâ ya­pılmaz. [8]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..