4- Mehirde Koşulan Şartlar

Bir kimse, bir kadını nikahlamak İsteyince; kadın : «Eğer ka­rın varsa; mehrim iki bin dirhemdir; karın yoksa bin dirhemdir» şar­tını koşarak nikâhiansa;

Veya, bir kimse, bir kadını : «Beldenden (— memleketinden, şeh­rinden) çıkmazsan mehrin bin dirhem; çıkarsan. iki bin dirhem..." şek­linde şartlı nikahlarsa;

Veya : «Arap değilsen, mehrin bin dirhem; arap isen, mehrln, iki bin dirhem.» şartı İle yahut da bunlara benziyen şartlarla, nikah­larsa; bu şekilde akdedilmiş olan nikâhlar, caizdir.
Bu şekilde akdedilen nikâhlardaki meîıre gelince; nikâhın, birinci şıkta zikredilen şartla caiz olacağında, ihtilâf yoktur; verilen söz ye­rine gelmişse, kadına şart koşulan, —dolayısı İle tesmiye edilmiş olan— mehr-i müsemmâsı, ödenir. Eğer, söz yerine gelmezse, kadına, — az veya fazla değil— sadece mehr-i misli verilir. Bu kavil, İmâm Ebû Hanîfe [R.A.)'nin kavlidir. İmâmeyn ise: «Her iki şartd yerine getirmek) da caizdir.» demişlerdir. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimse, nikâh akdi esnasında : «Kadın   güzelse,   mehrl iki bin dirhem; çirkinse, bin dirhem...» diye şart koşmuş olsa; bu İki şartla, nikâh kıymanın caiz olduğunda, ihtilâf yoktur. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse; bir kadını bakire olduğu takdirde, mefar-l mislin­den fazla mehir vermek şartı ile, nikâh yapsa; fakat kadın, dul çfksa; adamın bir fazlalık vermesi icâbetmez. Gunye'de de böyledir.

Bir kimse, bakiredir diye, bir kadını nikahlamış olsada ka­dın, bakire olmasa, yine, me'hrinin tamamını verir. Tecnîs ve Mezîd'de de böyledir.

Bir kimse, nikâhın akdedildiği sırada veya bir sene sonraya kadar bin dirhem metıir vermek şartı ile 'bir kadını nikâ'hlasa; İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)'ye göre, !bu durumda —eğer kadının mehr-i misil, bin dirhem veya bundan fazla olursa— erkeğin ona, mehr-i mislini vermesi gerektiği, hükmü Verilir.

Bu nikâh, aicdedildiği sırada, bin; veya bir sene sonraya Vadar iki bin dirtfıem mebir verilmesi şartı ile akdedilmiş olursa; kadının mehr-i misli de, iki bin dirhem veya daha fazla ise; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu kadın, muhayyeldir; Dilerse, nikâh akdi esnasın­da bin-dirhem; dilerse de, bir yıl sonrasına kadar, iki bin dirhem me­ttir alabilir.

Bu kadının mehr-i misli, bin dirhemden az olursa; 'bu durumda da, erkek muhayyerdir: Mehri nasıl ödemek isterse, öyle öder.

Kariyim mehr-i misli, bin dirhemden fazla; iki 'bin dirhemden az ise; İmâm Ebö H&nîfe (R.A.)'ye göre, bu kadına, mehr-i misli veriför. Kâfî'de de böyledir.

Talâk, cimâ'dan önce vuku bulursa, 'bil - icmâ kadına, —zik­redilen mahirlerin — az olanının yarısı verilir. Itâbiyye'de de (fcföyledir.

Müntekâ'da : «Bir kimse, bir kadına : «Bana, filân kadını, yanında bulunan mefcirfe, nikahlaman karşılığında, seni, bin dirhemle kendime nikahlıyorum.» demiş ofsa; onun hissesi ile, bu kadını nikah­lamış olur. Mehirleri taksim ediise; birinci kadına bir hisse verilmez.

Şayet, bu kimse, birinci kadına : «Seni, —filân kadını, bana, bin dirhem mehirle nikahlaman şartı ile—, bin dirhem mebîrle, kendime nikahlıyorum.» demiş olsaydı; bu kadın da, mez'kûr şartı kabul ederek, diğer 'kadını, bu adama nikâhlasaydı; ilk kadın, kendisini, mehr-i mü-semmâsız, nikahlamış olurdu. (Bu durumda ise, bu kadına, mehr-i mis­li verilirdi.

Bir kadının, bin dirhem mehirle; fakat bu bin dirhemi, kadının iade etmesi şartı ile nikahlaması da, yukarıdaki mes'ele gibidir.

Nİkâ'hlanmasi şart koşulan ibu kadın, kendisini,' o adama, beş yüz dirheme nikahlamış otea; önceki nikâh caiz olur.

Bir kimse, bir kadının babasına, 'bin dirhem bağış yapmak şartı ile o kadını nikahlamış olsa; bu bin dirhem mebir olmaz. Bu şahıs, fbîn dirhemi bağışlaması için de, zorlanmaz. Bu kadına, mehr-i misil veri­lir.

Bağışlayan kimse, bu, bin dirhemi, —kadının babasına— teslim etmiş olsa bile; bu para, kendisine aittir. Dilerse, hibesinden vazgeçe­bilir.

Ancak, bu kimse, kadına : «Sana bedel olarak, babana, bin dir­hem bağışlarım.» derse; bu durumda, bu bin dirhem, kadının mehri. olur.

Şayet, bu durumda, bu-şahıs, hibe ettiği bin dirhemi, kadının ba­basına verdikten fakat —kadını, cima' etmeden önce, boşarsa; hibe ettiği miktarın, yarısını geri ister. Muhıyt'te de böyledir..

Bir kimse, bir kadını; mehir karşılığında hayatta olduğu müd­detçe, kendisine hizmet etmek üzere, bir câriye veya cariyenin frar-nmdakinin, —o kadının — olması şartı ile nikahlarsa; bu durumda câriye, bu kadına hizmet eder ve karnındaki, onun olur. Ancak, cariye­nin kıymetinin, kadının metır-i misli kadar veya ondan fazla olması gerekir.

Kadının mehr-i misli, cariyenin kıymetinden az ise, bu durumda kadına mehr-i 'misil verilir. Ancak koca, bu cariyeyi, kendi isteği ile — hizmet !kaydı olmadan— verebilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyle­dir.

Bir kimse, bir kadını, —karnmdakini istisna ederek— sade­ce bir câriye karşılığında nikahlamış olsa; Kerhî ve Tahâvî'nin hi­lâfsız olarak— zikrettiklerine göre, hem câriye, hem de 'karnındaki, bu kadının olur. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimse, bir kadını, me'hir karşılığında koyunlar vererek; ancak bu koyunların yönlerini —erkeğin— kendisi almak şartı ile, nikâhlasa; İstihsânen, bu koyunların yünü erkeğin olur. Zshîrîyye'de de böyledir.

Bir kimse, bir kadına : «Şu elbiseyi, bana vermen şartı ile, seni nikahladım.» dese; bu kadın için, mehr-i misil —olma hakkı — vardır. Kadının, o elbiseyi vermesi de gerekmez.

Şayet, bu şahıs, o kadını, bin dirhemi, Allah için veya akrabalar, yoksullar için olmak üzere, iki bin dirheme nikahlamış olsa; bu du­rumda mehir istihsânen (bin dirhem olur.

Keza, kadın: «Bin dirhemini, Allah için veya akrabalar, fakirler, miskinler... için bırakıyorum.» dese; yine mefılr, İstihsânen, bin dir­hem olur.

— Görüldüğü gPbi — bu sözü, kadının veya erkeğin söylemi? ol­ması .müsâvîdir.

Eğer koca : «Bu mehrin bin dirhemini kadının babasına veya tamamını başka bîr şahsa hibe ediyorum,- dese, bu durumda, hiç bir şey gerekmez. Çünkü, bu hibe şartı, bâtıldır.

Eğer, kadının mebr-i misli, bin dirhemden fazla İse; kadına, bu mehr-i mislin tamamı verilir. ftâbîyye'de de böyledir

Bîr kimse, bîr kadını, iki 'bin dirhem mebirle nfkâhiasa ve bu mefhrln bin dirhemi kadına, bin dirhemi de babasına verilse, bu nikâh caiz olur.

Keza, kadın, erkeğe : «Nefsimi, bin dirhemi bana, bin dirhemi de babama —ait— olmak üzere; iki bin dirheme nikahladım.» dese, yine bu nikâh, caiz olur.

Her iki durumda da, bu iki bin dirhem, kadına ait olur. Bu mes'ele-yi İbn-i Semâa, İmâm Muhammed fR.A.J'den rivayet etmiştir. Muhıyt'-te de böyledir.

Bîr kimse, evleneceği kadına : «Seni, kendime; sana bin dir­hem 'bağışlamak üzere, nikahlıyorum.» veya : «Sana, kölemi bağışla­mak üzere; seni kendime nikahlıyorum.» dese ve nikâhiasa; İmâm Ebü Yûsuf (R.A.)'a göre, bu kimse dediği şartı yerine -getirirse, bun­lar, kadının mehri.olmuş olur. Ancak, >bu şahıs, söylediği şartı yerine getirmezse, zorlanmaz. Bu durumda, —(bin dirhemi veya kölenin kıy­metini geçmemek şartı ile—-, kadına mehr-i misi! —verilmesi— ge­rekir. Bu, aynı zamanda, İmâm Ebû Hanîfe ER.A.J'nin de kavlidir. Fetâ-vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Hlşâm'm NevâdîriYıde, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle de­diği rivayet edilmiştir: Bir kadının velileri, onunla evlenmek isteyen şahsa: «Bu kadını, yüz dirhemi sana ait olmak üzere, bin dirheme, sana nikahladık.» deseler; bu sözleri (ni yerine getirmeleri) caiz olur. Bu durumda, kadının mehri, dokuz yüz dirhem olmuş olur.

Şayet, kadının velîleri: «Elli dinar da bize vermen şartı ile, bu kadını, ıbin dirheme, sana nikahladık.» deseler; bahsi geçen dinarlar da, dirhemler de, kadına ait olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse; her yüz dinar karşılığında, — belli olmayan— bir hizmetçi vermek şartı ile, dört yüz dinara 'bir kadını nikahlamış olsa; bu şart batıl olur. Bu durumda kadına; dört yüz dinardan çok ve orta halli dört hizmetçinin değerinden az, olmamak kaydı ile, mehr-i misil verilir.

Ancak, hizmetçiler belli olursa; 'bu şart geçerli olur ve kadına dört'hizmetçi verilir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de'böyledir.

Bir erkek, bu kadını, yüz dirhem ile birlikte orta halli on deve vermek üzere nikâhiasa; bu nikâh, istihsânen caiz olur. Fetâvâyi Kâ­dîhân'da da böyledir.
İbn-Î Semâ'o'nm İmâm Muhammed [RA.Î'den rivayet ettiği­ne göre; filan adamın borcundan kurtulmak karşılığında, nefsini, o adama nikahlamış olan kadına mehr-i misil (verilmesi) gerekir.

Emâlî'de, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.J'un şöyle dediği rivayet olunmuştur: Bir kimse, bir şahsa oian borcunun silinmesi karşılığın­da, kızım, o adama nikâhiasa veya bir kadın, kendisine ait borcun si­linmesi karşılığında, nefsini, borçlu olduğu adama nikâhiasa; bu du­rumlarda da, bu kıza ve bu kadına, mehr-i misil (ödenmesi) gerekir. Muhıyt'te de 'böyledir.

Bir kimse; nafakasını temin etmemek   kaydı ve bin dirhem mehirle, bir kadını nikahlamış 'olsa; 'bu durumda, hem bin dirhem me-hir, hem de nafaka, kadının hakkıdır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, cariyesine : «Benimle nikâhlanman    karşılığında, seni azâd ediyorum. Itk'ın (= azâd edilmen) senin mehrin olsun.» der ve câriye de, bunu kabul ederse, hürriyetine kavuşmuş olur.

Hürriyetine kavuştuktan sonra, bu kadın, sözünde durur ve ken­disini bu şahsa nikahlarsa, b-ir şey lâzım gelmez. Ancak, sözünde dur­mazsa, 'bu durumda, kendi kıymetini, kendisi azâd etmiş bulunan şah­sa ödemesi gerekir.

Bir kadın, kölesine: «Beni, ıbin dirhem mehirle nikahlarsan, seni azâd ederim.» dese veya : «Bana, bin dirhem verirsen, seni hür bırakırim.» demiş ve köle de, bu teklifi ka'bul etmiş olsa,   ıtk (= azâd edilmiş) olur.
Bundan sonra, bu kadını nikâhlamaya razı olmazsa; bu durumda kendi kıymetini, o kadına ödemesi gerekir. Şayet, 'bu kadını, bin dir­hem metfıirle nikahlarsa,'bu bin dirhem, şöyle taksim edilir: Kölenin, hürriyet parasına isabet eden kısım, bu işe; kadının mehrine isabet eden kısım ise, bu rcıehre ayrılır. Bu kadın, duhûlden önce boşanırsa; kendisine mehr-İ mislinin yarısı ödenir. Itâbiyye'de de böyledir. [50]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..