83- MİRAS DA'VÂSINI, DA'VÂLININ REDDİ HAKKINDA KAYIT

Huzuru Mahkeme huzuruna, filan, filan ve filane gelirler ve bun­ların tamamıda filanın çocukları olurlar; onlar, huzurda olanın birinin elinde bulunan, hudutlu bir yeri iddia ederler; anaları olan filaneden, o yerin kendisine miras olarak kaldığına dâir da'vâlı da bir mektup olursa; o yer, iddiacıların analarının hakkıdır. Ölene kadar onun elinde idi; öldü ve evlâdına mîras olarak kaldı. Da'vâlı, bu da'vâyı şu iki sebeple red­deder:

Birincisi: O mektubta, "iki da'vâcmın anası" diye yakılmıştır; uygun olanı, "bu da'vâcıların anası" diye yazılı olmasıdır.

tkincisi: "Öldü; çocuklarına mîras bıraktı." diye yazılmamıştır. Çocuklarına neyi mîras bıraktı? Uygun olanı, "bu hudutlu yeri, mîras olarak bıraktı." diye yazılmış olmalıydı. Veya "onu mîras bıraktı." yazılmalıydı ve o zikredilen tereke açık veya kinayeli olmalıydı- Burada, açık veya kinâyi bir beyanât yoktur.
Şeyhu'1-lmâm Necmüd-din en-Nesefî şöyle buyurmuştur:

Bana, şöyle bir da'vâ arz edildi;

Bir adam, diğerine karşı bir yer iddiasında bulunuyor; "o yerin, kendi malı ve hakkı olduğunu' söylüyor ve "o yeri, o şahsın, Ölene kadar, haksız olarak elinde bulundurduğunu; şimdi ise, o adamın Ölüp, bu yerin mîras olarak, vârisinin elinde kaldığını" anlatıyor. Ve "o yerden, haksız olan o adamın elini çekip, o yerin kendisine teslim edil­mesini" istiyor.

Da'vâlı da, onun da'vâsını def için: "Murisimiz filandır. Bu yeri, da'vâcmın murisinden satın almıştır. Her iki taraftan da teslim tesellüm cereyan etmiş ve haklı olarak, murisimizin ölene kadar elinde kalıp, onun ölümüyle de -haklı olarak- bana mîras olarak terk edilmiştir." diyor.

Da'vâcı da, bunu def için: "İddia olunanın murisi, aralarındaki alım-satımı ikrar ederek, parasını bana verdi. Araziyi, ona verdim." diyor. Bu durumda, bu defi da'va sahih olur mu?

Necmü'd-Dîn en-Nesefî, cevaben şöyle buyurmuştur:
Kâdî'l-Kudât İmâdüd-din Ali bin Abdu'l-Vehhab ve Şeyhu'1-İmam Alâuddin Ömer bin Osman bu da'vâmn sıhhatli olduğu cevabını ver­diler.

Ben ise, sahih olmadığını söyledim. Zira, önce, "diğerinin elinde haksız olarak kaldığını" söyledi; sonra ise "alım-satımı" ikrar eyledi, tşte bu sebepten onun yanında hak olarak durduğunu gösteriyor.

Şöyle de denilmiştir:

Bu def-i da'vâmn sahih olması icabdeder. "Ahm-satım yapıldı." sözü rehin hükmündedir. Çünkü, da'vâcı bu defi de, da'vâlımn ikrar eylediğinin bir kısmını bidayette inkâr eyledi. Bu "hudüdlu yerin haksız olarak onun elinde olması ve satışın rehin hükmünde bulunması; sa: 'lan yerin iddiacının mülki olması; ancak da'vâlı için, onu habseüne hakkının olması" gibi hususlardır.
Da'vâcı, "o hudutlu yerin, kendi nefsine âit olduğunu" iddia ediyor ve da'vâhnın elinde haklı olarak kaldığını ikrar eyliyor. İşte bu sözümü­zün ma'nası, önceden ba'zısını ikrar; ba'zısını inkâr etmiş oluyor. Fakat bütün âlimlerin sözü: "Şayet, satışta bir şart yoksa, satış sahihdir. Artık onun da'vâsı dinlenmez. Eğer satış şartlı ise, satış fâsiddir. Akdin feshim iddia ederse; da'vâyı def sahihtir; değilse sahih değildir." şeklindedir. Muhiyt'te de böyledir. [149]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..