109- VAKFİYEYİ İSBAT DA'VÂSININ TESCİLİ
Yazıda şöyle yazılmış olabilir.
Bir adam, iddia ederek şöyle dedi:
filan, filanı nefsî haklarını başkasından isteyip alması için tevkil tâyin ederek: "Gerçekten filana âit olan bu yeri; kardeşi filan ve kız kardeşi fîlâneye şu şartla vakfeyledi. ve onu, mütevelliye teslim eyledi. Bu vakıf, meşhur kadîm vakıflardandır; artık sen, insanlar üzerinde olan alacakları teslim almaya vekilsin." dedi. Söylenilen bu şasrtlarla, bu yerin vakıf olduğu sabit olmuştur. Ve bu vakıf, evkâf-ı meşhüredendir. Vakfın şartları tahakkuk eylemiştir. Filanın, vekâleti sebebiyle, filanda olan şu kadar alacağını al m alsı da tahakkuk eylemiştir.
Bu durumda da'vâlı şöyle der:
Evet, filan, seni; söylediğin şartlarla, İddia eylediğin vech üzerine vekil eylemiştir. Halbuki benim üzerimde filâna, iddia eylediğin kadar borcum yoktur. Benim, bu yerin vakfedildiğine dair bilgim de yoktur. Onun şöhretini de bilmiyorum. Bu cihetle, senin iddia eylediğin şey, benim üzerimde borç değildir.
Bunun üzerine, da'vacı bir kaç kişi getirir; onlar şehâdette bulunurlar ve: "Gerçekten filan, zikredilen bu yeri, şu şu şartlarla vakfey-lemiştir." derlerse; bunun üzerine hâkim, "vakfın şartlarının tahakkuk eylediğine, vakfiyenin sübûtuna; o malın davalıya karşı lüzumuna ve da'vâciya Ödenmesine*' hükmederek; tescil edilmesine emreder. Bu, -mu'tad olduğu gibi- ilâmın sonuna yazılır.
Sonra da tescilin sıhhatına fetva istenilir.
Bazı âlimlerimiz, bu da'vânm sıhhatine cevap vermişlerdir. Muhakkikin ise, fesadına cevap vermişlerdir ve aralarında, fesad illetinin olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir.
Bazı âlimler de: "Şahitler vakfın aslı üzerine şartlarına uygun olarak, şehâdette bulunduklarından; bu vakfın, şöhreti sebebiyle caiz olduğunu'' söylediler.
Şartlarına göre şehâdetleri kabul edilmediği zaman, şahitlerin şehâdetleri vakfın aslına göre de kabul edilmez. Çünkü, şehâdet bir kısmında bâtıl olunca; tamamında bâtıl sayılır.
Şahitlik yaptıkları zaman, helal olmayan bir şeyle gelirlerse işte o zaman fisklan, şehâdetlerinin kabul edilmesine mânidir.
Cehaletleri de özü değildir. Zira cehl ile hükm, İslâm diyarında özür değildir. Ancak, onlar duygu ile şehâdette bulunmuşlardır. Çünkü vakfın üzerinden çok seneler geçmiştir. Onlar, vâkıfın hâl-i hayatında da bulunmamışlar ve ondan da duymamışlardır.
Üzerinden seneler geçmiş eski bir vakıf üzerine şahitlik yapıldığı zaman, vâkıfın yaşadığı zamanda bulunmayınca, şehâdet duyma yoluyla yapılır.
Bu da bana göre bir şey değildir. Çünkü, şahitler eski ve üzerinden seneler geçmiş bir vakfa şehâdette bulunurlarsa; bu şehâdet sabit olmaz. Şöhret ve tesâmû (= işitme) bu şehâdetin caiz olmasını gerektirmez.
Başka bir yol da, hâkimin "onların duyduklarına şahitlik yaptığını" bilmesidir.
Şahitler: "Biz şehâdette bulunuruz ki, bizim indimizde, bunun vakıf olduğu şöhret bulmuştur." derler. Bu makbuldür.
Şayet: "Biz, insanlardan duyduk..." derlerse; bunun hilafınadır yâni bu şehâdetleri kabul edilmez. Zahirü'l-cevap budur. Meselâ: "Biz şehâdet ederiz; bu şeyin mülküyeti fülanmdır. Çünkü, biz buna onurr elinde gördük. Kendi mülkü olarak tasarrufda bulunuyordu." diyebilirler.
Bu rivayet İsâm'm Muhtasan'nda mevcuttur.
Bir rivayette de: "İnsanlardan duymayı açıklarlarsa, şehâdetleri kabul edilir.'' denilmiştir.
Bu rivayet de Kitâbü'l-Akdıyye'dedir.
Bazı âlimler de: "Tescil fasid olur." buyurmuşlardır. "Çünkü onlar, mütevelliyi açıklamadılar ve onun ismini ve nesebini söylemediler. Meçhul olarak söylediler. Meçhul ile teslim tahakkuk etmez. Teslim de, vakfın sıhhat şartlanndandır.
Bu illete itimat edilmez. Ancak, itimad önceki illetedir.
Bana göre vakıf olan bu yer üzerine, vekilden da'vâ, -şayet da'vâ zikredilenden hâli olur ve başka bir cihetten dolayı da'vâ olursa; bu da'vâ sahih olmaz.
Görülmüyor mu ki; bir kimse, kölesini azad etmeyi, başka birisinin karısını boşamasına bağlar; köle de beyyine getirerek "o adamın, karısını boşadığını" isbat ederse; hâkim, o kölenin da'vâsını dinlemez. Şahitlerini de kabul etmez. Mana bizim dediğimiz gibidir.
Bu mes'ele, Câmiü'l-Esğar'da, Talâk bahsindedir.
Bazı müteahhirîn âlimleri, "bu da'vânın, beyyine ile kabulüne ve dinlenmesine" fetva vermişlerdir.
Esahh olan ise önceki kavildir. [180]
Bir adam, iddia ederek şöyle dedi:
filan, filanı nefsî haklarını başkasından isteyip alması için tevkil tâyin ederek: "Gerçekten filana âit olan bu yeri; kardeşi filan ve kız kardeşi fîlâneye şu şartla vakfeyledi. ve onu, mütevelliye teslim eyledi. Bu vakıf, meşhur kadîm vakıflardandır; artık sen, insanlar üzerinde olan alacakları teslim almaya vekilsin." dedi. Söylenilen bu şasrtlarla, bu yerin vakıf olduğu sabit olmuştur. Ve bu vakıf, evkâf-ı meşhüredendir. Vakfın şartları tahakkuk eylemiştir. Filanın, vekâleti sebebiyle, filanda olan şu kadar alacağını al m alsı da tahakkuk eylemiştir.
Bu durumda da'vâlı şöyle der:
Evet, filan, seni; söylediğin şartlarla, İddia eylediğin vech üzerine vekil eylemiştir. Halbuki benim üzerimde filâna, iddia eylediğin kadar borcum yoktur. Benim, bu yerin vakfedildiğine dair bilgim de yoktur. Onun şöhretini de bilmiyorum. Bu cihetle, senin iddia eylediğin şey, benim üzerimde borç değildir.
Bunun üzerine, da'vacı bir kaç kişi getirir; onlar şehâdette bulunurlar ve: "Gerçekten filan, zikredilen bu yeri, şu şu şartlarla vakfey-lemiştir." derlerse; bunun üzerine hâkim, "vakfın şartlarının tahakkuk eylediğine, vakfiyenin sübûtuna; o malın davalıya karşı lüzumuna ve da'vâciya Ödenmesine*' hükmederek; tescil edilmesine emreder. Bu, -mu'tad olduğu gibi- ilâmın sonuna yazılır.
Sonra da tescilin sıhhatına fetva istenilir.
Bazı âlimlerimiz, bu da'vânm sıhhatine cevap vermişlerdir. Muhakkikin ise, fesadına cevap vermişlerdir ve aralarında, fesad illetinin olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir.
Bazı âlimler de: "Şahitler vakfın aslı üzerine şartlarına uygun olarak, şehâdette bulunduklarından; bu vakfın, şöhreti sebebiyle caiz olduğunu'' söylediler.
Şartlarına göre şehâdetleri kabul edilmediği zaman, şahitlerin şehâdetleri vakfın aslına göre de kabul edilmez. Çünkü, şehâdet bir kısmında bâtıl olunca; tamamında bâtıl sayılır.
Şahitlik yaptıkları zaman, helal olmayan bir şeyle gelirlerse işte o zaman fisklan, şehâdetlerinin kabul edilmesine mânidir.
Cehaletleri de özü değildir. Zira cehl ile hükm, İslâm diyarında özür değildir. Ancak, onlar duygu ile şehâdette bulunmuşlardır. Çünkü vakfın üzerinden çok seneler geçmiştir. Onlar, vâkıfın hâl-i hayatında da bulunmamışlar ve ondan da duymamışlardır.
Üzerinden seneler geçmiş eski bir vakıf üzerine şahitlik yapıldığı zaman, vâkıfın yaşadığı zamanda bulunmayınca, şehâdet duyma yoluyla yapılır.
Bu da bana göre bir şey değildir. Çünkü, şahitler eski ve üzerinden seneler geçmiş bir vakfa şehâdette bulunurlarsa; bu şehâdet sabit olmaz. Şöhret ve tesâmû (= işitme) bu şehâdetin caiz olmasını gerektirmez.
Başka bir yol da, hâkimin "onların duyduklarına şahitlik yaptığını" bilmesidir.
Şahitler: "Biz şehâdette bulunuruz ki, bizim indimizde, bunun vakıf olduğu şöhret bulmuştur." derler. Bu makbuldür.
Şayet: "Biz, insanlardan duyduk..." derlerse; bunun hilafınadır yâni bu şehâdetleri kabul edilmez. Zahirü'l-cevap budur. Meselâ: "Biz şehâdet ederiz; bu şeyin mülküyeti fülanmdır. Çünkü, biz buna onurr elinde gördük. Kendi mülkü olarak tasarrufda bulunuyordu." diyebilirler.
Bu rivayet İsâm'm Muhtasan'nda mevcuttur.
Bir rivayette de: "İnsanlardan duymayı açıklarlarsa, şehâdetleri kabul edilir.'' denilmiştir.
Bu rivayet de Kitâbü'l-Akdıyye'dedir.
Bazı âlimler de: "Tescil fasid olur." buyurmuşlardır. "Çünkü onlar, mütevelliyi açıklamadılar ve onun ismini ve nesebini söylemediler. Meçhul olarak söylediler. Meçhul ile teslim tahakkuk etmez. Teslim de, vakfın sıhhat şartlanndandır.
Bu illete itimat edilmez. Ancak, itimad önceki illetedir.
Bana göre vakıf olan bu yer üzerine, vekilden da'vâ, -şayet da'vâ zikredilenden hâli olur ve başka bir cihetten dolayı da'vâ olursa; bu da'vâ sahih olmaz.
Görülmüyor mu ki; bir kimse, kölesini azad etmeyi, başka birisinin karısını boşamasına bağlar; köle de beyyine getirerek "o adamın, karısını boşadığını" isbat ederse; hâkim, o kölenin da'vâsını dinlemez. Şahitlerini de kabul etmez. Mana bizim dediğimiz gibidir.
Bu mes'ele, Câmiü'l-Esğar'da, Talâk bahsindedir.
Bazı müteahhirîn âlimleri, "bu da'vânın, beyyine ile kabulüne ve dinlenmesine" fetva vermişlerdir.
Esahh olan ise önceki kavildir. [180]
Konular
- 94- SEMERKANT HÂKİMİNİN NAİBİNİN HÜKMÜ TESCİL VE REDDETMESİNİN ŞEKİLLERİ
- 95- KÖL'E İCARLAMA DA'VÂSININ KAYDI
- 96- SULH VE İBRA YAZISI
- 97- VÂRİSLERDEN MÜDÂREBE MALI İSTEME DA'VÂSININ KAYDI
- 98- TÜKETİLMİŞ BELİRLİ BİR MALIN KIYMETİNİ DA'VÂ ETMENİN KAYDI
- 99- BUĞDAY DA'VÂSININ KAYDI
- 100- HAKSIZLIKLA ALINAN VE TÜKETİLEN DİRHEMLER DA'VÂSININ KAYDI
- 101- BEDEL DA'VÂSININ KAYDI
- 102- VEKİLİN, EMÂNETİ MÜVEKKİLİNE VERMİŞ OLMASI DA'VÂSININ KAYDI
- 103- BÎR KİMSENİN ELİNDE BULUNAN BİR YERİ "BABASINDAN SATIN ALDIĞINI* İDDİA EDEN KADININ DA'VÂS
- 104- NEBATÎ YAĞ BEDELİ DA'VÂSININ KAYDI
- 105- MALIN ÜÇTE BİRİNİ VASÎYET ETME
- 106- BİR KADINA KARŞI NİKÂH DAVÂSİNİN KAYDI
- 107- BİR DEVENİN SAHİBİNİ TESBİT DA'VÂSININ MERV ŞEHRİNDE YAPILAN TESCİLİNİ REDD .
- 108- MALIN ÜÇTE BİRİNE VASl OLMA DURUMUNU İSBAT DA'VÂSININ TESCİLİ
- 109- VAKFİYEYİ İSBAT DA'VÂSININ TESCİLİ
- 110- DA'VÂCININ, -SATMASI İÇÎN- DA'VÂLIYA GÖNDERDİĞİ BİR ŞEYİN BEDELİ DA'VÂSİNİN KAYDI
- 111- EŞEĞİN MÜLKİYET DA'VÂSININ KAYDI
- 112- KOCASI TARAFINDAN YEMİNLE BOŞANAN BİR KADININ, MEHRİNDEN KALAN ALACAĞINI, BABASININ TALEP ETMES
- 113- DEĞİRMEN İCARLAMA DA'VÂSININ KAYDI
- 114- ÜCRETİ BELİRLİ İCÂRE DA'VÂSININ KAYDI
- İcâreyi Belirli Bir Zamana İzafe Etmek
- 115- BİR CARİYEYE HAK SAHİBİ OLMA DA'VÂSININ KAYDI
- 116- İSTİHKAKİ İSBAT VE BEDELİNİ ALMAK İÇİN
- 117- BİR ŞEYİN BELİRLENMİŞ OLAN BEDELİNİ TALEP DA'VÂSÎNIN KAYDI VE BU DA'VÂMIN REDDİ
- 118- DA'VÂCININ, ALIŞ-VERİŞLE İLGİLİ SENEDİNİN REDDEDİLMESİ
- Da'vâcının Senedinin Reddine Başka Bir Örnek
- 119- CİNSİ, NEVİ VE SIFATI MUHTELİF OLAN EŞYA DA'VÂSININ KAYDI
- 120- ERKEK DEVE İLE İLGİLİ DA'VÂNIN REDDİ
- 121- BAĞ ÇUBUĞU İLE İLGİLİ DAVADA, DA'VÂCINÎN SENEDİNİN REDDİ