107- BİR DEVENİN SAHİBİNİ TESBİT DA'VÂSININ MERV ŞEHRİNDE YAPILAN TESCİLİNİ REDD .

Hâkim şöyle yazar: Merv ve çevresinde sultan tarafından tâyin edilmiş şer'î hükümler sahibi filan hâkime:

"Filan adam, şu tarihte hüküm meclisine geldi. Hasmı filan oğlu filan da hazır bulundu. Ve da'vâcı, hasmına karşı, şöyle iddia eyledi." derse; âlimler şöyle buyurmuşlardır:

Bu yazıda, buraya kadar iki yönden halel vardır: Birincisi: Yazıda "Merv ve çevresinin hâkim olduğu" söylenen hâkimin, başka yere git­mesi muhtemeldir, zahirî rivayete göre, o takdirde hükmü sahih olmaz.

Âlimlerin ekserisi, bu görüşe meyleylediler.

Bu, Hassâf in Edebü'l-Kâdî kitabında zikredilmiştir.

Bana göre ise, bu bir halel (= arıza) değildir. Çünkü, mısır ( = şehir) demek, şart değildir. Hâkim, şehrin haricinde de hükmeylese, hükmü geçerlidir.

İkincisi: "Da'vâlıya karşı iddiada bulundu." denilmesi de açıklama yapılmamıştır. Açıklamak gerekirdi. Uygun olanı, "bu da'vâcı, bu da'vâlıya karşı iddiada bulundu." denilmesidir. Çünkü, da'vânın, da'vâcı olmayan tarafından yapılması veya da'vâlının bir başkası olması da muhtemeldir.

Sonra, yazıda "devenin sıfatı şu, yaşı şu, kıymeti şu" diye yazılması ve "onun, kendi malı ve hakkı olduğunu açıklaması" gerekir. Âlimler şöyle buyurmuşlardır:

Bu sözlerin bazıları arızalı, bazıları ise söylenmesine ihtiyaç bulunmayan sözlerdir. Sıfatını, yaşını, kıymetini söylemese de yalnız deveye işaret eylese; bu kâfi gelir.

Uygun olanı: "Gerçekten bu deve, müddeinin mülkü ve hakkıdır." demekdir.

Sonra "iddia olunanın yanında haksız olarak duruyor." diyor. "Şu iddia olunanın yanında..." demesi gerekir.

Sonra, "ondan elini çekmesi vaciptir." diyor; "ş da'vâlı, şu deveden elini çekmeli..." demesi gerekir.

Sonra uygun olanı "iade" yerine, "da'vâcıya teslimi" sözünü söylemekdir.

Sonra "bunlar söylenince, da'vâlı inkâr ederse da'vâcı bir cemaat getirir." denilmiştir; uygun olanı, "şu da'vâcı..." demekdir.

Sonra şahitler şehâdette bulunarak, "gerçekden iddia olunan deve, daVâcınm mülkü ve hakkıdır. Da'vâlının elinde haksız olarak bulu­nuyor." diyorlar; elbette şahitlerin şehâdetlerinde "şu deve, şu da'vâcınındır. O, şu da'vâlının elinde haksız duruyor." demeleridir. Gerçekten, sözlerinin akabinde işaretle "şu" demeleri gerekir. Her bir sözün arkasında işaret bulunmalıdır. Deve sözü söylenince deveye işaret edilmelidir. Böylece şüphe kalkar ve da'vâ sahih olur.

Hakim de: "Ben, da'vâcınm sözlerinin subutuna; devenin bu iddiacıya âit olduğuna; da'vâlının elinde haksız olarak bulunduğuna, hükmeyledim." der ve hüküm zamanı, o da -şahitler gibi- işaret yapar. Şayet, da'vâ edilen şey bir kıymet ise, hâkim, ona karşı hükmünü, o huzurda olmadan da hak sahibine hükmeder ve hâki yazının sonuna: !"Bu söylenen, filandan sâdır oldu." der.

"Ben, şu şahitlerin şehâdeti veya deliller sebebiyle yahut benzeri bir bey sebebiyle hükmettim." diye yazmasına ihtiyaç yoktur. Elbette bilinir {ki, da'vâ, da'vâcı ile da'vâlı önünde yapılmıştır.

Buhârâ hâkimi, îlamın sonuna: "Bu, ilâm âdil iki şahidin şehâdeti sebebiyle, benden sudur eyledi." diye yazardı. "Da'vâlıların huzurunda..." diye yazmazdı. Umulur ki, da'vâlı huzurda olmayabilir ve da'vâ sahih olmaz.

Şayet, yazr ve "ilâm şeraitine uygundur." derse; bu kâfi gelmez. Çünkü, o hâkim şartlarına vakıf değildir. Elbette, ödediğimiz gibi- beyan edip, açıklaması gerekir.
Hâkimin: "Şahitler da'vâya uygun şehâdette bulundular." demesi kâfi gelmez. Çünkü, şehâdetin da'vâya uygun olduğu bilinmez. [178]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..