11- Mehirden Dolayı, Kadının Nefsini Kocasına Yasaklaması Ve Mehrin Geriye Bırakılması

İmâm Ebü Hanîfe (RA)'ye göre, kadına cima' edildiği za­man veya haivet-i sa'hiha meydana gelen her yerde yahut teekküd eden her mehirde, kadının, peşin olan mehrini almaya 'hakkı vardır. İmâmeyn ise, buna muhaliftir.

Keza, İmâm Ebû Hanîfe ER.A.)'ye göre, kocası, bu kadını, sefer çıkmaktan, nafile hacca gitmekten men edemez. Kadın, nefsini tes­lim etmeden önce, bi! - ıittifak, sefere çıkabilir.

Bir kimsenin, küçük veya deli olan karısının yahut da zorla cima' ettiği karısının babası, mehr-i müecceli verilene kadar; kızını hap­sedip, kocasının yanına yollamays^bilir. Itâbiyye'de de böyledir.

Bir kocö, karısının rızası ile ,ona cima' eder yahut halvet-i sahihada bulunursa, kadın, mehrinin tamamı verilene kadar, kocası ile yolculuk yapmaktan, nefsini men edebilir.

İmâm Ebû Hânîfe (R.A.}'ye göre mehr-i muaccel, bizim diyarı­mızın örfüdür. İtnâmeyn'e göre ise, böyle değildir.

Kadın, me'hrin! sattıktan veya karşılıklı olarak bağışladıktan sonra; kocası onu boşasa; kocası, o mehrin, ya mislimin veya kıyme­tinin yansını, geri— alır.

Kadın, mehrini, teslim almadan, satmış olursa; koca, kadının sat­tığı günd-eki kıymetinin yarısını —geri — alır.

Şayet kadın, mehrini teslim.aldıktan sonra, satarsa; kocası, onun, karısına verdiği, günkü kıymetinin yarısını —geri— alır. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimse, boşadığı karısına : «Bende olan möhrini, bana hi­be etmezsen, seni tekrar nikahlamam.» dese; kadın da, onunla nikah­lanmak şartı ile, mehrini, kocasına bağışlasa fakat; koca onu nikâh-İamaktsn vaz geçse; bu mehir, —yine— kocasında kalır. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen beni, mehrinden İbra et ki, ben de sana, hibede bulunsyım.» dese; ka'dm : «ibra ettim.» dediği halde, kocası; her hangi bir bağışta bulunmasa; bu durumda mehir, hâli üze­re kalır. Hâvî'ds de böyledir.

Bir kadın, —r>e söylediğine aklı yettiği halde—, mehrini kocasına, bağışîadfğmı ikrar etse : «O kadının boyuna bakılır; eğer boyu, aklı yetenlerin boyu kadar varsa; bu kadının ikrarına inanılır ve bu ikrarı sahih olur. Hatta, bu ikrarından sonra, «benim aklım yetmi­yordu.» dese bile, bu sözüne inanılmaz; kabul edilmez.» denilmiştir.

Şayet, boyu, akiı yetenlerin boyu kadar yoksa; bu kadının ikrarı sahih olmaz. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): «Hâkimin, 'bu durumda, ihtiyat­lı davranıp; kadından yaşını sorması ve ona : «'böyle yapmayı, nasıl bildin?» demesi, uygun olur. Nitekim, 'bulûğa erdiğini iddia eden deli­kanlıya da, böyle davramlır.» demiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyle­dir.

Fakıyh ve zâhid İmâm Ebû'l - Kasım es - Seffâr, sefer konusun­da, imâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin; nefsini men etme hususunda ise, Imâmeyn'in kavillerine göre fetva verirdi. Âlimlerimiz de, bu tercihi güzel görmüşlerdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir koca, karısının mehrini verdiği zaman, onu istediği yere götürebilir. Fetva da bunun üzerinedir. Bu koca, karısını, köyden şe-'hire veya köyden köye, nakledebilir. Kâfî'de de böyledir.

Bir kimse, bulûğa erişmiş, bakire kızını, bir şahsa nlkâhlasa ve bu kızın mehri verilmemiş ofsa; bu durumda baba, başka bir yere gitmek istediği zaman, bu kızını, —; kocasının gönlü olmasa bile:— beraberinde götürebilir.

Koca, karısının me'hrini vermiş olursa; —kocanın rızası olma­dan— babası, onu bir  yere götüremez. Muhıyt'te  de böyledir.

Bir koca,  karısının mehrini verse de, —sadece— bir dir­hemi noksan kalsa; bu durumda .kadının, nefsini kocasına teslim et­meme hakkı vardır. Bu durumda, koca, verdiğini de geri alamaz. Sl-râcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Küçük bir kız, mehrini almadan önce, kocasının yanına git­se; bu kızı, nikâhtan önce yanında tutmakta olan, kimse, mehr-i ve­rilmediği müddetçe, onu, kocasından geri alabilir. Bu şekilde, mehrini alma hakkına sahip olan kimse, bu mehri alabilir. Fetâvâyi Kâdîhân'-da da böyledir.

Bir kimsenin, kardeşinin küçük kızını (= bir amca, bulûğa ermemiş kız yeğenini), belli bir mehirle —nikahlayıp— o mehri al­madan, bu kızı kocasına vermesi fâsiddir. Bu durumda, bu kız, kendi evine döndürülür. Tecrtîs ve Mezîd'de de böyledir.

Bir baba, kızının mehrini alırken; onun da, hazır bulunması şart değildir.

Koca, babasından, kadının kendisine tesiim edilmesini İster, ka­dın da, babasının yanında bulunursa, onu kocasına teslim eder.

Eğer kadın, babasının yanında değilse veya babanın, kadını tes­iim etmeye gücü yetmezse, bu durumda, mehrinf almaya da hakkı olmaz.

Şayet, kadın, babasının evinde bulunur ve kocası da,, babasını, kadını teslim etmemekle suçlarsa; bu durumda hakim, babadan, o kadını mehir mukabilinde, bir kefile vermesini ister; bu kefile ise, — alırken— kocasının, bu mehrj teslim etmesi —gerektiğini— em­reder.

Mehir hakkındaki anlaşmazlık, Kûfe'de olsa; kız ise, Basra'da bu­lunsa; bu durumda, babanın, kızını, Kûfe'ye nakletme mükellefiyeti vardır. Ancak, kocaya, kadının mehrîni, babasına vermesi ve onunla Basra'ya gidip, karısını alması gerekir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de de böyledir.

Miktarı belli olan mehr-i muaccel, peşinen ödenir. Eğer, mik­tar belli değilse; kadına ve tesmiye edilen möhre bakılır: O kadının benzerinin —bu kadının nikâhının akdedildiği sıradaki— peşin mehri ne ise, bu kadının mehri de odur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir koca, mehrine karşılık olan bîr eşyayı karısına satmış olsa; kadın, —mehrini— teslim almadıkça, nefsini, kocasından men edebilir.

İmâm Ebû Yûsuf ÎR.A.): «Mehrini, kalp para veya geçmeyen dirhemlerle teslim alan bir kadın; o paralar,  kocası tarafından de­ğiştirilene kadar, nefsini ondan men edebilir.» demiştir.

Şayet, bu kadın, kendi rızası ile, kocası ona cima' ettikten son­ra, bu paraların kalp olduğunu anlasa veya mehirle, bir şey satın al­dıktan sonra, ona, 'başka bir şahıs sahip çıksa; Ibu durumda kadın, nef­sini kocasından men edemez. Muhıyt'te de böyledir.

Müntekâ'da zikredildiğine göre : Bir koca, mehrini, —muay­yen bir zaman sonra vermek üzere — karısına borçlansa; mezkûr za­man gelip, bu 'borç ödenene kadar, bu kadın nefsini, kocasından men edebilir. Zehıyre'de de böyledir.
Eğep mehlr, belirli bir zaman için te'hlr edilmiş olan, mehr-1 müeccel İse; fou zaman da gelmiş olsa; bu durumda kadın, mehîr öden­memiş olsa 'bile, n-efsini kocasından men edemez. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (fi .A J'in kavi i I eri de budur. B eda i'de böyledir.

Bir kimse, bir seneye kadar Ödemek üzere, bin dirhem me-hirle, bir kadını nikâhiasa ve sene tamamlanmadan ve mehrf verme­den Önce, kadına cima' etmek istese; eğer, akidde, cimâ'ı şart koş-muşsa, bunu isteme hakkına sahiptir. Bu durumda, —hilâfsız ola­rak— kadın, kocasını men edemez. Cevâhİru'l - Ahlâtî'de de böyle­dir.

İmâm Muhammed (R-A.)'e göre, koca böyle bir şart koş­mamış olsa bile, yine de, bu kadın, —satışta olduğu gibi— koca­sından men edemez. Üstâd Zâhîriiri - dîn, 'bu kaville fetva vermiştir.

İmâm Efaû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu durumda, kadın, nefsini men edebilir. Ssdru'ş - Şehîd de, bu kaville fetva vermiştir. Hulâsa'da da böyledir.

Bir koca, karısına, mehr-i muacceli Ödemeden önce, duhûlü şart koşsa; bu şart sahih olur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, koca, muaccel olan mehri, muac­cel mehir haline çevirirse; kadın, nefsini kocasından men edebilir. Itâbiyye'de de böyledir.

Mehrin bir kısmı muaccel, bir kısmı da müeccel olursa; ka­dın, muaccel elan kısmı — peşin — alır.

Nikâh akdedildikten sonra, Mebrin muaccel olan kısmı, belli bir müddet tefıir edilirse; bu durumda kadın, kocasını nefsinden men ede­mez.

Ancak, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavline göre, kadın, te'cil edi­len mehrini alana kadar, nefsini kocasından men edebilir. Kâdîhân'in Câmı'u's - Ssğtr Şerhi'nde da böyledir.

Bir kica, karısına : «Mehrînin yarısı muaccel, yarısı müec­celdir.» der ve memleketimizde âdet olduğu gibi, müeccel (= tecil edilmiş, sonradan verilecek) olan mehrin, ne zaman verileceğini haber vermezse; filimler, bu mes'elede fhtîlâf etmişlerdir. Bazıları : »Sonr. vermek, caiz olmaz; hemen vermek gerekir.»; bazıları ise :    «Sonra vermek, caiz olur. Hatta, bu mehri ödeme sürest, kan - kocanın ayrıl­ma vakitlerine kadar devam eder.» demişlerdir. Bedâi'de de böyledir.

Müeccel mehrin, —ay sonu, yıl sonu gibi— belli bir zama­nın sonuna kadar, tehir edilebileceği hususunda, âlimler arasında ih­tilâf yoktur. Bu tehir, sahihtir.

Müeccel mehrin, belli olmayan bir vakte kadar tehir edilmesi hususunda ise, âlimler arasında görüş ayrılığı meydana gelmiştir. Bazı âlimler: «Bu şekilde, tehir etmek de sahihtir.» demişlerdir. Bu kavil sahihtir. Çünkü, tehir edilen bu mehrin, en son ne zaman öde­neceği, koca tarafından bilinmektedir ki; bu, ya boşanma veya ölüm zamanıdır. Nitekim, son vadesi belli olmayan, bazı şeylerin, tehir edilmesinin —bile—, sahih olduğu görülmektedir. Muhıyt'ta da böy­ledir.
Mehr-i müeccel, taiâk-ı rlc'î sebebi ile, mehr-İ muaccel ola­bilir. Şayet, koca, karışma rücû' ederse (= dönerse), bu mehir, mehr-i muaccel [şekline dönmüş) olmaz. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.), bu şekilde fetva vermiştir. Hulâsa'da da böyledir.

—Allah muhafaza etsin — bir kadın, Isâmdan çıktıktan son­ra, tekrar dönse; bu  kadının, geride kalan mehrini isteyip, isteye-meyeceği hususunda, âlimler arasında ihtilâf vuku'bulmuştur. Muhıyt'-te de böyledir.

Müntekâ'da: Bir kimse, bir kadını, belli bir zaman sonra vermek üzere; vasıflı bir elbise karşılığında nfkâhlasa; kadın ise, o zaman gelince, belirtilen vasıftaki elbiseyi gasbetmiş olsa; yaptığı bu şey, kısas olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, bir kadını, vasıfları bilinen; eni, boyu belli olan

bir elbise karşılığında, rnehr-i müeccelle nikahladıktan sonra; bu el­bisenin kıymetini kadına vermek istese; İcadın, bunu kabul etmeme hakkına sahiptir.

Ancak, mehir, mehr-i müeccel olmazsa; bu elbisenin kıymetini, almamızhk edemez. Zâhîriyye'de de böyledir.

Bir kimse; bir kadını, gücü yettiği kadarını peşin, kalanını seneye kadar vermek üzere, bin dirhem mehirle nikâhiasa; bu bin dirhemin, tamamını seneye kadar ödemesi gerekir. Ancak, kadın, bu dirhemin, tamamını veya bir kısmını, kocasının —'hemen — verme­sinin mümkün ve kolay olacağını bir delil ile İsbat ederse; bunu, ko­casından alabilir. Fetâvâyİ Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kadın, küçük yastaki kızını, bir şahsa nikahlayıp, melırlni alsa; kız, aklı yetince; me'hrini, —kocasından değil— anasından is­teyebilir.

Şayet, anası, bu -kızın vâsîsi ise; me'hrini kocasından ister. Kocası da, bu durumda, kızın anasına müracaat ederek, —verdiği— metıri geri alır.

Baba ve dede haricindeki kimseler, bu şekilde, mehir almış olur­larsa; hüküm böyledir.

Bir kimse, kızının mefonni; onun kocasından alsa ve sonra da geri verdiğini iddia etse; eğer kız, bakire ise, bir beyyine getirme­dikçe, bu adamın sözüne inanılmaz; ancak, bakire değilse; beyyinesiz inanılır. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Baba, dede ve hâkim, küçük yaştaki bakire kızın, me'hrini al­ma hakkına sahiptir.

Kızın, yaşı büyük olsa bile, mehrini mezkûr şahıslar alabilir. An­cak, bu durumdaki bâiiğa kız, mehrinin, onlar tarafından, alınmasını yasaklayabilir. Başka şahıslar ise. mehir alma hakkına sahip değildir­ler.

Ktiçük yaştaki kızm mehrini, vasîsi alabilir.

Bulûğa ermiş kızın, me'hrini almak ise, sadece kendisinin hakkı

Blr baba, 'kızının mehrîni, da'ha o sabi iken almış olduğunu söy­ler ve bu İkrarı esnasında, kızı hâlen sabi (== küçük) olursa; bu ba^ banın sözüne inanılır; ikrar zamanı kız bulûğa erişmiş olursa, 'babanın sözüne inanılmaz. Bu durumda, babanın, kızının kocasına da, bir şey ödemesi gerekmez. Itabiyye'de de böyledir.

Bir kimse, mehir olarak, babasına bir akar vermek karşılığın­da, bulûğa erişmiş olan bir kızı nikâhlasa; bu durumda, kız: «Ben, babamın yaptığına, razı değilim,» derse; bu hususta ihtilâf edilmiştir:

Bu durumda, mehir olarak, bir akarın verilmesi, o yerde, ya örf ve adettir veya böyle değildir.

Eğer bu, örf ve âdet değilse; kadın ister dul, ister kız olsun; bu melın, babasının alması câlz olmaz.

Bu, örf ve âdet ise, mehri, babasının alması caizdir. Yukarıdaki hükümler, kadının bulûğa erişmiş olması halinde ge­çerlidir. Şayet, kadın, bulûğa erişmiş olmazsa, babasının, mebr-i mü-semmâ olarak, akar alması, o yerde örf değilse, bu takar mehir yerine geçmez. Bu akarı, değerinden fazla, bir değerle almak da caiz olmaz. Şayet, o yerde, akarı mehir olarak almak örf ise; bu akarı, de­ğerinin üstünde bir değerle, almaları da caizdir.
Yaşça küçük olan bir kızın me'hrini, babası, onun kocasından İs­teyebilir. Tecnis ve Mezîd'de de böyledir. [62]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..