Cinsi De, Vasfı Da Bilinen Mehir :
Ölçülebilen, tartılabllen şeyler karşılığında yapılan jfikâh gibi...
Nikâh akdi esnasında, mehir olarak bunların tesmiye edilmesi sahihtir ve fcu mehr-i müsemmânm teslim edilmesi de lâzım gelir. Zahî-riyye'de de böyledir.
Bir kimse, 'bir kadını, bir kür[54] buğday karşılığında nikâhla-sa; fakat buğdayı mutlak zikretmiş, vasfını belirtmemiş olsa; tu durumda dilerse orta halli buğdaydan, 'bu miktar buğday; dilerse, bu buğdayın kıymetim verir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
ölçülebilen veya tartılatoilen diğer şeyler hakkındaki hüküm de, buğday hakkındaki hüküm gibidir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, bir kadını, şu köleye veya şu faîn'e karşılık nikâhla (dim demiş ol) sa; o kadına, mehr-İ misil verilmesi gerekir
Keza, kadını, şu köleye; şu veya şu köleye karşılık olarak nikahlamış olsa; bu kölenin de biri akıllı, biri deli olsa; bu durumda da kadına metır-i misil gerekir.
Şayet, 'kadının metır-i misli, 'bunların kıymetinden fazla İse; bu durumda, kadının razı olacağı ıfair şey verilir.
Eğer, bu İcadının mehr-i misli, akıllı kölenin kıymeti kadarsa, kadına, o akıllı köle verilir. Kadının mehr-i misli, deli kölenin kıymetinden fazla, akıllı kotanın kıymetinden de azsa; bu durumda kadına, mehr-i misli verilir. Bu kavil, İmâm-i A'zam Ebû Hanîfe (R-A.)nin kavlidir. İmâm ey n'e göre ise, bu kadına akıllı 'köle verilir. Bu husustaki hükümler bunlardır. İhtilaf edilen husus ise, «bin veya ikibin dirhem metlide», bir kadını nikahlamış olan kimsenin durumudur. Tebyîn'da de 'böyledir.
Bu şahıs, bu kadını, cima' etmeden önce boşarsa; bil - icma', kadına, akıllı kölenin kıymetinin yarısı veriHr. Itâbiyye'de de böyledir.
Şayet, bu akıllı kölenin kıymetinin yarısı, mut'adan (= bu durumda verilmesi gereken 'hediyeden) az olursa, bu durumda, kadına müf'a verilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, bir kadını, bir ev karşılığında nikahlamış olsa; şayet bu şahıs bedevi ise; kadına, bir çadır verilir.
Bu şahıs, şehirli ise, İmâm Muhammet! (R.A.): «Bu durumda.
evlendiği kadına, orta 'halli 'bir ev verilir.» demiştir; bu sözü ile de, ev değil, ev eşyası kasdetmiştir. Diğer bazı âlimlerimiz ise: «Bu onların örfüdür.» demişlerdir. Bizim örfümüze -göre; bu durumda, «ev» denilince, «ev eşyası» kasdedilmez; bu sözle, ancak, taştan - tuğladan yapıldiş ev kasdedilir. Bu durumda, mehrin sa'hfh olması için, o evin kendisinin verilmesi gerekir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bu nikâh akdinde, mehir olarak evin kendisi ev eşyası veya evin bedeli değil verilmezse; kadına, mehr-i mislini vermek gerekir. Mehir olarak, evin kendisi söylendiği zaman; bu mehrin, ey-nen verilmesi lâzım gelir. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.
Müntekâ'da, İmâm Muhammed (R.A.) böyle söylemiştir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): «Bîr kimse, bir evdeki hakkı olan
hissesine karşılık, bir kadını nikahlarsa; !bu kadına, evin, tamamının kıymetinden fazla olmamak üzere, mehr-i misli verilir.» demiştir.
Bize göre ise; bu kadına, sadece, adamın o evdeki hissesi veri-îlr; başka bir şey verilmez.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu 'hissenin kıymeti on dîrSe-"me ulaşıyorsa; kadına, ancak mehr-İ misli verilir; başka 'bir şey ve rilmez Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, bir kadını, belli bir evdeki hissesine karşılık nikahlamış olsa; İmâm Ebû Hanîîe (R.A.)'ye göre, bu kadın, muhayyerdir: Dilerse, evdeki hisseyi alır; dilerse , evin kıymetinden faz'a olmamak şartı ile mehr-i misil alır.
Mehr-i mislin, evin değerinden fazla olmaması ve bu hissenin değerinin on dirheme eşit bulunması hâlinde; İmâmeyn'e göre, bu kadının, mezkûr evde hissesi vardır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, bir kadını, «bin» rakamını belirtip, bunun cinsini söylemeden nikahlamış olsa; bu «bin» sözünü, mehr-i misline hangisi yakınsa onu söyleyerek açıklayabilir. Hâbiyye'de de böyledir.
Bir beldede, bir kimse, bin dirheme, bir kadını nikahlamış olsa; şayet o beldede, değişik bir para geçerli ise; bu durumda o şahıs, mehri, geçerli paradan verir. Böyle yapmazsa; kadına, mehr-İ misli verilir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, bir kadını, bin dirhem mehirle nikahladıktan sonra; bu dirhemler geçerliliğini kaybetse de başka paralar geçerli olsa; bu durumda, kadına, dirhemlerin geçerli olduğu zamandaki kıymeti ödenir. Muhtar olan budur. Sadru'ş -Şehîd'de böyle söylemiştir.
İnkıta' (= dirhemlerin geçerliliğinin kesilmesi), kesâd (= dirhemlerin yokluğu, sürümsüzlüğü) ıgikidir. İnkıta' ve kesâd olmadığı halde, dirhemler ucuzlar veya pahalanır İse, buna itibar edilmez. Nikâh akdi esnasında, dirhemlerin rayici ne ise, metıirde geçerli olan odur. Dirhemlerin değerindeki noksanlaşma, on dirhemi bulursa; bu noksanlık tamamiânır. Hulâsa'da da böyledir.
Mehir olarak, geçmeyen dinar veya dirhem (para) verilerek akdedilmiş nikâhlarda da; âlimlerimize göre, mehr-I misil verilir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kadını, bir zenblî buğday veya şu taşın ağırlığı kadar altın yahut şu kadının mehri veya şu kölenin yahut herhangi bir kölenin kıymeti karşılığında nikahlamış olan kimsenin, o kadına, mehr-i misil vermesi gerekir,
Mehr-i müsemmâ tesbit edildikten sonra artırılamaz.
İhtilâf 'hâlinde mehH müsemmâmn miktarı konusunda, erkeğin sözüne itibar edilir.
Bir kimse, miktarı belirtilmeden dirhemler veya şu develerden biri veya değeri; yahut değeri on dirhem eden bir elbise karşılığında bir kadını nikahlamış olsa; bu kadına, mehr-i misil vermesi gerekir.
Keza, bu kimse, bu kadını, kadının kaçmış bulunan kölesini geri getirmek şart! ile, nikahlamış olsa; yine ona, mehr-i mislini vermesi gerekir.
Bu şahıs; o kadını, sahibi bulunduğu varlığın hepsi veya vakfedilmiş bir ev karşılığı nikâhlarruş olsa; yine ona mehr-i misil öder. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, bin rıtıl[55] sirke karşılığında, bir kadını nikahlamış olsa; o beldede, üzüm sirkesi kullanılıyorsa, mehir olarak üzüm sirkesi, hurma sirkesi kullanılıyorsa, hurma sirkesi verir.
Bir kimse, 'bir kadını, 'bir dinar ve ona ilave olarak, ne olduğu 'belli oimayan bir şey karşılığında nikahlamış olsa; bu dinar on dirhem değerine ulaşırsa, kadına, ilaveten bir şey vermek gerekmez. Ancak, 'bu dinarın değeri on dirhemden az olursa; kadına, mehr-i misli verilir. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse, on dirhem ve 'buna ilâve olarak da, vasıfsız bir eFbise karşılığında, bir kadını nikâhlasa; o kadının mehri on dirhemdfr.
Bu kimse, cı'mâ' etmeden önce, o kadını boşarsa; ona, beş dirhem verir. Ancak bu durumda kadının müt'ası beş dirhemden fazla ise{ kendisine müt'a verilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, !bir kadını, bir elbise ve buna ilâve olarak da beş dirhem karşılığında nikahlamış olsa; bu kadına, mehr-i misil vermesi gerekir. Şayet, onu, cimâ'dan önce boşarsa; bu durumda kadına, beş dirhem verir.
Bir kimse, «elimde olan şeye» karşılık diyerek, bir kadını nikâh-İasa ve -elinde on dirhemi bulunsa; bu durumda kadın, muhayyerdir: Dilerse, on dirhemi; dilerse, mehr-i mislini alır. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse, fbin dirhem karşılığında iki kadını nikahlamış olsa; bu 'bin dirhem, kadınlara, mehr-i misillerine göre taksim edilir.
Bu şahıs, bu iki kadını, duhûlden Önce, boşarsa; bin dirhemin yarısı olan beş yüz dirhem'bu kadınlara, mehr-i misilleri nisbetin-de, taksim ediir. Serahsî'nin Muhiyt'inde de böyledir.
Bu iki kadından birisi, nikâhı kabul etmiş olsa; bu nikâh caiz olur. Bu durumda, o bin dirhem, bu kadınların mehr-i misillerine göre, aralarında taksim edilir. Nikâhı krrbul edenin hissesi kendisine, kalan dirhemler ise, bu kocaya verilir. Bedâi'de de böyledir.
Şayet, 'bu iki kadından birinin nikâhı, sahih olmazsa; İmâm Ebü Hanîfe (R.A.)'ye göre, bin dirhemin tamamı, diğer kadının mehri olur. Fakat, o şahıs, nikâhı sahih olmayan kadına cima' etmiş bulunursa; bu kadına, mehr-i misli verilir. Sahih olan budur, Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir kimse ile kız kardeşi, babalarından kalan bir eve vâris olsalar; erkek, o evin bir odası karşılığında, bir kadını nikahladıktan sonra ölse; kız kerdeşi ise bu nikâha razı olmasa; âlimler: «Bu durumda, bu ev ölen kişinin varisleri ile kız kardeşinin arasında taksim edilir. £ğer, bu oda, erkek kardeş'in hissesine düşerse; nikahlamış bulunduğu kadının mehri olur. Şayet, bu oda, kız kardeşe düşerse, :bu durumda, kadına, kocasının terekesinden, o odanın kıymeti kadar verilir.» demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, 'herhangi bir köle, gömlek veya sarık karşılığında bir kadını nikâhlasa; mehir olarak, bunlardan, değerce orta halli olanı verilir. Veya, verilecek şey, kur'a ile tesbit edilir. Gâyetü's -Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse, bir kızın cehlzi karşılığında, bir kadını nikâhlasa; o kadına, orta halli 'bir kızın cehizi kadar mehir verir. Tatar hâni yye'-de de böyledir. [56]
Nikâh akdi esnasında, mehir olarak bunların tesmiye edilmesi sahihtir ve fcu mehr-i müsemmânm teslim edilmesi de lâzım gelir. Zahî-riyye'de de böyledir.
Bir kimse, 'bir kadını, bir kür[54] buğday karşılığında nikâhla-sa; fakat buğdayı mutlak zikretmiş, vasfını belirtmemiş olsa; tu durumda dilerse orta halli buğdaydan, 'bu miktar buğday; dilerse, bu buğdayın kıymetim verir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
ölçülebilen veya tartılatoilen diğer şeyler hakkındaki hüküm de, buğday hakkındaki hüküm gibidir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, bir kadını, şu köleye veya şu faîn'e karşılık nikâhla (dim demiş ol) sa; o kadına, mehr-İ misil verilmesi gerekir
Keza, kadını, şu köleye; şu veya şu köleye karşılık olarak nikahlamış olsa; bu kölenin de biri akıllı, biri deli olsa; bu durumda da kadına metır-i misil gerekir.
Şayet, 'kadının metır-i misli, 'bunların kıymetinden fazla İse; bu durumda, kadının razı olacağı ıfair şey verilir.
Eğer, bu İcadının mehr-i misli, akıllı kölenin kıymeti kadarsa, kadına, o akıllı köle verilir. Kadının mehr-i misli, deli kölenin kıymetinden fazla, akıllı kotanın kıymetinden de azsa; bu durumda kadına, mehr-i misli verilir. Bu kavil, İmâm-i A'zam Ebû Hanîfe (R-A.)nin kavlidir. İmâm ey n'e göre ise, bu kadına akıllı 'köle verilir. Bu husustaki hükümler bunlardır. İhtilaf edilen husus ise, «bin veya ikibin dirhem metlide», bir kadını nikahlamış olan kimsenin durumudur. Tebyîn'da de 'böyledir.
Bu şahıs, bu kadını, cima' etmeden önce boşarsa; bil - icma', kadına, akıllı kölenin kıymetinin yarısı veriHr. Itâbiyye'de de böyledir.
Şayet, bu akıllı kölenin kıymetinin yarısı, mut'adan (= bu durumda verilmesi gereken 'hediyeden) az olursa, bu durumda, kadına müf'a verilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, bir kadını, bir ev karşılığında nikahlamış olsa; şayet bu şahıs bedevi ise; kadına, bir çadır verilir.
Bu şahıs, şehirli ise, İmâm Muhammet! (R.A.): «Bu durumda.
evlendiği kadına, orta 'halli 'bir ev verilir.» demiştir; bu sözü ile de, ev değil, ev eşyası kasdetmiştir. Diğer bazı âlimlerimiz ise: «Bu onların örfüdür.» demişlerdir. Bizim örfümüze -göre; bu durumda, «ev» denilince, «ev eşyası» kasdedilmez; bu sözle, ancak, taştan - tuğladan yapıldiş ev kasdedilir. Bu durumda, mehrin sa'hfh olması için, o evin kendisinin verilmesi gerekir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bu nikâh akdinde, mehir olarak evin kendisi ev eşyası veya evin bedeli değil verilmezse; kadına, mehr-i mislini vermek gerekir. Mehir olarak, evin kendisi söylendiği zaman; bu mehrin, ey-nen verilmesi lâzım gelir. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.
Müntekâ'da, İmâm Muhammed (R.A.) böyle söylemiştir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): «Bîr kimse, bir evdeki hakkı olan
hissesine karşılık, bir kadını nikahlarsa; !bu kadına, evin, tamamının kıymetinden fazla olmamak üzere, mehr-i misli verilir.» demiştir.
Bize göre ise; bu kadına, sadece, adamın o evdeki hissesi veri-îlr; başka bir şey verilmez.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu 'hissenin kıymeti on dîrSe-"me ulaşıyorsa; kadına, ancak mehr-İ misli verilir; başka 'bir şey ve rilmez Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, bir kadını, belli bir evdeki hissesine karşılık nikahlamış olsa; İmâm Ebû Hanîîe (R.A.)'ye göre, bu kadın, muhayyerdir: Dilerse, evdeki hisseyi alır; dilerse , evin kıymetinden faz'a olmamak şartı ile mehr-i misil alır.
Mehr-i mislin, evin değerinden fazla olmaması ve bu hissenin değerinin on dirheme eşit bulunması hâlinde; İmâmeyn'e göre, bu kadının, mezkûr evde hissesi vardır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, bir kadını, «bin» rakamını belirtip, bunun cinsini söylemeden nikahlamış olsa; bu «bin» sözünü, mehr-i misline hangisi yakınsa onu söyleyerek açıklayabilir. Hâbiyye'de de böyledir.
Bir beldede, bir kimse, bin dirheme, bir kadını nikahlamış olsa; şayet o beldede, değişik bir para geçerli ise; bu durumda o şahıs, mehri, geçerli paradan verir. Böyle yapmazsa; kadına, mehr-İ misli verilir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, bir kadını, bin dirhem mehirle nikahladıktan sonra; bu dirhemler geçerliliğini kaybetse de başka paralar geçerli olsa; bu durumda, kadına, dirhemlerin geçerli olduğu zamandaki kıymeti ödenir. Muhtar olan budur. Sadru'ş -Şehîd'de böyle söylemiştir.
İnkıta' (= dirhemlerin geçerliliğinin kesilmesi), kesâd (= dirhemlerin yokluğu, sürümsüzlüğü) ıgikidir. İnkıta' ve kesâd olmadığı halde, dirhemler ucuzlar veya pahalanır İse, buna itibar edilmez. Nikâh akdi esnasında, dirhemlerin rayici ne ise, metıirde geçerli olan odur. Dirhemlerin değerindeki noksanlaşma, on dirhemi bulursa; bu noksanlık tamamiânır. Hulâsa'da da böyledir.
Mehir olarak, geçmeyen dinar veya dirhem (para) verilerek akdedilmiş nikâhlarda da; âlimlerimize göre, mehr-I misil verilir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kadını, bir zenblî buğday veya şu taşın ağırlığı kadar altın yahut şu kadının mehri veya şu kölenin yahut herhangi bir kölenin kıymeti karşılığında nikahlamış olan kimsenin, o kadına, mehr-i misil vermesi gerekir,
Mehr-i müsemmâ tesbit edildikten sonra artırılamaz.
İhtilâf 'hâlinde mehH müsemmâmn miktarı konusunda, erkeğin sözüne itibar edilir.
Bir kimse, miktarı belirtilmeden dirhemler veya şu develerden biri veya değeri; yahut değeri on dirhem eden bir elbise karşılığında bir kadını nikahlamış olsa; bu kadına, mehr-i misil vermesi gerekir.
Keza, bu kimse, bu kadını, kadının kaçmış bulunan kölesini geri getirmek şart! ile, nikahlamış olsa; yine ona, mehr-i mislini vermesi gerekir.
Bu şahıs; o kadını, sahibi bulunduğu varlığın hepsi veya vakfedilmiş bir ev karşılığı nikâhlarruş olsa; yine ona mehr-i misil öder. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, bin rıtıl[55] sirke karşılığında, bir kadını nikahlamış olsa; o beldede, üzüm sirkesi kullanılıyorsa, mehir olarak üzüm sirkesi, hurma sirkesi kullanılıyorsa, hurma sirkesi verir.
Bir kimse, 'bir kadını, 'bir dinar ve ona ilave olarak, ne olduğu 'belli oimayan bir şey karşılığında nikahlamış olsa; bu dinar on dirhem değerine ulaşırsa, kadına, ilaveten bir şey vermek gerekmez. Ancak, 'bu dinarın değeri on dirhemden az olursa; kadına, mehr-i misli verilir. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse, on dirhem ve 'buna ilâve olarak da, vasıfsız bir eFbise karşılığında, bir kadını nikâhlasa; o kadının mehri on dirhemdfr.
Bu kimse, cı'mâ' etmeden önce, o kadını boşarsa; ona, beş dirhem verir. Ancak bu durumda kadının müt'ası beş dirhemden fazla ise{ kendisine müt'a verilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, !bir kadını, bir elbise ve buna ilâve olarak da beş dirhem karşılığında nikahlamış olsa; bu kadına, mehr-i misil vermesi gerekir. Şayet, onu, cimâ'dan önce boşarsa; bu durumda kadına, beş dirhem verir.
Bir kimse, «elimde olan şeye» karşılık diyerek, bir kadını nikâh-İasa ve -elinde on dirhemi bulunsa; bu durumda kadın, muhayyerdir: Dilerse, on dirhemi; dilerse, mehr-i mislini alır. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse, fbin dirhem karşılığında iki kadını nikahlamış olsa; bu 'bin dirhem, kadınlara, mehr-i misillerine göre taksim edilir.
Bu şahıs, bu iki kadını, duhûlden Önce, boşarsa; bin dirhemin yarısı olan beş yüz dirhem'bu kadınlara, mehr-i misilleri nisbetin-de, taksim ediir. Serahsî'nin Muhiyt'inde de böyledir.
Bu iki kadından birisi, nikâhı kabul etmiş olsa; bu nikâh caiz olur. Bu durumda, o bin dirhem, bu kadınların mehr-i misillerine göre, aralarında taksim edilir. Nikâhı krrbul edenin hissesi kendisine, kalan dirhemler ise, bu kocaya verilir. Bedâi'de de böyledir.
Şayet, 'bu iki kadından birinin nikâhı, sahih olmazsa; İmâm Ebü Hanîfe (R.A.)'ye göre, bin dirhemin tamamı, diğer kadının mehri olur. Fakat, o şahıs, nikâhı sahih olmayan kadına cima' etmiş bulunursa; bu kadına, mehr-i misli verilir. Sahih olan budur, Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir kimse ile kız kardeşi, babalarından kalan bir eve vâris olsalar; erkek, o evin bir odası karşılığında, bir kadını nikahladıktan sonra ölse; kız kerdeşi ise bu nikâha razı olmasa; âlimler: «Bu durumda, bu ev ölen kişinin varisleri ile kız kardeşinin arasında taksim edilir. £ğer, bu oda, erkek kardeş'in hissesine düşerse; nikahlamış bulunduğu kadının mehri olur. Şayet, bu oda, kız kardeşe düşerse, :bu durumda, kadına, kocasının terekesinden, o odanın kıymeti kadar verilir.» demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, 'herhangi bir köle, gömlek veya sarık karşılığında bir kadını nikâhlasa; mehir olarak, bunlardan, değerce orta halli olanı verilir. Veya, verilecek şey, kur'a ile tesbit edilir. Gâyetü's -Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse, bir kızın cehlzi karşılığında, bir kadını nikâhlasa; o kadına, orta halli 'bir kızın cehizi kadar mehir verir. Tatar hâni yye'-de de böyledir. [56]
Konular
- 4- Malda Denklik :
- 5- Diyette Denklik :
- 6- Hırfette (= San'at, Ticâret, Ziraat Gibi Geçim Vâsıtalarında) Denklik :
- Nikâhta Denk Olma İle İlgili Diğer Bazı Meseleler
- 6- NİKÂH VE DİĞER HUSUSLARDA VEKÂLET
- Fesih Mes'eleleri
- 7- MEHİR
- 1- Mehrin En Az Haddi İle Mehir Olmaya Elverişli Olan Ve Olmayan Şeyler
- 2- Mehrin Teekküdü Ve Kat'iyyet Kesbetmesi
- Bize Göre, Üç Çeşit Müt'a Vardır :
- 3- Mal Olan Mehre, Mal Olmayan Bir Şey Eklemek
- 4- Mehirde Koşulan Şartlar
- 5- Mehirdeki Cehalet
- Cinsi De, Vasfı Da Bilinmeyen Mehir :
- Cinsi Bilinen Fakat Mehri Bilinmeyen Mehir:
- Cinsi De, Vasfı Da Bilinen Mehir :
- 6- Müsemmâda İhtilâf Bulunan Mehir
- 7- Mehrin Fazlalaştırılması Veya Noksanlaşt1rılması
- 8- Mehrin Duyurulması
- 9- Mehrin Helak Olmasi
- 10- Mehrin Hibe Edilmesi
- 11- Mehirden Dolayı, Kadının Nefsini Kocasına Yasaklaması Ve Mehrin Geriye Bırakılması
- 12- Karı -Kocanın Mehir Hususundaki İhtilafları
- 13- Mehrin Tekrarlanması
- 14- Mehrin Ödenmesi
- 15- Zımmi Ve Harbînin Mehri
- 16- Kızın Çehizi
- 17- Ev Eşyası Hakkında Karı - Kocanın İhtilâfları
- 8- FÂSİD NİKÂHLARLA İLGİLİ HÜKÜMLER
- 9- KÖLELERİN NİKÂHI