71- BİLİNMEYEN EMÂNET DA'VÂSI HAKKINDA KAYIT

Da'vâcı ile da'vâlı gelirler ve da'vâcı, da'vâlıya karşı iddiada bulunarak: "Gerçekten ben, bu da'vâlının babası filâna ağzı bağlı bir kese verdim. Kesenin üzerinde, "Tevekkeltü alallah -Hacı İbrahim'in emâneti- içinde, her birinin ağırlığı beş dirhem ve her birinin kıymeti şu şu kadar olan beş adet inci var." yazılıydı. Bu da'vâlının babası, bunu benden, sahih bir alışla teslim aldı ve onu bana vermeden öldü. Kimseye de açıklamadı, tamamının kıymeti terekesinde borçtur." der ve bu hususta, şahitler de şehâdette bulunurlarsa; bunu, da'vâlı bir illet sebe­biyle reddederek: "Bu da'vâcı, da'vâsında; şahitler de, şehâdetlerinde o eşyanın kıymetini açıklamadılar. Ancak, verildiği günkü kıymetini söylediler," diyebilir.

Halbuki, böylesi yerde, techil gününde eşyanın kıymetini söyleme­leri gerekirdi ki, o günün kıymetine riâyet edilsin.

En doğrusunu yüce Allah bilir.
İmâm Muhammed (R.A.) Kefaletli'1-Asıl'da şöyle buyurdu:

Bir adam, bir köleyi emânet bıraktığında, emanet alan, onu -köle yanında öldüğü hâlde- inkar eder ve sonra da emânet bırakan, emânetini isbat eder ve onun inkâr günündeki kıymetini söylerse; emânet sahibine, inkâr gününün kıymeti ödettirilir.

Şayet: "O günkü kıymetini bilmiyorum, fakat, emânet gününün kıymetini biliyorum." derlerse, yine böyle hâkim, o günkü kıymetini Ödetir. Çünki bu, emânet bırakan için, tazminat sebebidir. Emânetin, inkâr günü olan kıymeti bilinseydi; inkâr fasledilirdi.

O günün kıymeti bilinmeyip, emânet edilen günün kıymeti bilinince, o takdirde alındığı günün kıymetini tazminat gerekir. Emâneti aldığına hüküm vardır. Bu tazminat, "emâneti alan, daha önce emâneti aldığını inkâr ederek: "Benim yanımda, senin emânetin yoktur." demiş olsaydı, o zaman, onun dediği gibi olurdu. Teslim almış olmayınca, tazminat da gerekmezdi.

Onu teslim aldığı hâlde, inkâr etmeseydi, yine tazminat gerekmezdi.

Şahitler, emanetin inkâr günündeki kıymetine şahitlik yapsalar ve tazminat imkanı da olsaydı; inkârı sebebiyle tazminatı gerekirdi ve inkâr gününün kıymetini tazmin ederdi.

Şayet, şahitler, inkâr gününün değil de, emânetin teslim gününün kıymetine şehâdette bulunsalardı, önden alması sebebiyle, o günkü kıymetin tazmin edilmesi gerekirdi.

Şayet, şahitler: "Biz ne inkâr günü, ne de teslim günü kıymetini bilmiyoruz." derlerse işte o zaman, gasıb gibi inkâr günü olan kıymetini ikrar ederse; onu tazmin eder.

Şayet, mağsup (= gasbedilen şey) elinde zayi olur ve gasb günün­deki kıymeti bilinmezse, işte o zaman, o günkü ikrar edilen kıymet tazmin ettirilir.

Bu kıyasa binâen, uygun olan, techil günü, şahitler şehâdette bulu­namazlar; ancak teslim gününün kıymetine şahitlik yaparlarsa; o tak­dirde, teslim gününün kıymetine hükmedilir.

Eğer: "Biz, asla kıymetini bilemiyoruz." derlerse, yine, emânetin teslim gününün kıymeti, ikrarına göre tazmin ettirilir. Sahih olanı da budur.

Sicile: "Hüküm meclisimde hükmeyledim." sözü diğer bir beldede hüküm verilmişse- yazılmaz.

Sicil, bir illet sebebiyle terk edilir.

Bir şehrin hâkimi, zâhirü'r-rivâyede hükmün infazını şart koşarsa, âlimler:' * İşte o, tescile yazılmaz.'' buyurmuşlardır.

Şöyleki: "Hâkim, "şehirde hüküm meclisime da'vâcı geldi. Da'vâsmı hikâye eyledi. Da'vâ, o şehirde caiz görüldü. Hüküm verme ise, başka şehre havale edildi." derse; elbette kaza şehrinde, ihtimâl'in kat'ından dolayı hüküm verilmez.
Fakat, ben bunu ta'n ederim; bu fâsiddir. Çünkü, Nevâdirin rivayetinde: "Bir şehirde infaz şartı yoksa, o zaman hâkim diğer şehirde hükmedilmesine hüküm verir." denilmiştir. İşte o zaman, diğer şehrin hâkiminin hükmü, infaz edilir ve tescil de bi'1-icmâ sahih olur.

Bir hâkim tarafından diğer hâkime gönderilen sicilde "Sonuna kadar yazılan bu sicil ve içindeki hükmüm, benim emrimle yazdırıldı ve filanın söyledikleri tarafınıza yollandı.'' diye yazılır.
Onu alırlar ve: "Hikâye edilen bu söz yalan ve yanlıştır. Çünkü, bu tescilde tesmiye, da'vâcınin da'vâsmı ve da'vâlının inkârını hikâye; şahitlerin şehâdeti... tamamı hâkimin hükmüyle değildir. Ancak, hâkim yazının bir kısmiyle hükmeylemiştir. Uygun olanı, "içindekinin tamamı, benim hükmümdür." demesi veya "söylenenler benim hükmümdür." diye yazması yahut "içindeki söylenenler, benim hükmündür; geçerlidir; hüccetlidir." demesidir. O hakim: "Bu tescil Benim yanımda rağbet gönnemiştir." der. [136]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..