12- Karı -Kocanın Mehir Hususundaki İhtilafları

Nikâh akdi esnasında, karı - kooa arasında, mehrin miktarı hakkında, ihtilâf edilirse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muham-med (RA.)'e göre, mehr-i misille hükmedilir. Ancak, bunlardan biri­si, yemin eder ve bununla birlikte şahit dinletirse, onun sözü geçer­li olur.

Eğer, koca; «mehrin bin dirhem olduğunu» söyler; kadın ise : ^rte'hrinviki bin dirhemdir.» derse; kadının mehr-i misli, bin dirhem veya daha âz olursa; Allah adına yemin etmesi şartı İle, kocanın sözü­ne itibar edilir.

Bu durumda, şayet, koca; yemin etmekten çekinirse; mehrin, faz­la olduğu sabit olur; yemin ederse, bu sabit olmaz.

Taraflardan biri, beyyine getirirse; o delile göre, hüküm verilir. Her ikisi de, beyyine getirirse; bu durumda, —kuvvetli olan— de­lillere göre, hüküm verilir.

Eğer, kadının mehr-i misli, iki bin dirhem veya daha fazla İse; yemin etmesi şartı ile, kadının sözüne itibar edilir.

Şayet, kadın; yemin etmekten kaçınırsa, mehir, bin dirhem ola­rak, sabit olur. Yemin ettiği takdirde ise, me'hri, iki bin dirhem ola-rak tes'bit edilir.

Koca. muhayyerdir: İsterse, me'hri dirhem cinsinden; isterse, di­nar cinsinden öder. Bu hususta, karı - kocadan hangisi, beyyine geti­rirse, ona göre hükmedilir. İkisi birden, beyyine getirirse; bu durum­da, kocanın getirdiği beyyine ile hüküm verilir.

Eğer, kadının mehr-i misfî, bin beş yüz dirhem ise; bu durumda, tıer ikisine de, yemin teklif edilir. Şayet, koca; yemin etmekten çeki-nirse, tesirliye yolu ile, iki bm dirhem m^hir vermesi gerekir.

Şayet, kadın; yemin etmekten kaçınırsa; (nehrin, bin dirhem oldu­ğuna hükmedilir.

Şayfif. her ikisi birden, yemin ederlerse; bu durumda, mehrinrbin beş yüz dirhem olmasına hükmedilir. Bu, bin beş yüz dirhemin; bin dirhemi, mehr-l müsemmâ, beş yüz dirhemi ise, mehr-i misil olarak hükmolunur.

Koca, bu, beş yüz dirhem hususunda muhayyerdir.

Koca ile kadından, hangisi beyyine getirirse, onun beyylnesi ka­bul edilir. Eğer, her ikisi de 'beyyine getirirlerse; mehrin 'bin foeşyüz dirhem olduğuna 'hükmedilir. Bunun, jbin dirhemi; mebr-i müsemmâ, 'beş yüz (dirfıemi ise, mehr-i misil yolu iledir. Fetâvâyi JKâdîhân'da da 'böyledir.

Ebü B&kr er-Râzî: «Karı koca, aralarında bir fasılda fhtllâf ederler ve mehr-i misil de bulunmazsa; ikisinden birisinin, şa­hit getirmesi gerekir. Şayet, mehr-i misi! varsa; bu ihtilaf hususunda yeminle birlikte konuşmuş olan tarafın, sözüne güvenilir.» demiştir. Kâdîhân'ın Câmiu's - Sağlri'nde de böyledir.
Kerhî de : «Eğer, her ikisinin de beyyînesi yok ise; bu du­rumda, onlara yemin verilir; yemin ederlerse; İmâm Ebû Hsnîfe (HA.) ve İmam Muhsmmed [R.A.Î'e göre, mehr-i misille hükmolunur-» de­miştir.

Şeyhu'f - İslâm Şemsü'l - Eimme Serahsî:    «Esahh olan bu-budur» demiştir, Muhıyt'ta da böyledir.

Eğer mehir, zimmette olan, vasıflı bir borç ise, (meselâ : Bir şahıs, bir kadını vasıflı olan, ölçülmüş, tartılmış veya arşınlanmış bir şeyin karşılığında nikâhlasa) sonra da, aralarında bu şeyin miktarı ko­nusunda, ihtilâf çıksa, bu İtıtilâf, mehrin dirhem —-cinsinden— mi, yoksa dinar —cinsinden— mi olduğu hususundaki ihtilâf gibidir.

İhtilâf, müsemmânın cinsinde olabilir. Meselâ : Koca'nın, karısı­na : «Seni, bir köle karşılığında nikahladım.» kadının ise : «Bir câri­ye karşılığında nikahladın.» demesi veya kocanın : «Seni, bir kür ar­pa karşılığında nikahladım.» kadının ise : «Beni, bir kür buğday karşı­lığında nikahladın.» veya : "Bir ttarevî el'bise karşılığında nikahladın.» demesi; yahut, koca: «Bin dirhem...» derken, kadının: «Yüz dinar...» demesi •gi'bi.

İhtilâf, mehrin nev'inde de olabilir.

Mesela : Karı - kocadan birisi, «Türkî» derken, diğerinin : «Rû­mî» demesi; veya, 'biri : «Suriye dinarı» derken, diğerinin : «Mısır di­narı» demesi gibi...  .

Mehrin, sıfatında da ihtilâf edebilirler.

Bundaki ihtilâf, —dirhem ve dinar hariç— iki aynı şeyde olan İhtilâf gibidir. Meselâ : Bin ile iki bin arasındaki ihtilâf gibi. 

Çünkü, bunların her biri, iki cinsten, İki neviden ve vasıflanmış İki şeyden ibarettir.

Bunlara, ancak, razı olmakla sahip olunur.

Dirhem ve dinarlar ise, buna muhaliftirler. Çünkü, bunlar, birbir­lerine muhalif cinstendirler.

Fakat, mehr-i misilde; bunlar, bir clnstenmiş gibi kabul edilirler. Çünkü, mehr-i mislin dirhem veya dinar cinsinden olmas gerekmekte­dir. Bu durumda, mehir borç ise, —razı olmasa bile— yüz dinara. hak sahibi olması caiz olur.

Fakat, mefrıir ayn olur ve bunun miktarında ihtilâf bulunursa; bu­radaki ihtilâf, bin dirhem veya İki bin dirhem şeklinde düşünülen, ih­tilâf gibidir.

Meselâ : Bir kimse, bir kadını, miktarı ölçülebilen yiyeceklerden •—birinin    aynı    —bizzat    kendisi—    karşılığında    nlkfthlasa;  fakat bu yiyeceğin miktarı 'hususunda ihtilâfa düşseler; koca, karısına : «Seni, 'bir kür olmak şartı ile, yiyecek karşılığında nikahladım.» der­ken, karısı: «Hayır, benî, iki kür yiyecek karşılığında nikahladın.» de­se; işte buradaki ihtilâf, birinin : «Sin dirhem.» diğerinin ise : «İki bin dirhem.» dediği zamanki, ihtilâf gibidir.

Mehrin miktarına- bağlı olarak, nikâh akdi yapılmamış; nikâh akdi, fıer arşını on dirhem değerinde olan, bir kumaşın aynı —bizzat ku­maşın kendisi— karşılığında yapılmışsa; sonradan da, karı-koca ara­sında, bu kumaşın miktarı hususunda ihtilâfa düşülüp; koca : «Ben seni, sekiz arşın kumaş karşılığında nikâh ettim.» derken, kadın : «Ha­yır, on arşın kumaş, karşılığında nikahladın.» derse; bu durumda, iki­sine de yemin verilmez. Mehr-İ misille de, hükmolunmaz. Burada, bil-icmâ', kocanın sözü geçerli olur.

Eğer, mehrin cinsinde ve şahsında, ihtilâfa düşerlerse; bu İhti­lâf da, biri «bin dirhem», derken, diğerinin «iki bin dirhem», demesi gibidir.

Meselâ : Koca, karısına hitaben ; «Sen!, şu köle karşılığında ni­kahladım.» der; karısı ise : «Hayır, şü câriye karşılığında, nikahladın.» derse, bu ihtilâf, yukarıda söylendiği gibidir.

Kadının mehr-i misli, cariyenin krymetî kadar veya ondan fazla olursa; cariyenin şahsı değil, kıymeti, bu kadının mehri olur.

Dirhem ve dinar hususunda ihtilâf edilirse, koca, karısına: «Ben, seni yüz dinar karşılığında nikahladım.» derse; kadına, bu yüz dinar verilir. Bedâi'de de böyledir.

Mehir köle veya uruz (= kitap, kumaş ve şâire gibi şeyler) gibi bir ayn olur ve bunu, karı - koca tasdik ederlerse; fcu şey de, ko­canın yanında zayi olduktan sonra, kân - koca arasında, bunun değe­ri hususunda ihtilâf çıkarsa; bu durumda kocanın sözü geçerli olur. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

Bir koca, karısına: «Ben seni, kıymeti bin dirhem olan, si-yâhî bîr köle karşılığında nikahladım. O köİe de, yanımda öldü.» der; karısı ise: «Hayır, sen benî, kıymeti iki bin dirhem olan, beyaz bîr kölenin karşılığında nikahladın. O köle de senin yanında öldü.» der­se, bu durumda, mehr-İ misii vermesine hükmolunur.

Eğer mehr-i misii, mehir olarak İddia edilen değerlerin ortasında­ki bir değerse; hem kocaya, hem de karısına yemin ettirilir.

Bir kimse, bir kadını, bir yığın buğday karşılığında nikâhlar; son­ra da buğday kaybolur ve miktarının ne kadar olduğunda ve sıfatında fhtilâfa düşülürse, bu hususta, zayi olmadan önce de, sonra da, erke­ğin sözü geçerlidir.

Bir kimse, bir kadını, bir kumaş veya gümüş bir kap yahut ibrik, karşılığında nihâhladıktan sonra, bu şey kaybolsa ve bunların vasfı veya ağırlığı konusunda ihtilâf etseler; yine, —bunların helâkından önce veya sonra— erkeğin sözüne itibar edilir. Muhıyt'te de böyle­dir.

Mehir hakkında, ihtilâfa düşüldüğü zaman; bu İhtilâf, meh­rin vasfı hususunda olursa kocanın sözü geçerli olur. İhtilâf, meh­rin miktarında ise, —bu miktar— kadının mehr-i misline ulaşıncaya kadar, bu hususta, kadının sözüne itibar edilir. Zahîrîyye'de de böy­ledir.

Bir kadın, kocasına hitaben : «Sen, beni, şu kölene karşılık nikahladın.»; koca ise : «Hayır, ben, seni, şu cariyeye karşılık nikah­ladım.» der, o câriye de, nikahlanan kadının anası,olursa; hem kadın, hem de kocası, beyyine ibraz etseler; bu durumda, kadının beyyinesl geçerli olur.

Koca; kadını, bin dirhem mehir karşılığında nikahladığına; Kadın İse, yüz dinar mehirle, nikâhlandığına,

Kocanın kölesi, kadının ise, babası olan şahıs, da, kızının, kendi­sinin hürriyeti karşılığında nikâhlandığına beyyine getirirler ve iddia-jarım isbât ederlerse; kadının babası - kocanın kölesi olan şahsın bey-yinesi kabul edilir. (Ve, o, hürriyetine kavuşur.)

Kadının anası, kocanın ise cariyesi olan kadın da, kuzinin, kendi hürriyeti karşılığında nikâhlandığını isbat ederse; bu durumda, baba ve ananın beyylnelerine itibar edilir. Kızlarının mehrine karşılık ola^ rak, her ikisinin de, yarıları azâd edilmiş olur. Bunlar, kıymetlerinin yarısı için, kızlarının, kocasının hizmetinde bulunurlar.

Böyle olmaz da, kadın, yüz dinar karşılığında nikâhlandığını;

Kocası ise, bin dirhem karşılığında, onu nikahladığını belgeler­se; 'hakim, bu 'kadının nikâh akdini, onun belgesine göre hükme bağ­lar. Yani, mehrin yüz dinar ojdüğuna hüküm verir.

Bundan sonra;

Kocanın kölesi ve kadmm babası olan şahıs, kızrnm, kendisinin hürriyeti karşılığında nikahlanmış olduğunu belgeleri İle isbât etse; bu durumda hâkim, önceki hükmünü bozar ve mebir olarak, babanın hürriyete kavuşturulmasına hükmeder.

Şayet, koca, karısını, onun babasının hürriyetine karşılık nikahla­dığını iddia eder ve baba da onu tasdik eder ve ikisi de bu durumu belgelerle is'bat ederlerse; bu arada, kadın da, yüz dinar karşılığında nikâhlsndığmı iddia eder, fakat, buna beyyine ibraz edemezse, 'hakim, koca ve babanın beyyineleri i!e hüküm verir; baba, mehir karşılığı azad edilir.

Bundan sonra;

Kadın, yüz dinar karşılığında nikâhlandığını, belgelerle Isbat ederse; hakim, kadının beyyinesine göre, kocasının ona, yüz dinar mehir vermesine hükmeder. Bu durumda, kadının babası, kocanın ma­lından azad edilmiş olur, Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Mehirdeki ihtilâf, talâktan sonra  ortaya   çıkmışsa; bu talâk

İse, duhûlden  sonra  veya duhûlden önce  olmasına  rağmen halvet-i  sahihadan  sonra  meydana  gelmişse,  bu     hususta verilecek cevap, önceki cevaplar gibidir.

İhtilâf, nikâhın akdedildiği esnada çıkarsa, henüz cima' ve sahih halvet de vâki olmamışsa ve mehir borç olup, ihtilâf, mehrin bin veya ikibin dirhem olması konusunda ise, bu durumda, kocanın sözü­ne itibar edilir. Ve kocanın söylediği me'hir, ikiye bölünür. Bu hükme muhalif, bir kavil yoktur.

İmâm Kerhî: «—Kadına— bin dirhemin yansı verilir.- demiş­tir.

İmâm Muhammed (R.A.), Camı* isimli eserinde: «Mehr-i mislN ne kadar, kadının sözünün; bundan fazlası İçin de, erkeğin sözünün, mu'teber addedilmesi daha münasiptir. İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)'nİn kıyasına uygun olan da budur.» demiştir.

Sahih olan kavi! ise, öncekidir. Ancak, «aslında bu iki kavil ara­sında fıîç bir fark yoktur.» denilmiştir. Bu Kitâbü'n - Nikâh'daki, «bin dirhem» ile «iki bin dirhem» hakkındaki ihtilâf gibidir. Câmiu'l - Ke­bîr isimli eserinde, buna benzer bir beyan vardır. Şöyleki : Koca, karısına : «Seni, yirmi dirhem mehir karşılığında nikahladım.» derken, karısı da : «Sen, beni, yüz dirhem mehirle nikahladın.» derse; bu ka­dının, mehr-i misli ise, yirmi dirhem olursa, bu kadına —sadece — mehr-i misli, verilir. Nitekim, mehrin köle veya câriye olduğu husu­sunda, ihtilâf edilse ve cimâ'dan önce boşanılmış olsa, bu kadına, — kocası yarısını almaya razı olursa— cariyenin yarısı verilir. Be-dâl'de de böyledir.

Ancak, ihtilâf, müsemmânın aslında olursa; biri, mehir şu­dur derken; diğeri, onu reddederse; bu durumda, bil-ittifak, mehr-i misi! lâzım gelir. Tebyîn'de de böyledir.

Kadının iddia ettiğinin üzerine, bir şey ilave edilmez. Şayet, ihtilâf, talâktan sonra, fakat duhûlden önce olursa; bil --İttifak, kadına, müt'a lâzım gelir. Fethu'I - Kadîr'de de böyledir.

Eğer, İhtilat, birinin ölümünden sonra olursa, asıl ve miktar bakımından, sağlıklarında nikâhları devam etmekte iken, hüküm ne İse, bu durumdaki hüküm de, öyledir. Kenz Şerhi'nde de böyledir.

Karı - koca öldükten sonra, her iki tarafın vârisleri, mehr-i müsemmânın miktarı hususunda ihtilâfa düşerlerse, İmâm Ebû Ha­nîfe (R-A.)'nin kavline göre, kadının vereselerinin sözüne itibar edi­lir. Tebyîn'de de böyledir.

Eğer, iki tarafın vereseleri arasında, tesmiyenin aslında ih­tilâf edilirse; bu durumda, tesmiyeyi kabul etmîyen tarafın sözüne iti­bar edilir.

imâm Ebû Hanîfe tR.A.)'ye göre, kadın tarafına, bir şey lâzım gel­mez.

Imâmeyn'e göre ise, mehr-i misille hükmolunur. Âlimler: «Pet-vâ, Imâmeyn'in kavillerine göredir.» demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Âlimlerimiz : «Bu hükümlerin tamamı, kadının, nefsim koca-aına teslim etmemesi halindedir. Şayet,, teslim eder ve mejjir hususunda —kan - koca— hayatta bulunurken veya vefatlarından sonra, bîr ihtilâf çıkarsa; bu durumda, m eti r-i misille hüküm verilmez. Çün­kü, bizim bilgimize göre, kadının, mehrini, peşin olarak almadan ön­ce, nefsini teslim etmesi âdet değildir. Bundan kolayı, mehr-İ muac­celin, ilüzumu aşikârdır. Ancak, bu 'hususta, örf ne ise, ona göre hük­medilir. Sonra da, bizim _ söylediğimiz gibi, amel edilir. Serahsî'nin Mi'hıyt'inde de böyledir.

Ölen"karı-kocanın, mehr-i müsemrnâları belgelenir veya vereseler, karşılıklı olarak, bunu tesbit ve kabul ederlerse; şayet ko­ca, önceden ölmüşse, 'bunun mirasından o mehir alınır. Her ikisi de aynı anda ölmüş, veya hangisinin önce öldüğü bilinmiyorsa, hüküm yine böyledir.

Fakat kadın önce ölmüşse, kocanın hissesi mehirden düşürü-lür. Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.

Şayet, vereseler, nikâh akdinde, mehr-i müsemrnânın bulun­madığında ittifak ederlerse; İmâmeyn'e göre, bu durumda, mehr-i mi­sille hükmolunur. Fetva da, buna göredir. Cevâhiru'î - Ahlâtıyye'de de böyledir.

Kadın, mehrinden vaz geçtikten veya bunu kocasına hibe et­tikten sonra vefat ederse; kadının vereseleri, «Sen onu, hasta iken mehirden vaz geçirdin.» derler; koca ise, bu ithamı reddederse; bu durumda, kocanın sözüne itibar edilir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böy­ledir.

HlşSm anlatıyor:    «Ben, {mâm Muhammed (RA)'den sor­dum :

— Bir kadın : «Ben, Kûfe'de, bir sene önce, iki bin dirhem mehir karşılığında, şu adamla nikahlandım.» diyor ve iddiasını belgelerle Is-bât ediyor. Kocası ise ,onu, iki sene önce Basra'da, fbin dirhem mehîr karşılığında nikahladığını söylüyor ve o da, bu iddiasını, belgelerle isbât ediyor. Durum nedir?

İmâm Muhammed (HA.):

—  «Kadının belgeleri geçerlidir.» buyurdu. Bunun üzerine, ben :

—  Kadının yanında, iki yaşından büyük, bir çocuk bulunsa, du­rum ne oiur? diye tekrar sordum. İmâm Muharntpöd (HA.):

— Öyle olsa bile, geçerli olan söz, kadının sözüdür.» buyurdu. Zehiyre'de de böyledir.

Karısının mehrini yazmaktan kaçınan bir kocaya, bu husus­ta cebredilmez.

Mehir, dinar cinsinden yazılsa; akid ise, dirhem cinsinden yapıl­mış olsa; bu yazının da, dirhem'e göre —düzeltilip— yazılması ge­rekir.

İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.): «Bunun tevili, yazan kimse ile Allahu Teâlâ arasındadır.» buyurmuştur.

Hakime gelince, o, me'hrin dinar cinsinden yazılmasını emreder. Ancak, nikâh akdinin dirhem cinsinden bir mehirle yapılmış olduğu biliniyorsa, bu durum müstesnadır. Tatarhâniyye'de de böyfedir.

Bir kimse, karısına, bir şey gönderse; karısı «Bu, hediye midir?» dîye sorunca, adam : «Mehirdir.» cevabını verse; bu durumda, koca­nın sözüne itibar edilir. Ancak, hazırlanmış yiyecek maddeleri, kızart­malar, et, yemek ve meyve gibi şeyler, bunun hilâf'nadtr. Bunlar hak­kında, Istihsânen, kadının sözüne İtibar edilir.

Yenmeye hazırlanmış olan, bal, yağ, ceviz ve badem gibi şey­lerde ise, erkeğin sözüne iti'bar edilir. Tebyîn'de de böyledir

Fakıhy Ebü'l - Leys : -Temini, kocanın üzerine vacip olma­yan, bir şey hakkında, kocanın sözü muteberdir. Muhtar olan kavil budur,

Temini, kocanın üzerine vacip olan şeyler ise, mehre rnahsuD edi­lemez.»   demiştir. Serahsî'nin  Muhıyt'inde de böyledir.

Bu hususta, kocanın sözünün mu'teber olduğu hallerdo, — verilmiş bulunan— eşya, duruyor ise; kocaya geri verilir. Bu du­rumda kadın, mehrinin tamamını istiyebilir.

Eğer, bu şeyler zayi olmuşsa; kadın, mehrini almak için, koca­sına müracaat edemez.

Kadın: «Bu eşya, mehrimdir»; kocası İse: «—Mehir değil — emânettir.» dese; bu eşya, mehîr cinsinden ise, kadının sözü; böyle değilse, erkeğin sözü, geçerli olur. Tebyîn'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Bu mebrindendir.» diyerek, mal vern olsa; kadın ise : «Nafakamdandır.» diyerek almış olsa; kadının, o ş yîn .nafaka olduğuna beyyine getirememesi hâlinde, kocanın sözü q çerli olur. Fethu'I - Kadır'de de böyledir.

Bir kimse, karısına eşya gönderse; karısının ba'bası da, şahsa, eşya göndermiş olsa; karısına eşya gönderen koca, sonradan «Bu mehir idi.» dese ve bu 'hususta yemin etse, bu kocanın sözür itibar edilir.

Şayet, bu eşya durmaktaysa; kadın isterse, 'bunu mehir oiara kabul etmeyip, kocasına geri gönderir.

Veya, bu eşyayı mehir olarak kabul edip, me>hrinin kalan kısmı nı da, ayrıca talep eder.

Bu eşya zayi olmuşsa ve benzeri buiunan bir eşya ise; benze­rini, kocasına iade eder.

Bu eşyanın, benzeri yoksa; kadın, mehrinden   geri kalan kısmı, kocasından isteyemez.

Kadının babasının,  kocasına göndermiş olduğu eşyaya gelince; eğer bu kaybolmuşsa; kocaya müracaat edilip, hiç bir şey istenemez.

Baba, bu eşyayı kendi malından göndermişse ve eşyada durmak­ta ise, bu durumda, onu, kocadan geri isteyebilir.

Baba, bu eşyayı, bulûğa ermiş kızının malından ve onun rızâsı ile göndermişse, bu durumda da, o eşyayı geri isteyemez. Fetâvâ'y» Kâdîhân'da da böyledir.

Ali bin Ahmed'den :

— Bir kadını istemek için gönderilen kimse ile, ona dinarlar da yoîlansa; bu dinarlarla da kadına elbise yapifmış olsa; bundan sonra da, erkek: «Ben, o dinarları, meflıir olarak yol/adım.» demiş olsa; bu şahsın sözü, geçerli o!ur mu? diye soruldu.

Ali bin Ahmed:

— Bu durumda, dinarları yollayan kimsenin sözü geçerlidir; ce­vabını verdi.

Tekrar ona soruidu :

—  «O adam bu dinarların bir kısmı 'ile 'bir koyun satın alınız; bir kısmı ile de, —âdet olan— diğer masrafları karşılayınız.» der; nişan İçin gidenler de, onun dediği gijbi yaparlarsa; adam, sonradan : «Ben onları mehir olarak yollamıştım.» derse; sözü kabul edilir mi?

O, şu cevabı verdi:

—  Eğer, açıkça, öyle söylemişse, —sonraki— sözü kabul edil­mez.

Ebû Hâmid'den soruldu :

—  Oğlunu nişan!lyarak, kız tarafına dirhemler gönderdikten son­ra ölen babanın vârisleri; gönderilmiş bulunan bu dirhemlerden miras isteseler ne olur?

Ebû Hâmid:

—  «Eğer vuslat tamamlanmışsa;  varislerin, bu dirhemlerde bir hakkı yoktur. Aksi takdirde, bu dirhemler, miras olur. Eğer, baba, ha­yatta ise, bu hususta açıklama yapması için, ona müracaat edilir.» dedi.

Babamdan, soruldu :

—  Nişan merasimi için gönderilen şeker, ceviz, badem, hurma ve benzeri şeyler; nikâh akdi yapılmamış olursa; bu, gönderilen şey­ler, geri istenilir mi?

Babam, cevaben :

—  «'Bunlar, eğer gönderenin İzni ile, cemâate dağıtılmış ise; geri Istenilemez. Fakat, dağıtılmasına, izin verilmemişse; bu durumda, ge­ri istenebilir.» dedi.Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir kadını nikahlayan ve ona hediyeler gönderen bir kimse; aralarında ayrılık zuhur edince, kadına : «Ben, sana, onları emaneten göndermiştim; bana geri ver.» dese, kadın da, bu şekilde hediyeler göndermiş ve bu durumda, o da bunları geri istemiş olsa; erkeğin sö­züne itibar edilir. Erkek, bu hediyeleri geri alırsa; kadın da karşılık olarak verdiğini geri alabilir. Muhıyt'te de böyledir.

Ebû Bekir el-İskâf: «Kadın, gönderdiği şeyin, hediyeye kar­şılık olduğunu açıkça söylemiş olursa; bunu geri alma hakkına sahip olur. Ancak, böyle bir açıklama yapmamış; bunu, sadece içinden ge-çirmişse; bu <niyyet geçersizdir. Bu şekilde gönderdiği şey, bağış olur.» demiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Huccet'de zikredildiğlne göre: Erkek, kadına, misk göbeği veya — başka— güzel bir koku, gönderse ve sonradan da : «Gönder­diğim şey, mehrind-endir.» dese, bu erkeğin sözü muteber olur.

Hâvî'de : «Kadın da, kocasının gönderdiğini hediye sanarak ve ona karşılık oimak üzere, aynı şeylerden gönderse; bilahare, erke­ğin, hediye olarak göndermediği açığa çıksa; bu durumda, kadının, karşılık olarak gönderdiği şeyleri, geri isteme hakkı yoktur.» denil­miştir.

Sonra, bakılır: Eğer, erkeğin gönderdiği koku duruyor ve kadın da, bunun mehir olmasına razı değilse; kocasına, geri gönderir. Ko­casından gelen şey zayi olur, fakat aynen benzeri bulunursa; kadın, bunu gönderir. Ancak, bu kokunun benzen yoksa; bu durumda, onun kıymeti, mehre mahsup edilir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Kadının ölümünden dolayı, etrafı matem tutmakta ikerr; ko­cası da, kadının anasına bir inek gönderse; o da, bu ineği kesip, ge-^ ien - gidene yedirdikten sonra; adam, ineğin bedelinin, — kendisine •— verilmesini istese; âlimler: «Eğer, kan - kocanın arasındaki ittifakta, inek kesilip, eti yedirilsin, denilmiş fakat, kıymetinden bahsedilme-mşse, bu şahıs, o ineği geri isteyemez. Fakat, kıymeti hususunda İt­tifak edilmişse, ineğin bedelini, geri isteyebilir.»  demişlerdir.

Şayet, ineğin kıymeti hakkında ihtilafa düşüiürse; kadının anası­nın, yemin ederek söylediği söz, geçerli olur. İmâm Ebü Hanîfe (R.A.} ise: «Erkeğin sözünün geçerli olması, daha uygundur.» demiştir. Fe-tâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.
MecmûVn - Nevâzii'de -Bir kimse, bayram günlerinde, karısına, bayramlıktır diyerek, dirhemler veya sükrâneler gönderse; sonradan da, bunların mehirden olduğunu iddia etse; sözü kabul edil­mez.» denilmiştir. Muhıyt'te de böyledir. [63]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Üye girişi


Fetvalar.COM

Guncel

Günün Sözü

"Günün Sözü."

- fetvalar.com

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..