17- İCÂRE İŞLEMLERİ İLE İLGİLİ ŞERİ ÇÂRELER

İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur:

İcârede aslolun şudur:

Bir adam, diğerinden (meselâ): bir hamam icarladığmda, hamam sahibi, bu hamamın imarını (tamirini) Şart koşarsa; bu icâre fâsid olur. Çünkü imar bedeli meçhuldür. Buna bir çâre aranırsa: imar bedeline bakılır ve o bedel icara mahsup edilir. Sonra da hamam sa­hibi icarcıya: "Hamamın imârı için sarfedeceğin masr'afa seni vekil ediyorum." der. Bu durumda müste'cir, hamam sahibi tarafından vekil tâyin edilmiş olur.
Bu, bi'1-ittifak caiz olur ve sarfedilen o masraf, icardan tenzile-diür. (= düşürülür.) Ve, bu çare, İmâmeynMn kavline uygun olur. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline ise, uygun düşmez. Çünkü üCret borç­tur ve onu meçhule sarf etmeyi emr ey lemis tir.

Bu, vekâlete de mânidir.
Meselâ: Alacak Sahibi borçlusuna, "Üzerinde olan alacağımı filana teslim eyle." veya: "Sende olan malımı, filana sat." derse; işte bu , bi'1-ittifak doğru olur.

Ba'zı âlimler: "Ücrete vekil ta'yini vacip değildir. Zira, bu, borcu meçhula sarf olur." buyurmuşlardır. Bu da vekâlete mânidir.

Görüleceği gibi, bunu icâreden önce söylemiş olsa, vekâlet câizdir. Vekâlet caiz olunca da bize göre selem meselesinin hilâfına olur. Çünkü burda vekâlet zamanı borç vaciptir. Böyle vekalet vacip ol­duğu zaman, selem muayyen olmaz ise, borcu meçhule sarf etmeyi emretmek sahih olmaz. "Malımı insanların yeri için, filana ver." de­mek gibi...

Şayet vekil yapma zamanında ücret vacip olmuş olsaydı, İmâm Ebû Hanİfe (R.A.)'ye göre, bu ücretin caiz olmaması gerekirdi.

Görülmüyor mu ki, bir adam, diğerinden bir hayvan veya bir köle icarladığında, icara veren, icarlayana: "Ücretinin bir kısınm­adan hayvana yedir. (Veya köleye masraf yap." derse; bu caiz olur. Çünkü, hayvan ve köle malûmdur ve mahall-i sarf bellidir. Hama­mın imarı da bellidir.

Seleme gelince, bunda sarf mahalli meçhuldür. Hatta ma'lum olsa bile meselâ: "Senin üzerinde olan malımı (alacağımı), filana — insanların yerinden— ver." dese; işte bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre caiz olmaz. Selem meselesi gibi...

Bazı âlimler: İmâm Ebû Hanîfe (R.A.), vekilin borcu sarf edmesi-ni —eğer sarf olunan yer belirli değilse— tecviz etmediğini" Söyle­diler ve: "Sarf mahalli beürli ise, caiz olur." buyurdular.

Görülmüyor mu ki, bir kimse, birinin hayvanını (veya bir malı­nı) icarladığında icara veren, icara tutana: "Ücretin bir kısmını, hav­yanın yemine (veya hizmetçinin masrafına) harcaması hususunda emir verse; işte bu caiz olur. Çünkü masraf yapılacak yer bellidir. Ha­mam için yapılacak tamir de caizdir. Zira sarf mahalli bellidir.

Selem, bunun hilafına ^sarf mahalli belli olmadığı için— caiz değildir. Şayet belirtirse (şöyle ki: "Senin üzerinde bulunan alacağı­mı bizatihi filâna ver." derse; bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, ca­iz olur.

Eğer müste'cir: "Ben, hamama, şu kadar masraf eyledim, (pa­ra harcadım.) derse; bu sözü beyyinesiz kabul edilmez. Hatta, ha­mam sahibi müste'ciri tasdik eylese ve onun masrafını doğrulasa bi­le; müste'cirin sözü hüccetsiz tasdik olunmaz. Çünkü müste'cir ücretten harcama yaptığını iddia eder; hamam sahibi ise, bunu inkâr ederse; hamam sahibinin sözü geçerli olur. Ancak, müste'cir beyine ibraz ederse, o müstesnadır. Müste'cirin harcama sözünün hüccet­siz kabul edilmesi için çâre:

Müste'cir, hamamın tamir parasını, hamamcıya peşin öder; sonra da hamam sahibi, onu müste'cire vererek, "onu, hamamın ta'miri-ne harcamasını" söyler. İşte bu, beyyinesiz infak parası olur. Çün­kü, peşin verince, hamamcının mülkü olur.

Hamamcı da müste'cire verince, müste'cir güvenilir durumda olur ve onun sözü —emâneti yerine harcama hususunda— geçerli olur. müste'cirden beyyineyi düşüren başka bir çâre:

Hamamın ta'mir masrafı, güvenilir ve âdil bir kişiye teslim edi­lir ve onun sözü geçerli olur. Çünkü o şahıs, âdil ve güvenilir durumdadır.

Bir adam, diğerinden belirli bir müddetle bir ev veya arsa icarladığında, ev sahibi, icarcıya, oraya ev yapma yetkisi verir ve oraya şu kadar masraf yapılacağını sanırsa, işte bu caizdir. İmâm Muham­in ed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, bir hamam icarladığında, hamam sahibi, bu hama­mın ta'miri için, birini vekil tâyin edip, ona, ne kadar masraf yapı­lacağını tahmin eylese; işte bu caizdir.

Bu caiz olunca, yapılacak ev için harcanacak masraf da caiz olur. Çünkü, onu, mal sahibinin emri ile yapıyor. Müste'cirin harcaması, vereceği icara karşı misillemme olur ve caiz olur. Şayet bir fazlalık olursa, o fazlalık sahibine reddedilir, (geri verilir.) Ve yapılan bina­nın mülküyeti yer sahibinin olur.

Fakat, hamam sahibi, bir hesap yapmadan, bir şey söylemeden binanın yapılmasını söylerse (şöyleki: "Oraya, şöyle şöyle, bir bina yap." deyip, "şu, şu kadar masraf et." demese; adam da oraya bir bina yapsa, bu bina. kimin olur?

Âlimler, bu hususta ihtilaf eylediler: Bazıları: "Arsa sahibinin olur." demişler ve buna delil olarak, İmâm Muhammed (R.A.)'hı İcâre Kttabı'nda yazdığı şu metni göstermişlerdir: "Bir kimse, bir hama­mı, birine icara verir; hamam sahibi de, ona: "Hamamı imar eyle." der ve o, imar ederse; bu imar hamam sahibine âit olur.

Bazı âlimler de: "Müste'cire âit olur." demişler ve delil olarak da Ariyet Kitabı'nda şu yazıyı göstermişlerdir:

Bir adam, bir başkasından ariyet olarak bir ev alıp, ev sahibi­nin izniyle de oraya bir yer yaparsa; işte o yer, ariyet alanın olur."

"Bina, müste'cirin olur." diyenlerin kavline göre, müste'cir har­cadığı para için ev sahibine müracaat edemez.

Şayet müste'cir binayı yapar ve icâre müddeti bitmeden, işin mahkemeye düşeceğinden korkarsa; buna çâre: Yer sahibi, "bina yap." dediği zaman, yapılacak bina için, harcanacak parayı hesap eder ve "icâre müddeti bitmeden önce, icâreyi bozacak olursa; mas­rafını icara verenden alacağı" hususunu akde bağlar. (= anlaşmaya yazar.)

Diğer çâre: Nafakanın (Masrafın) ne kadar olduğuna bakılır ve bu, senenin sonunda, evin ücretine ilâve edilir. Sonra ev sahibi, icar-cıdan, senenin sonunda, onu peşinen —şu kadar, şu kadar diye— alır ve o müddet geçmeden icâre bozulmuş olur. Sene sonunda icara veren, icarcıya müracaat eder. İcâre tamam olunca da, müste'cirin maksudu tamam olmuş olur. Saha sahibinin, o yere bir yolu kalmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Eğer müste'cir, icara, verinin yemin vermesinden korkar­sa elbette bir çâreye ihtiyacı vardır. Bu çâre şudur: îcârcı, icara ve­rene, değersiz bir şeyi, nafakanın kıymeti kadar bir bedelle satar ve onu icara verene verir. Ve müddet tamam olmadan önce, icâre bo­zulacak olursa; o takdirde müstecir icara verene müracaat eder. Çün­kü aralarında, o kadarla mubayaa cereyan eylemiştir.

Bir adam, ekili bir yeri icarlamak isterse; şu çâreden başka bir çare yoktur:

Bu şahıs, önce ziraatı satar; sonra da yerini icarlar. Çünkü yeri­ni icarladıktan sonra, o yerden intifa caizdir. Şayet ziraat satılmaz-sa, intifa caiz olmaz. Zira icara verenin o ziraatla meşgul olması ge­rekir. Ziraatı sökmeden teslim etmek caiz olmaz. Bunun için, söz­leşmek caiz olmaz. Eğer o yerde, ağaç veya bina bulunur ve o yeri icara vermek istenirse; uygun olanı, o ağaçların ve binaların önce satılması ve sonra da o yerin icara verilmesidir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, bir yeri icarlamak istediğinde, o yerde, sahibi­nin ekini olsa, icar caiz olmaz. Âlimler, bu hususta ihtilaf eylediler:

Bazıları: "Caiz olmaz. Çünkü, ekili yerden müste'cir bir istifâ­de edemez." dediler.

Ba'zıları da: "Caiz olur." dediler.

Buna Bir çıkış yolu aranırsa, o yerin sahibi, önce içindeki ziraa­tı satar; sonra da o yeri icara verir. O zaman, icar caiz olur. Çünkü, satış sebebiyle, o ziraat, müste'cirin malı olur. Müste'cir, bundan sonra da icarladığı o yerden intifa eder. Zira, zirâatı nema bulur. (= yetişir, olgunlaşır.)

Ziraat müste'cirin malı olunca, hem hükmen hem de hakikaten icara verenin elinden çıkmış olur. Bu durumda, o yeri icara verip, teslim eylemesi sahih olur.

Bazı, âlimlerimiz de: "Bu çâre ile, o yeri icâre vermek sahih olur; ama, ziraatı satış, bir nevi hezl olur. Zira onu, ya kıymetinden faz­laya veya noksana satmış ve aldanmış veya aldatmış olur. Kıymetin­den aza satılırsa, İmâm Ebn Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu satış, rağbet sa^ tısı olur.

İmâmeyn'e göre ise, satış hezl olur ve icâre caiz olmaz.

Bazı âlimler ise: Eğer satış, kıymetinden aza olursa; bu satış bi'l-ittifak ciddî olur ve icâre caiz olur.

Satışın ciddi olması demek, her iki tarafın da işi ciddiye alması demektir.

Bir adam, bir yerini icara verir ve icara tutanın icarla bera­ber, o yerin haracını vermesini şart koşarsa; işte bu caiz olmaz. Çünkü icar meçhul olmuş olur. Zira, haraç artar, eksilir.

Bu, bir evi, imân ile birlikte icâre vermeye benzer ve caiz ol­maz. Çünkü icar belli olsa bile, imar masrafı belli değildir.

Aslında haraç, tarla sahibine âittir;-onu, icarciya, havale etmek sahih olmaz. Zira borcu icarcıya ait olmak üzere icar akdi fâsiddir.

Bu şekildeki icâreye çâre: Sahibi, o yeri belirli bir ücretle icâre verir ve icara verirken de haraç bedelini, o icâreye ilâve eder. O za­man icarci, icarı öderken, her ikisini de birlikte öder ve böylece caiz olur.

Bu, şuna benzer. Bir adam, evini icara verirken, ona: "Evin icarı şu kadardır. Evin imârı (= tamiri) için yapacağın masraf, icara mah­sup edilecektir." der. İşte bu caizdir.

Şayet icara verenle, tutan arasında, ihtilaf çıkar da icarlayan "fazla masraf eylediğini" iddia eder; icara veren de bunu kabul ey-lemezse; bu durumda icara verenin sözü geçerli olur; icarlayanın sö­zü kabul edilmez. Çünkü müste'cir, emin değildir. O ücretten kur­tulmayı ister; İcara veren de onu inkâr ederse, icara verenin sözü ge­çerli olur/ Yapılan masraf hakkında da icara verenin sözü geçerli olur. Buna çârerMüste'cir, senelik ücretin tamamını, ev sahibine peşinen öder.

Sonra da ev sahibi, müste'ciri vekil tâyin ederek, ona bir mik­tar para verir ve ondan, "o yerin haracını vermesini ister, veya "ta­mirini yaptırmasını" söyler. Böylece, icar caiz olur. Bu takdirde yap­tığı tamir bedeli olarak verdiği şey hakkında müste'cirin sözü geçerli olur.

imâm Muhammed (R.A.), haracın hükümdarın naibine veya me­muruna verilmesini şart koşmuştur.

Şeyhü'l—İmâm Şemsül—Eimme el-HaKâni, şöyle buyurmuştur: Müste'cir veya başka birisi, haracı, köy halkından birisine ver­se; onu tazmin etmesi gerekir; haraçtan kurtulmuş olmaz.

Keza, köyün güvenilir bir kişisine verse; yine haracı ödemiş ol­maz. Çünkü, o şahıs, sultanın naibi ve me'mûru değildir. Ona öde­mekle, borcundan kurtulmuş yani haracı vermiş olmaz. Ancak sul­tanın naibi ve me'muruna verirse, kurtulmuş olur.

İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Bir adam, bir hayvan icarladığında, icara veren, onun icarı ile birlikte, hayvanın yiyeceğini de şart koşsa, bu caiz olmaz. Buna çâre şudur:

Bu hayvanın yiyeceğinin masrafı olacak dirhemlere bakılır ve o dirhemler icara ilâve edilir; Müste'cir, o hayvanı bunların tamamı ile birlikte icarlar. Sonra da, hayvan sahibi, müste'ciri, hayvanın ba­kımına vekil tayin eder ve bu müste'cir, o fazlalığı, hayvana masraf eder. Ancak müste'cir, infakmdan dolayı doğrulanmaz. İhtiyat olan, müste'cirin, bu hayvanın masrafım, onun sahibine peşin ödemesi­dir. Sonra da icara veren zat, o parayı müste'cire teslim eder ve "onu, hayvanına infak etmesini" söyler.

Keza, bir adam, diğer birini icariadığında, icarlanan adam, yi­yeceğini icarlayana şart koşsa; bu da caiz olmaz. Buna çâre:

İcarlanan adamın yiyeceğine bakılır ve o nisbet icarına ilâve edilir.

Bir adam, aylıkla, bir ev icarladığında; müste'cir, bir veya iki ay oturunca, ev sahibinin çıkaracağından korksa; ayın birinci veya ikinci günü olunca, o ayın tam icarını verir. O zaman, ev sahibi onu çıkaramaz. Çünkü icar ayın başında değil de, sonunda vacip olur.

Câmiü'l-Fetâvâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, bir yer icarladığında; icara verinin ölmesi hâlinde de, icârm bozulmamasını irâde eylese; icara veren, "yirmi seneliğine icara verdiğini" ikrar eder. O da, bu ikrar üzerine, yirmi sene orayı eker biçer.

Başka bir vecih: Müste'cir, "o yeri, icara verenden, başka bir müs-lüman için icârladığım" ikrar eder. İcara veren de bunu doğrular. O takdirde, ikisinin ölümü ile de icâre bozulmaz.

Eğer o icara verilen yer, tenha bir yer olur ve müste'cir ile icara veren, "o yerin yirmi yıl intifamı" söyler ve ikrar ederlerse; icara tutan, oradan yirmi sene faydalanır.

Sirâciye'de şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, bir yerini icara verdiğinde, o yerin içinde hurma ağaç­ları olur ve meyvelerini de icarciya vermek isterse; ağaçlar için "hur­malardan muayyen bir nisbet, icara verenin olacak; kalanı ise icar-cının olacaktır." diye anİaşma yaparlar.

Uyûn'da şöyle zikredilmiştir:
Bir adam, bir ev kiralamak istediğinde, ev sahibi, onun, eve mas­raf etmesini isteyip, "onu ücretinden saymasını" söyler; o da öyle yaparsa, sözü kabul edilmez. Bundan emin olmasını murad ederse, çâre: Kirasını peşin verir. Sonra da ondan geri alarak evin ihtiyacı­na sarfeder. Böylece yapılan iş, güvenceli olur. Tatarhâniyye'de de böyledir. [32]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..